-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

İSLAM VE DİN FELSEFESİNE GÖRE ÖLÜM

İslam ve din felsefesine göre ölüm
İslam ve din felsefesine göre ölüm


İslam ve din felsefesine göre ölüm, Ölüm nedir, ünlü filozofların ölüm hakkında düşünceleri nelerdir, İslam dini ölümü nasıl görür, İslam inanışında reenkarnasyon var mıdır?

Ölüm nedir 


Ölüm, insanın varoluşunu sonlandıran bir olay olarak tanımlanabilir.
Ölümün ne olduğu, ölümden sonra ne olacağı ve ölümün anlamı gibi sorular, insanın tarih boyunca merak ettiği ve cevap aradığı sorulardır. 
Bu sorulara farklı dinler ve felsefeler farklı cevaplar vermiştir. 
Din felsefesi, dini konuları ele alan bir felsefe dalı olarak bilinmektedir.
Din felsefesinde; insanın varoluşu, insanın doğası ve kader sorgulanmaktadır. 
Din felsefesinde; yaratılış, cennet, cehennem, tanrı ve kâinat gibi konular ele alınmaktadır.

Din felsefesinin ölüme bakışı, dinin temel inanç sistemine dayanmaktadır. 

Din felsefesi, dini ve Tanrı'yı konu almaktadır. 
Din felsefesinde bir takım temel kavramlar bulunmaktadır. 
Bunlardan biri de ruhun ölümsüzlüğü sorusudur. 
Ruhun ölümsüzlüğü sorusu, ölümün bir son mu yoksa bir başlangıç mı olduğunu sorgulamaktadır. 
Ruhun ölümsüzlüğüne inanan dinler, ölümün ardından bir hayatın devam ettiğini ve insanın ahirette hesap vereceğini savunmaktadır. 
Ruhun ölümsüzlüğüne inanmayan dinler veya felsefeler ise, ölümün ardından hiçbir şeyin olmadığını veya reenkarnasyon gibi başka bir şekilde var olmanın mümkün olduğunu ileri sürmektedir.

Din felsefesinin ölüm karşısındaki tutumu da dinin temel iddiaları üzerinde sorgulayıcı bir özelliğe sahiptir. 
Din felsefesi, ölümün anlamını ve amacını araştırmaktadır. 
Ölümün neden olduğu, nasıl gerçekleştiği ve nasıl önlenip önlenemeyeceği gibi sorular da din felsefesinin ilgi alanına girmektedir. 
Din felsefesi, ölümle ilgili olarak adalet ve doğruluk gibi konuların üzerinde durmaktadır. Örneğin, Tanrı'nın adaleti nasıl sağladığı, iyi insanların neden erken öldüğü veya kötü insanların neden uzun yaşadığı gibi sorular din felsefesinin sorduğu sorulardandır.

Din felsefesi, insanın varoluşsal sorunlarına cevap arayan bir disiplindir. 
Ölüm de bu sorunların en önemli olanlarından biridir. 
Din felsefesi, ölümle ilgili olarak hem dini hem de akli delilleri kullanarak bir yorum yapmaya çalışmaktadır. 
Din felsefesi, ölümün insan hayatındaki rolünü ve önemini ortaya koymaya çalışmaktadır.

Ölümün Felsefi Yorumu


Ölüm, felsefe tarihinin en temel ve en eski sorunlarından biridir. 
İnsanın varoluşunu, anlamını ve değerini belirleyen bir olgu olarak ölüm, farklı filozoflar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. 
Bu yazıda, ölüm felsefesinin önemli temsilcilerinden Epikuros, Heidegger ve Sartre'ın ölüm hakkındaki görüşlerini kısaca ele alacağız.

Epikuros: Ölümden Korkmamak


Epikuros, Antik Yunan filozofu ve mutluluk felsefesinin kurucusudur. 
Epikuros'a göre, insanın en yüksek amacı mutlu olmaktır. 
Mutluluk ise, bedensel ve ruhsal acılardan uzak durmakla elde edilebilir. 
Epikuros, insanın en büyük acısının ölüm korkusu olduğunu düşünür. 
Bu korku, insanın yaşamını zehir eder ve mutlu olmasını engeller.
Epikuros, ölümden korkmanın mantıksız olduğunu savunur. 
Çünkü ölüm, insanın var olmadığı bir durumdur. 
Epikuros'a göre;
Yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz.
Dolayısıyla ölüm bizi ilgilendirmez ve bize zarar vermez. 
Ölümle ilgili endişelenmenin ya da üzülmenin hiçbir anlamı yoktur.
Epikuros'un bu görüşü, ölümün sadece fiziksel bir sonlanma olduğunu varsayar. 
Epikuros, ruhun da beden gibi atomlardan oluştuğunu ve öldükten sonra dağıldığını kabul eder. 
Bu nedenle, ölümden sonra bir hayat ya da yargılanma gibi bir olasılık yoktur. 
Epikuros'un bu natüralist bakış açısı, Platon gibi ruhun ölümsüzlüğüne inanan filozoflarla çelişir.

Heidegger: Ölümle Yüzleşmek


Heidegger, 20. Yüzyılın en etkili ve tartışmalı filozoflarından biridir. 
Heidegger'in felsefesinin merkezinde insanın varoluşu vardır. 
Heidegger'e göre, insan "varlık" değil "varolan" bir varlıktır. 
Yani insanın kendine özgü bir varoluş biçimi vardır. 
Bu varoluş biçimi ise "Dasein" olarak adlandırılır.
Dasein, Heidegger'in kullandığı özel bir terimdir. 
Dasein'ı "varolan" ya da "varlıkta olan" olarak çevirebiliriz. 
Dasein'ın temel özelliği ise "varoluşsal" olmasıdır. 
Yani Dasein'ın varlığı kendisine sorun oluşturur ve kendisini sorgular. 
Dasein'ın varoluşunu belirleyen üç temel yapı vardır: 
Varlıkta-olmak, Varlıkla-karşılaşmak ve Varlık-için-olmak.

Varlıkta-olmak, Dasein'ın dünyada bulunduğu ve dünyayla ilişki kurduğu yapıdır. 
Varlıkla-karşılaşmak, Dasein'ın diğer insanlarla etkileşim içinde olduğu yapıdır. 
Varlık-için-olmak ise Dasein'ın geleceğe yönelik olan ve kendi varoluşunu belirleyen yapıdır. Bu yapı, Dasein'ın özgürlüğünü ve sorumluluğunu ifade eder.

Heidegger'e göre, Dasein'ın varlık-için-olma yapısının en temel belirleyicisi ölümdür. 
Ölüm, Dasein'ın kaçınılmaz sonudur. 
Ölüm, Dasein'ın kendine özgü bir olasılığıdır. 
Yani ölüm, Dasein'ın kendi varoluşunu tamamladığı ve kendini gerçekleştirdiği bir durumdur. Ölüm, Dasein'ın kendisi olmasını sağlar.

Heidegger, ölümün Dasein için bir tehlike değil, bir fırsat olduğunu savunur. 
Çünkü ölüm, Dasein'ı kendi varoluşuyla yüzleşmeye zorlar. 
Ölüm, Dasein'ı kendini sorgulamaya ve anlam vermeye iter. 
Ölüm, Dasein'ı özgürleştirir ve otantikleştirir. 
Otantik Dasein, ölümü kabul eden ve ona göre yaşayan Daseindır.

Heidegger'in bu görüşü, ölümün sadece varoluşsal bir anlam taşıdığını varsayar. 
Heidegger, ölümün ne olduğu ya da neye yol açtığı ile ilgilenmez. 
Heidegger için önemli olan, ölümün Dasein'ın varoluşunu nasıl etkilediğidir. 
Heidegger'in bu varoluşçu bakış açısı, Epikuros gibi natüralist ya da Platon gibi metafizik filozoflarla çelişir.

Sartre: Ölümün Absürtlüğü


Sartre, 20. Yüzyılın en tanınmış ve etkili filozoflarından biridir. 
Sartre, varoluşçuluk akımının en önemli temsilcilerinden biridir. 
Sartre'a göre, insanın varoluşu özünden önce gelir. 
Yani insan doğuştan belirlenmiş bir öze sahip değildir. 
İnsan kendi özünü kendi seçimleriyle yaratır.

Sartre, insanın varoluşunu "varlık-için-kendisi" olarak adlandırır. 
Bu varlık biçimi, insanın bilinçli, özgür ve sorumlu bir varlık olduğunu ifade eder. 
İnsanın karşısında ise "varlık-kendinde" vardır. 
Bu varlık biçimi ise bilinçsiz, sabit ve nesnel bir varlık olduğunu ifade eder.

Sartre'a göre, insanın varlığı bir paradokstur. 
Çünkü insan hem varlık-için-kendisi hem de varlık-kendinde olmak ister. 
İnsan hem özgür olmak hem de belirlenmiş olmak ister. 
İnsan hem sorumlu olmak hem de sorumsuz olmak ister. 
İnsan hem kendini yaratmak hem de yaratılmış olmak ister. 
Bu paradoks, insanın yaşamını absürt kılar.

Sartre için ölüm de bu absürtlüğün bir parçasıdır. 
Ölüm, insanın varlığını sonlandıran ve anlamsızlaştıran bir olgudur. 
Ölüm, insanın seçimlerini ve eylemlerini yok eder. 
Ölüm, insanı nesneleştirir ve başkalarının bakışına mahkûm eder. 
Ölüm, insanı özgürleştirmez ve otantikleştirmez.

Sartre, ölümün kaçınılmaz olduğunu kabul eder ama onu kabullenmez. 
Çünkü ölüm, insanın istediği bir şey değildir. 
Ölüm, insanın yaşamına müdahale eden ve onu engelleyen bir şeydir. Ölüm, insanın yaşamına değer vermez.

İslam inanışına göre ölüm nedir?


Ölüm, hayatın sona ermesi veya ruhun bedenden ayrılması olarak tanımlanabilir. 
Ancak İslam inanışına göre ölüm, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıçtır. 
Ölüm, insanın dünya hayatını tamamlayıp ahiret hayatına geçiş yaptığı bir süreçtir. 
Ölüm, Allah'ın takdir ettiği bir zamanda ve şekilde gerçekleşir. 
Ölümün ardından insan, yaptığı amellerin karşılığını göreceği bir yargılama ve hesaplaşma ile karşılaşır.

İslam inanışına göre ölüm, Allah'ın son vahyi olan Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v) hadislerinde detaylı bir şekilde anlatılmıştır. 
Kur'an-ı Kerim'de ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğu, her canlının öleceği, ancak Allah'ın ebedi olduğu vurgulanmıştır. 
Ayrıca ölümün ardından dirilişin, hesabın ve cennet veya cehennemin varlığı da bildirilmiştir.

Peygamber Efendimiz de ölümü ve ölümden sonraki hayatı anlatan pek çok hadis buyurmuştur. 
Ölümü hatırlamanın ve ölüme hazırlıklı olmanın önemini vurgulamıştır. 
Ölümü "Allah'a teslimiyet gösteren" anlamına gelen Müslüman için bir rahmet ve kurtuluş olarak nitelendirmiştir.

Ölüm, İslam inanışına göre insanın hayatındaki en önemli dönemeçtir. 
Bu nedenle Müslümanlar, ölüme hazır olmak için Allah'ın emirlerine uymaya ve yasaklarından kaçınmaya çalışmalıdır. 
Ölümü hatırlayarak dünyaya bağlanmamalı ve ahireti unutmamalıdır. 
Ölümün ne zaman geleceğini bilemediğimiz için her an ölecekmiş gibi yaşamalıyız.

İslam inanışına göre ölüm geleceğini haber verir mi?


Ölüm, hayatın sona ermesi ve ruhun bedenden ayrılması olarak tanımlanan bir gerçektir. 
İslam dini, ölümü bir yok oluş değil, bir geçiş ve yeni bir hayata başlangıç olarak kabul eder. Ölümün ardından insanın hesaba çekileceği, cennet veya cehennemde sonsuz bir hayat yaşayacağı inancı, İslam'ın temel esaslarındandır.

Peki, insan ölmeden önce öleceğini hissedebilir mi? 
Ölümün ne zaman ve nasıl geleceği konusunda bir bilgi veya işaret verilir mi? 
Bu sorular, insanların merak ettiği ve farklı görüşlerin ortaya çıktığı konulardandır.
İslam alimleri, bu konuda Kur'an ve hadislerden yola çıkarak bazı açıklamalar yapmışlardır. Kur'an'da Allah, ölümün ancak kendisinin bildiği bir gayb olduğunu bildirmektedir. (Lokman, 31/34; A'raf, 7/187) 

Hadislerde de Peygamberimiz (sav), ölümün ne zaman geleceğini sadece Allah'ın bildiğini ve bunu kimseye bildirmediğini söylemiştir. (Buhari, Tefsir, Lokman 1; Müslim, Kader 17) 
Bu nedenle, ölümün zamanını veya şeklini tahmin etmek veya bilmek mümkün değildir.

Ancak bazı insanların ölmeden önce bazı rüyalar gördükleri veya hisler yaşadıkları rivayet edilmektedir. 
Bu rüya veya hislerin gerçekten ölümü haber verip vermediği konusunda kesin bir hüküm vermek zordur. 
Çünkü rüyaların yorumu her zaman doğru olmayabilir. 
Ayrıca hislerin de psikolojik veya fizyolojik sebepleri olabilir. 
Bu nedenle, bu tür rüya veya hisleri ölümün kesin habercisi olarak kabul etmek doğru değildir.

Öte yandan bazı hadislerde, ölüm anında insanın ruhunu alacak olan melek Azrail'in (as), kendisine gönderilen ruhları almadan önce onları gördüğü ve onlarla konuştuğu belirtilmektedir. (Müsned, III/260; İbn Mâce, Cenaiz 65) 
Bu hadislerden anlaşıldığına göre, Azrail (as) bazen insanların ruhunu almadan önce onlara görünür ve onlarla konuşur. 
Bu da insanın öleceğini anlamasına sebep olabilir.

Sonuç olarak, İslam inanışına göre ölüm geleceğini haber vermez. 
Ancak bazı istisnai durumlarda Allah'ın izniyle bazı insanlar öleceklerini hissedebilir veya buna dair bir işaret alabilirler. 
Bu durumda da onlar için yapılacak en güzel şey, Allah'a tevekkül etmek ve ahirete hazırlanmaktır.

İnançlı bir Müslüman ölüm halinde nasıl davranmalıdır?


Ölüm, hayatın sonu değil, başka bir hayata geçişin başlangıcıdır. 
İslam inancına göre, ölüm anında insanın ruhu bedeninden ayrılır ve ahiret hayatına doğru yol alır. 
Bu yolculukta insanın yaptığı amellerin hesabı sorulur ve cennet veya cehennem gibi ebedi bir yere gönderilir.

Ölümü yaklaşan veya ölmek üzere olan bir Müslüman, bu gerçeği kabullenmeli ve Allah'a teslim olmalıdır. 
Ölüm korkusuna kapılmamalı, sabırlı ve metanetli olmalıdır. 
Ölüm anında şehadet kelimesini söylemeye çalışmalı ve Allah'ın rahmetini ummalıdır.

Ölümü bekleyen veya ölen bir Müslümanın yakınları da ona destek olmalı ve dua etmelidirler. Onun haklarını ödemeli, borçlarını gidermeli, vasiyetini yerine getirmeli ve cenaze işlemlerini İslam'a uygun bir şekilde yapmalıdırlar. 
Onun ardından hayır dua etmeli, sadaka vermek gibi hayır işleri yapmalı ve onun iyiliklerini anmalıdırlar.

Ölümü hatırlayan bir Müslüman ise, hayatını Allah'ın rızasına uygun bir şekilde yaşamaya çalışmalıdır. 
Namazını kılmak, zekatını vermek, oruç tutmak gibi ibadetlerini yerine getirmeli; haramlardan kaçınmalı, iyilik yapmalı, adaletli, dürüst, merhametli ve hoşgörülü olmalıdır. 
Ölümün her an gelebileceğini unutmamalı ve ahiret için hazırlık yapmalıdır.

Ölümü görmeden yaşamanın güzel olduğuna nasıl karar veriyoruz? 
Bu sorunun cevabını sadece Allah bilir. Bizler ise Allah'ın bize verdiği hayatın kadrini bilmeli ve ona şükretmeliyiz. 
Hayatımızda hem dünya hem de ahiret için çalışmalı ve ölümü de bir nimet olarak görmeliyiz. Ölüm bizi Allah'a daha yakın kılacaksa, ondan korkmamalıyız.

İslam inanışına göre insan ruhu ve reenkarnasyon


Reenkarnasyon, ruhun bir bedenden diğer bir bedene geçtiği ve bu şekilde sonsuz bir döngü içinde yaşadığı fikridir. 
Bu fikir, İslam'ın temel inançlarıyla çelişmektedir. 
İslam'a göre insan ruhu, yalnızca bir defa dünyaya gelir ve öldükten sonra dirilerek hesaba çekilir. 
Ruhun başka bir bedene geçmesi veya hayvan, bitki veya cansız varlıklara dönüşmesi söz konusu değildir.

Reenkarnasyon fikri, eski Mısır, Hindistan, Yunanistan gibi pek çok uygarlıkta görülmüştür. 
Bu fikir, semavi dinlerin tebliğinden uzak kalan veya onlara inanmayan insanların ortaya attığı bir hurafedir. 
Bu insanlar, Allah'ın ahiretteki ebedi ve daimî menzillerini kavrayamadıkları veya dar düşüncelerine sığıştıramadıkları için, fıtratlarındaki ebediyet arzusunu bu şekilde tatmin etmeye çalışmışlardır.

İslam'ın kaynakları olan Kur'an ve Sünnette reenkarnasyon fikrine hiçbir delil bulunmamaktadır. 
Aksine, Kur'an'da insanın yaratılışı, ölümü ve dirilişi açıkça anlatılmıştır. 
Mesela şu ayetler bunu göstermektedir:

"O ki sizi topraktan yarattı; sonra size bir ecel tayin etti. Ve yine O'nun katında belirlenmiş olan belli bir süre vardır. Siz ise hâlâ şüphe içindesiniz." (En'am, 2)

"Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz." (Ankebut, 57)

"De ki: 'Siz yeryüzünde iken melekler size gelip canınızı almadan önce mi öleceksiniz? Yoksa Rabbinizin huzuruna çıkarılacak mısınız?' De ki: 'Allah'tır sizi yaratan da O'dur sizi tekrar diriltecek olan.' Fakat çoğu insanlar bilmezler." (Saffat, 53-54)

Sünnette de reenkarnasyon fikri reddedilmiştir. 
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Kim öldükten sonra dirileceğini inkâr ederse Allah onu öyle bırakır." (Müslim, İman 24)

"Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa öldükten sonra dirileceğine inansın." (Tirmizi, Kıyamet 1)

Bu hadislerden anlaşıldığı üzere, reenkarnasyon fikri İslam'ın iman esaslarına aykırıdır.
Bu fikri savunanlar, Allah'ın kudretini ve adaletini inkar etmiş olurlar. 
Çünkü Allah her şeye kadirdir ve herkesi yaptıklarından dolayı hesaba çeker. 
Reenkarnasyon fikri ise, insanın sorumluluğunu ortadan kaldırarak onu sonsuz bir hayal dünyasına sürükler.

Reenkarnasyon fikrinin din, akıl, mantık ve hukuk açısından yanlış olduğunu ispat etmenin en güzel yolu Kur'an ve Sünnet 'in delillerini sunmaktır. 
Ayrıca bu fikrin tarihsel kökenini ve hangi uygarlıklarda ortaya çıktığını araştırmak da faydalı olabilir. 
Bu fikri savunanların, hangi gerekçelerle ve nasıl bir mantıkla bunu yaptıklarını sorgulamak da önemlidir. 
Böylece, reenkarnasyon fikrinin asılsız ve batıl bir inanç olduğu ortaya çıkacaktır.

 

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun