Büyük Selçuklu devleti |
Büyük Selçuklu devleti ne zaman kim tarafından kuruldu. Selçuklular Oğuz Han'ın oğlu Deniz Hân kolundan kuvvetli bir Türk aşireti olan Selçuk Oğulları, Onuncu milâdî asrın nihayetlerine doğru, yukarıda söylediğimiz Buğra Han'ın hüküm sürdüğü Buhara yakınlarında sakin idiler, Gazne'nin kudretli hükümdarı ve Hindistan fâtihi (426/1034) Mahmud onları, otuz sene sonra, Ceyhun'un öte tarafında Horasan'a götürdü, Mahmud'un pederi Sebük-Tekin -ki vaktiyle İran asıllı Samani ailesi azasından birinin kölesi idi, Gazne valisi tayin olunarak, memleketi idaresi altına aldıktan sonra, Halifeler' in Mısır valileri olan Tolun ve Ahşid (Akşid; İhşid) nâmIdaki Türk kölelerinin, iki asır Önce yaptıkları gibi, hükümdarlığı gasp etmişti.
Büyük Selçuklu İlk Sultan:
Hükümdar unvanını «Sultan» unvanına ilk tebdil eden, Sultan Mahmud Gaznevi'dir.
Ailesi, tahtlarında ancak bir buçuk asır kalabildiler, ve Selçuklu neslinin devamlı gayretleriyle yıkıldılar.
Sultân Mahmud'un, Ceyhun'un beri tarafına getirmiş olduğu işbu Selçuklular, bir taraftan Hazar Denizi'ne ve diğer taraftan Akdeniz'e uzanan geniş kıt'alarda üç asır hüküm sürmüş ve beş hükümdar ailesine bölünerek, Fars, Kirman, Dımışk, Haleb şehirleriyle Rûm, yahut Küçük Asya ülkelerini hükümet merkezi ittihaz etmişlerdir.
Halifeler tarafından İran menşeli Büveyh ailesinin iktidarsız ellerine tevdi olunan hükümet dizginlerini eline geçirdi.
O sırada Halife Kaaim Bi-emri'llah, kendisinden yardım istediğinden, onun asi kölesi Besari yi idam ile Emîrü'1-Mümînîn'e edilen tahkirlerin intikamını aldı.
Hizmetine mükâfaten «Emî-rü'1- Ümera» unvanına nail oldu, ki Halîfeler'in geniş hükümetindeki beylerin beyi, yahut en büyük emir demek olan bu unvan, ondan Büveyhoğulları'nda idi.
Bunu tevcihi büyük tantanalarla vuku buldu.
Halife bir siyah örtü arkasında tahta oturmuş olarak kisve-i peygamberiyi ( hırka) giymiş ve hükümranlık alâmeti olmak üzere asayı Peygamberîiyi taşıyordu.
Tuğrul Beğ, yere kapandıktan sonra, Halife'nin bir işareti üzerine, tahtı yanına oturdu.
Kendisini Halife'nin vekili, Hilâfetin idaresi altında bulunan bilcümle memleketlerin emir-i azamı Müslüman-lar'ın hamisi unvanlarıyla yüceltmekte olan fermanın okunmasından sonra, Tuğrul Beğ birbiri ardınca yedi hilat giydirilmek suretiyle şereflendirildi.
Daha sonra Halife'nin yedi hükümetinden getirilen yedi köle hediye olarak verildiği gibi, başı üstüne misk ile tütsülenmiş bir perde kurulmuş, ve İran ve Arabistan taçlarına alâmet olarak, başına iki imame konulmuştur.
Nihayet, Halife'nin elini iki defa Öptüğü zaman, Şark ve Garb'ın hakimi olduğuna işaret olmak üzere, beline iki kılıç kuşatılmıştır.
Tuğrul Bey, hemşiresini Halife'nin nikâhına ve onun kızını da kendisine nikahladı.
Lâkin genç zevcenin düğününün fevkalâde tantanasından, kısa bir müddet sonra Tuğrul Beyin cenaze alayı vukua geldi.
Ailesi, tahtlarında ancak bir buçuk asır kalabildiler, ve Selçuklu neslinin devamlı gayretleriyle yıkıldılar.
Sultân Mahmud'un, Ceyhun'un beri tarafına getirmiş olduğu işbu Selçuklular, bir taraftan Hazar Denizi'ne ve diğer taraftan Akdeniz'e uzanan geniş kıt'alarda üç asır hüküm sürmüş ve beş hükümdar ailesine bölünerek, Fars, Kirman, Dımışk, Haleb şehirleriyle Rûm, yahut Küçük Asya ülkelerini hükümet merkezi ittihaz etmişlerdir.
Selçuk beyin torunu Tuğrul Bey:
Halifeler tarafından İran menşeli Büveyh ailesinin iktidarsız ellerine tevdi olunan hükümet dizginlerini eline geçirdi.
O sırada Halife Kaaim Bi-emri'llah, kendisinden yardım istediğinden, onun asi kölesi Besari yi idam ile Emîrü'1-Mümînîn'e edilen tahkirlerin intikamını aldı.
Hizmetine mükâfaten «Emî-rü'1- Ümera» unvanına nail oldu, ki Halîfeler'in geniş hükümetindeki beylerin beyi, yahut en büyük emir demek olan bu unvan, ondan Büveyhoğulları'nda idi.
Bunu tevcihi büyük tantanalarla vuku buldu.
Halife bir siyah örtü arkasında tahta oturmuş olarak kisve-i peygamberiyi ( hırka) giymiş ve hükümranlık alâmeti olmak üzere asayı Peygamberîiyi taşıyordu.
Tuğrul Beğ, yere kapandıktan sonra, Halife'nin bir işareti üzerine, tahtı yanına oturdu.
Kendisini Halife'nin vekili, Hilâfetin idaresi altında bulunan bilcümle memleketlerin emir-i azamı Müslüman-lar'ın hamisi unvanlarıyla yüceltmekte olan fermanın okunmasından sonra, Tuğrul Beğ birbiri ardınca yedi hilat giydirilmek suretiyle şereflendirildi.
Daha sonra Halife'nin yedi hükümetinden getirilen yedi köle hediye olarak verildiği gibi, başı üstüne misk ile tütsülenmiş bir perde kurulmuş, ve İran ve Arabistan taçlarına alâmet olarak, başına iki imame konulmuştur.
Nihayet, Halife'nin elini iki defa Öptüğü zaman, Şark ve Garb'ın hakimi olduğuna işaret olmak üzere, beline iki kılıç kuşatılmıştır.
Tuğrul Bey, hemşiresini Halife'nin nikâhına ve onun kızını da kendisine nikahladı.
Lâkin genç zevcenin düğününün fevkalâde tantanasından, kısa bir müddet sonra Tuğrul Beyin cenaze alayı vukua geldi.
Sultan Alp Arslan:
Sultan Alp Aslan Yeni hükümdar, Türk süvarî askerinin başında, Fırat'dan geçerek Kapadokya'nın payitahtı olup, servetiyle meşhur kilisesi nzzar-ı hırsını celbetmiş olan Kayseri'yi zaptetti.
Sen Bazil (Aya Vasil), nâmına armağan edilen bu kilise hazineleri arasında inci ile müzeyyen bir mukaddes eserler dolabı nazar-ı dikkati çekerdi.
Alp Arslan, onun kapaklarını çıkarıp götürdü.
Alp Aslan'ın Ermenistan ve Gürcistan'ı zaptı
Bu istiladan sonra Ermenistan'ı, Gürcistan'ı eline geçirdi ve kendisine mukavemet teşebbüsünde bulunan Bizans İmparatoru Romanus Diyojen'e rağmen Frikya mıntıkasının kalbine kadar nüfuz eyledi.
İmparator'un ordusunda aslen Türk olarak Uzlar'dan bir Moldavya başıbozuk takımı bulunuyordu, ki Alp Arslan, kızını Oğuz beyine nikahlamış olmasıyla beraber, onun aleyhine muharebe ederlerdi.
Pek meşakkatli üç seferden sonra, Diyojen Türkler'i Fırat'ın öte tarafına uzaklaştırmakla, Erzurum ile Van arasında ve hudud üzerinde bulunan Malazgird şehrini geri aldı.
Lâkin Alp Arslan yüzbin kişiden ziyade bir ordunun başında ilerlemekte olan İmparator tarafından kendi memleketinin tehdid. edilmekte olduğunu görerek, kırk bin süvarî. ile hasmının karşılanmasına koştu, imparator ordusunun sayıca üstünlüğü, Orsel yahut Rusel Balytı kumandasında olan aylıklı askerin firarı ve Uzlar'ın Alp Arslan saflarına geçmesi sebebiyle noksanlaştı.
Malazgirt savaşı
Ancak împarator, bunların öte tarafa intikalinden müteessir olmayarak, Sultan'dan, ilk sulh şartı olmak üzere, hükümet merkezi olan Rey şehrinin teslimini istedi.
Bu hakaretamiz teklif üzerine, Alp Arslan muharebeye hazırlandı; atının kuyruğunu kendi eliyle kesti; yayını, oklarım kılıç ve gürz ile değiştirdi; beyaz urba giydi ve vücudunu misk ile ıtırladı.
Ya üstün geleceğine, yahut öleceğine yemin etti.
Az vakit sonra imparator esir olarak Sultân'ın huzurunda yer öpüyordu.
Rivayete göre Alp Arslan ayağını imparator'un başı üzerine koymuştur.
Alp Arslan'ıh muzafferiyetinden sekiz yüz sene önce, İran İmparatoru Şâpur Roma İmparatoru Valerien hakkında böyle muamele etmişti.
Romanus Diyojen bir milyon altın fidye necat ve her sene yüz altmış bin altın vergi vermek şartlarıyla esaretten kurtuldu, lâkin hükümet merkezine dönüşünde, fırkalardan birine mensup bir kimsenin hançeriyle hayatdan mahrum oldu.
Sultan Alp Aslan'ın ölümü
Alp Arslan dahi bir kale kumandanı Yusuf namında bir Harezm'li tarafından hançerlenmiştir. Horasan'ın Merv şehrinde bulunan kabri üzerinde şu kitabe görülür:
«Alp Arslan'ın azamet-i âsmân-ı peymânesi görmüş olanlar, bakınız, şimdi o zîr-i haktedir.».
Nizamül mülk
Alp Arslan'ın ve halefinin saltanatı Nizâmü'l-mülk'ün vezaretiyle şöhret bulmuştur.
Şark müverrihlerinin, faziletlerini haklı olarak övdükleri bu büyük adam, Hazar'dan Akdeniz'e ve Hazar ülkelerinden Yemen müntehasına kadar olan uçsuz bucaksız memleketlerini otuz sene idare etmiştir, ilim ve edebiyat muhibbi olduğu cihetle, İsfahan'da Merv'de, Belh'de, Herat'da, Musul'da, Basra'da, Bağdad'da, mektepler, akademiler (medreseler) te'sîs etti.
En meşhuru bulunan ve kurucusunun nâmına nisbetle «Nizâmiyye»119 unvanını alan Bağdad akademisi bütün yüksek dereceli mekteplere nümûne oldu.
Nizâmü'1-mülk -bu fazîletperver vezirin sarsılmaz bir ahlâkî kudret ve yüksek makamının verdiği te'sîr ile dâima mukavemet ettiği malûm Haşîşîler fırkasının reisi olan Hasan Sabbah ile tahsilde birlikte bulunmuşlardı.
O kadar çalışmasıyla beraber Melikşah'ın irtihalinden bir müddet önce gözden düşmesiyle, müteakiben Haşhaşiler'den birinin hançeriyle terki hayat etti.
Tarih «Nizâmü'l-mülk» namını ebedileştirmiştir.
Nizamül mülk'ün vasıfları:
Selçuklular'ın en büyük prensi olmak, ıslah olunmuş yeni bir takvim hazırlatmak, ( Celali takvimi
Hazırlayan), ilimler ve san'atleri himaye etmektir.
Şairler hakkındaki ihsanı, Oğuz hükümdarı Tağmaç'in oğlu Hızır Han'ın cömertliği eserleriyle rekabet ediyordu.
Alp Arslan'ın vefatından sonra, hükümet dizginleri Melikşâh'n eline geçti.
Melikşah, Turhan sultan ile izdivacından önce İmparator Aleksi'den Komnen prenseslerinden birini istemişse de, İmparator muvafakat etmemişti.
Aleksi, kuvvetini tahkim etmek için kızını bir Şark prensi hakkında o kadar ağır bir şartla, yani diğer zevcelerinden ve odalıklarından vazgeçmek ve yalnız yeni zevcesiyle hayatını geçirmek üzere, Halife Muktedi'ye verdi.
Melikşah, vefatından on sekiz sene önce (467/1074) Antakya'nın kuzeyinde kain memleketi, yani Rum mülkünü diğer tabirle Küçük Asya'yı Selçuk'un torununun oğlu ve kendisinin yeğeni Süleyman Han'a terketti.
İran'daki ilk üç Selçuklu hükümdarlarının ki ;
- Tuğrul Bey,
- Alp Arslan,
- Melikşah'tır.
Doğrudan doğruya halefleri olan Berkyaruk, Mehmed Şah ile Seneer Han'ın hükümetleri hakkında malûmat vermek, bu tarihin vuzuhu nokta-i nazarından muktezi olmasaydı, yine burada Rum Selçukluları sülalesinin müessesinden bahsetmek lâzım gelirdi. Melikşah ;
- Mahmud,
- Mehmed,
- Sencer,
- Berkyaruk
İsimlerinde dört oğul bıraktı.
Fitneleri önceleri Nizâmü'l-mülk'ün sukutuna sebep olmuş olan valideleri Turhan, en büyük oğlunun zararına olmak üzere, en küçük oğlu Mahmud'u tahta çıkarmak istedi;
Hakkında o kadar büyük ümitler beslenmiş olan bu genç şehzade, çiçek hastalığından vefat etmemiş olsaydı, validesi şüphesiz maksadına nail olacaktı.
Berkyaruk, amcalarından ikisinin hücumuna uğradığı halde, birbirini müteakip onları mağlup etti.
Tekeş, yahut Töküş namında olan birincisini, Tekrit'de gözlerini oyduktan sonra, hapsetti;
Teteş, yahut Tutuş namındaki diğer amcası, ya kazaen, yahut mağlûbiyet üzüntüsü ile suda boğuldu.
Berkyaruk'un bir üçüncü amcası olan Horasan ve Gazne valisi Arslan Orgun , Alp Arslan, köleleri tarafından idam olunduğundan, Berkyaruk onun yerine biraderi Sencer'i tâyin etti.
Harezm Şahları sülâlesinin kurucusu Mahmud Anuştigin, Karaca'yı da Harezm hükümetine gönderdi.
Biraderinin hücumu üzerine, Berkyaruk, akdine mecbur olduğu bir ahidname mucibince, yalnız hutbelerde adı okunmak şartıyla hükümetinin Azerbaycan ve Irak'dan ibaret olan batı kısımlarını ona ve Horasan'ı Sencer'e terketti.
Nizâmü'1-mülk beş oğul bıraktı:
- lzzü'1-mülk,
- Ziyâü'1-mülk,
- Müeyyedülmülk,
- Fahrü'l-miilk,
- Şemsü'd-dîn.
Bunların beşi de birbirini müteakip babalarının makamlarında bulundular;
Nazar-ı dikkate alalım ki, Şark hükümetleri tarihi, böyle bir aileden dört kişinin sadrazamlıkta birbirine halef olmasına yalnız dört misâl gösterir:
Abbasîler zamanında
- Bermekîler,
- Nişâmü'1-mülk oğulları,
- Çandarlılar,
- Köprülüler.
- Şemsü'd-dîn,
Melikşâh'ın oğlu olup Çıkanda yazıldığı üzere, hükümet etmeksizin vefat eden Mahmud'un veziri olmuştur.
İzzü'1mülk, memuriyetini birkaç günden ziyade muhafaza edemiyerek, ahlakî rezaletleriyle, kendisine emanet edilen o yüksek mevkiye liyakatsizliğini göstermiştir.
Halefi Müeyyedü'l-mülk, Sultan Mehmed'i biraderi Berkyaruk aleyhine tahrik ettiğinden dolayı hapsedildi, bir müddet sonra tekrar hükümdarın teveccühünü kazanmışsa da, daha sonra Sultan, onu kendi eliyle idam etti.
Berkyaruk un halefi Mehmed Şah'ın saltanatında beş kardeşin en büyüğü Fah-rü'1-mülk,metbûuna ve dini itikadına kurban olarak, Batiniler'den bir mutaassıbın hançeriyle katledildi.
Nizâmü'l-mülk'ün üçüncü oğlu Ziyaü'l-mülk, Berkyaruk'un vefatından sonra Sencer'in hükmü altında bulunan Horasan'dan mâada İran Selçuklularının bütün hükümranlığını pençesi altında birleştiren Mahmud Şah'ın sadrâzamı olmuştur.
Ziyâül mülk doğrudan doğruya Fahrü'I-mülk'e değil, Sa'dü'l-mülk'e halef olmuştur ki, işbu Sâ'dü'1-mülk Batınîler tarafından kazanılmış olduğundan, kan almak sırasında (cerrahî) zehir zerk etmek suretiyle metbuunu öldürecek olduğu halde, fesat cemiyveti keşfedilip azası tamamen cezalandırılmıştır.
Batınîler yeniden katillerle intikam aldılar.
Cüretlerini o dereceye kadar götürdüler ki.
Mehmet Şalı bunların üzerine yürümeğe mecburiyet hissederek.
Irak'da birçok müstahkem kalelerini tahrip etti.
Şu suretle Nizâmü'l-mülk'ün iki oğlu, babalarının Hasan Sabbah mezhebine kahramanca muhalefetinin cezası olmak üzere, hayatlarından mahrum oldular.
Hıyanetle itham edilen Müeyyedü'1-mülk, bizzat Sultan'in eliyle idam olunduğu gibi, îzzü'1-mülk ancak son derecedeki ehliyetsizliğinden dolayı hayatını muhafaza edebildi.
Mehmed Şâh Suriye'de ehl-i Salip ve Hindistan'da putperestlerle harb etti. işbu putperestlerin cehaletleri o kadar aşağılardı ki, Isfehan (medresesinin) kapısı önüne uzun boyda bir Hind senemi koydurmuştu; tâ ki akademiye devam edenler, bu ilim yuvasına girerken bunu çiğnemiş olsunlar.
Mehmed Şah, kendisi gibi şiir ile iştigal edenlere gayretperver bir hamî oldu, ve «Gıyâsü'd-Dîn ve'd-Dünyâ» unvanını aldı.
Melikşâh'ın diğer oğlu Sencer, Berkyaruk ve Mehmed'in hayâtında devleti onlarla aralarında paylaşmış olduğu halde (508/1114), vefatlarında ülkelerinin tamamını idaresi altına aldı.
Dayısı Arslan Argun bin Alp Arslan'n ikâmetgâhı olan Gazne'yi de istilâ ederek, Hind Fatihi Sultan Mahmud'un bu şehirde topladığı paha biçilmez servete mâlik oldu.
Ülkenin Mehmed ve Sencer arasında taksiminde, minberlerde birincisi «şâh», ikincisi «sultân's-selâtîn» (Sultanlar sultânı) unvanıyla anılmıştı.
Sencer Horasan'da hükümdar idi.
Mehmed'in vefatında hükümdarlık tahtına cülus ile. yirmi dört sene hüküm sürdü;
İrân Selçuklularının hükümranlığı onunla söndü.
Sencer'in mülkü Kâşgar'dan Antakya'ya,
Hazar Denizi'nden Bâbü'lmendeb'e kadar uzanırdı.
Uzun süren hükümdarlığı, yirmi dokuz muharebe ile nazarları celb etmîş;
Sencer bunlarda defalarca talihin müsâadesizliğine uğramıştır.
Kara Hıtay hükümdarı Kur Han tarafından Ceyhun ötesinde (534/1140) mağlûp olmasıyla, ordugâhını, haremini bırakarak, maiyyetinden bir grup azınlık ile kaçmak suretiyle ancak kurtulabilmiştir.
Daha sonra kendisine isyan eden tebeası Guzlar tarafından esîr edilmiştir (551/1156)
Bu kavim, ikinci defa doğudan batıya doğru yürüyerek, Horasan'ı istilâ etti.
Hatırlara gelir ki, daha Kara Han zamanında binlerce aile hicret etmişlerdi.
Bu seyyar aşiretler, o zaman Hazar Denizi'nin doğu ve batı sahillerinde mesken tutmuşlar ve Türkmen ismini almışlardı;
Bunlar ancak Sencer'in esaretine yol açan Horasan'ın zaptından sonradır ki, Bizanslı müverrihlere göre Guz, yahut Uz nâmını almışlardır.
Bunların arasında
- Kumanlar,
- Peçenekler,
- Kangılılar (Kangh)
Gibi diğer adlarla isimlendirilenler de vardır.
Kara Hıtay, yâni Kuzey Çin hükümdarları, senelik bir vergi vererek, bu kavimlerden hududlarına muhafız yaptılar, ve bunları doğu Çin ahalisinin istilâsına karşı istihkâm gibi kullandılar.
Kara-Hıtay hükümetinde Kur-Hun'a halef olmuş bulunan Arslan Han, bunlarla münasebetini kesmeğe mecbur olarak, kararlaştırılmış olan akçeyi tediyeden imtina etmekle de iktifa etmeyerek, bu endişe verici ve korkunç aşiretlerin kökünü kesmek ümidiyle, kadınlarını dahi ellerinden aldı.
Guzlar, çöllerin öte tarafındaki memleketleri bilmedikleri cihetle, ticaret hırsıyla memleketlerine gelmiş olan tacirleri, daha münbit ülkelere gitmek üzere, kendilerine rehberlik etmeğe mecbur ettiler.
Bu tacirler, elleri arkalarına bağlı olarak, Balasagun yolunu gösterdiler; muhacirler orada dahi Arslan Han'ın zulümlerine mâruz kaldılar.
Halefi Kur-Han'dan, aile başına bir altın vermek şartıyla, Türkistan'da yerleşmek için müsaade aldılar.
Kur-Han Ceyhun ötesinde ve Horasan'da hüküm süren Sencer'in dostluğunu kazanmağa çalıştı. Yazdığı ithnamkar mektuba cevap olarak, Sencer, Kur-Han'a İslâm'a davet vazifesiyle mükellef bir sefaret heyeti gönderdi; «okları, saçları delip geçer sayısız ordular» göndermek tehdidini havî olarak Kara Hıtay hükümdarına hitaben yazılmış belgeleri de sefirlere tevdi etti.
Kur-Han, Sencer'in elçilerinin sakallarını yoldurdu; ondan sonra bir eline bu kılları koyarak, diğer eliyle onlara bir iğne vererek: «Şu iğne ile sakalınızın kıllarını dilemediğiniz halde, bunlardan daha ince olan saçları nasıl deleceksiniz?» dedi.
Bütün cevâbı bundan ibaret oldu, daha sonra silahlanarak Sencer'i külliyen mağlûp etti.
Harezm ve Gur valileri İlseyf ve Hüseyin, bu vak'adan fırsat bularak istiklâl ilân ettiler.
Bunlar minberlerde Sencer'in adı yerine kendi isimlerini okuttular.
O kadar ki bu durum, Sultan yeniden kuvvet toplayarak gerek asî valileri, gerek Horasan'da ve Belh civarında yerleşmiş olan Oğuzlardı yeniden itaati altına alıncaya kadar deyâm etti.
Ancak sulh az bir müddet devam edecekti.
Sultanın matbahlarına (kilerine) et tedarikiyle mükellef olan Oğuzlar, bir gün, mezalimiyle nefretlerini üzerine çekmiş olan bir tahsildarı öldürdüler.
Belh valisi Mır Kamaç, bunlari silâh kuvvetiyle ezmek istediyse de, oğluyla beraber muharebe meydanında katledildi.
Sencer, in mağlûbiyet haberini alınca, yüz bin atlıyla beraber bizzat isyancılar üzerine yürüdü. Oğuzlar bu şiddeti görünce, Sultan'ın merhametini dilemek ve yüz Hıtayî (Çinli) esîr ile, döktükleri kanın bahası olarak aile başına iki libre altın takdim eylemek üzere, reislerinden birkaçını gönderdiler.
Ancak kumandanlar bu kararda müttehit olmadıklarından, müzâkereler düşmanlığa dönüşerek, Alp Arslân'm torunu bulunan Selçuklu hükümdarı esîr oldu.
îşte muharebe meydanında ayrılıp gitmeleriyle Bizans İmparatoru Romanus Diyojen'i Alp Arslan'ın kudretli pençesine düşürmüş olan bu kavim, şu suretle, kendilerine seçmiş oldukları metbûu da alaşağı etmiş oldular.
Âsilerin kumandanları ki evvelâ esir bulunan. önünde yerlere kapanarak, hakkında metbû'lari için gösterilmesine mükellef oldukları hürmetle muamele etmiş idiler
Kaynak ve alıntı
Büyük Osmanlı tarihi Joseph von Hammer
Yorum Gönder