-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

TÜRKİYE HUKUK DEVLET Mİ KANUN DEVLETİ Mİ

Türkiye hukuk devleti mi, kanun devleti midir
Türkiye hukuk devleti mi, kanun devleti midir



Demokratik toplumlar için hukuk devleti mi, kanun devleti mi daha uygun bir yönetim biçimidir?
Bu soru, demokrasinin ne anlama geldiği ve nasıl korunacağı konusunda farklı görüşlere sahip olan insanlar arasında tartışmalara yol açmaktadır. 
Hukuk devleti, yasaların üstünlüğüne dayanan ve yargı bağımsızlığını, insan haklarını ve temel özgürlükleri güvence altına alan bir devlet anlayışıdır. 
Kanun devleti ise, yasama organının çıkardığı kanunlara uygun olarak yönetilen ve yürütme organının yetkilerinin geniş olduğu bir devlet anlayışıdır.

Demokratik toplumlar için hukuk devleti mi kanun devleti mi? 


Bu sorunun kesin bir cevabı yoktur, ancak bazı avantaj ve dezavantajları değerlendirmek mümkündür.

Hukuk devletinin avantajları şunlardır:


- Hukuk devleti, bireylerin hak ve özgürlüklerini korur ve keyfi uygulamalara karşı koruma sağlar.

- Hukuk devleti, yasaların eşitlik ilkesine göre uygulanmasını sağlar ve ayrımcılık yapmaz.

- Hukuk devleti, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendirir ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunur.

- Hukuk devleti, siyasi iktidarın denetlenmesini ve sınırlanmasını sağlar ve güçler ayrılığı ilkesini destekler.


Kanun devletinin avantajları ise şunlardır:



- Kanun devleti, yasama organının halkın iradesini yansıtan kanunlar çıkarmasını sağlar ve demokratik meşruiyet kazandırır.

- Kanun devleti, yürütme organının etkin ve hızlı bir şekilde karar almasını ve uygulamasını sağlar ve bürokratik engelleri azaltır.

- Kanun devleti, olağanüstü durumlarda veya krizlerde devletin güvenliğini ve istikrarını sağlamak için gerekli önlemleri almasına imkan verir.

- Kanun devleti, toplumsal düzeni ve kamu yararını korumak için gerekli kuralları belirler ve uygular.


Demokratik toplumlar için hukuk devleti mi, kanun devleti mi daha uygun bir yönetim biçimidir? Bu soruya verilecek cevap, demokrasinin nasıl tanımlandığına, hangi değerlere sahip çıkıldığına ve hangi amaçlara hizmet ettiğine bağlıdır. 
Her iki yönetim biçiminin de demokratik toplumların ihtiyaçlarına cevap verebilecek yönleri vardır, ancak aynı zamanda riskleri de bulunmaktadır. 
Bu nedenle, demokratik toplumların bu soruyu sürekli olarak sorması, tartışması ve değerlendirmesi gerekmektedir.

Türkiye'de tarihsel süreç içerisinde hukuk


Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu 1923 yılından bu yana hem hukuk devleti hem de kanun devleti olma özelliği gösteren bir ülkedir. 
Hukuk devleti, yasaların sadece vatandaşlara değil, devlete ve yöneticilere de bağlayıcı olduğu, insan haklarına saygılı, demokratik ve özgürlükçü bir rejimdir. 
Kanun devleti ise, yasaların sadece devletin gücünü ve otoritesini temsil ettiği, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin sınırlı olduğu, baskıcı ve totaliter bir rejimdir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde, hukuk devleti ile kanun devleti arasında bir gerilim yaşanmıştır. 
Bu gerilim, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal koşullarına göre değişiklik göstermiştir. 
Genel olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan 1960 darbesine kadar olan dönemde hukuk devleti ilkesi daha baskın iken, 1960 darbesinden 1980 darbesine kadar olan dönemde kanun devleti ilkesi daha baskın olmuştur. 

1980 darbesinden sonra ise, Türkiye Cumhuriyeti hem hukuk devleti hem de kanun devleti olma çabası içinde olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan 1960 darbesine kadar olan dönemde, Atatürk'ün liderliğinde gerçekleştirilen inkılaplarla birlikte hukuk devletinin temelleri atılmıştır. 
Bu dönemde, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarla birlikte insan haklarına dayalı bir hukuk sistemi oluşturulmuştur. 
Ayrıca, çok partili demokratik hayata geçişle birlikte siyasi ve toplumsal özgürlükler genişlemiş, basın ve ifade özgürlüğü sağlanmıştır. 
Bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti olma yolunda önemli adımlar attığı söylenebilir.

1960 darbesinden 1980 darbesine kadar olan dönemde ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kanun devletine dönüştüğü görülür. 
Bu dönemde, askeri müdahalelerle birlikte siyasi istikrarsızlık yaşanmış, demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanmıştır. 
Ayrıca, ideolojik kutuplaşma ve terör olaylarıyla birlikte toplumsal çatışma artmıştır. 
Bu dönemde, yasaların sadece devletin gücünü ve otoritesini koruduğu, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği bir kanun devleti ortaya çıkmıştır.

1980 darbesinden sonra ise, Türkiye Cumhuriyeti hem hukuk devleti hem de kanun devleti olma çabası içinde olmuştur. 
Bu dönemde, 1982 Anayasası ile birlikte yeni bir hukuk sistemi kurulmuş, ancak bu sistem hem demokratik hem de otoriter unsurları içermiştir. 

Ayrıca, Avrupa Birliği'ne uyum süreci ile birlikte insan haklarına dayalı reformlar yapılmış, ancak bu reformlar yeterli olmamıştır. 
Bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti ile kanun devleti arasında bir denge aradığı söylenebilir.

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu tarihten bu yana hem hukuk devleti hem de kanun devleti olma özelliği gösteren bir ülkedir. 

Bu özellik, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal koşullarına göre değişiklik göstermiştir. 
Türkiye Cumhuriyeti'nin gelecekte tam anlamıyla bir hukuk devleti olabilmesi için, demokratik hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, yasaların vatandaşlara ve devlete eşit şekilde uygulanması, insan haklarına saygılı bir hukuk sisteminin oluşturulması gerekmektedir.

Türkiye'de etkin olan hukuk mu kanun mu 


Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından yönetim biçimi tarzı ile hukuk devleti mi kanun devleti midir? 
Bu soru, son yıllarda Türkiye'nin siyasi ve toplumsal gündemini meşgul eden önemli bir tartışma konusudur. 
Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alındığı, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğu bir devlet düzeni anlamına gelir. 

Kanun devleti ise, devletin kanunlara bağlı olduğu, ancak bu kanunların hukuka uygun olup olmadığının denetlenmediği, yasama ve yürütmenin yargı üzerinde baskı kurduğu, hukukun siyasallaştığı bir devlet düzeni anlamına gelir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidarı, 2002 yılında iktidara geldiği günden beri, Türkiye'nin hukuk devletinden uzaklaştığını iddia eden muhalif kesimlere karşı, Türkiye'nin bir kanun devleti olduğunu savunmaktadır. 

Erdoğan, kanun devletini tercih etmesinin nedenini, Türkiye'nin tarihi ve kültürel özellikleriyle uyumlu olduğunu, hukuk devletinin ise Batılı ülkelerin dayattığı bir model olduğunu ileri sürmektedir. 
Erdoğan, ayrıca, kanun devletinin daha etkin ve hızlı bir yönetim sağladığını, hukuk devletinin ise bürokratik engellerle karşılaştığını belirtmektedir.

Ancak Erdoğan'ın savunduğu kanun devleti modeli, Türkiye'nin demokratikleşme sürecine zarar vermektedir. 
Kanun devleti modeli, Türkiye'de yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zayıflatmış, siyasi iktidarın etkisi altına girmesine yol açmıştır. 
Kanun devleti modeli, Türkiye'de temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine neden olmuş, ifade, basın, toplantı ve örgütlenme özgürlükleri kısıtlanmıştır. 

Kanun devleti modeli, Türkiye'de muhalefetin sesini kısmış, siyasi partilerin kapatılması, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, gazetecilerin tutuklanması gibi antidemokratik uygulamalara imkân vermiştir.

Bu nedenle, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından yönetim biçimi tarzı ile hukuk devleti mi kanun devleti midir sorusuna verilecek cevap açıktır: 
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından yönetilen Türkiye bir kanun devletidir. 
Ancak bu kanun devleti modeli, Türkiye'nin demokratik standartlarını düşürmekte, uluslararası alanda itibarını zedelemektedir. 
Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devletine dönüşmesi için, siyasi iktidarın hukukun üstünlüğü ilkesine saygı göstermesi, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına güvence vermesi, temel hak ve özgürlükleri koruması ve geliştirmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak belli dönemlerde belli iktidarlar tarafından işine geldiklerinde hukuk işine geldiklerinde kanunların geçerli olduğu hem hukuk hem kanun devletine dönüşen bir Türkiye vardır bugün.

Türkiye'nin yakın tarihte bir hukuk devletine dönüşerek Avrupa birliğine girme ihtimali var mıdır, varsa ne kadar ihtimal dahilindedir? 


Bu soru, son yıllarda Türkiye'nin iç ve dış politikasında yaşanan gelişmeler nedeniyle hem Türk hem de Avrupalı siyasetçiler ve akademisyenler tarafından sıkça tartışılan bir konudur. Türkiye, 1963 yılından beri Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan bir ülkedir. 

1999 yılında aday ülke statüsü kazanan Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. 
Ancak, bu süreçte Türkiye'nin;

  • Demokratikleşme
  • İnsan hakları
  • Hukukun üstünlüğü
  • Azınlık hakları
  • Kıbrıs sorunu
  • Terörle mücadele ve 
  • Göç gibi konularda 

AB standartlarına uyum sağlaması beklenmektedir. 
Bu konularda yaşanan sorunlar ve anlaşmazlıklar, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini zorlaştırmakta ve uzatmaktadır.

Türkiye'nin yakın tarihte bir hukuk devletine dönüşerek Avrupa birliğine girme ihtimali, objektif bir şekilde değerlendirildiğinde oldukça düşüktür. 

Bunun nedenleri şunlardır:

- Türkiye'de son yıllarda yaşanan darbe girişimi, OHAL uygulaması, anayasa değişikliği, yargının bağımsızlığının zayıflaması, basın özgürlüğünün kısıtlanması, muhalif seslerin baskı altına alınması gibi gelişmeler, Türkiye'nin demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü konusunda geriye gittiğini göstermektedir. 
Bu durum, AB tarafından ciddi bir endişe kaynağı olarak görülmekte ve Türkiye'nin AB kriterlerini karşılamadığına işaret etmektedir.

- Türkiye ile AB arasında Kıbrıs sorunu gibi çözümsüz kalan siyasi anlaşmazlıklar da Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini engelleyen önemli bir faktördür. 
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 2004 yılında AB'ye tam üye olmasıyla birlikte, Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıması ve Ankara Anlaşması Protokolü'nü uygulaması şart koşulmuştur. Ancak, Türkiye bu şartları kabul etmemekte ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni desteklemeye devam etmektedir. 
Bu durum, AB ile Türkiye arasında diplomatik krizlere yol açmakta ve müzakereleri tıkamaktadır.

- Türkiye ile AB arasında terörle mücadele ve göç gibi güvenlik konularında da iş birliği eksikliği ve güven sorunu yaşanmaktadır. 
Türkiye, PKK terör örgütüne karşı verdiği mücadelede AB'den yeterli desteği göremediğini ve bazı AB ülkelerinin PKK'yı desteklediğini iddia etmektedir. 
Ayrıca, Türkiye ile AB arasında 2016 yılında imzalanan göç anlaşmasının da tam olarak uygulanmadığını ve AB'nin verdiği sözleri tutmadığını ileri sürmektedir. 
Bu konularda yaşanan güvensizlik ve iletişim kopukluğu, Türkiye ile AB arasındaki stratejik ortaklığı zayıflatmakta ve Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini olumsuz etkilemektedir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin yakın tarihte bir hukuk devletine dönüşerek Avrupa birliğine girme ihtimali, mevcut koşullarda çok zor görünmektedir. 

Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefine ulaşabilmesi için hem Türkiye'nin hem de AB'nin siyasi irade göstermesi, karşılıklı güven ve saygı çerçevesinde iş birliği yapması, sorunları diyalog yoluyla çözmesi ve ortak çıkarları gözetmesi gerekmektedir. 
Aksi takdirde, Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler daha da gerilecek ve Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği hayal olacaktır.

Türkiye'nin hukuk devletine dönüşmesini geçin, zaten Kıbrıs'tan vaz geçmesi, ülke topraklarının bir bölümünü PKK'ya bırakmasını düşünmek dahi akla ziyan ve asla kabul edilemeyecek bir durumdur.
Zaten olmayacak bir hayaldi, uğradığı mülteci akını sonrası tam bir ütopyaya dönüştü. 
Türkiye bir Avrupa ülkesi olmak hayalinden de çoktan vaz geçti, Türkiye artık bir orta doğu ülkesidir.
---
A.Atam



إرسال تعليق

إرسال تعليق

Yorumlarda lütfen saygılı olun