![]() |
| İç savaş tehlikesi |
Türkiye'de iç savaş tehlikesi var mı?
Türkiye adım adım iç savaşa doğru mu gidiyor?
Bu gün Ülke batıyor, yıkılıyor, parçalanıyor diye korkmayın.. bu ülke ne yıkılır ne de batar , yıkılan ve batan ülkenin vatandaşlarıdır ..
Ülkenin 500 milyar dolar dış borcu var. Bu borç ödenmeden, alacaklı ülkeler batmasına asla izin vermez. Eğer zayıf ve güçsüz bir ülke isen, Moratoryum ilan etmene bile müsaade etmezler. Diyelim ki göze aldın ve Moratoryum ilan ettin; bunu ilan eden ülkeye de bedelini çok ağır şekilde ödetirler.
Cumhuriyet tarihinde ilk moratoryumu ne zaman oldu1958 yılında Adnan Menderes ilan etti
Ve bedelini canı ile ödedi ..
Seni gırtlağına kadar borçlandıran emperyalizm, ya sol bir iktidarı başa getirir alacağını alır, ya darbe yaptırır, ya da iç veya dış savaş çıkarır, yine alır. Emperyalizm, bir anlamda günümüzün tefecisidir; alacağını tahsil edecek gücü ve kudreti yoksa zaten borç vermez. Bu sebeple, önümüzdeki seçimde ya bir sol hükümeti iş başına getirecek, ya darbeye kalkışacak, ya da savaş ile tehdit edecektir. İlk iki şık denendi, tutmadı, Türk halkı izin vermedi.
Artık tek seçenek var: ya iç, ya da dış savaşa sürüklenmek. Türk halkı, bu üç tehdidi birlik içinde bertaraf etme konusunda uzlaşırsa, yeni bir kurtuluş savaşına hazır demektir. Tarih sürekli tekerrür eder ve ne yazık ki tarihi bilmeyen Türk halkı, bu tekerrürden hiç ders almaz.
Sonrasında, laik, demokratik ve adaletli sol partilerden biri yönetime gelir ve alacaklarını tahsil ederler. (Ecevit'in 2 yıllık kemer sıkma politikasının meyvelerini AKP 5 yıl boyunca kullandı.) Sol hükümetler hak, hukuk ve adalet dediği için, halk bu duruma alışık olmadığından yönetimden memnun kalmaz.
Boş yere yardım alanların yardımları kesilir. Bedavaya alışmış bu kitlenin fazlalığı, yönetimin zayıf yetersiz olduğu algısını oluşturur. Allah, Muhammed, Kur’an için çalıştığını düşündüğünüz oluşumlar da bu algıyı destekler. Sol hükümet borçların bir kısmını öder. Hak, hukuk ve adalete alışmamış halk buna ancak 3-4 yıl dayanır ve ardından seçime gidilir.
Seçimi yine siyasi İslamcılar kazanır, eş dost hısım akraba işe yerleştirilir ve yeni hükümetin ne kadar başarılı olduğu cümle aleme ballandırılarak anlatılır. Sonuçta bu insanlar namaz kılıyor, ağızlarından dini, imanı, kitabı, Allah’ı düşürmüyor. Fakir olduğunu unutmuş halk ise yöneticilerinin lüks ve şatafat içinde yaşamasını sever, hatta bununla gurur duyar.
Din, insanı öyle bir sarar ki açlığını ve yoksulluğunu unutur, aklına geldiğinde ise bunu bir kader olarak görür. Çünkü su ve ekmek bulayan insanlardan daha iyi durumda olduklarını düşünerek hallerine şükretmeleri gerektiğini hissederler.
SONUÇ
Alacaklar birikince, siyasi İslam yönetimden uzaklaştırılır, sol hükümetler başa geçer. Ya da darbe olur ve yeniden başa dönülür. Bu döngü 1940'tan beri böyle devam ediyor, çünkü Türk halkı balık hafızalıdır, çabuk unutur.
Ülkenin 500 milyar dolar dış borcu var. Bu borç ödenmeden, alacaklı ülkeler batmasına asla izin vermez. Eğer zayıf ve güçsüz bir ülke isen, Moratoryum ilan etmene bile müsaade etmezler. Diyelim ki göze aldın ve Moratoryum ilan ettin; bunu ilan eden ülkeye de bedelini çok ağır şekilde ödetirler.
Cumhuriyet tarihinde ilk moratoryumu ne zaman oldu1958 yılında Adnan Menderes ilan etti
Ve bedelini canı ile ödedi ..
Seni gırtlağına kadar borçlandıran emperyalizm, ya sol bir iktidarı başa getirir alacağını alır, ya darbe yaptırır, ya da iç veya dış savaş çıkarır, yine alır. Emperyalizm, bir anlamda günümüzün tefecisidir; alacağını tahsil edecek gücü ve kudreti yoksa zaten borç vermez. Bu sebeple, önümüzdeki seçimde ya bir sol hükümeti iş başına getirecek, ya darbeye kalkışacak, ya da savaş ile tehdit edecektir. İlk iki şık denendi, tutmadı, Türk halkı izin vermedi.
Artık tek seçenek var: ya iç, ya da dış savaşa sürüklenmek. Türk halkı, bu üç tehdidi birlik içinde bertaraf etme konusunda uzlaşırsa, yeni bir kurtuluş savaşına hazır demektir. Tarih sürekli tekerrür eder ve ne yazık ki tarihi bilmeyen Türk halkı, bu tekerrürden hiç ders almaz.
Bizden alacağı olan ülkeler, siyasi İslamcıları ülke yönetimine getirip 10-15 yıl boyunca borçlandırırlar. Vatandaş, Türk bankasından kredi aldığını zanneder. Oysa Türkiye'de sermaye birikimi yoktur; alınan borç, emperyalizmin fare kapanına koyduğu peynirdir.
Bankadan alınan borç genellikle ev ya da araba alımında kullanılır, üretime yönlendirilmediği için bu borcun geri ödenmesi pek mümkün değildir. Parayı borç veren bunu bilmez mi? Elbette bilir. Ödenmesi imkansız bir borç verirken, tahsilat sürecinde siyasi hedefleri de gözetir. Artık ülkelerin fethi, sömürgeleştirilmesi ya da kolonileştirilmesi silah zoruyla değil, ekonomik yöntemlerle gerçekleştiriliyor.
Sonrasında, laik, demokratik ve adaletli sol partilerden biri yönetime gelir ve alacaklarını tahsil ederler. (Ecevit'in 2 yıllık kemer sıkma politikasının meyvelerini AKP 5 yıl boyunca kullandı.) Sol hükümetler hak, hukuk ve adalet dediği için, halk bu duruma alışık olmadığından yönetimden memnun kalmaz.
Boş yere yardım alanların yardımları kesilir. Bedavaya alışmış bu kitlenin fazlalığı, yönetimin zayıf yetersiz olduğu algısını oluşturur. Allah, Muhammed, Kur’an için çalıştığını düşündüğünüz oluşumlar da bu algıyı destekler. Sol hükümet borçların bir kısmını öder. Hak, hukuk ve adalete alışmamış halk buna ancak 3-4 yıl dayanır ve ardından seçime gidilir.
Seçimi yine siyasi İslamcılar kazanır, eş dost hısım akraba işe yerleştirilir ve yeni hükümetin ne kadar başarılı olduğu cümle aleme ballandırılarak anlatılır. Sonuçta bu insanlar namaz kılıyor, ağızlarından dini, imanı, kitabı, Allah’ı düşürmüyor. Fakir olduğunu unutmuş halk ise yöneticilerinin lüks ve şatafat içinde yaşamasını sever, hatta bununla gurur duyar.
Din, insanı öyle bir sarar ki açlığını ve yoksulluğunu unutur, aklına geldiğinde ise bunu bir kader olarak görür. Çünkü su ve ekmek bulayan insanlardan daha iyi durumda olduklarını düşünerek hallerine şükretmeleri gerektiğini hissederler.
SONUÇ
Alacaklar birikince, siyasi İslam yönetimden uzaklaştırılır, sol hükümetler başa geçer. Ya da darbe olur ve yeniden başa dönülür. Bu döngü 1940'tan beri böyle devam ediyor, çünkü Türk halkı balık hafızalıdır, çabuk unutur.



Yorum Gönder