LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - Kendime Yazılarım

LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR

Laiklik dinsizlik midir?
Laiklik dinsizlik midir?



Laiklik dinsizlik midir?
, Laklik dinsizlik ise, laik bir ülkede nasıl dindar kalınır, laiklik İslamın yaşanmasını değil, yoksa zorla dayatılmasını engelleyen bir siyasi sisyem midir, Tarikat ve cemaatlerin siyasete müdahil olmaları laik sistem için tehlikeli midir. .


Laiklik nedir 



Bu soru, Türkiye'de uzun yıllardır tartışılan ve yanlış anlaşılan bir konudur. 
Laiklik, devletin din işlerine karışmaması, bütün vatandaşlara inanç özgürlüğü tanıması ve dinler arası eşitliği sağlaması anlamına gelir. 
Laiklik, dinsizlik değildir; din düşmanlığı hiç değildir . 
Laiklik, din ve vicdan hürriyetinin teminatıdır.
Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde yer alır ve Türk devletinin niteliklerinden biridir. 
Laiklik ilkesi, Türkiye'nin çok kültürlü ve çok dinli yapısına uygun bir devlet modelidir. 
Laiklik sayesinde, Türkiye'de farklı inançlara sahip insanlar bir arada barış içinde yaşayabilirler.

Laiklik, İslam dinine de aykırımıdır


İslam'da din ve dünya işleri bir bütündür, ancak bu bütünlük devletin dini belirlemesi veya dini baskı altına alması anlamına gelmez. 
İslam'da her insanın kendi vicdanına göre inanması ve ibadet etmesi esastır. 
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: 
Dinde zorlama yoktur." (Bakara, 256) 
Dolayısıyla laiklik, İslam'ın ruhuna uygun bir ilkedir.
Laiklik, aynı zamanda demokrasinin de vazgeçilmez bir unsuru ve güvencesidir. 
Demokrasi, halkın iradesine dayanan bir yönetim biçimidir. 
Halkın iradesi ise ancak laiklik sayesinde gerçekleşebilir. 
Laiklik olmadan demokrasi olmaz; demokrasi olmadan da laiklik yaşatılamaz.

Sonuç olarak, laiklik dinsizlik midir sorusunun cevabı hayır olmalıdır. 

Laiklik, dini koruyan, kollayan ve geliştiren bir ilkedir. 
Laiklik, devletin tarafsızlığını ve halkın özgürlüğünü sağlar. 
Laiklik, Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü temin eder. 
Laiklik, Türkiye'nin geleceğidir.

Laikliğe karşı olanların argümanları nelerdir?


Laiklik, devletin din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan ve devlet işlerinin dini kurallardan bağımsız yürütülmesini sağlayan bir ilkedir. 
Laiklik, aynı zamanda din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmamasını da ifade eder. 
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde belirtildiği gibi Türkiye'nin temel niteliklerinden biridir.

Laikliğe karşı olanlar ise genellikle şu argümanları kullanırlar:


- Laiklik, dini yasaklayan ve baskılayan bir sistemdir. 
Laiklik, insanların dini inançlarını yaşamalarına engel olur ve dini değerleri yok sayar.
- Laiklik, Batı'nın Türkiye'ye dayattığı bir ideolojidir. 
Laiklik, Türkiye'nin tarihini, kültürünü ve kimliğini reddeder ve Türkiye'yi Batı'ya bağımlı kılar.
- Laiklik, toplumu ahlaksızlaştırır ve bozar. 
Laiklik, toplumun manevi değerlerini zayıflatır ve toplumu bireyciliğe, hedonizme ve nihilizme sürükler.
- Laiklik, İslam'ın özüne aykırıdır. 
Laiklik, İslam'ın hükümlerini uygulamayı engeller ve İslam'ın siyasi boyutunu inkar eder.

Bu argümanlar, laikliğin ne olduğunu ve ne olmadığını anlamak için ele alınmalıdır. 
Laiklik, dini yasaklamaz veya baskılamaz; aksine dini özgürleştirir ve korur. 
Laiklik, herkesin inancına saygı duyar ve herkesin inancını özgürce yaşamasını sağlar. 
Laiklik, din ile devlet işlerinin ayrılmasını savunur; ancak din ile toplumun ayrılmasını değil. 

Laiklik, dinin toplumsal hayatta var olmasına karşı değildir; ancak dinin devletin yönetimine müdahale etmesine karşıdır.

Laiklik, Batı'nın Türkiye'ye dayattığı bir ideoloji değildir; aksine Türkiye'nin kendi tarihsel sürecinde geliştirdiği bir ilkedir. 
Laiklik, Türkiye'nin tarihini, kültürünü ve kimliğini reddetmez; ancak Türkiye'nin çağdaşlaşmasını ve demokratikleşmesini sağlar. 
Laiklik, Türkiye'nin Batı'ya bağımlı olmasına neden olmaz; ancak Türkiye'nin evrensel değerlere uyum sağlamasına yardımcı olur.

Laiklik, toplumu ahlaksızlaştırmaz veya bozmaz; aksine toplumu çoğulcu, hoşgörülü ve barışçıl kılar. 
Laiklik, toplumun manevi değerlerini zayıflatmaz; ancak toplumun vicdani değerlerini güçlendirir. 
Laiklik, toplumu bireyciliğe ve nihilizme sürüklemek yerine; toplumu adalet, eşitlik ve insan haklarına yönlendirir.

Laiklik, İslam'ın özüne aykırı değildir; aksine İslam'ın ruhuna uygundur. 
Laiklik, İslam'ın hükümlerini uygulamayı engellemez; ancak İslam'ın hükümlerinin zorla dayatılmasını önler. 
Laiklik, İslam'ın siyasi boyutunu inkar etmez; ancak İslam'ın siyasi istismarını engeller.

Sonuç olarak laikliğe karşı olanların argümanları gerçekçi ve tutarlı değildir. 
Laikliğe karşı olanlar laikliği yanlış anladıkları veya anlamak istemedikleri için laikliği eleştirirler. Laikliğe karşı olanlar laikliği reddederek Türkiye'nin demokratik ve çağdaş bir ülke olmasına zarar verirler.

Laikliğe karşı olanlar şeriat mı istemektedirler? 


Bu soru, Türkiye'de uzun yıllardır tartışılan ve siyasi gündemi belirleyen bir konudur. 
Laiklik ve şeriat kavramlarının ne anlama geldiğini ve aralarındaki farkları anlamak için öncelikle tarihsel bir perspektiften bakmak gerekir.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinin toplumsal hayatın her alanına müdahale etmemesi, bireylerin din ve vicdan özgürlüğüne saygı duyulması ilkesidir. 
Laiklik, batı ülkelerinde ortaya çıkmış ve özellikle Fransız Devrimi'nden sonra yaygınlaşmış bir kavramdır. 
Laiklik, dinin baskıcı ve gerici bir güç olarak görülmesi ve akıl, bilim ve özgürlük değerlerine aykırı bulunması nedeniyle savunulmuştur.

Şeriat ise, İslam dininin temel kaynağı olan Kur'an ve Peygamber'in sünnetine dayanan hukuk sistemidir. 
Şeriat, Allah'ın insanlara gönderdiği son ve en mükemmel kanun olduğuna inanan Müslümanlar tarafından uygulanması gereken bir yaşam tarzı olarak kabul edilir. 
Şeriat, dinin toplumun her alanını düzenlemesi, devletin de bu düzeni koruması gerektiği anlayışına dayanır.

Laiklik ve şeriat arasındaki temel fark


Dinin toplumsal hayattaki rolüne bakış açısından kaynaklanır. 
Laiklik, dinin bireysel bir tercih olduğunu ve devletin tarafsız kalması gerektiğini savunurken, şeriat dinin toplumsal bir zorunluluk olduğunu ve devletin de bu zorunluluğu yerine getirmesi gerektiğini savunur. 

Bu nedenle laiklik ve şeriat birbirine zıt iki kavram olarak görülür.

Laikliğe karşı olanlar şeriat mı istemektedirler? 


Bu sorunun cevabı ise çok net değildir. 
Çünkü laikliğe karşı olanlar arasında da farklı görüşler vardır. 
Bazıları tam anlamıyla şeriatın uygulanmasını isterken, bazıları ise sadece bazı şeriat kurallarının uygulanmasını veya İslam'ın daha fazla ön plana çıkmasını ister. 
Ayrıca laikliğe karşı olanların da hepsi aynı şekilde şeriat anlamaz. 
Bazıları şeriatın değişmez ve sabit olduğunu düşünürken, bazıları ise şeriatın zaman ve mekana göre yorumlanabileceğini düşünür.

Bu durumda laikliğe karşı olanların hepsinin şeriat istediğini söylemek doğru olmaz. 
Ancak laikliğe karşı olanların ortak noktası, laikliği dinsizlik veya batılılaşma olarak görmeleri ve İslam'ın toplumsal hayatta daha fazla etkili olmasını istemeleridir. 
Bu da laikliği savunanlarla aralarında ciddi bir çatışma potansiyeli yaratmaktadır.

Türkiye'nin geçmiş 100 yılına bakarak laiklik tehlikede denebilir mi? 


Bu sorunun cevabı için Türkiye'nin tarihindeki laiklik gelişimini incelemek gerekir. 
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkesidir. 
Türkiye'de laiklik, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yargı ve devlet yönetiminde kısmen kendini göstermeye başlamış, Cumhuriyet devrimi ile anayasanın temel unsurlarından biri haline gelmiştir. 
Laiklik terimi Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda laikliğin ilk belirtileri II. Mahmud zamanında görülmüştür. 
Tanzimat dönemindeki reformlarla laik ;
  • Nizamiye mahkemelerinin ve Batılı tarzda eğitim için Maarif Nezareti'nin kurulması.
  • II. Meşrutiyet döneminde Şeyhülislamın kabineden çıkarılması gibi adımlarla Osmanlı'da devlet kurumları kısmen laikleşmiştir. 
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla laiklik ilkesi devlet tarafından tamamen benimsenmiştir. Laiklik ilkesi toplumun kimi kesimlerince benimsenirken, bazı kesimler buna tepki göstermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde laiklik, 1924 Anayasası'nda yer almıştır. 

  • 1928 yılında anayasadan dinin İslam olduğu hükmü çıkarılmıştır. 
  • 1937 yılında anayasaya laiklik ilkesi eklenmiştir. 
  • 1982 Anayasası'nda da laiklik ilkesi korunmuştur. 
  • Laiklik, T.C. Anayasasının değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri arasında sayılmıştır.

Türkiye'nin geçmiş 100 yılına bakarak laikliğin tehlikede olup olmadığını değerlendirmek için toplumun laikliğe bakışını da göz önünde bulundurmak gerekir. 
2017 yılında uluslararası bir şirket tarafından %1,97 hata payıyla yapılan ankete göre Türk halkının %70'i Türkiye'nin laik bir devlet olmasını desteklediğini, %24'ü ise buna karşı olduğunu belirtmiştir.

Bu verilere dayanarak, Türkiye'nin geçmiş 100 yılına bakarak laikliğin tehlikede olduğunu söylemek zor görünmektedir. 
Ancak bu durum, laikliğin gelecekte de korunacağı anlamına gelmez. 
Laikliğin sürdürülebilmesi için hem devlet hem de toplum olarak bu ilkeye sahip çıkılması ve demokratik değerlere bağlı kalınması gerekmektedir

Tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete müdahil olmaları Türkiye cumhuriyetinin laik devlet yapısına zararı nedir?


Bu sorunun cevabını aramak için öncelikle tarikat ve cemaat kavramlarını tanımlamak gerekir. Tarikat, İslam dininin içinde yer alan ve kendine özgü kuralları, ritüelleri ve önderleri olan bir dini akımdır. 
Cemaat ise tarikatın daha küçük bir parçası olarak görülebilir. 
Cemaatler, tarikata bağlı olan veya olmayan, belirli bir bölge, meslek veya ilgi alanı etrafında toplanan dini gruplardır.

Tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete müdahil olmaları, Türkiye cumhuriyetinin laik devlet yapısına zarar vermektedir. 

Laiklik, devletin dini işlerden uzak durması ve din özgürlüğünü güvence altına alması anlamına gelir. 
Laik bir devlette, devletin kararları dinin kurallarından bağımsız olmalıdır. 
Aynı şekilde, dinin kuralları da devletin kararlarından bağımsız olmalıdır.

Ancak tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete müdahil olmaları, bu bağımsızlığı bozmaktadır. 
Çünkü bu durumda;
Tarikat ve cemaat liderleri veya üyeleri, kendi dini çıkarlarını veya görüşlerini devletin veya toplumun çıkarlarından veya görüşlerinden üstün tutmaktadır
Bu da laikliğe aykırı bir durumdur.


Tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete müdahil olmalarının zararları şöyle sıralanabilir:


  1. - Devletin tarafsızlığını ve yansızlığını zedeler. Devlet, tarikat veya cemaate yakın olan veya olmayan kişi veya gruplara farklı davranabilir. Bu da adaleti ve eşitliği tehlikeye atar.
  2. - Toplumun bütünlüğünü ve barışını bozar. Tarikat veya cemaate mensup olan veya olmayan kişi veya gruplar arasında çatışma, ayrışma veya kutuplaşma oluşabilir. Bu da toplumsal huzuru ve dayanışmayı zayıflatır.
  3. - Ekonomik gelişmeyi ve rekabeti engeller. Tarikat veya cemaate bağlı olan veya olmayan kişi veya gruplar arasında haksız avantaj veya dezavantaj yaratılabilir. Bu da ekonomik verimliliği ve kalkınmayı olumsuz etkiler.

Sonuç olarak, tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete müdahil olmaları, Türkiye cumhuriyetinin laik devlet yapısına zarar vermektedir. 
Bu nedenle, tarikat ve cemaatlerin siyasete ve ticarete karışmamaları, devletin laikliğini korumak için önemlidir.
--------
Ahmet Atam

0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun