-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

TÜRKLERİN MENŞEİ VE İLK VATANLARI

Türkler nereden geldi
Türkler nereden geldi

Türker’in Menşeleri Ve İlk Vatanları, Bugünkü Osmanlı neslinin membaı olan Türk kavminin esasını pek eski asırlarda aramak lâzım gelir. Bizzat Osmanlı milletinin ilk pederi olmak üzere tanıdığı «Türk», Herodot'un «Targitaus»u ve Tevrat'ın «To-garma» si olacağı anlaşılır.
Bazı kavimler, hiç hakları olmadığı halde, kendilerine Türk namını vermişlerdir.
Diğer bazıları ise, bilakis, hakikaten bu aşiretin nesli iken, bir veçhile asıllarına delâlet etmeyecek isimler almışlardır.
Tatar ve Moğol müverrihleri, kendi milletlerine Yâfes'in oğlu «Türk»ün biraderleri ve torunları sandıkları «Tatar» ve «Moğol'un yedinci derecede evlatları addetmekle soyluluk iddiasında bulunmuşlardır.
Halbuki hakiki Türk olan Osmanlılar, bu ismi şerefe dokunan bir isim sayarak, reddiler, göçebe aşiretlere ve vahşî kavimlere tahsis ederler.
Rumlar, Romalılar da böylece Rum ve Romalı olmayanların cümlesine Skit unvanını verirlerdi.
Pelin ve Pomponİus Mela, Türkleri ismen bilirlerdi.
Herodot da böyledir, ki onda görülmektedir.
Ne Acemlerle Türkler, ne de, Acemlerle Macarlar arasında hiçbir karabet münasebeti bulunmadığı halde, Bizanslılar Türkleri bazen Farslılar bazan Ogurlar (Macarlar)56 namı ile57 zikrediyorlar.
Müverrih Halkondil Türkleri Skitler'den mi, yoksa onların ecdadı olması muhtemel olan Partlar'dan mı neş'et ettireceğini bilemiyor.
Fransa, nesilleri bozulmuş Rumların gururunu pek okşamakta olan hayalperestçe rivayeti kabul ediyor, ki bu rivayete göre Osmanlılar İzak kavminin neslindendir.
Bu prens, vatan ve dinini terk ederek, Arapçaya da vâkıf olduğundan Türkler' in Acem olmadıkları gibi Arapçaya aşina olmadıkları da apaçık olmasıyla beraber- Farisilerin, yâni Türklerin muhabbetlerini celbetmiş.
Ondan sonra İzak Rum ve Rumen lisanları masallarının büyük bir kısmını Arapçaya tercüme ederek, peygamber derecesinde şan ve hürmete nail olmuş ve Selçuklular hükümdarının kızıyla evlenerek, ondan Ertuğrulun babası ve Sultan Osman'ın büyük babası olan Süleyman Şâh dünyaya gelmiş.

Diğer müverrihler, Türkler' in Truvalılar neslinden olduğu hayâline kapılarak, dosdoğru Tüser ve Hektor'dan nesillerini indiriyorlar.
Şarlken'in müverrihi Paolo Civvio -ki Osmanlılarım tarihini ve askerî yapılarını ilk tanıtan daha sonraki asırların muharriridir- .
Türkler' in Volga sahillerinden gelme Tatarlar olduğuna şüphe etmiyor; henüz pek çok zaman yoktur, ki Türk kelimesinin iştikak şeklinin «Terek» nehrinin isminde keşif olunduğu zannedilmiştir.
Bir milletin asıl memleketi hakkındaki incelemeler daima memnunluk verici değilse de, hiç olmazsa, aslî membaına kadar çıkış suretini tayine dair tetkiklerden Ziyade değildir.
Türkler -ki Çinliler tarafından evvelâ Tu-kü ismi verilmiştir-
Altay, daha sonraki tabiriyle Altun Tağ (da)'dan (Bizanslıların îlktağ, Aktağ dedikleri) çıkarak sarkan Hıtay'ı, yâni Şimalî Çin'i, garben Aral gölü ve Hârezm, şimâlen Sibirya, cenûben Tibet ve Buharâ-yı Kebîr hududuyla kuşatılmış olan Merkezî Asya (şimdiki Türkistan 'nın azîm ve mahsuldar sahralarına vardılar.

Bu memleketler her zaman mer'alarının çokluğuyla, Tırâz miski ile Çaç'da imâl olunan yaylarıyla, atlarının nesliyle, hele sekenesinin ki -güzellikleri ve yağmagerlikleri bütün şarkda darb-ı meseldir- tabîî ve maddî vasıflarıyla şöhretlidir.
İran şairleri bu memleketin kızlarına «Çigil putları» ismini veriyorlar.
Çigil Türkistan'ın bir beldesidir ki, sakinleri Süheyl yıldızına, Cebbar kevkebesinin cümlesine, Dübb-i Ekber (Büyük Ayı)'e ibâdet ederler.
Ve rivayete göre hemşire ve kızlarıyla evlenirler idi .
Bu şâirler Gatfar, Hoten , Fer-har , Yağma kızlarını şâşaâdâr beyitlerle överek, «Türkler insanların malım aldıkları gibi, bunlar da rahatlarını kaparlar» diyorlar.
Eski İranlılar (Farslar) -ki Anîrân, yâni İran olmayana mukabil memleketlerini İran diye isimlendirirlerdi-
Ceyhun nehrinin şarkında kâin ve bugün Türkistan nâmıyla maruf memleketlere «Tûrân» ismini verirlerdi.
Tûrâm, yahut Türk bir nesil ismiydi, ki Skit (İskit) lâfzı gibi barbar kavimleri tâyine hizmet ederdi.

Tûrânî kelimesi rumca'da «tiran» şeklinde bozulmuş, ve Türk lâfzı bugün Osmanlılar arasında «barbar»a müteradif (eş-anlamlı) bulunmuştur .
Uygurlar, yahut Şark Türkleri -ki Karakurum ile Turfan arasındaki sahada sakin idiler- eski müverrihler ve coğrafyacılar tarafından Bizanslılar'ın Sibiryalı Ogurlar'ıyla karıştırılmıştır.
Bunun gibi Çinlilerin Türkler hakkında ilk kullandıkları Hunyus . Uygurlar'ın lisânı en sâf ve en eski Türk lisânıdır; daha sonraları cihangir Cengiz Hân'ın oğlu ve bu memleketin hükümdarı olan Çağatay'a mensup olmak üzere işbu lisân, Çağatay lisânı nâmıyla yâd olunmuştur.
Bizzat Osmanlıların da eski Türkçe dedikleri Uygur, yahut Çağatay lisânı Gez yahut Türkmen lisânının büyük hemşîresidir, ki Selçuklular'ın ve Osmanlılar'ın lisânı olduktan sonra, bugünkü Türkçeyi teşkil etmiştir.
On beşinci asrın nihâyetinde -ki türkçe ancak o zamana doğru saflığını kazanmağa başlamıştır- Çağatay lisanı erişebildiği gelişmenin son noktasında bulunuyordu.
Lâkin o gerilemeye başlamış, halbuki Osmanlı lisânı birçok edebî eserlerle zenginlik kazanmış, dâima terakki etmiştir.

Şark Uygurları ve onların lisânı hakkında birkaç söz söylemek gereklidir:
Zira onların nesilleri olan Özbekler aslen kardeşleri olan Osmanlılar'dan ayrılmış iseler de, komşuları ve müşterek düşmanları bulunan İranlılar aleyhine bütün îran memleketleri vüs'atince Osmanlılarla siyaseten irtibat hâlinde bulunmuşlardır.
Osmanlıların bir ananesine göre en eski tarihlerini de şimdi zikredeceğiz, ki gerçi her vakit tarihî hakikat mührünü taşımaz ise de, herhalde zikredilmeğe müstahaktır.
Türkler' in eski ananelerine nazaran -Herodot tarihinde Skitler'in aslı hakkındaki kısmının şerhinde eserlerinde tesadüf olunmaktadır-
Kara Hân'ın oğlu Oğuz (Hân), fetihleri ve kanunları ile Türk kudret ve medeniyetinin kurucusu olmuştur.

Oğuz, ibrahim ile muasır bulunmuş olmak lâzım gelir.
Bir hükümetin kurucusu olmak haysiyetiyle onun Medliler'in Dejozes'i, yâni Şark müverrihlerinin Cemşîd'i ile çok münâsebeti vardır,
Oğuz Hân, putperestliği terk ile, daha sâf bir din seçerek babası aleyhine mülkî ve dînî bir muharebe açtı ki, yetmiş sene sürdü.
Oğuz Hân Kara Hân'ın kışlık payitahtı olan Karakurum'dan ve yazlık payitahtı olan OrTağ ve Kur-Tağ dağlarından güneye doğru giderek, Türkistan'ın en şöhretli şehirlerinden olup uzun müddet Türk kudret ve medeniyetinin merkezi olan Yesi şehrini ikametgâh ittihaz etti.
Yesi, Kara Hân'ın oğlu ile Özbek Hanlarının makam olmuştur.
Nakşibendî tarîkatinin meşhur şeyhi Hoca Ahmed (Yasevî) orada doğmuş ve tarîkatini orada neşretmiştir.
Oğuz Hân, babası Kara Hân'a isyan ve onu hallederek, Türkistan'ın Er-talas ve Sayram'dan Buhâra'ya kadar uzanan kıt'asını kudretli kılıcına itaat ettirdi.
An'aneye göre Oğuz Hân'ın altı oğlu Gün Hân, Ay Hân, Yıldız Hân, Gök Hân, Deniz Hân'dır.,
O sahaların hükümdarları bu unvanlarla yâd olunurlardı.
Oğuz Hân, Nemrud kadar av meraklısı olduğundan, her birinin, istikbâline delâlet edecek şeyler getireceklerini ümîd ederek, oğullarını ava çıkarmıştı.
Dönüşlerinde bulmuş oldukları bir yay ile üç oku takdim ettiler.
Oğuz okları Gök, Dağ, Deniz hânlara, yay'ı diğer üçüne verdi.
Bunlar yayı aralarında taksim için kırdılar.
Bundan dolayı Oğuz onları «Üçok» ve «Bozok» (Bozucular) diye isimlendirdi.
Ordusunun sol cenah kumandanlığım birincilere, sağ cenah kumandanlığını ikincilere verdi.
Oğuz Hân'ın vefatından sonra, oğulları onun memleketlerini taksim ettiler:
Üçoklar yahut sol cenah kumandanları Şark Türk aşiretlerini, Bozoklar, yahut sağ cenah kumandanlar» Garb aşiretlerini aldılar.
Anane, bu beylerin her birine dört oğul veriyor, ki yirmi dört başlı aşiretin babalarıdırlar.
Burada nazar-ı dikkati celbederiz ki, dört adedine Osmanlılarca dâima muhabbet edilerek, esaslı teşkilâtlarının cümlesinde buna riayet olunmuştur.
İşbu yirmi dört eski Türk beyleri, yahut babaları, zamanımıza yakın Mısır'da vuku bulan inkırazlarına kadar, yirmi dört Bahrîye, yahut Çerkeş Beylerli'nde devam etmiştir.
Bu tarihte şu hususiyet hakkında birkaç defa söz söylemek fırsatına nail olacağız.
Şark'a teveccüh ile nazarımızdan kaybolan üç sol kol hânlarını ter-kederek, esasen Türkistan'da ikamet eden ve daha sonraları batıda Seyhun (Jâxartes) ve Ceyhun (Oxus) arasındaki ülkeyi elde eden ve bunun da hududunu geçip fâtih sıfatıyla Boğaziçi'ne ve Tuna nehrine kadar ilerleyen sağ kol beğlerine, yâni Bozoklar'a gelelim:

Oğuzlar'ın, Selçuklular'ın, Osmanlılar'ın en eski tarihçileri bu milletler hükümdarlarının neseblerini üç sağ kol hânlarına kadar çıkarmakta ve
Oğuzlar'ı Dağ Hân'dan,
Selçukluları Deniz Han'dan,
Osmanlıları Gök Hân'dan indirmektedirler.
Yalnız Osmanlılarla iştigâl etmezden evvel bunların neslin kardeşlerinden ve Osmanlılarca önceliği olan kavimlerden bahsetmek münasiptir; zira Osmanlı hükümeti, Selçuklu hükümeti inkırazı üzerine kurulmuştur.
İşte birkaç kelimede Oğuzlar'ın târihi; bu eserin mevzuuna daha husûsî bir surette bağlılığı bulunan Selçuklular târihi hakkında daha çok tafsilât vereceğiz.

ALINTI ;Büyük Osmanlı Tarihi ▌ Cilt 1 ▌ Joseph von Hammer
إرسال تعليق

إرسال تعليق

Yorumlarda lütfen saygılı olun