KENDİME YAZILARIM
Türkiye sosyolojisi siyaset ekonomi tarih felsefe ve genel kültür düzeyinde makaleler

Ülkenin ahvali ne durumda

Ülkenin ahvali nedir, Ahval ve vaziyet Türkiye ve Türk halkı nereye gidiyor
Ülkenin ahvali ne durumda

Ülkenin durumu hakkında sorarsanız, gözlemlerimi paylaşabilirim: İnsanlar garip bir hal almış. Seçtiğin yalnızlığı yabancılaşma, muhatap seçimini egoizm, kalite arayışını ise şov olarak nitelendiriyorlar. Uzaklaştığında anlamıyor, sükuneti tercih ettiğinde yargılıyor, sürekli eleştiriyi bir beceri sanıp, tercihlere saygı göstermiyorlar.

Ülkenin ahvali para ile tatmin aramak:


Herkes sürekli para konuşuyor; zengin ve eğitimli kesimler kendilerine gettolar oluşturmuş, kendilerini kandırmaya çalışıyorlar. Fakir ve eğitimsiz kesimler siyasetle vakit geçiriyor, zengin fakat eğitimsiz kesimler ise parayla tatmin olmaya çalışıyorlar.

İnsanlar, hayatta tutunabilmek için iki temel şeye odaklanmış durumdalar: iş bulmak ve çalışmak. Devlet, bu iki temel unsur üzerinde sürekli değişiklikler yaparak insanları her gün nasıl bir güne uyanacakları konusunda belirsizliğe ve bu belirsizliğin getirdiği endişeye sürüklüyor. Bu iki temel unsur üzerinde oynanması, toplumu ve bireyleri her geçen gün değiştiriyor.

Ülkenin ahvali  adaletsizlik hayatın her alanında temeli olmuş.


Sokağa çıktığınızda, sokaklar, caddeler ve meydanlar inanılmaz derecede çirkin ve genellikle kirli olabiliyor; güzellik bulmak zor, bulduğunuzda ise hayranlık yerine gerginlik hissediyorsunuz. Gündelik hayatın doğal akışı kaybolmuş, sürekli kimlik değiştirmek ve rol yapmak zorunda kalıyorsunuz. Kimse geleceğe dair bir beklenti içinde değil.

Gerçekte, kimse aptal ya da saf değil; herkes, ülkede gurur duyulacak çok az şey olduğunun ve kabul edilemeyen ancak reddedilemeyen büyük bir adaletsizliğin hayatın her alanının temelini oluşturduğunun farkında.

Zengin ve fakir, seküler ve dindar herkes, derinlerde hissedilen bir acıyla besleniyor; dünyaya karşı bir güvensizlik ve yaşama dair bir korku hakim. 

Ülkenin ahvali Başkalarının acısından keyif duyan bir kesim var.


Karşılıklı olarak kurulan "sağlıklı" tek ilişki biçimi, vicdan ve merhamet üzerine kurulu olsa da, bu genellikle insanlara değil, kedi, köpek gibi hayvanlara yönelik acıma hissi üzerinden gerçekleşiyor. Bu durum, insanlarda sürekli bir hınç ve öfke birikimine neden oluyor.

Bir başka gözlem ise insanların otomobilleriyle adeta bir aşk yaşadıkları. Düşük bütçeli kişiler, Şahin marka otomobillerine yakıt doldurup müziği son ses açarak kısa süreli zevkler yaşıyorlar. Öte yandan zenginler, daha yeni modelleri nasıl satın alabileceklerinin telaşında. Otomobiller, insanların hayatında öylesine bir yer edinmiş ki, sanki onlara hem kol, bacak hem de güvenli bir yaşam sunuyor gibi görünüyor.

Restoranlar ise gösterişle dolu ve insanların yaşadığı az sayıdaki mutluluk anları tamamen yemeğe dayalı. İnanılmaz bir yemek kültürü var ve kaliteli yemekler, geçmiş yıllara kıyasla büyük bir düşüş yaşamış. Lahmacun yiyenler ya da Köfteci Yusuf'ta yemek yiyebilenler kendilerini özel hissediyor.

Ülkenin ahvali zengin fakir kimsenin ne yaptığını, neden yaptığını bildiği yok.


Herkes bir şeyleri taklit ediyor gibi görünüyor; ancak, neyi taklit ettiklerini ya da taklit etmeseler ne yapacaklarını bilemiyorlar. İnsanlar sürekli birbirlerini gözlüyor. 
Evde televizyon izlemek istediğinde, şarkılar, diziler, filmler; hepsi birbirinden kötü. 
Kanallar siyasi partilerin sözcüsü haline gelmiş, her biri kendi görüşlerine uygun bir toplum yaratma peşinde. 
Karşılarında ise sanki vatan hainleri ve millet düşmanları varmış gibi bir hava esiyor. 

Ülkenin ahvali herkeste bir tedirgiblik var.


Caddelerde ve mekanlarda erkeklerde büyük bir yetersizlik hissi gözlemliyorsunuz. Sokakta yanından geçen bir kadın, kuyrukta önünde bekleyen bir adam, hareket eden her şey onlara meydan okuma potansiyeli taşıyor; bir çekingenlik, bir ürkeklik var.

Kadınları gözlemliyorsunuz; kadınlar, prenseslik ile hizmetçilik arasında sıkışıp kalmış durumda, komik gibi ama herkes tedirgin.
İnsanlar toplum içinde sessiz ve kendilerini saklarken,
Çığlıklar ıssız alanlarda göğe yükseliyor. 

En kötü ve en trajik yanı, tüm bu olayların son derece normalleşmiş olması. Zengin, fakir, eğitimli, eğitimsiz, köylü, şehirli, esnaf, tüccar; artık kimsenin bu konuları konuşacak ya da dinleyecek sabrı kalmamış. İnsanlarla ve ülke hakkında konuşmak giderek zorlaşıyor, tahammül sınırları açıkça zorlanıyor.

 Ülkenin ahvali nereye varır, nasıl sonuçlanır bilinmez. 

--
A.Atam