-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

Erzincan depremi ve Kütahyalı Recep'in hikayesi


Erzincan depremi ve Kütahyalı Recep'in hikayesi
Erzincan depremi ve Kütahyalı Recep'in hikayesi


Bir kaç gün önce gazeteci Yılmaz Özdil YouTube'de anlatmıştı ben devam edeyim, Türkiye'nin 20. yüzyılda yaşadığı en büyük depremlerden biri, 27 Aralık 1939'da Erzincan'da meydana gelen ve -35 derece soğukta yoğun kar yağışıyla sabaha karşı 02.00'de gerçekleşen 7,2 şiddetindeki depremdi.

Erzincan depremi


Deprem, sadece Erzincan'da değil, Tokat, Niksar, Amasya, Sivas-Zara, Giresun, Gümüşhane-Kelkit, Ordu illerinde de büyük yıkıma ve can kayıplarına yol açtı. 
Bu bölgelerdeki 117 bin binanın hepsi yıkıldı ve 33 bin kişi yıkılan binalar ve sobadan çıkan yangınlar sonucu hayatını kaybetti. 

Deprem sonrasında Erzincan'ın nüfusu 20 binden 8 bine düştü. 
Bu büyük kayıpların her biri birçok acı hikayeyi içinde barındırmaktadır, bunlar arasında Erzincan cezaevi mahkumlarının destansı öyküsü de bulunmaktadır.

Erzincan'da deprem sonrası tüm devlet binaları hasar görmüştü. 
Cezaevi binası da bu binalardan biriydi. 
Ana bina yıkılmış, bazı mahkumlar hayatını kaybetmişti. 
Ancak baraka tarzı hafif yapılarında kalanların çoğu sağ kurtulmuştu. 
Kurtulanlar arasında Erzincan savcısı İzzet Akçal da vardı. 
Hemen cezaevine gitti ve duvarsız, kapısız kalan mahkumları toplayarak onlara şunları söyledi:

-- Şimdi sizi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bırakıyorum. Eğer aranızda civar köylerden olanlar varsa, iki gün boyunca ailelerini görmek için köylerine gidebilirler. Ancak tek bir koşulum var; hiç kimse kaçamaz. Hepiniz canla başla çalışacaksınız. Görevimiz bittiğinde cezaevine döneceksiniz.

Mahkumlar söz verdiler. 
Kolları sıvayıp kazmaları, kürekleri tamamladılar. 
Sabah akşam kurtarma çalışmalarında aralıksız çalıştılar ve akşam olunca savcının karşısına çıkıp sayıldılar.

Hiçbir mahkum çalışmaların sonuna kadar kaçmadı, hatta kaçmaya teşebbüs etmedi. 
Tüm bu çalışmalar sonucunda Dördüncü Umumi Müfettişlik, 31.12.1939 tarihli telgrafında mahkûmların enkaz altından bin kişiyi sağ olarak kurtardıklarını Ankara'ya bildirdi. Kurtarılanlar arasında, Erzincan Ağır Ceza Hakimi ve ailesi gibi, mahkumiyetine karar veren birçok kişi de vardı. 
Mahkûmlar, kurtarma çalışmaları sırasında gözetlenmemelerine rağmen kurtardıkları değerli eşyaları yetkililere teslim ederek sahiplerine iade ettiler.

Kütahyalı Receb'in hikayesi


Bu trajediden binlerce insanın hikayesi ortaya çıkabilir. 
Ancak mahkumlardan biri olan Kütahyalı Recep'in hikayesi hala bilinir. 
Dönemin Tan Gazetesi için sahada röportajlar yapan gazeteci Naci Sadullah, bu hikayeyi yazmıştır. 

Kütahyalı Recep'i, hayatını tehlikeye atarak bir binaya girip genç bir kız çocuğunu kurtardığı zaman tanımıştır. 
Recep tamircilik yaparak geçimini sağlamaktadır. 
Bir gün ailesini ayartmak isteyen bir memuru vurarak katil olmuş ve tahrik indirimiyle 6 sene hapis cezası almıştır. 

Üç buçuk yıldır cezaevinde olan Recep'in mahkum elbisesinin üst cebinde kırmızı ipek bir mendil bulunmaktadır, eşinden hediye olarak almıştır. 
Eşi ve küçük çocuğu ziyaret gününden üç gün önce Erzincan'a gelmişler, ancak deprem nedeniyle görüşememişlerdir. 
Recep ailesinden haber alamamakta ve nerede olduklarını bilmemektedir. 
Naci Sadullah'a durumu şöyle anlatmıştır: 

- Bayım, felakete bakın, Hangi evde oturduklarını bile bilmiyorum, gidip araştırıp bulayım. Otel enkazını gece gündüz didik didik ettim, ama bulamadım. 
Ama onları bulmaya çalışırken, tam dört kişiyi kurtardım. 
Umarım bu sevaplarım sayılır da ailemi bağışlar. 
Ama umudum kalmadı, çünkü dört gün geçti. 
Bu kadar zaman enkaz altında değil de yorgan altında olsa bile insan sağ kalamaz. Çocuğumun öldüğünü düşünüyorum. 
Bu mendil karımın hediyesiydi.

Naci Sadullah, bir gün sonra dönüş için istasyondadır. 
Orada soluk benizli bir genç, mahkum elbisesiyle dolaşan birini görür. 
Yanına yaklaşır ve sorar;

-Neden mahkum elbisesi giyiyorsun?
-Ben aslında mahkum değilim.
-O zaman bu elbise neden üzerinde?
-Evimin önünde enkaz altında kaldım ve bir mahkum beni çıkarıp çıplak halde buldu. Üzerindeki elbiseyi çıkarıp bana giydirdi.

Naci Sadullah, genç adamın anlattıklarını dinlerken, gözleri Kütahyalı Recep'in ceketinin üst cebindeki kırmızı mendile takılır ve onu kurtaranın Recep olduğunu anlar. 
Recep'e veda etmek ve bavulundaki giysileri ona vermek için istasyonda eski bir mahkumu sorar. 
Aldığı cevap ise Erzincan kadar soğuktu.

- Recep, dün gece donarak ölmüş!

Bilmiyoruz Kütahyalı Recep'in ailesini bulamadığı için ölümle mi sonuçlandı, yoksa onları ararken yorgun düşen bedeni daha fazla dayanamadı mı? 
Acısını ve sırrını alıp gitti...

Mahkûmlar kurtarma çalışmalarını çevre köylerde de gerçekleştirmişler ve kaçmalarını önleyecek herhangi bir tedbir alınmamıştır. 
Zaten tedbir alabilecek imkan da yoktur. 
Buna rağmen hiçbir mahkum kaçmaya veya isyana teşebbüs etmemiştir. 
Durum, çeşitli illerden gelen yetkililerce Ankara'ya rapor edilir ve Meclis raporları dikkate alınır. 
Mahkumların fedakar, dürüst ve özverili hizmetleri karşılığında 26 Nisan 1940'ta yürürlüğe giren şu kanunu çıkarır:

Listede adları ve soyadları yazılı (241) mahkûmun mahkûmiyet sürelerinin beşte dördü ve kamuya olan borçları ile tazminat kabilinden olan para cezaları affedilmiştir. Muhakeme masrafları ile iaşe bedelinden olan borçlar da terkin edilmiştir. Devlet onlara olan vefa borcunu ödemiştir. Affedilmişlerdir...!

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun