28 Şubat süreci neydi sonuçları ne oldu

28 Şubat süreci
28 Şubat süreci 

28 Şubat süreci nedir, Bin yıl sürecek denildi, fakat neden bir yıl sürmedi, toplumun dinamikleri karşısında neden çöktü, 28 Şubat nasıl gelişti, sonuçları ne oldu,

28 Şubat Post modern darbe mi?


Fadime Şahin, Müslüm Gündüz, Aczimdendiler piyon mu idi, AKP 28 Şubat'ın ürünümü?28 Şubat sürecinde sıkıştırılan dinci kesim 3 Kasım 2002 seçimlerinde ise tek kelime ile sandıklarda patladı.
DYP ile SHP arasındaki koalisyon hükümetinin 5 Nisan 1994 tarihinde aldığı ekonomik kararlar, Türkiye tarihine en ağır ekonomik krizlerinden biri olarak yazılmış ve bu krizde Türk parası %38 devalüe edildi.

1995 yılında gerçekleşen genel seçimlerde Refah Partisi, Necmettin Erbakan'ın liderliğinde sürpriz bir şekilde birinci parti olarak çıktı ve Türkiye "Adil Düzen" söylemiyle tanıştı. 
Ancak Refah Partisi, tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemediği için DYP-Anavatan Partisi koalisyonuyla seçimi kazandı, ancak ana muhalefet partisi oldu. 

Refah Partisi, güven oylamasına itiraz etti ve Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 
Tansu Çiller-Mesut Yılmaz ikilisinin sorunları ve Anayasa Mahkemesi'nin kararı sonucunda ANAP-DYP koalisyonu dağıldı. 

Bu durumda seçimlerden ikinci parti olarak çıkan Doğru Yol Partisi, Refah Partisi ile bir araya gelerek 54. Hükümeti kurdu. 
Refahyol hükümeti, 8 Temmuz 1996 tarihinde güvenoyu aldı ve göreve başladı. 
Ancak hükümetin bazı uygulamaları ve dönemin siyasi koşulları, özellikle asker ve medya tarafından ağır eleştirilere neden oldu. 

Erbakan'ın Libya ziyareti sırasında Kaddafi'nin çadırında sarfettiği sözler, tartışmalara neden oldu, ardından Susurluk kazası yaşandı, bu da mafya-siyasetçi-polis ilişkilerinin sorgulanmasına ve kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı.

28 Şubat Işık söndürme eylemleri:


Erbakan'ın "Fasa fiso" dediği ve kamuoyunun bir dakikalık ışık söndürme eylemleriyle karşı çıktığı süreç, yavaş yavaş 28 Şubat'ın taşlarını döşeyen unsurların bir parçasını oluşturuyordu.

Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe.
Görünüşüme aldanıp laik olduğumu düşünmeyin.
Ey Müslümanlar, içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve inancı eksik etmeyin.
Bu bizim sorumluluğumuzdur, sözleri nedeniyle 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

28 Şubat süreci Şeyhlere iftar yemeği:


Şeyhlere iftar yemeği verenler arasında Necmettin Erbakan'ın 11 Ocak 1997'de tarikat liderleri ve şeyhlere yemek vermesi önemli bir olaydı. 
Bu davetin ardından 22 Ocak 1997'de yüksek rütbeli subaylar Gölcük'te bir araya gelerek "irtica iktidarda" görüşünü benimsedi. 
Ayrıca 30 Ocak 1997'de Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs gecesine, İran büyükelçisi de katıldı. 
Ancak bu gecede sahnelenen cihat oyunu basının büyük tepkisine neden oldu ve Belediye Başkanı Bekir Yıldız tutuklandı.

28 Şubat süreci Tanklar Sincan'da sokaklara çıktı.


Olayın yaşandığı Sincan'da, 5 gün sonra 20 tank ve 15 zırhlı araçla askerlerin geçişi gerçekleşti. 
Tankların geçişi önceden basına bildirilmiş olmasına rağmen, sonraki yıllarda büyük tartışmalara neden oldu. 
Tankların geçişinden bir gün sonra Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a endişelerini içeren bir mektup gönderdi. 
Ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, yaptığı bir konuşmada, irticanın PKK'dan daha tehlikeli olduğunu vurguladı. 

Tüm bu olaylar ışığında, 28 Şubat 1997 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, Türkiye tarihine damga vuran gelişmelere sahne oldu.
9 saatlik bir toplantının ardından, Türkiye'de laikliğin demokrasi ve hukukun kesin güvencesi olduğu mesajları sert bir şekilde vurgulandı. 
Toplantının ardından MGK kararları hükümete iletilmiştir.

9 saatlik bir toplantının ardından, Türkiye'de laikliğin demokrasi ve hukukun kesin güvencesi olduğu mesajları sert bir şekilde vurgulandı, toplantının ardından MGK kararları hükümete iletilmiştir.

Başbakan Erbakan, MGK kararlarını imzalamak zorunda kaldı ve öncesinde kararların yumuşatılmaması halinde imzalamayacağını belirtmişti. 
Ancak sonrasında 13 Mart tarihinde kararlara imza atıldı. 
İpler gerilmişti ve Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi'ne irticai eylemleri nedeniyle kapatma davası açtı. 

Susurluk davası 3 Haziran'da Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görülmeye başladı ve süreç 18 Haziran tarihine kadar devam etti. 
Aynı dönemde medyada askerlere yönelik yazı yazan bazı köşe yazarlarına karşı bir andaç hazırlandığı açıklandı. 
Üst düzey askeri yöneticilerin baskısıyla bazı gazeteci ve köşe yazarları görevlerinden alındı. Asker-hükümet gerginliğinin artması, hükümette yeni bir formülün ortaya atılmasına neden oldu.

28 Şubat süreci Erbakan istifa ediyor:


Koalisyon hükümetinin başında iki yıl sonra Başbakanlık görevini devralmak üzere anlaşan Tansu Çiller'in bu koltuğu devralması planlanmıştı. 
Askerin yaklaşımının yumuşatılması hedefleniyordu.
18 Haziran tarihinde görevi Tansu Çiller'e devretmek üzere Necmettin Erbakan istifa etti. Ancak bu kez Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel devreye girdi.

Mecliste Refah Partisi'nden sonra en büyük grubu olan parti DYP olmasına rağmen, hükümeti kurma yetkisini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 
Bu sırada Demirel'e yakın bir grup, Doğru Yol Partisi'nden ayrılıp yeni bir parti oluşumuna girdi ve Hüsamettin Cindoruk'un başında olduğu DTP kuruldu.

ANASOL-D hükümeti, Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı ve Bülent Ecevit'in DSP'si ile birlikte kuruldu. 28 Şubat 1997 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu, rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirleri belirledi.

28 Şubat MGK Kararları nelerdir:


1- Laiklik ilkesi, anayasada cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer almakta ve 4'üncü madde ile teminat altına alınmıştır. Bu ilke büyük bir titizlikle korunmalı, mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı ve gerektiğinde yeni düzenlemeler yapılmalıdır.

2- Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, Tevhit-i Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığı'na devredilmelidir.

3- Genç nesillerin cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi ile bilinçlendirilmesi için 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulanmalı ve Kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

4- Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık din adamları yetiştirmekle yükümlü milli eğitim kuruluşları, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne uygun olarak tutulmalıdır.

5- Dini tesislerin siyasi istismar konusu yapılmaması için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından incelenmeli ve ihtiyaç varsa mahalli yönetimlerle koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.

6- 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların faaliyetlerine son verilmeli ve toplumun demokratik düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.

7- İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK'dan ilişkileri kesilen personel konusunun istismar edilmesine karşı bazı medya gruplarının yayınları kontrol altına alınmalıdır.

8- TSK'dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı, irticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle teşvik edilmemelidir.

9- Aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için alınan mevcut mevzuat çerçevesindeki tedbirler, diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.

10- Bu maddenin tam metni Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlanamıyoruz.

11- Aşırı dinci kesimin toplumda kutuplaşmalara neden olacak faaliyetleri yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir, böylece milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına engel olunmalıdır.

12- T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve Belediyeler Yasası'na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.

13- Kıyafetle ilgili kanuna aykırı uygulamalara mâni olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.

14- Kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.

15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mâni olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.

16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.

17-Ülke sorunlarının çözümünü "Millet kavramı yerine ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.

18-Büyük Kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.

28 Şubat kararları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sigortası olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkesi üzerinde lâikliği, Atatürk’ü ve adaleti koruma kalkanıydı, bugün baskılar nedeniyle sessiz kalan çoğunluğun düşüncesi de bu yöndedir diye düşünüyorum.

28 Şubat asla darbe değildi. 28 Şubat’a “darbe” diyen zihniyet Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve AKP zihniyetleriydi!

0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun