no fucking license
Bookmark

Kütahya'da Parayı Ve Şöhreti bulan Neden Gidiyor

Kütahya'da Parayı Ve Şöhreti bulan Neden Gidiyor
Kütahya'da Parayı Ve Şöhreti bulan Neden Gidiyor

Giden Gidiyor” Meselesi:🧳 

Kütahya’dan Zengin Olup Gidenler Neden Dönmüyor? Psikolojik, Sosyolojik ve Taassubi Sebepler

Kütahya’da doğmuş, büyümüş, sonra başarıyı yakalayıp büyükşehirlere yerleşmiş çok insan var. Yani göbeği Kütahya’ya düşmüş ama ruhu artık Bebek sahilinde yankılananlar…
Bu sadece daha fazla konfor arayışı mı? Yoksa Kütahya'nın görünmeyen duvarları mı insanı uzaklara iter? 🎭

🏗️ 1. Sosyokültürel Tavan: Başını Kaldırdığında Duvarla Göz Göze Gelirsin

Kütahya güzeldir, kadimdir, tarihtir. Ama bazen insanın kafasına göre değil de, tavan yüksekliğine (Cam tavan sendromu) göre yaşanır şehirde.
Zenginleşen birey için bu şehir zamanla bir apartman bodrumuna döner: Nefes alırsın ama genişleyemezsin.
İstanbul’daysa tavan yoktur; gökyüzü bile yatırım aracı olmuştur. 🌃

🎭 2. Dedikodu Ekonomisi: Kaç Para Kazandın, Kaça Aldın, Kaç Kişi Baktı?

Kütahya’da mahallenin bakkalı senin banka hareket dökümünü hissiyatla çıkarabilir.

  • Yeni bir araba mı aldın? → “Zengin olmuş…”
  • Ev mi yaptırdın? → “İhaleden para mı kırdı?”
  • Tatilden mi geldin? → “Yurtdışıysa kesin çocuklarını Amerikalı yapacak!”

Dedikodunun merkezde olduğu yerlerde zenginlik, başarı değil; şüphe ve sitem doğurur.
Bu yüzden bazıları görünmemeyi seçer: Yani İstanbul’a taşınır. 🕶️

🔐 3. Taassup Tuzağı: Değişene "Yozlaştın", Farklıya "Sapıttın" Derler

Şimdi sadede gelelim... Kütahya halkının önemli bir kısmı, kültürel değişime karşı çelik zırh giymiş durumda.
Yeni fikir, farklı yaşam tarzı, modern sanat, yenilikçi işler?
Yanıt hazır:
Eskiden böyle miydi, biz böyle mi gördük?
Bu tutum, özellikle vizyonunu geliştirmiş bireyleri boğar. 
Çünkü farklılık burada tehdit, sorgulama ise saygısızlıktır.📌

👨‍🎨 4. Yenilik Getirene “Ukala” Derler: Öneri Değil, Biat Beklenir

Diyelim ki zenginleşen biri Kütahya’ya döndü ve bir çağdaş sanat galerisi açmak istedi…
— “Buralara uygun değil.”
Yeni nesil bir dijital platform kurdu…
— “Çocuklara kötü örnek olur.”
Kütahya’da, fikir üretmek yerine eskiyi tekrar etmen beklenir.
Yani senin projene değil, geçmişine yatırım yapılır. 💼

Kütahya, gençlere kötü örnek olduğu ve ahlaki erozyona yol açtığı gerekçesiyle yatılı kız öğretmen okulu ve ebe okulunun yobazlar tarafından başka illere taşındığı bir büyük köy olarak anılıyor hafızalarda..

Hâlbuki aynı cenahın Kütahya'da çok bilinen bir tekerlemesi de vardır dost meclisinde kullandıkları.
Sosyal konutları geçesiye ALLAH ondan sonra yallah..

🚪 5. Kültürel Daralma: Ruhun da Villa İster

Evet, zenginleşen insan evini büyütür, arabasını değiştirir. Ama asıl büyütmek istediği şey ruhudur.
Bu da entelektüel besinlerle, çeşitlilikle, sanatla, kültürel etkileşimle olur.
Kütahya, güzel bir tabak olabilir; ama bu tabakta hep aynı yemek varsa, insan bir gün dışarıda "başka menü" arar. 🍽️

🧠 6. Kendini Aşan, Ait Hissedemez

"Sen kim oldun da değiştirdin kendini?" bakışı Kütahya’nın birçok sokağında mevcuttur.
Oysa insan büyür, gelişir, evrilir.
Ama bu değişim memleketin gözünde kibir, özentilik ya da yabancılaşma olarak okunur.
Sonra ne mi olur?
Maddi manevi zenginliğe değil; yalnızlığa kavuşursun.

🕊️ 7. Göç, Aslında Bir Psikolojik Kopuşun Adıdır

Bu şehirden giden herkes, valizine sadece kıyafet değil;

  • 📦 Anlaşılmamış cümleler,
  • 📦 Tutulmamış sözler,
  • 📦 Bastırılmış fikirler de koyar.

Göç bazen ekonomik değil, psikolojik bir savunma mekanizmasıdır.
"Beni burada anlamadılar, belki orada anlarlar." cümlesinin hayata geçirilmiş hâlidir.

🔚 SON SÖZ:

Kütahya’dan gitmek bir kaçış değildir, çoğu zaman bir arayıştır.
Anlam arayışı, değer görme çabası, fikirlerine alan bulma umudu…
Ve belki de asıl sorun Kütahya’da değil, Kütahya’nın hâlâ bazı insanlara ne kadar dar geldiğinde yatıyordur.
Çünkü bazı şehirler fiziksel değil, fikri olarak küçüktür.

Tavan Alçak, Ufuk Uzak Kütahya

Kütahya sessiz bir ahşap kapıydı,
Açılırdı ama çıkınca ardından
Hemen süngülenirdi.
Bir çocuğun çizdiği ev resmi gibiydi memleket:
Dumanlı bir baca,
Ama içi hep karanlık.

Bir valiz hazırladı çini motifli,
İçine birkaç eski anı,
Birkaç kırık teşekkür,
Biraz da sessiz öfke koydu.

Sonra yürüdü...
Tarih kokan kaldırımlar,
Arkasından sadece sustu.

Bir elinde gelecek hayalleri vardı,
Diğerinde anlaşılmamış bir fikir.
Ama Kütahya’nın sokakları,
Zihne değil, geçmişe tapardı.

O büyümek istedi.
Ama bu şehir duvarlarla konuşur,
Yeniliğe el sürmek,
Islak ellerle cam silmek gibiydi burada
Ne yapsan iz kalırdı.

Tutuculuk,
Dantel gibi işlemişti balkonlara;
Her yeni fikir,
Düşman gibi görünürdü pencereden.

Oysa o,
Sadece başka bir müzik duymuştu uzaktan.
Ve herkes gibi,
Ritmini bulmak istemişti hayatın.

Ama şehir ona notaları çoktan yasaklamıştı.
Bizim usulümüz var
Diye fısıldıyordu,
Çay kaşığının tabakta çıkardığı her ses.

Sonunda anladı:
Bu şehirde ya geçmiş olursun,
Ya da yabancı.
Ve o gitti.
Arkasında taş gibi susan evler,
Ardında göğe bakan minareler,
Önünde boğaza uzanan başka yalnızlıklar...

Ama o gece…
İstanbul’da bir pencere açıldı,
Ve içeri ilk defa
Özgürlük kokan bir rüzgâr girdi.

Kendi gürültüsünden başkasını susturan
Küçük bir şehir değil,
Büyümeye izin vermeyen
Kocaman bir suskunluktu.

Onlar gitmedi aslında,
Sadece görünmeyen sınırdan dışarı adım attı.
Belki de hiç değişmedi;
Zamanı durdurmuş olanlara göre hızlandı biraz.
Ve her adımında
Arkasında bıraktığı sadece taşlar değildi:
Üzerine konuşulmuş her kahve fincanı,
Onun yerine karar verilmiş her sabah,
Ve…
Senin gibi birine bu şehir fazla! diyen gözlerdi…

Ahmet ATAM

Bazı şehirler fiziksel değil, fikri olarak küçüktür ve maalesef Kütahya'da onlardan biridir.
Post a Comment

Post a Comment

Post a Comment