Ömer Hayyam rubaileri |
Ömer Hayyam kimdir Ömer Hayyam rubaileri
Ömer hayyam'ı herkez Rubai yazarı bir şair ve edebiyatçı olarak bilir aslında Ömer Hayyam devrinin en önemli bili adamlarından biridir , astronomdur , filozoftur , 1039-1048 yılları arasında yaşamış olup , Nişabur doğumludur , Günümü İran'ında Selçuklu dönmeinde yaşamış olup , Celal takvimi yazarıdır
Pek çok rubai ünü sebebiyle Hayyam'ın rubailerine karıştırılmıştır, bilinen kadarıyla rubailerinin sayısı 158'dir.
Fakat kendisine isnad edilenler binin üzerindedir.
Rubaileri Farsça yaılmıştır .
Genellikle Ömer Hayyam, birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür.
Kainatı anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.
Rubailerinin Türkçeye çevirisi Sebahattin Eyüpoğlu tafından yapılmıştır
Ömer Hayyam rubailer dörtlükler
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tesbih, post, seccade güzel:
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.
Yel eser, umutlar savrulur gider;
Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;
Altın gümüş nen varsa harcamaya bak!
Ölür gidersin, düşmanın gelir yer.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert!
Güzel canım da bir gün uçar elbet.
Toprağında yeşillikler bitmeden
Uzan yeşilliğe, gününü gün et.
Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;
Kendisinden de, dünyasından da geçmeli.
Sevenlerin sofrasına çağrılınca
Ben körüm, ben dilsizim demeli.
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.
Niceleri geldi, neler istediler;
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler değil:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.
İnsan son nefese hazır gerekmiş:
Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş.
Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz:
Böylece dirilirsek işimiz iş.
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.
Dert içinde sevinci bul da yaşa;
Haksız düzende haklı ol da yaşa;
Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
Varından yoğundan kurtul da yaşa.
Açılmaz kapıları açmamız mı gerek?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!
Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe,
Altınları gümüşleriyle övünmeğe.
Tam işleri dilediği düzene girer:
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.
Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan.
Tanınmadan yaşamak en iyisi:
Elinde olsa da hiç doğmasan.
Yıllar günler gibi geçti gider;
Nerde o eski dertler, sevinçler?
Belaya aldırmaz aklı olan:
Bu da her şey gibi geçer, der.
Neylesem bu benim iç kavgalarımla?
Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla?
Sen bağışlasan da ben yerim kendimi:
Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla?
Uğrunda dertlere düştüğüm sevgili
Bir başkasına tutulmuş, o da dertli;
Derdimin dermanı kendi derdinle:
Hekim hasta olunca kime gitmeli?
Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten
Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.
Bin kulu azat edenden daha büyüktür
Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.
İnsanlık yaratılalı olgun kişiler
Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler
Birbirine girdi gözü doymayanlarsa:
Çok isteme kaderden başın derde girer.
Yoksula, yoksulluğa yakın ettin beni;
Dertlere, gurbetlere alıştırdın beni;
Yakınların ancak erer bu mertebeye:
Tanrım, ne hizmet gördüm de kayırdın beni?
Gönül, bir düş madem dünya gerçeği,
Ne dertlenir, alçaltırsın kendini?
Hoş gör kaderini, gününü gün et:
Yazılan senin için bozulmaz ki.
Ömer Hayyam - Dünya ve İnsanlar
Ömer Hayyam - Şarap
Yorum Gönder