-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

TARİHTE ERMENİ İSYANLARI

Ermeni isyanları


Türk tarihinde Ermeni isyanları


Dünyada bir çok devlet , siyasi gerekçelerle günümüzde bir ermeni meselesi yaratarak bunun sorumluluğunu genç Cumhuriyete yıkmaktalar , evet bir tehcir yaşanmış , lakin tehcir sırasında katliamların müsebbipleri ise bölgede yaşayan Kürt ve Arap aşiretlerdir
Osmanlı ordusu , Çanakkale ve diğer bölgelerde yedi düzel ile savaşırken , tehcir esnasında Ermenilere yeterli koruma sağlayamamış olabilir , lakin bu durum Türk milletini Ermeni katliamı ile direk suçlamaya yeterli olamaz 

Kronolojik sıra ile Tarihte Osmanlı ve Türklerin Ermeni sorunu
Osmanlı da başlayarak Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar yaşanan Ermeni isyanları

  • 20 Haziran 1890: Katolik Ermenilerden gelen ihbar üzerine Ermeni kilisesinde ve Sansaryan Okulu'nda silah araması yapıldı. 
  • Bu sırada iki asker öldürüldü, üç asker yaralandı. 
  • Bunun üzerine Ermeniler ve Müslümanlar arasında kavga çıktı; 8 Ermeni ve 2 Müslüman öldü, 60 Ermeni ve 45 Müslüman yaralandı.
  • 15 Temmuz 1980: İstanbul, Kumkapı'da haç yortusu için toplanan Ermeni cemaati, Hınçak üyelerinden Harutyun Cangülyan'ın yönlendirmesiyle Yıldız Sarayı'na yürümeye başladı. 
  • Kalabalığı durdurmak isteyen iki asker öldürüldü; öldürenler hapse atıldı.
  • 1891 başı: Sultan II. Abdülhamit, Ermeniler için genel af ilan etti ve 76 Ermeni serbest kaldı.
  • Aralık 1892: Hınçak üyeleri, Van Valisine suikast girişiminde bulundu. 
  • Aynı ay Hamparsun Boyacıyan adlı Hınçak üyesinin önderliğindeki grup Muş'un Avzim köyüne baskın düzenledi ve İshak Çavuş adlı bir Türkü öldürdü.
  • Nisan 1893: Ermeniler için yeniden genel af ilan edildi ve tutuklu olanlar serbest bırakıldı.
  • Haziran 1893: Hamparsun Boyacıyan adlı Hınçak üyesinin önderliğindeki grup Hayanlı aşiretine saldırdı, aşiretten bir kişi öldü,. 
  • Taraflar arasında çatışma çıkınca bölgeye asker gönderildi. 
  • Yaralı olarak yakalanan Boyacıyan tutuklanarak götürüldüğü İstanbul'da serbest bırakıldı.
  • Eylül 1893: Merzifon'da Ermenilerin silah depoladığı düşünülen bir evi aramak isteyen askerlere evin içinden ateş açıldı ve bomba atıldı. 
  • 25 asker hayatını kaybetti ve yaralandı. 
  • İçeridekilerin dördü ölü, dördü sağ olarak ele geçirildi.
  • 27 Nisan 1894: Bir Ermeni, İstanbul'da Ermeni Patriği Horen Aşıkyan'a suikast girişiminde bulundu. 
  • Saldırgan yakalandı, Aşıkyan istifa etti.
  • Ağustos 1894: Batman'ın Sason ilçesinde Taşnak örgütü önderliğinde isyan/direniş başladı.
  • Aralık 1894: Yozgat'ta bir Ermeni ayaklanması oldu.
  • 1 Temmuz 1895: Hınçak örgütü, Ermeni zenginlerinden Karabet Kuyumcuyan'ı Merzifon'da öldürdü.
  • 30 Eylül 1895: Hınçak örgütü önderliğinde İstanbul'da Kumkapı'dan Babıali'ye yürüyüş düzenlendi. İzin alınmadan yapılan yürüyüşü polis ve jandarma durdurmak istedi. Güvenlik güçlerine açılan ateşle bir binbaşı ve bazı erler öldürüldü. Taraflar arasında çatışma çıktı.
  • 2 Ekim 1895: Van eski valisi Bahri Paraş ve Trabzon Komutanı Hamdi Paraş, Trabzon'da düzenlenen suikast girişiminden yaralı kurtuldular.
  • 24 Ekim 1895: Zeytun Ayaklanması
  • 25 Ekim 1895: Bitlis'teki bir Cuma namazına Ermeni gruplar tarafından saldırı düzenlendi.
  • 30 Ekim 1895: Ermeni gruplar Erzurum Vilayet Konağı'nı bastılar ve jandarma erleri öldürdüler.
  • 2 Kasım 1895: Diyarbakır'daki bir Cuma namazına Ermeni gruplar tarafından saldırı düzenlendi.
  • 1895 son çeyreği: Divriği, Trabzon, Eğin, Develi, Akhisar (İzmit), Erzincan, Gümüşhane, Zeytun, Bitlis, Bayburt, Maraş, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Antep, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat ve İstanbul'da ayaklanmalar oldu.
  • 26 Ağustos 1896: Taşnak örgütü üyesi Papken Siuni'nin liderliği altında 26 Ermeni el bombası, dinamit ve tabancalarla birlikte İstanbul'un Galata semtindeki Osmanlı Bankası binasını bastı ve memurları rehin aldı.
  • Temmuz 1897: İkinci Sasun Ayaklanması
  • 21 Temmuz 1905: Taşnak örgütü, Sultan II. Abdülhamit'i Cuma selamlığından çıktıktan sonra öldürmek üzere yola bomba yüklü araç yerleştirdiler. Sultan saldırıdan yara almadan kurtulurken, civarda bulunan 26 kişi öldü ve 58 kişi yaralandı. Failler yakalandı ama Sultan tarafından affedildi.

Osmanlı idaresinde Ermenilerle ilgili meseleler, özellikle XVIII. yüzyılda yoğunluk kazanan misyonerlik faaliyetleri neticesinde ortaya çıkmıştır.


Ermeni isyanları 


1828-1829 savaşı esnasında işgale uğrayan Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler’ in Ruslarla iş birliği içine girdikleri bilinmektedir .

Rusya, İran’la 1826’dan beri sürdürdüğü savaş neticesinde (22 Şubat 1828 Türkmen çay Barışı) yeni ele geçirdiği Nahçıvan ve Revan hanlıklarının ve içinde henüz Ermeni bulunmadığı bildirilen Karabağ topraklarının birleştirilmesiyle burada Rusya’nın parçası olmak üzere bir Ermeni vilâyeti oluşturmuştur
XIX. yüzyılın başından itibaren .
Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü kötü durum sebebiyle, Balkanlar’daki gayri müslim tebaa başta Rusya olmak üzere büyük devletler tarafından kendi politikaları doğrultusunda istismar edilmekte, bunların kendi devletlerini kurma yolundaki mücadeleleri desteklenmekteydi
Özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların İstanbul önlerine kadar gelmesinden sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. ve ardından bu antlaşmayı yeniden düzenleyen Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde.

Ahalisi Ermeni bulunan eyalette ihtiyâcât-ı mahalliyyenin icap ettiği ıslahat bîlâte’hîr icrâ ...” 

 

Ve oralardaki Ermeniler’ in bilhassa “Kürtler’ in tecavüzlerinden korunması hükmü getirilmiştir. 
Böylece Ermeni meselesi uluslararası bir sorun halinde ortaya çıkmaktaydı.

1878 sonrası Makedonya komitacılarının ve günümüzdeki ayrılıkçı Kürt örgütünün faaliyetleri gibi- kanlı eylemlerinin tarihiyle bağlantılı biçimde yazılabilir ve 1915 tehcirini bunlardan soyutlamak mümkün değildir.
Bu örgütler içinde en önemlileri olan Hınçak (Hunchak) 1887 ve Taşnaksutyun (Daşnaktsutiun) 1890 yılında kurulmuş, bunların ortaya çıkmasıyla Anadolu’nun her tarafında kanlı olaylar ve isyanlar meydana gelmeye başlamıştır.

Ermeni komitaları, daha önceleri Balkanlar’da olduğu gibi neticede büyük devletlerin müdahalesini sağlamak üzere özellikle 
  • Erzurum, 
  • Merzifon, 
  • Sason, 
  • Zeytun, 
  • Van, 
  • Trabzon, 
  • Gümüşhane, 
  • Erzincan, 
  • Diyarbekir, 
  • Urfa, 
  • Muş, 
  • Bitlis, 
  • Harput, 
  • Ayıntap, 
  • Kayseri, 
  • Sivas, 
  • Birecik 
Gibi yerlerde ve II. Meşrutiyet’in ilânıyla 
Adana’da (Yumurtalık, Dörtyol, 
İskenderun) olmak üzere 1890’dan itibaren önemli insan zayiatına yol açan ve II. Abdülhamid dönemindeki Ermeni katliamları şeklinde takdim edilen  isyanlar düzenlemişlerdir. 
Bu arada İstanbul’da da aynı amaçla olaylar çıkarılmıştır. 
  • Osmanlı Bankası’na yapılan baskın (1896) ve 
  • Cuma selâmlığı esnasında II. Abdülhamid’in bombalı bir suikastla öldürülmek istenmesi (21 Temmuz 1905)
Ermeni ihtilâl ve terör örgütlerinin bu şehirdeki önemli faaliyetleri arasındadır.
Balkan savaşlarının (1912-1913) Rumeli topraklarının tamamının kaybedilmesiyle sona eren büyük bozgunu ve içteki siyasal kargaşa Ermeniler için ümit verici olmuş, meselenin nihaî çözümü anlamında Avrupa müdahalesini ciddi biçimde ortaya çıkarmıştır. 
Böylece 
I. Dünya Savaşı öncesinde Ermeniler’ in yaşadığı altı vilâyette 
  • Erzurum, 
  • Sivas, 
  • Elazığ, 
  • Bitlis, 
  • Van, 
  • Diyarbakır
Islahat meselesi tekrar gündeme gelmiştir. 
O zamanki idarî taksimatın bu altı vilâyeti günümüzde 
  • Erzurum, 
  • Erzincan, 
  • Van, 
  • Ağrı, 
  • Hakkâri, 
  • Muş, 
  • Bitlis, 
  • Siirt, 
  • Diyarbakır, 
  • Elazığ, 
  • Mardin, 
  • Bingöl, 
  • Malatya, 
  • Sivas, 
  • Amasya, 
  • Tokat, 
  • Trabzon vilâyetlerini ve kısmen 
  • Giresun’u 
İçine almaktaydı. 
Konuyu sahiplenen Rusya,.
Önceleri bu vilâyetlerin birleştirilmesi ve başına bir yabancı genel valinin getirilmesi hususunda ısrar etmiş, ayrıca vilâyetlere göçler sebebiyle sonradan gelip yerleşenlerin (Çerkez, Gürcü) buralardan sürülmesini istemiştir .
Özellikle Abdülhamid zamanında göçebe Kürtlere verilen Ermenilere ait arazilerin eski sahiplerine iadesini öngörmüştür. 
Sözü edilen arazi meselesi ve arazi davaları ;
Kürt ve Ermeniler arasındaki amansız düşmanlığın en önemli sebeplerinden birini teşkil etmekteydi (Hüseyin Kâzım Kadri, s. 128, 131, 138). 
Kürtler de arazilerinin ellerinden alınacağı endişesini taşımaktaydı (Lewy, s. 222). 
Başlayan müzakerelerde bu hususlarda bir anlaşmaya varmanın zor olacağı anlaşıldığından, neticede Batılı devletlerin onayını alan Rusya merkezleri 
  • Van ve 
  • Erzurum 
Olmak üzere iki özerk vilâyet teşkiline rıza göstermiştir. 
Buralarda yerleşmiş bulunan Ermeni olmayanların kalmasına izin verilmekle beraber bu vilâyetlerin toplamı bakımından nüfus çoğunluğuna sahip bulunmayan Ermeniler’in üstün bir konumda yer alması sağlanmıştır. 
Bu konuda hazırlanan sözleşme (muamele) Rusya ile Osmanlı Devleti arasında 8 Şubat 1914’te Sadrazam Said Halim Paşa’nın Yeniköy’deki yalısında imzalanmıştır 

Osmanlıda özerk vilayetler

Kurulan özerk vilâyetlerin başına iki yabancı genel valinin tayinine karar verildiğinden bunların isimleri belirlenmiş 
  • Hollandalı Westenenk ve 
  • Norveçli Hoff
Tayinleri gerçekleşmiş (25 Mayıs) ve 14 Temmuz’da iradeleri çıkmıştır (Lewy, s. 37-39; Taş, XIX/42 [1998], s. 934). 
Ermeniler’ in bağımsızlığından ziyade Rusya’nın Doğu Anadolu’ya doğru genişlemesini temin edecek gibi görünen bu proje 
I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla gerçekleşmemiş.
Böylece Anadolu’nun parçalanması ve Ermeni meselesinin çözümüyle sonuçlanacak olan bu düzenlemenin hayata geçmesini önlemiştir. 

Bu amaç
Ermeniler’ in savaş içinde Rusya yanında yer almasının ve bölgedeki Müslüman nüfusun tamamen ortadan kaldırılmak istenmesinin gerekçesini oluşturmuştur. 

İmparatorluğun kaybedilen Makedonya topraklarında .
Arnavutlarla Sırplar arasındaki kanlı mücadelenin benzeri şimdi 
Anadolu’nun bu kısmında, Ermenilerle Kürtler arasında yaşanmaya başlanmıştır. 

Kafkaslardan ve Rus-Ermeni istilâsına uğrayan yerlerden dehşet içinde yollara düşen 1 milyondan fazla Müslüman halkın savaşın daha ilk aylarında III. Ordu (Kafkas ordusu) Kurmay Başkanı Yarbay Felix Guse’nın 1915’teki Ermeni isyanı ve vahşetiyle ilgili anlatımında vurguladığı üzere, yarısına yakın kısmının vahşice katledilmeye başlanması (Özgönül, s. 190) böyle bir hedefin yol açtığı öldürme boyutu içinde gelişmiş ve 1821’de,

Mora’da hayatta tek bir Türk kalmamalı

Sloganıyla “arazinin boş teslim alınması” hedefine yönelik olarak Rumların giriştiği kitlesel katliamlarla benzeşen kanlı bir hesaplaşma içinde geçmiştir. 
Savaşın başlarındaki bu gelişmelerin 1915 tehcirine gerekçe olduğu açıktır.
İşgale uğrayan bölgelerde Rus-Ermeni karışımı kuvvetlerin Müslümanların tamamen ortadan kaldırılmasını, dolayısıyla bir etnik temizliği öngören;
İçlerinde Erzurum mebusu sıfatıyla Osmanlı meclisine girmiş olan Karakin Pastırmacıyan (çeteci adıyla Armen Gora) gibilerin de yer aldığı Ermeni çetelerinin sürdürdüğü katliamlar bölgedeki Müslüman ahalinin yollara dökülmesine ve büyük kayıplar verilmesine yol açmış, cephe ilerisi ve gerisindeki çarpışmalar bir sivil savaş haline dönüşmüştür 

Müslümanlarla Ermeniler arasında cereyan eden bu mücadelenin, zayi olan ve günümüze kadar propaganda malzemesi olarak kullanılan abartılı Ermeni nüfusundan çok daha fazla oranda bir Müslüman nüfusun katline ve kaybına sebebiyet verdiği dikkatlerden kaçırılmıştır. 

Göçe tâbi tutulan Ermeniler’ in yol esnasında özellikle Kürt aşiretleri ve Arap bedevîlerinin (“Kürt ve Arap haydutlar”, Demirel, s. 257) saldırılarına maruz kaldıkları, bunun yüksek insan zayiatının önemli sebeplerinden birini teşkil ettiği gelişmelerle ilgili çeşitli raporlarda belirlenmiş, 
Konuya dair son yayınlarda giderek daha fazla vurgulanmaya başlanmıştır 
(Lewy, s. 221-224). 

Buna, yol esnasında güvenlik tedbirleri almaya çalışan Osmanlı idarecilerinin savaş şartları yüzünden cephelerden yeterli asker çekip bu işe tahsis edememelerinden veya cepheye sevk edilmek zorunda kalınan askerlerin yerlerini dolduramayan jandarmanın yetersizliğinden kaynaklanan olumsuzlukları da eklemek mümkündür. 
Aynı zamana denk düşen Çanakkale savaşları da doğu cephesinin yeterince takviye edilmesine engel olmaktaydı. 

Doğu cephesindeki asker açığının kapatılması amacıyla jandarmaların buralara sevk edilmesi neticesinde iç kesimlerde güvenlik önemli derecelerde zaafa uğramakta, bu da Kürt çetelerinin öldürme olayları ve soygunlarının daha da artmasına yol açmaktaydı.

İttihat ve Terakkî idarecilerinin, I. Dünya Savaşı’ndan birkaç ay önce doğuda iki özerk eyaletin kurulmasıyla ilgili antlaşmanın ileride sebep olabileceği gelişmelerden endişe duyup bölgedeki Ermeni nüfusunun dağıtılmasını düşünmüş olduklarını söylemek mümkündür; 
Fakat aslında Ermeniler’ in başka yerlere nakledilmesi fikrinin Almanlardan çıktığı ciddi biçimde ileri sürülmektedir 
(Dadrian, s. 256). 

Bu konuda çıkarılan kanun tehcir uygulamasını ilgili mahallerdeki askerî yetkililerin onayına bırakmaktaydı .
Ve genelde askerî emir ve kumanda mevkiinde bulunanların büyük çoğunluğu Alman subaylarından oluşmaktaydı. 
Meselâ Askerî Harekât Dairesi Başkanı Yarbay Otto von Feldmann tehcir kararını veren subaylardan biriydi; 
Bizzat Liman von Sanders ve diğer önde gelen Alman generalleri de bu sorumluluğu paylaşmıştı. 

Bu esnada ordu kumandanlığı ve kurmaylık vazifeleri yapan Alman subayları yanında özellikle Türk Orduları Genelkurmay Başkanlığı’nda Alman Generali Friedrich Bronsart von Schellendorf’un (1913-1917) bulunduğu (bunun ayrılmasıyla Hans von Seeckt, 1917-1918), askerî harekât planlaması dışında savaşın büyük ölçüde teknik hizmet, silâh, mühimmat ve nakit para yönünden Alman yardımıyla yürütüldüğü ;
Cephelerin Alman askerî harekâtına hizmet etmek üzere açıldığı dikkatlerden kaçırılmamalıdır. 

Tehcir kararının alınmasını ve uygulanmasını Almanya’nın onayı ve katılımı olmadan düşünmek pek mümkün değildir. 

Meselenin aydınlığa kavuşturulması Alman askerî arşiv belgelerinin ışığında mümkün olacağı açık olmakla beraber ;
J. Lepsius’tan bu yana konunun hariciye arşivi belgeleriyle takdiminde ısrar edilmesinin (Der Völkermord, s. 113 vd.) herhalde bir anlamı olsa gerektir.
Yola çıkarılan Ermeniler’ in daha iyi korunması için Alman askerlerinin tahsis edilmesi gibi düşünceler dile getirilmiş ;
Ancak cephelerdeki sıkışıklık buna imkân vermemiştir. 
İstanbul’daki Alman elçisi Baron von Wangenheim’ın Ermeniler için müdahalede bulunulması yolunda kendisine yapılan ricaları reddettiği; 
Türk hükümetinin aldığı tedbirleri ve bunun uygulanmasını açıkça onayladığı bilinmektedir. 

Ona göre savaşın başarılı bir şekilde sürdürülmesi esastır 
Ve bu hedef için her vasıta mubah olup tehcîr uygulaması Alman çıkarları doğrultusunda ortaya konulmuştur. 
Ermeniler, Türkler’in fanatik düşmanı ve İtilâf devletlerinin dostudur.
Dolayısıyla Alman planlarının uygulanmasında tehlikeli bir engel teşkil etmektedir. 
Elçinin bu görüşleri askerler tarafından aynen paylaşılmaktaydı. 
Von Wangenheim, göçürülen Ermeniler’in inşa halindeki Bağdat demiryolu hattı boyunca yerleştirilmek üzere Mezopotamya’ya naklini öngörmekteydi .
(Pomianskowski, s. 161-162). 
Nitekim, Ermeniler’in bu düşünce doğrultusunda söz konusu istikametlere sevk edilmesi herhalde bir rastlantı değildir.

Tehcir edilen Ermeni sayısı

Tehcire tâbi tutulan Ermeni sayısının belirlenmesine yönelik çeşitli hesaplar yapılmış olmakla beraber kesin bir rakam vermek mümkün değildir. 
Sözü edilen Ermeni ayaklanmalarını bile 
  • “muhayyel” 
Diye niteleyen (Der Völkermord, s. 60-64), özellikle Vahakn N. Dadrian gibi yazarların temsil ettiği tek taraflı masumiyet iddiaları ve sayısal lığın abartısı, ciddiyetlerine ağır bir darbe vurmuş olarak belki de konuya en önemli katkıyı sağlamıştır. 
Bu durumda yandaş kişilerin ortaya attığı sayıların zaman içinde artarak değişkenlik arz etmesinden ötürü ;
Bunlara dayalı sabit bir rakam vermek mümkün görünmemektedir. 

Çeşitli kaynaklara göre tehcire tâbi tutulanların sayısı 
438.000’den 1 milyona kadar çıkmakta
Buna bağlı şekilde meydana gelen Ermeni kayıpları da 
56.000’den 2 milyona kadar farklılık göstermektedir 
(döküm için bk. Lewy, s. 236, 240). 

Talat Paşa’ya atfedilen sıhhati tartışmalı defterde tehcire tâbi tutulanların 924.158 olarak gösterilmesinin geçerliliği ise reddedilmiştir (Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma, s. 62, 66). 
Bunun karşısında Rus-Ermeni birliklerinin önünden kaçan Müslüman muhacirlerinin sayısının Dahiliye Nezâreti’nin sadârete takdim ettiği 7 Aralık 1916 tarihli rapora göre 702.000’i geçtiği bilinmektedir 
Asgari verilerden hareketle 1914-1922 yılları arasında Müslüman kayıplarının en az 2,5 milyon tuttuğu ve Anadolu’da Müslüman kaybının toplam nüfusun % 18’ini oluşturduğu, savaşın ilk yıllarında Rus işgaline uğrayan yerlerde öldürülen Müslümanların sayısının 1,5 milyonu bulduğu hesaplanmıştır. 
  • Bitlis
  • Van ve 
  • Erzurum 
Gibi vilâyetlerde bu oranın % 62’ye (612.610) varması .
Ermeniler’ in yaptığı katliamın boyutunu göstermesi bakımından önemlidir 
(McCharty, Ölüm ve Sürgün, s. 138).

Savaş esnasında Ermeniler’ den başka halklar da yer değişimine tâbi tutulmuştur. 


Osmanlı idarecileri, genelde bu tür zorunlu nakillere gerekçe olarak açık isyan hali veya ciddi boyutta güvenlik tehdidi aramışlardır. 
Nitekim Genelkurmay Başkanı General Bronsart von Schellendorf’un Rumların Ege sahillerinden iç kesimlere nakline dair talebi .
Sadrazam Talat Paşa tarafından açık bir isyan hali bulunmaması sebebiyle geri çevrilmiştir. 
Bununla beraber 
Savaş süresinde bu bölgelerdeki Rum nüfusta da askerî gerekçelerle önemli değişiklikler meydana gelmiştir. 
Böylece 1915 Çanakkale deniz ve kara savaşlarının başlaması sebebiyle ;
  • Gelibolu
  • Çanakkale
  • Marmara adası
  • Trakya geneli, ayrıca 
  • Ayvalık, 
  • Muğla, 
  • Antalya sahil bölgelerinde ,
  • 1916 yılı içinde Karadeniz bölgesinde 
Rum ahalinin yerlerinden edilmesi söz konusu olmuştur. 
Suriye ve Hicaz’daki bazı ailelerin de başka yerlere nakilleri gerçekleşmiştir. 
Suriye’den Fransız taraftarı olmaları töhmetiyle Anadolu içlerine sevk edilen Arap ailelerinin sayısı 
5000 diye verilmekte,.
Hicaz’dan (Medine) iâşe sıkıntılarına bağlı şekilde göçe tâbi tutulanların sayısının 
40.000 olduğu bildirilmektedir.

I. Dünya Savaşı’nda sivil halkın daha önceki savaşlarda görülmeyecek derecede büyük acılar çektiği
Zayiata uğradığı ve 
Bunun cephe gerisindeki insanların başlarına gelen felâketlerin boyutu açısından ancak :
II. Dünya Savaşı ile kıyaslanabileceği açıktır. 

Dağılan imparatorlukların paylaşılması ve yeniden şekil bulması aşamalarından geçilmek zorunda kalındığında sade halkın çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalması kaçınılmazdır. 

Avrupa’nın birinci genel savaşın uyarılarına rağmen hızla ikincisine doğru yönelmesinde, dağılan imparatorlukların ve bunların paylaşılan topraklarında karmaşık halde yaşayan halklarının yarattığı azınlıklar meselesinin birinci derecede etken olduğu bilinmektedir. 
Savaş esnasında 
Anadolu’da meydana gelen insan zayiatı toplamının, genel savaşa katılan devletlerin verdiği kayıpların bütünüyle kıyaslanabilecek ölçüde olması yaşanan felâketin boyutlarını gözler önüne sermektedir. 
Anadolu’nun Avrupa’nın çok daha kanlı geçmek üzere yaşayacağı ikinci genel savaş felâketinden sakınmış bulunması tarihin kendisine havale ettiği hesabı ödemiş olmasındandır. 
Müslüman veya gayri Müslim bütün halkların maruz kaldığı tehcirin bu hesabın en önemli kalemini meydana getirdiğini inkâr etmek mümkün değildir.


KAYNAKLAR
wikipedia ermeni isyanları
TDV İslam ansiklopedisi Tehcir 

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun