-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

ÖN TÜRKLERDE CENAZE VE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ

Ön Türklerde cenaze ve ölü gömme adetleri
Ön Türklerde cenaze ve ölü gömme adetleri


Ön Türklerde cenaze ve ölü gömme adetleri, Ön Türkler, Türk tarihinin en eski dönemlerinde yaşamış olan ve günümüzdeki Türk halklarının ataları sayılan bir topluluktur. 
Ön Türklerin cenaze ve ölü gömme adetleri, onların inanç, kültür ve yaşam tarzlarını yansıtan önemli unsurlardır. Bu yazıda, Ön Türklerin cenaze ve ölü gömme adetlerinin temel özellikleri, kaynakları ve anlamları üzerinde durulacaktır.

İslamiyet öncesi Türklerde cenaze ve ölü gömme adetleri 

Ön Türklerin cenaze ve ölü gömme adetleri, onların inandıkları dinlere göre değişiklik göstermiştir. 
Ön Türklerin bir kısmı Şamanizm, bir kısmı Budizm, bir kısmı Maniheizm, bir kısmı da Hristiyanlık gibi farklı dinlere mensup olmuşlardır. 
Bu dinlerin etkisiyle, Ön Türklerin cenaze ve ölü gömme adetleri de farklılaşmıştır.
Ölüm, eski Türk inanışında ruhun bedenden ayrılması şeklinde yorumlanırdı. Ruhun bedeni terk ederken ağızdan çıkarak kuşa dönüştüğüne inanılırdı. Bu nedenle, Orhun kitabelerinde Bilge Kağan ve Kültigin için kullanılan "uçtu" tabiri, ruhun tanrının yanına yükselmesini ifade ederdi.

Şamanist Ön Türkler

Ölümü bir son değil, bir başlangıç olarak görürlerdi. 
Onlara göre, ölen kişi ruhunu bırakarak başka bir aleme geçerdi. 
Bu yüzden, ölen kişinin ruhunun yolculuğuna yardımcı olmak için çeşitli törenler yaparlardı. Ölen kişinin cesedi, genellikle doğal bir yükseklik olan dağa veya tepeye götürülürdü. 
Burada ceset ya açıkta bırakılır ya da tahta veya taş bir yapı içine konurdu. 
Cesedin yanına, ölen kişinin ihtiyacı olabilecek eşyalar, yiyecekler, içecekler, silahlar, hayvanlar ve hatta insanlar da konurdu. 
Bu şekilde, ölen kişinin ruhu hem dünyaya hem de öbür dünyaya bağlı kalırdı.

Budist Ön Türkler

Ölümü bir yeniden doğuş olarak görürlerdi. 
Onlara göre, ölen kişi ruhunu bırakarak başka bir varlığa dönüşürdü. 
Bu yüzden, ölen kişinin ruhunun kurtuluşuna yardımcı olmak için çeşitli törenler yaparlardı. Ölen kişinin cesedi, genellikle yakılır veya suya bırakılırdı. 
Böylece ceset doğaya geri dönerdi. 
Cesedin yanına, ölen kişinin iyi işler yaptığını simgeleyen eşyalar, yiyecekler, içecekler, kumaşlar ve hatta altınlar da konurdu. 
Bu şekilde, ölen kişinin ruhu hem dünyadan hem de acılardan uzaklaşırdı.

Maniheist Ön Türkler

Maniheist ön Türkler Ölümü bir kurtuluş olarak görürlerdi. 
Onlara göre, ölen kişi ruhunu bırakarak ışığa kavuşurdu. Bu yüzden, ölen kişinin ruhunun aydınlanmasına yardımcı olmak için çeşitli törenler yaparlardı. 
Ölen kişinin cesedi, genellikle toprağa gömülürdü. 
Böylece ceset karanlığa terk edilirdi. 
Cesedin yanına, ölen kişinin inancını simgeleyen eşyalar, yiyecekler, içecekler ve kitaplar da konurdu. 
Bu şekilde, ölen kişinin ruhu hem dünyadan hem de kötülükten kurtulurdu.

Hristiyan Ön Türkler

Ölümü bir diriliş olarak görürlerdi. Onlara göre, ölen kişi ruhunu bırakarak Tanrı'ya giderdi. Bu yüzden, ölen kişinin ruhunun yücelmesine yardımcı olmak için çeşitli törenler yaparlardı. 
Ölen kişinin cesedi, genellikle toprağa gömülür veya kiliseye götürülürdü. 
Böylece ceset kutsanırdı. 
Cesedin yanına, ölen kişinin günahlarını affettiren eşyalar, yiyecekler, içecekler, mumlar ve haçlar da konurdu. Bu şekilde, ölen kişinin ruhu hem dünyadan hem de cezadan kurtulurdu.

Ön Türklerin cenaze ve ölü gömme adetleri, onların tarih boyunca yaşadıkları coğrafya, kültür ve din değişimlerini yansıtan zengin ve çeşitli bir mirastır. 
Bu adetler, Ön Türklerin ölüme ve öbür dünyaya bakış açılarını, değer yargılarını ve yaşam felsefelerini ortaya koyar. 
Bu adetleri inceleyerek, Ön Türklerin kimliklerini ve kültürlerini daha iyi anlayabiliriz.

İslamiyet öncesi değişik ülke isimleriyle anılan Türker'de ölü gömme adetleri ufak tefek değişikliklerle birbirine benzer.
Belli başlı ölü gömme adetlerinin hepsi temelini, inandıkları Şaman ve GÖK TENGRİ inancından almıştır.
Oğuz efsanesine göre bu inançları şu şekildedir:

İlk önce gün, ay ve göğe doğru yıldızlar yaratıldı.
Bu gök tanrıdan ayrılan göl, deniz, dağ, toprak yeryüzü tanrısına ayrıldı.
Bu her iki ayrılık ana tanrıça Umay'da birleşir.
Ölüme de bu felsefeye göre yaklaştılar.
Ana tanrıça’ da Göklerden gelmektedir.

Hunlar başta olmak üzere Türkler, ölüleri ufak tefek değişiklikler olmakla beraber Kurganlara gömerler.
Ancak bu mezarlar bir hazine değerindedir.
Nitekim altın, gümüş, ipek, deri gibi değerli malzemelerle kaplı bir müze değerindeki mezarlardan günümüze çok azı ulaşabilmiştir.
Başta Çinliler, Romalılar ve Ruslar olmak üzere bu tip mezarları asırlar öncesinden yağmalamışlardır.
Hatta tarihte atalarının yağmalanan mezarları Türker'in Romalılara saldırma gerekçesi dahi olmuştur.

Türklerde ölüm ve yas adetleri

Hunlar, Orta Asya’da dağınık boylar şeklinde yaşayan Türk topluluklarını ilk defa derli toplu bir şekilde birleştirerek ülke haline sokmaları nedeniyle çok önemlidirler.
Pek çok değişik Türk boyu gelenekler, kültürel hayat, teşkilatlanma ile askeri yapılarını genellikle Hunlardan alarak düzenlemişlerdir.
Ölülerini gömme adetleri de bu yüzden temel olarak Hun geleneğinin izlerini taşır.
Buna göre Türkler de bu adetler ufak tefek değişikliklerle şu şekildedir:

Türkler’ de mumyalama geleneği 

Devlet büyükleri, ordu komutanları, boyların liderleri gibi ölümleri halinde gömülmeleri için mevsime bakılır.
Yazın ölenler sonbahar da kışın ölenler de İlk bahar da gömülür.
Bu sürede cesetlerin bozulmaması için tahdit mumyalama yapılır.
Bu önemli kişiler için yapılıyor.
Halktan ölenler anında gömülüyor.
Ölüm Türkler’ de yeniden can ve ruh “tin” (nefes) sözcüğüyle ifade edilirdi.
Ölüm ise ruhun bedenden ayrılması şeklinde yorumlanırdı.
Bedeni terk eden ruhun ağızdan çıkarken kuşa dönüştüğüne inanılırdı.
Orhun kitabelerinde Bilge Kağan ve Kültigin için kullanılan “uçtu” tabiri de buradan gelir. Uçmak, tanrının yanına yükselmek anlamı taşıyordu.
Türkler’ de özellikle Hunlar’ da ölülerini batı yönüne gelecek şekilde defnetme geleneği vardı. Bunun nedeni de öldükten sonra yeniden dirilmeye inanıyorlardı.
Batı karanlığı temsil ediyor.
Doğu ise aydınlanmayı.
İnanışa göre ölenler batıda yeniden dirileceklerdi.
Eski Türklerde cennet, cehennem veya mahşer günü gibi kavramlar yoktu.
Öldüklerinde cennet veya cehennem kavramlarını kullanmazlar, göğe yükselme kavramını kullanırlardı.
Dolayısıyla defin törenlerinde buna yönelik bir hazırlık gerçekleşmezdi.
Yapılan tek hazırlık ölüyü bu dünyada olduğu gibi diğer dünyaya hazırlamaktı.

Türkler’ de ölünün ardından yas tutma geleneği 

Yas tutan insanlar siyah ya da mavi renk elbiseler giyerlerdi.
Ölümden sonraki hayatın ters olduğunu düşünen eski Türkler elbiselerini ters giyerek yas tutardı.
Özellikle Kırgız Türklerinde görülür.
Diğer ilginç yas gelenekleri şunlardır:
Türkler ölümden sonra kendilerini yerlere atarak gelişi güzel ağlamazlar.
Ağıt geleneği vardır.
Özellikle geceleri kültürü bilmeyenleri ürküten ağıt sesleri göğe yükselir ve etrafta ürkütücü bir duruma neden olur.
Gece yapılmasının nedeni; ölen ruhun gündüzlere ve aydınlığa uçtuğudur.
Kalanlar karanlıktadır.

Pek çok Türk boyunda ki bir diğer ilginç yas geleneği sesli ağıtlardan da ürkütücüydü:

Yüzlerini tırnaklarıyla ya da bıçak gibi keskin bir aletle çizerek kanatırlardı.
Göz yaşı ile yüzlerindeki kan birbirine karışır.
Korkunç bir görünüm ortaya çıkardı.
Bu şekilde ki birisinin yası olduğu anlaşılır ve ona uygun davranılırdı.
Bunu başka ülkelere ve başka inançlara gelin giden prensesleri de uygulardı.
Devlet yöneticileri de. Başka ülke temsilcilerinin de devletin başındaki hakanın yasına saygı duyması beklenirdi.
Prenseslerin ya da Hakanların yaslarına saygı gösterilmemesi anlaşmaları da etkilerdi.
Hem çadır hem de ölünün mezarı etrafında atla koşma ya da atla dönme eylemleri gerçekleştirilirdi.
 
Çin resmi hanedan kaynaklarında bu eylemin yedi defa yapıldığından bahsedilir.
İnanışa göre ölen kişi yaşadığı çevreyi hemen terk etmezdi.

Canlı canlı gömülme

Türkler’ de Desti Kıpçak dediğimiz bölgede daha çok Rus knezliklerinde görülen ölüm merasimi örneklerine rastlanıyor.
Kıpçak-Kumanlar, kurganlara Türk geleneklerine uygun ölülerini gömüyorlar.
Bu gelenekten tek farkı Ruslardan da etkilenmeleriydi.

Ölenin çok sevdiği karısını, cariyesini, atını, köpeğini de canlı olarak gömüyorlardı.
 
Bu canlı gömülen için işkence değil tam tersi GÖK Tengri'ye sunulan önemli bir ödül olarak kabul ediliyordu.
Hazar Türkeri'nde ise devlet büyüklerinin ruhlarının geri gelmemesi ve huzur içinde uyuması için mezarları genellikle su yataklarının yanına yapılırdı.
Bu yüzden pek çok Hazar Türkü’nün Hakan mezarları günümüze kadar ulaşmamıştır.
Bunun nedeni Hun ve Göktürkler’ de çok sık yaşanan yağmalanmaların önüne geçme isteği de olabilir.
Değerli eşyalarıyla birlikte ölülerini su yataklarının kenarlarında yapılan özel mezarlara gömüyorlardı.
Bunlar da çoğu zaman sular altında kalıyordu.

Kurganlardan çıkarılan at kadavralarından atların kuyruklarının kesildiği ya da bağlandığı anlaşılıyor.
Atların kuyruklarının örülü olması, ölen kişinin savaşçı ve yiğit bir insan olduğu anlamına geliyordu.

Ayrıca Pazırık kurganlarından çıkarılan atların kulaklarında nişan da bulunuyordu.
Bu atların kulaklarında ki nişanlar hangi Türk boyuna ait olduğunu gösterir.
Kurban edilen atların neredeyse tamamı aygırdır.
Atlar için mezar odası açılmakla birlikte defin odasında bulunduğu mezar yapıları da mevcuttu.

Türkler savaşa giderken de atlarının kuyruklarını bağlardı.
Atlar da sahibinde olduğu gibi altın gümüş karışımı değerli madenlerle kaplanmış özel eşyalarıyla birlikte gömülürdü.
Kurgan şeklinde yapılan Türk mezarlarında mutlaka bal bal taşı bulunurdu.
Bu balballar ölenin cesurluğu ve sağlığında öldürdüğü kişilerin sayılarını temsil ederdi.

Günümüzde kısmen de GÖK TENGRİ inancındaki ölü gömme inançlarını Rusya’nın Sibirya bölgesinde yaşayan YAKUT Türkeri'nde görmek mümkün.

Önemli değişiklikler olmasına rağmen Yakutlara göre kâinat üst tabaka, alt tabaka ve insanların yaşadığı orta tabaka olmak üzere üç bölümdür.
Üst tabaka da Gök Tanrı, alt tabakada ise korkunç yer altı tanrısı yaşar.
Orta tabakada yaşayan insanlar da hayatlarını kendi ata geleneklerine göre sürdürürdü.

Göktürkler de ölü gömme 

Gök Türkler "ölüyü çadıra koyarlar.
Oğulları, torunları, erkek-kadın başka akrabası, atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önüne sererler.
Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaştırılır.
Günümüz de ölünün ardından 7 gün yemek verme ve ruhuna Yasin-i Şerif okuma kültünün kökünün buralara kadar uzandığı iddia edilmektedir.

Türkler’ in Kırgız boylarında ölü yakma geleneği 

Ölünün sevdiği eşyaları ve atı da yakılır.
Bir kapta külleri saklanırdı.
Kırgız şaman geleneğine göre ateş kutsal sayılıyordu.
Muhtemelen ölülerini yakma geleneği de yine çok zengin kurganların yağmalanmasıyla ilgili olabilir.

Fotoğraf temsili olup yapay zekâ ile üretilmiştir.

Kaynaklar;
- Arkeofili (2020). İslamiyet Öncesi Türklerde Ölü Gömme Adetleri. https://arkeofili.com/islamiyet-oncesi-turklerde-olu-gomme-adetleri/
- TDV İslâm Ansiklopedisi (2005). Cenaze. https://islamansiklopedisi.org.tr/cenaze
- Türkçü Siyasetname (2012). İslamiyet Öncesi Türklerde Cenaze Töreni (Ölü Gömme) [Yuğ Töreni]2Ö. https://turkcusiyasetname.blogspot.com/2012/12/islamiyet-oncesi-turklerde-cenaze.html

 
Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun