KENDİME YAZILARIM
Türkiye sosyolojisi siyaset ekonomi tarih felsefe ve genel kültür düzeyinde makaleler

BİR HALİL CİBRAN ÖYKÜSÜ KRAL

Bir halil Civran öyküsü, kral ve tebası




Sadık Krallığı'nın tebaası krallarına karşı ayaklanarak onun sarayını kuşatmıştı ve o, bir elinde tacı ile bir elinde asası, görkemli sarayının merdivenlerinden yavaş yavaş indi, görüntü­sündeki azamet, kalabalığı susturmuştu ve kullarının önlerinde du­rarak dedi, artık tebaam kulum olmayan dostlarım, işte tacım, işte asam, onları size bırakıyorum. Ben de artık sizlerden biri olacağım, bende yalnızca bir insanım ve bir insan ola­rak, kaderimize düşenin daha iyi olması için sizlerle birlik­ te çabalayacağım.


Bir krala gerek yoktur. O halde birlikte tar­lalara ve bağlara gidelim ve elbirliğiyle çalışalım, ancak tarlalardan ya da bahçelerden ya da değirmenlerden hangisine gideceğimi bana siz söylemelisiniz, artık kral hepinizsiniz.
Bu sözleri duyan halk, şaşakaldı ve ağızlarından tek bir sözcük çık­madı.
Çünkü sıkıntılarının kaynağı olarak gördükle­ri kral, şimdi tacını ve tahtını onlara bırakıyor ve içlerin­den biri oluyordu.
Daha sonra her biri kendi yoluna gitti ve kral bir adamla bir­likte tarlaya doğru yürüdü.


Lakin, Krallığı, kralsız daha iyi bir duruma gel­medi ve hoşnutsuzluk bütün ülkenin üzerine kâbus gibi çökmüş­tü.
Halk pazar yerlerinde, yönetilmek istediğini, kendilerini yönetecek bir krala gereksinim duyduklarını konuşmaya başlamışlardı.
Yaşlılar ve gençler, kadınlar erkekler bir ağızdan haykırıyorlardı adeta,
Kralımızı istiyoruz diye.


Kralı aradılar ve onu tarlada çalışırken buldular ve doğruca tahtına götürdüler tacını ve asasını geri verdiler.
Dediler ki;
-- Şimdi bizi güçle ve adaletle yönet.
Ve Kral dedi ki
-- Sizi gerçekten güçle yöneteceğim;
 
Gö­kyüzü ve yeryüzü tanrıları bana yardımcı olsunlar ki sizleri aynı zamanda adaletle yöneteceğim.
Erkeklerle kadınlar Kralın huzuruna çıkarak kendilerine kötü davranan, bir barondan şikayet ettiler.
Kral baronu derhal huzuruna çağırtarak dedi,
 
-- Bir adamın hayatı, Tanrı'nın terazisinde diğerininkine denktir. Ve tarlaların­ da ve bağlarında çalışanların yaşamlarını tartmayı bilme­diğin için sürülüyorsun: ve bu krallığı sonsuza dek terk edeceksin."

Ertesi gün bir başka grup daha krala gelerek, tepelerin öte­sinde oturan bir kontesin zulmünden ve onları nasıl yoksulluğa sürüklediğinden yakındılar.
Kontes derhal saraya geti­rildi.
Kral onu da sürgüne mahkûm ederken dedi,

-- Tarlaları sürenler, bağlarımıza bakanlar, onların ha­zırladığı ekmeği yiyen ve sıktığı üzümden yapılma şarabı içen bizlerden daha soyludur. Sen bunu bilemediğin içindir ki, bu toprakları sürüleceksin .

Akabinde erkekler ve kadınlar gelerek, piskoposun kendilerini ırgat gibi çalıştırdığını, ama karşılığında hiçbir şey vermediğini.
Kendi mide­leri açlıktan guruldarken, piskoposun kasasının altın ve gümüş dolu olduğunu bildiklerini anlattılar.
Kral, hemen piskoposu çağırdı ve piskopos geldiğinde kral ona konuştu ve dedi,

-- Göğsünde sallanan haç. Hayata değer katmak anlamına gelir. Ama sen her daim hayattan hayat ek­silttin ve hiçbir şey vermedin. Bu yüzdendir ki bu krallığı terk edecek ve bir daha geri dönmeyeceksin."

Ve tam bir ay boyunca gün be gün erkeklerle kadınlar kendilerine yüklenen angaryaları ve edilen eziyetleri anlatmaya krala geldiler.
Tam bir ay boyunca her gün zalimin biri ülkeden sürüldü.
Halkı şaşkınlığa uğramıştı ve yürekleri şen­lenmişti.

Günlerden bir gün yaşlılar ve gençler geldiler.
Kra­lın yaşadığı kulenin etrafını çevirerek ona seslendiler.
Kral bir elinde asası, diğer elinde tacı, merdivenlerden aşağıya indi.
Onlarla konuşarak dedi,
 
-- Şimdi beni ne yapacaksı­nız? Bakın uhdeme teslim ettiğinizi sizlere geri veriyo­rum.

Ama onlar bağırıştılar,

-- Hayır, hayır, sen bizim adil ve yüce kralımızsın. Ülkeyi engereklerden temizledin, Kurtları et­kisiz bıraktın, Ve biz şükranlarımızı sunmak için geldik sana. Taç görkemiyle senin, asa zaferiyle senin olsun.

Ve kral dedi,

-- Ben değil, ben değil. Siz kendiniz kral­sınız. Beni güçsüz ve kötü yönetici saydığınızda, siz ken­diniz güçsüz ve kötü yönetiliyordunuz gerçekte.
Şimdi bu ülke refah içinde.
Çünkü bu sizin elinizde.
Ben hepinizin aklındaki bir düşünceyim yalnızca ve sizin eylemlerinizin dışında var değilim.
Yönetici diye kimse yok;
Yalnızca yö­netilen, kendini yönetmek üzere var.
Ve kral tacı ve asasıyla kulesine geri döndü.
Yaşlıların ve gençlerin her biri de kendi yoluna gitti, son derece mutlu ve hoşnut.

Ve her biri, o günden sonra kendini bir elinde taç, öbüründe asa, bir kral olarak gördü.


Öykü: Halil Cibran