26231957
Bookmark

AKP VE ERDOĞAN KÜRDİSTAN PROJESİ TEMEL TAŞI

Ak Parti neden nasil iktidara getirildi

AK PARTİYE İKTİDAR YOLU NEDEN NASIL AÇILDI:

Adım Adım Erdoğan Adım Adım Kürdistan  

Ak Parti'nin iktidara gelişi, Devlet Bahçeli'nin erken seçim çağrısıyla başladı. 1999'da PKK lideri Abdullah Öcalan Türkiye'ye teslim edilip yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırıldı. Bahçeli, Meclis'in bu idam kararını onaylamasını isterken, AB üyelik müzakereleri sırasında AB yetkilileri idam cezasının kaldırılması ve Kürtçe eğitim ile yayınların serbest bırakılmasını şart koşuyordu. Bahçeli ise bu taleplere karşı çıkarak erken seçim çağrısında bulundu.

Bülent Ecevit Neden Devrildi, AKP Nasıl İktidara Geldi


7 Temmuz 2001'de Bursa/Keles'te düzenlenen 11. Koca Yayla Türkmen Kurultayı'nda Devlet Bahçeli, açık bir tutum sergileyerek 1 Eylül'de Meclis'in olağanüstü toplanmasını ve 3 Kasım'da erken seçime gidilmesini istedi.

Bahçeli'nin bu tutumu, siyasi Kürt hareketine ivme kazandırmamak ve AB uyum düzenlemelerine siyasi destek vermemek amacı taşıyordu. 
Bu bağlamda Bahçeli'nin haklı olduğu düşünülebilir. Ancak, bu durumun sonuçları, Bahçeli'nin erken seçim talebinin gerekçeleriyle uyuşmayacaktı; Meclis'teki MHP varlığına rağmen AB uyum yasalarının geçmesini engelleyemeyecekti.

Bahçeli neden erken seçim istemişti?


Aslında mesele, bu yasaların Meclis'ten geçmesini engellemek değil miydi? Bahçeli, en başından beri AB uyum yasalarına haklı sebeplerle karşı çıkıyordu. 
Eğer 3 Kasım'da erken seçim çağrısı yapmak yerine, Öcalan'ın idamını kaldıran yasa teklifi Meclis'e geldiğinde Meclis'ten çekilip hükümeti düşürerek yasanın geçmesini engelleseydi, durum belki de çok farklı olabilirdi.

AKP'nin iktidara gelmesinde Kemak Derviş'in payı


Bahçeli'nin bu tarz bir siyasi tavrıyla MHP'nin iktidara gelebileceği düşünülebilirdi, ancak bu gerçekleşmedi. 
Bülent Ecevit ise parti içi sorunlarla boğuşuyordu. Ekonomik krizlere çözüm arayışıyla ABD'den getirilen Kemal Derviş, önce İsmail Cem'in Yeni Türkiye Partisi'ni (YTP) kurmasına öncülük ederek DSP'den ayrılmalarını sağlamış, ardından CHP'ye geçerek hem DSP'yi hem de YTP'yi 3 Kasım seçimlerinde büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bırakmıştı.

Nitekim, 3 Kasım seçim sonuçları, DSP ve YTP'nin siyaset sahnesinden silindiğini gösterecek, erken seçime neden olan MHP'nin barajı aşamayacağı ve bu karışık siyasi tabloda AKP'nin tek başına iktidara geleceği sonucunu ortaya koyacaktır.

Bülent Ecevit'in sağlık sorunları:


Başbakan Bülent Ecevit'in sağlık durumu kötüye giderken, yaklaşan Yüksek Askeri Şura'da yeni komuta kademesinin belirlenmesi de gündemdeydi. Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin bir yıl daha uzatılması isteniyordu, ancak Meclis'teki siyasi dengeler ve koalisyon sorunları bu talebe engel oluyordu.

Nihayetinde, sıkça adı geçen Orgeneral Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı'na getirilecek,
Orgeneral Ataç Yalman Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na,
Şener Eruygur da Jandarma Genel Komutanlığı'na atanarak yeni komuta kademesi oluşturulacaktır.

Ecevit Hükümeti, bu sorunlarla birdenbire nasıl yüz yüze gelmişti?


Tam da böyle bir dönemde, gazeteci Cengiz Çandar'ın bir yıl önce Yeni Şafak Gazetesi'nde kaleme aldığı siyasi analiz, gündemin merkezine oturmuştu. AKP'ye iktidar yolu nasıl açıldı? Körfez Savaşı'nın etkileri neydi?

Çandar'a göre ABD, Ecevit'i istemiyordu; çünkü Çandar, Ecevit'in ABD politikalarına sorgusuz sualsiz boyun eğmemesine bağlıyordu. Yazılarda, Ecevit'in Saddam ve diğer Irak yöneticilerine karşı 'sevecen', Amerika ve İngiltere'ye karşı ise 'kuşkucu' bir dil kullandığı belirtiliyordu.

Washington'da Saddam Hüseyin rejimine karşı planlar yapılırken, Ecevit Türkiye'nin başındaydı. Tarih sanki Ecevit'in içinde bir ukde kalmaması için ona fırsatlar sunmuş gibiydi. Bu durum, Ecevit'in başbakanlık döneminde Türkiye'nin Amerikalıların Saddam Hüseyin'i devirmeye yönelik operasyonuna katılma olasılığının oldukça düşük olduğu anlamına geliyor.

Bir başka noktaya dikkat çekiliyor:
Eğer Afganistan'daki Taliban rejimine karşı başlatılan, terörü ve terörist barındıran rejimleri hedef alan operasyon, her ne pahasına olursa olsun Irak’ı da kapsayacak şekilde genişler ve bir 'Amerikan politikası' haline gelirse, o gün geldiğinde Bülent Ecevit’in Türkiye’de Başbakan olarak kalması mümkün olmayacaktır.
Cengiz Çandar böylesine kesin bir yargıda bulunma cesaretini nereden almıştı?
Şimdi biraz geriye dönelim...

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 25 Aralık 2001'de Katar Emiri Halife El-Tani'nin onuruna verdiği yemekte Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu ile bir araya geldi. Ecevit, ABD'nin Irak'a müdahalesi ve muhtemel sonuçları hakkında sorular sorduğunda, Kıvrıkoğlu şu cevabı verdi:

ABD'nin müdahalesiyle Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulması gündeme gelebilir, bu durum bizim için kabul edilemez. Türkiye buna sessiz kalamaz. Irak zaten fiilen üçe bölünmüş durumda. Ancak Irak'ın resmi olarak üçe bölünmesini Türkiye, Rusya, İran, Suriye ve genel olarak tüm Arap dünyası kabul edemez. Arap topraklarında etnik temelli başka bir devletin kurulmasını kimse onaylamaz.

Bülent Ecevit'in Amerika ziyareti:


Genelkurmay, ABD'nin Irak'a müdahalesinin sonucunda oluşabilecek bir Kürt devletini Türkiye için tehdit olarak algılıyordu.
Başbakan Ecevit, ABD'ye giderken Fikret Bila'ya verdiği demeçte, Kürt devleti fikrine karşı olduğunu belirtmişti:
President Bush'a ileteceğim şunlar olacak;

  • Irak meselesini çözebilirsek bu büyük bir başarı olur.
  • Kuzey Irak'ta bir Kürt devletini kabul etmeyeceğimizi
  • Türkmenlerin haklarını koruyacağımızı.
  • Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi gerektiğini ve.
  • Müdahale durumunda ulusal güvenlik ve çıkarlarımız doğrultusunda askeri olarak pasif kalmayacağımızı söyleyeceğim.

Ecevit, 16 Ocak 2001'de Başkan Bush ile görüşmeden önce, bu düşüncelerini ABD Dışişleri Bakanı Grossman'a da iletmişti.

Irak'ın bölünmesi Türkiye için ciddi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Böyle bir dağılma, bölgede büyük bir istikrarsızlığa yol açar ve Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması bu nedenle hayati öneme sahiptir. Türkmenler zarar görebilir, güneydeki Şiiler ise İran'ın etkisine girebilir. Bu nedenle Başbakan Ecevit, bir ABD müdahalesine destek vermeyecekti.

Cengiz Çandar'ın ifadesine göre, "ABD, Ecevit liderliğindeki bir Türk Hükümetinin Irak'a savaş açamayacağını" artık anlamıştı. Bu durumda, Ecevit'in devrilmesi kaçınılmazdı. Peki, bu nasıl gerçekleşecekti?

Amerika'nın Ecevit Hükümetini Düşürme Süreci


Ecevit Hükümeti'nin düşüş süreci, bir yandan MHP lideri Bahçeli'nin beklenmedik erken seçim çağrısı, diğer yandan Kemal Derviş'in iktidar partisi DSP'yi iç sorunlarla karşı karşıya bırakmasıyla tetiklenecektir. 

Nitekim, 3 Kasım'da erken seçim yapılmış ve 20 Mart 2003'te ABD'nin Saddam'a karşı harekete geçtiği sırada Ecevit başbakanlık görevinden ayrılmıştır. 
Türk tarihi, bu kritik dönemde yaşanan erken seçim çağrısını ve Kemal Derviş'in DSP'ye yönelik tutumunu mutlaka değerlendirecektir.

Ve Amerika devreye giriyor. Türkiye'de koalisyon hükümeti çeşitli sorunlarla mücadele ederken, 16 Temmuz 2001'de ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, Irak krizi kapsamında Türkiye'yi ziyaret etti. Amacı, olası bir Irak savaşında ABD'nin Türkiye'den beklentilerini ve Irak'ta izleyeceği politikaları açıklamaktı.

ABD Başkanı Bush’un Ankara’ya verdiği taahhütler şunlardı: Askeri harekat yarım bırakılmayacak; ABD, Saddam sonrası Irak’ta, Türkiye ve uluslararası toplumla iş birliği içinde, Türkmenler de dahil olmak üzere azınlıklara saygılı, demokratik bir rejimin kurulmasını sağlayacaktır. Türkmenlerin hakları korunacak, bir Kürt devleti kurulmayacak ve Kürtlerle bu konuda herhangi bir anlaşma yapılmayacaktır.

ABD, Irak'ta yalnızca bazı muhalif partilerle değil, tüm gruplarla iletişim halindedir. Kerkük ve Musul üzerindeki Kürt emellerinin gerçekleşmesine izin verilmeyecek. Kürt partileriyle, Irak'ın toprak bütünlüğü gözetilerek iş birliği yapılacaktır. Askeri harekat, Türkiye'nin mülteci sorunuyla karşılaşmaması için dikkatli bir şekilde planlanacak ve uygulanacaktır.
 
ABD, Türkiye'nin uğrayabileceği zararları telafi etmeye çalışacak, ancak bu Körfez Savaşı sırasında yeterince yapılamamıştır. Türkiye, Irak'taki rejim değişikliğinden en fazla fayda sağlayacak ülkeler arasında yer alacaktır. Kitle imha silahları konusunda etkili bilgi paylaşımına hazırız ve Türkiye'yi Irak füzelerinden korumak için Patriot füzelerini konuşlandırmaya hazırız.

ABD vaatleri MGK'da


Temmuz 2002'de Milli Güvenlik Kurulu'nda ele alınan konular ve Dışişleri Bakanlığı'nın ilgili raporu şu önerileri içermekteydi:

ABD ile Türkiye arasında gizli görüşme kanalları oluşturulmasının olumlu karşılandığı ve bu kanalların kurulmasının Türkiye'ye herhangi bir yükümlülük getirmeyeceği belirtilmiştir. Türkiye'nin Irak'ın geleceğiyle ilgili belirlediği Kırmızı Çizgiler'in, herhangi bir askeri harekat sırasında dikkate alınması ve Türkiye'nin çıkarlarının zarar görmesinin engellenmesi gerektiği ifade edilmiştir. 
Saddam'ın devrilmesinin ardından Irak'ın yeniden yapılandırılma sürecinde, Türkiye ve ABD'nin ortak çalışmasının önemine dikkat çekilmiştir.

Rapor, ABD ile iş birliği yapılmasını, gizli iletişim kanallarının oluşturulmasını ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarını belirleyen Kırmızı Çizgilerin korunmasını önermektedir.

Türkiye'nin Kırmızı Çizgiler neydi ?


2002 yılının Temmuz ayında, Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan üç üst düzey toplantının ardından Türkiye'nin Kırmızı Çizgileri belirlendi ve 14 Ağustos'ta resmi bir rapor haline getirildi. Başbakan Ecevit'in onayıyla yürürlüğe giren bu çizgiler şunlardı:

  • - Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt Devleti'nin kurulması;
  • - Musul ve Kerkük'ün Kürt kontrolüne geçmesi;
  • - Kürtlerin bağımsızlığını teşvik edecek derecede merkeziyetçiliği azaltan yapıların oluşması;
  • - Türkmenlerin, Kürtler gibi Irak nüfusunun temel unsurlarından biri olarak kabul edilmediği merkeziyetçiliği azaltan yapıların kurulması;
  • - Meşru bir temel olmaksızın uluslararası bir müdahaleye katılım (Arap ülkelerinin tutumu bu konuda belirleyici olacaktır);
  • - ABD'nin bölgeye yönelik planları ve hedeflerinin tam olarak anlaşılmadan ve Türkiye için kabul edilebilir bir sonuç üzerinde anlaşmaya varılmadan herhangi bir müdahaleye katılım.

ABD'nin Irak'a müdahalesi sonrasında, bu Kırmızı Çizgilerin herhangi bir şekilde ihlal edilmesi durumunda Türkiye'nin Irak'a müdahale edeceği anlamına geliyordu.
 
MGK'da alınan 'gizli kanal' kararı doğrultusunda, Ağustos ayında ABD'nin özel istihbarat ve operasyon ekipleri Türkiye'ye gelerek Türk özel kuvvetleriyle birleşecek, ardından Irak'ın kuzeyine geçip ilk olarak KDP ve KYB örgütleriyle iletişim kuracaklardı.

Ecevit Hükümeti ABD'yi beklemeden Kuzey Irak'a müdahale kararı alıyor:


5 Ekim'de Çankaya Köşkü'nde önemli bir toplantı yapıldı. Toplantıya Başbakan Ecevit, Dışişleri Bakanı Sina Gürel ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök katıldı.
 
Zirvede, son gelişmeler değerlendirildi ve ABD'nin müdahalesi olmaksızın Türkiye'nin Kuzey Irak'a bir kolordu gönderme kararı alındı. Kuzey Irak'ta hâlihazırda bulunan Türk askeri, bir kolordu ile takviye edilecek ve dünya kamuoyuna bu durum, yakın savaş tehlikesi olarak duyurulacaktı. Sınıra bu amaçla takviyeler yapıldı ve erken seçim gerekçe gösterilerek bu kararın uygulanması yeni hükümete bırakıldı.
15 Ekim’de ABD'nin yeni talepleriyle işler bir anda değişti; ABD, o zamana kadar ılımlı bir tutum sergilediği Türkiye'den kabul edilmesi mümkün olmayan isteklerde bulunmaya başladı. Bu istekler arasında:

  1. 80.000 ABD askerinin Türkiye'de konuşlandırılması.
  2. 250 ABD uçağının yerleştirilmesi.
  3. Altı ana havaalanının (Batman, İncirlik, Diyarbakır, Afyon, Antalya ve Sabiha Gökçen) ve sekiz yedek havaalanının (Muş, Balıkesir, Konya, Van, Erzurum, Erzincan, Çiğli...) ABD'nin kullanımına açılması bulunuyordu.
  4. Ayrıca, Mersin, İskenderun, Samsun, Trabzon ve İzmir havalimanlarında tam kolaylıkların sağlanması.
  5. Türkiye'de ABD'ye harekat eğitimi için alan tahsis edilmesi.
  6. İlk aşamada dört milyon galon akaryakıt desteği verilmesi ve.
  7. Irak'taki harekatta Türk topraklarının kullanılması isteniyordu.


Ve seçim süreci: Kasım; erken genel seçimi yapıldı;

  • AKP %34’le birinci parti oldu, iktidara yerleşti.
  • CHP %19,5 ile ana muhalefet oldu
  • DSP ve MHP olmak üzere diğer partiler Meclis’e giremedi.

Ve AKP iktidarı başlıyor.


4 Aralık'ta ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, AKP lideri Erdoğan ve danışmanları Cüneyd Zapsu ve Egemen Bağış ile bir akşam yemeğinde bir araya geldi. Erdoğan, ABD ile işbirliği takvimini bir peçeteye yazarak Wolfowitz'e sundu; keşif çalışmaları 15 Aralık'ta başlayacaktı, ancak o dönemde Erdoğan henüz milletvekili değildi.

10 Aralık’ta Erdoğan ABD’ye gitti. Başkan Bush ve Erdoğan, “ABD-Türkiye omuz omuza” mesajını verdi. 8 Ocak’ta Türk ve ABD heyetleri arasında mutabakat sağlandı ve 150 kişilik ABD askeri heyeti havalimanlarında keşif yapmak üzere Türkiye’ye geldi. 31 Ocak’ta ise MGK toplandı.

Irak’a müdahale ile ilgili alınan tavsiye kararları;


Anayasamızın 92’nci maddesi kapsamında, uluslararası yasallık koşulunun sağlanması durumunda, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak amacıyla, olası istenmeyen gelişmelere karşı gerekli askeri önlemlerin uygulanabilir hale getirilmesi için hükümetin bir takvim doğrultusunda adımlar atması yönünde tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.

  • 6 Şubat: Meclis’ten ilk tezkere geçti, Buna göre, Türkiye’de havalimanlarının modernizasyon çalışması yapması için ABD’ye izin verildi.
  • 24 Şubat: Başbakan Gül, Bakanlar Kurulu’nu topladı, Irak’a harekatla ilgili ilk tezkere Meclis’e gönderildi.
  • 28 Şubat; MGK toplandı.31 Ocak’ta gerekli karar alınmış olduğunun, bu toplantıda Irak konusuna ilişkin bir görüş bildirilmedi.

ABD ile Irak'a ortak harekat tezkeresi:


1 Mart'ta TBMM'de Irak'a harekat tezkeresi oylamaya sunuldu; 264 kabul, 250 ret ve 19 çekimser oyla tezkere reddedildi. Bu tezkerenin anlamı şuydu: Türkiye, olası bir ABD-Irak savaşında ABD'yi desteklemeyecekti. Fakat sonrasında neler olduğuna bir bakın...

Erdoğan'ın milletvekili seçilmesi: Akıl almaz oyunlar…


  • 9 Mart; Siirt Milletvekilliği seçimi iptal edildi, yeniden yapıldı ve Recep Tayyip Erdoğan, yeni yasal düzenlemelerden yararlanarak Siirt’ten milletvekili seçildi.
  • 14 Mart; Başbakan Gül istifa etti, Tayyip Erdoğan Başbakan olarak atandı.
  • 17 Mart; Başkan Bush Saddam Hüseyin ve oğullarına ülkeyi terk etmek için 48 saatlik süre tanıyan bir ültimatom verdi.
  • 20 Mart; ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri “Irak’ı kitle imha silahlarından arındırmak, Saddam Hüseyin’in teröre verdiği desteği kesmek ve Irak halkını özgürleştirmek” gerekçeleriyle saldırıya geçti.
  • 20 Mart; Başbakan Erdoğan Hükümeti güvenoyu aldı.

Mecliste ikinci tezkere oylaması:


20 Mart'ta Erdoğan Hükümeti, TBMM'ye ikinci bir tezkere sunarak Türk hava sahasının ABD uçaklarına açılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'a gönderilmesi için izin talep etti. Aynı gün yapılan oylamada tezkere 332 oyla kabul edildi.

20 Mart’ta Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD’nin Irak operasyonunun siyasi bir hata olduğunu ve hemen durdurulması gerektiğini ifade etti. 
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Irak savaşının gelecekte ciddi sonuçlar doğuracağını belirterek insani bir felaket yaşanmadan sona erdirilmesini talep etti. 
ABD yönetimini uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlayan Çin de, ABD’nin Irak’a karşı başlattığı saldırının bir an önce durdurulmasını istedi.

Almanya, Irak’a karşı savaşın başladığı haberinin federal hükümette derin endişe ve dehşet yarattığını belirterek diplomatik bir şekilde rahatsızlığını dile getiriyordu. ABD-Irak savaşı, 20 Mart sabahı saat 04.30’da başlamış, tezkere ise aynı gün içinde geçmişti; yani Meclis yetki vermeden AKP Hükümeti Türkiye’nin kapılarını ABD’ye açmıştı. Bakalım ilerleyen süreçte neler yaşanacak…

25 Mart; ABD Bush Yönetimi, savaş bütçesine Türkiye için bir milyar dolar veya bunun karşılığında 8,5 milyar dolar kredi kullanma hükmü koydu.
9 Nisan; Bağdat düştü.
15 Nisan; KYB ve KDP militanları Kerkük ve Musul’a giriş yaptı.

Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi.


  • 4 Temmuz; Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri mensubu 11 asker ABD askeri tarafından tutuklandı ve başlarına çuval geçirildi.
  • 18 Temmuz; ABD Türkiye’den Irak’a asker göndermesini talep etti.
  • 7 Ekim; Erdoğan Hükümeti ABD’nin talebine uygun olarak Meclis’e tezkere sundu;
  • 358 kabul, 183 red ve 2 çekimser oyla Irak’a asker gönderilmesi kabul edildi.
  • 7 Ekim; KDP lideri Barzani, Türk askeri Irak’a gelirse, merkezi yönetimden çekileceğini açıkladı.
  • 7 Ekim; Dışişleri Bakanlığı, hükümetin Meclis’ten aldığı Irak’a asker gönderme yetkisini kullanmayacağını açıkladı.

6 Kasım'da Cumhurbaşkanı Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu sırada Barzani ve Talabani boş durmayarak Musul ve Kerkük'te yağmalama faaliyetlerinde bulunmuştu. ABD, Irak'ın kuzeyindeki operasyonları Kürt gruplar KDP ve KYB'ye bağlı peşmergelerle işbirliği içinde yürüttü. Kürt gruplar, ABD'nin en yakın müttefiki haline geldiler.

Türkiye Kırmızı Çizgi ilan ettiği Kerkük ve Musul’un akıbeti:


Peşmergeler, bu iki şehri neredeyse yağmalayıp, nüfus kayıtlarının bir kısmını yok ettiler, bir kısmını da yanlarında götürdüler. Sonuç olarak, Kerkük fiilen Kürt grupların kontrolüne geçti ve şehre bir Kürt Vali atandı. Böylece, Ecevit döneminde belirlenen Kırmızı Çizgiler, Barzani ve Talabani tarafından ihlal edildi, ancak Erdoğan'ın politikası buna tepki göstermedi.

4 Temmuz 2003'te, Süleymaniye'de görev yapan bir Yüzbaşı, iki Üsteğmen ve sekiz Astsubay, Amerikan askerleri tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alınan Türk askerlerinin başlarına çuval geçirildi ve üstelik bu olay Barzani ve Talabani'nin Peşmergeleri gözetimindeyken yaşandı. Bununla da kalmayıp, başlarına çuval geçirilmiş Türk askerlerinin fotoğrafları çekilerek tüm dünyaya servis edildi.
 
4 Temmuz, ABD'nin 1776'daki kuruluş yıldönümüydü. Erdoğan, gazetecilerin bu olay karşısında ABD'ye nota verilip verilmeyeceğini sorması üzerine, "Bu müzik notası değil" diyerek olayın ciddiyetini göz ardı edecek bir tavır sergiledi. Irak Savaşı'nı başlatan Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiası ise hiçbir zaman kanıtlanamadı.

2025 Yılı gelinen durum.

2025 Kasım ayı itibarıyla geriye dönüp baktığımda, Erdoğan'ın Kürdistan kurulması için ABD tarafından desteklenmiş ve  görevlendirilmiş olduğu, ve birinci aşamanın Irak, ikinci aşamanın Suriye olduğu, günümüzde ise üçüncü aşamaya geçildiği, Erdoğan'ın misyonun Kürdistan ile başladığı ve nihayetinin de Kürdistan olacağı aşikardır.

 
Post a Comment

Post a Comment

Post a Comment