Sultan Kılıçaslan'ın ölümü |
Selçuklu tarihi, Oğlu ve halefi İzzü'd-din Kılıç Arslan, kızını Halife Nâsırü'd-dînillah'a tezvic etti, ve büyük pederinin Danişmendliler'den zapt ve Suriye Atabeğleri'nin en meşhuru olan Nurü'd-dîn'in tavassutu üzerine iade etmiş olduğu Malatya'yı ikinci defa olarak eline geçirdi (567/1171) îzzü'd-dîn Sivas ile Kayseriyye (Kayseri) yi istilâ eylediği gibi (569/1173), Danişmendlüer'in son hükümdarını zehirlettirdikten sonra, bu ailenin geniş memleketlerini kendi memleketleriyle birleştirdi.
O vakit devletini on oğluna taksim ettiğinden, her ne kadar haricen hükümranlığının sahası genişlemiş gibi gösteriyorsa da, dahilen zaafa uğramış oluyordu (574/1188).
İşte bu taksim, İmparator Frederik Barberos kumandasındaki ehli Salip'in -izzü'd-dîn'in oğlu olan vali Kutbü'd-dîn'in teslim etmeğe mecburiyet duyduğu, İkonya (Konya)'yi zaptetmelerini kolaylaştırdı. Frederik, rehin olarak yirmi kişi alıp, Tarsus yoluyla Masisa (Mop-zistiya; Masis) üzerine yürümekte devam etti.
Sultan Kılıç Arslan'ın ölümü
Lâkin, bu havaliyi sulamakta olan Sid-nus (şimdi Karasu) nehrinin buz gibi sularında yjkanmış olması üzerine fakat bir sıtma ile kurtulan- İskender kadar bahtiyarlığa nail olamayarak 586/1190 senesi Cihan (eski Piramus; Ceyhan)'da yıkandıktan sonra hastalanıp vefat etti.Kılıç Arslan daha sonraları devletini taksim ettiğine pişman oldu.
Şu maksatla, Selâhaddin'in kızını istemiş olduğu oğlu Kutbü'd-dîn'in idaresi altında yeniden birleştirmek arzusunda bulundu.
Lâkin diğer oğullan isyan ettiklerinden, onlardan Mahmud'un imdad ve himayesini istirhama mecbur oldu; ve Mahmud'u on evlâdının en korkuncu olan Hüsrev aleyhine şevketti.
Asiler sürekli muharebelerle meşgul iken, peder hasta düşerek, yirmi dokuz sene hüküm sürdükten sonra vefat etti (589/1193)153.
Bu vak'a hangisi devletin tek sahibi olacağını tayin etmek üzere on kardeş arasında bir muharebeye yol açtı.
Sultan Mahmud ile Kutbü'd-din kanlı bir cenge giriştiler.
Ancak arası çok geçmeksizin, Kutbü'd-din'in, düşmanını bir tuzağa düşürüp idam etmesini müteakip, vefatı vuku buldu.
Muharebe, Konya Beği Keyhusrev ile Tokat Beği Rüknü'd-dîn Süleyman arasında devam etti. Rüknü'd-din Sivas ve Kaysariyye'yi aldığı gibi, Keyhusrev'den de Konya'yı zapt ederek, ona mukabil diğer Diğer kardeşi Mugisü'd-din'in çıkarılması suretiyle eline geçirdiği Elbistan'ı verdi, ve şu suretle pederinin taksim etmiş bulunduğu devletin tamamına sahip oldu.
Keyhusrev, Elbistan'a firar ederek, evvelâ Haleb Beyi'ne, daha sonra Ermeni Kralı Leon'un sarayına, sonra da Trabzon'a (Trebi-zond), nihayet Bizans İmparatoru nezdine iltica etti.
Orada oğlu Alaü'd-din Keykubad ve İzzü'd-din Keyhusrev ile birlikte on bir sene biraderinin vefatım beklemiş oldu.
Rüknü'd-din, sapık ismailiyye fırkasının gizli taraftarı idi.
Bir gün bir hakim ile bir derviş, hükümdar sarayında ve onun huzurunda mücadele ediyorlardı.
Derviş, hakimin (filozof, hikmet ilmine vâkıf kimse) istidlallerine mağlup olarak, ona bir tokat vurmak derecesine kadar huddetlendi.
Rüknü'd-din bu münazaaya asla müdahele etmedi.
Derviş dönünce, hakîm, kendi huzurunda böyle bir kötü muameleye uğradığından dolayı Rüknü'ddın'e serzenişte bulundu.
Hükümdar şu cevabı verdi:
«Eğer ben hakimlerin mezhebini aleni surette müdafaa edecek olsam halk seni de, beni de mahveder».
Mısır Halifesi, değişme kabul etmez derecede şiddetinden dolayı Rük-nü'ddin'e «es-Sultânü'1-Kaahir» unvanını vermişti.
Bu hükümdar, bir ihtiyar kadının yoğurdunu çalmış olduğu için nedimi güzel Ayaz'ın karnını deştirmiştir.
Biraderlerini baba mirasından mahrum ettikten sonra, Muhyi'd-din?-in oğlu ve kendisinin yeğeni olan Ankara Beyi'nin karşısında korkunç bir rakip buldu.
Bu bey, dik bir kaya üzerinde bina edilmiş olan kalesinde üç sene ısrarlı bir şekilde mukavemet etti. Nihayet uğraşmaya kudreti kalmayınca, serbestçe çıkmak ve hayatına kastedilmemek kaydıyla teslimiyete muvafakat gösterdi.
Rüknü'd-din bunu vaaad etmiş olmasıyla beraber, gerek beyi, gerek ailesini kamilen idam ettirdi (599/1202).
Bu olaydan beş gün sonra kendisi de terk-i hayat etti.
Ona halef olan oğlu İzzü'd-dîn Kılıç Arslan ise yalnız beş ay hüküm sürebilmiştir.
Gıyasü'd-din Keyhusrev, biraderinin vefatım haber alınca, büyük bir çabuklukla Kostantiniyye'den çıktı, evvelâ yeğeni tarafından mağlup edildiyse de, Aksaray ve Konya ahalisi taraftarlık göstererek ayaklanmakla, saltanatını ilan eylediklerinden, yeğenini ve bütün emirlerini hapse attı (600/1203). Eyyubiyye ailesinden Samuzata (Semisât) Beyi Melik Efdal ve Harput Beyi Nizâmü'd-din ona sadakat göstereceklerine yemin ettiler.
Nizâmü'd-din, Amid (Diyarıbekir) Beyi Nasirü'd-din Mahmud tarafından gördüğü taarruz üzerine, Keyhusrev'den yardım talep etti.
Keyhusrev, büyük bir ordu ile Melik Efdal'i gönderdi.
Amid Beği derhal Harput'un muhasarasından vazgeçti;
Antalya nın fethi
Keyhusrev Kilikya sahilinde Ataliye (Antalya) beldesi üzerine yürüdü.
Rumlar Kıbrıs Frenklerini imdatlarına çağırdılar, ancak onlarla uyuşamadıklarından, kaleyi Sııltan'a teslim ettiler.
Keyhusrev, bunun üzerine Ermenistan'da muharebeye girişerek (603/1206), Karakum'u zaptetti, ve Amorium (Anamur; Araplar'ın Amuriyesi) yakınlarında Laskaris'i mağlûp ettikten sonra (605/ 1208), muharebe meydanında bir Frenk tarafından katlolundu (608/1211).
Samuzata EmîriMelik Efdal arapça gayet güzel bir mersiye ile onun vefatından duyduğu kederi dile getirmiştir.
Keyhusrev'in büyük oğlu İzzü'd-dîn Keykâvus -ki fikrİ ve ahlakî vasıfları derecesinde şecaat ve güzelliğiyle nazarı dikkatleri celbetmiş olan bir şehzadedir.
Âmid, Hısn-ı Keyf (Hasankeyf; Hısmkeyfa), Mardin, Harput, Samuzata beyleri tarafından saltanatı ilân edildi ve onun namına sikkeler kesilerek minberlerde adı okundu.
Ancak Erzurum Emiri bulunan amcası Tuğrul ibnü Kılıç Arslan ile küçük kardeşi Alaaddin Keykubat'ın saltanat davasına kalkışmalarına binaen, onlara karşı koyma mecburiyetinde kaldı.
Tuğrul, îzzü'd-dîn'i Sivas'ta muhasara ederek, ta Suriye içlerinden Sultan'ın imdadına koşan Melik Eşref yaklaşmadıkça bu muhasaradan ayrılmadı.
Daha sonra Tuğrul bin Kılıç Arslan yeğeninin eline düşerek, İzzü'd-dîn onu, bütün emirleriyle beraber boğdurdu (610/1213).
Keykubad, Keykavus tarafından Ankara'da muhasara olunarak, şehrin ele geçirilmesinden sonra Malatya'da hapsedildi.
Ümerasına gelince, onların sakalları kesilip eşeklere bindirilerek önlerinde bir tellal
«Hainlerin cezası budur»
Diye bağırmakta olduğu halde, ordugahta dolaştırıldılar.
Pederinin vefatından dolayı Keykâvus'un kendisinden intikam almak istediği Laskaris ise, ancak Sultan'a birçok şehir ve kaleler terk etmek suretiyle hayatını koruyabildi.
Keykavus, Kıbrıs Frenklerinin zaptetmiş oldukları Ataliye'yi (Antalya) onların elinden aldığı gibi (611/1214), Ermenistan'da Lûlû'e (612/1215) ve Karadeniz sahilindeki Sinop kalelerini zaptetti.
Salâhaddîn'in oğlu Haleb Emiri Tahir'in vefatından sonra bu şehri istila etmek tecrübesinde bulunduysa da, derhal muhasarayı kaldırmaya mecbur oldu.
Bu teşebbüsün elim bir neticeye yol açmasından dolayı suçlu kabul ettiği emirlerini bir kulübeye hapsederek ateşe verdi.
Mezopotamya (Beynü'n-nehreyn) emiri Melik Eşref Musa aleyhine vakî olan sevkiyatı da iyi bir neticeye ulaşamadı.
Memleketine dönerken Sivas'ta hastalanarak vefat etti.
Orada inşâ ettirdiği hastahanenin yakınında bulunan üstü kubbeli türbesi hâlâ mevcuttur.
Sultan Alaattin Keykubat
Keykavus'un biraderi Alattin Keykubad, beş sene mahbusluktan sonca, tahta çıktı.
Uğradığı felâket ve on bir sene Kostantiniyye'de ikamet, tabiatın kendisine bahşetmiş bulunduğu kuvvetleri tahkim ve tevsi etmiş İdi.
On beş sene süren hükümranlığı sırasında hakkında beklenilen ümitlerin boşuna olmadığını isbat ile, Küçük Asya Selçuklu hükümdarları bulunan seleflerinin şanlarını gölgede bırakacak surette muvaffakiyete nail oldu.
Bu hükümdarın tarihi yalnız saltanatının mazhar olduğu kudret ve şöhret itibariyle değil, Osmanlı sülalesinin onun zamınmda başlamış olduğu için de büyük ehemmiyete şayandır
Kaynak ve alıntı
Büyük Osmanlı tarihi Joseph von Hammer
Büyük Osmanlı tarihi Joseph von Hammer
Yorum Gönder