Camilerde Yardım Toplayan Diyanet Neden Yoksullara Yardım Etmez

Diyanet Neden Yoksullara Yardım Etmez

Diyanet Neden Açlara Yoksullara Yardım Etmez


Türkiye’de camiler ve Diyanet neden cemaatten para toplamakla yetiniyor? Neden topladığı bu yardımlarla batıda kiliselerde olduğu gibi garip gurebaya yardım etmez?

Herkesin bildiği bir laf vardır: “İyilik sessiz yapılır, bağırarak değil.” Ama bizde iyilik bile mikrofonla duyuruluyor, üstüne bir de cüzdan kontrolü yapılıyor. Batı’da kiliseler, yardım kuruluşu gibi çalışır; evsizine sıcak çorba, yaşlısına battaniye, gencine burs verir. Bizde ise camiler... yardım eden değil, yardım isteyen pozisyondadır. 🤷‍♂️

🧺 Diyanet Her Cuma Yardım Toplar Yardım Nereye Gider Bilinmez 


Her cuma hutbesinde “yardım edin” çağrısı var. Ama kimseye “yardım ettik” demiyorlar. Yardım sepeti doluyor dolmasına, ama o sepet hangi sofraya gidiyor, bilen yok. Diyanet’in bütçesi dudak uçuklatıyor ama hala bu ülkede yoksulluk kol geziyor. 🤦‍♂️

Minberden dua ile beraber, yardım çağrısı yükseliyor. “Şu vakıf için, bu dernek için, şu kampanya için...” Peki bu kadar yardım nereye gidiyor? Bir köy kahvesinde konuşulanlar bile daha şeffaf. Cami, yardımın merkezi değil, yardımın geçici durağı olmuş gibi. 🚏

🐑 Cemaat Koyun, Diyanet Çoban mı?


Cemaat, elinde ne varsa veriyor. Emekli maaşından, çocuk harçlığından, tarlasından... Ama çoban, sürüyü koruyacağına, yününü kırkıyor habire. Yardımın yönü ters, mantığı eksik. Bu işte bir terslik var.🐑💸

🧭 Yardımın Yönü Şaşmış: Batı’da Veren Kurum, Bizde İsteyen Kurum Olmuş.


Batı’da kilise, sosyal hizmetin kalbi. Bizde cami ve mimber, yardımın çağrı merkezi. Diyanet, dev bütçesiyle yardım dağıtmak yerine, yardım toplamakla meşgul. Bu tablo, sadece ekonomik değil, kültürel bir kırılmayı da gösteriyor. 🧭

-----

Diyanet, bir sis perdesi arkasındaki koca gemi;
Rotası, 
Gökdelen misali yükselen kubbelerle sabitlenmiş.
Oysa yelkenlerinde yırtıklar,
Ambarında ayrımcılık var,  

Gemi, 
Maneviyatın okyanusunda ilerlerken,
Yanından sessizce geçen tekneleri görmezden gelir,
Batmak üzere olan, 
El sallayan küçük tekneyi.

​Batı'da dini kurumlar, 
Bir nehir yatağı gibi, tarlaları sular.
Burada ise, biriktirilen bir göl, 
Sadece belirli yerlere akar,

Ve kıyısında,
Kurumuş dudaklar, çatlak topraklar.
Sandıklar, bir kara delik gibi, sadakayı çeker içine,
Ama o paranın ışığı, 
Yoksulluğun karanlığını aydınlatamaz yine de..

Görevli, 
Bir kuyumcu terazisi tutar elinde,
Fakirin umudu yerine, 
Caminin parlak mozaiklerini görür.
Cennetin Biletini, 
Bir bina makbuzu sanır.

Oysa ki asıl kıble, 
Eğilen bel, 
Bükülen diz değil,
Zaruriyetten titreyen bir eli ısıtan gönüldür..

Kubbeler yükselirken, vicdan çöker,
Mermerler parlar, vidanlar kararır.
Altın kandil yanar gecenin koynunda,
Ama bir garibin ocağı kül içinde kalır.

Ey koca Diyanet!
Halkın duası senin minaren kadar uzun,
Ama cevabın mezar taşları kadar sessiz.
Bir gün sandığın değil, vicdanın tartılacak;
O vakit kimin cenneti daha geniş, anlaşılacak. 🌙

Ahmet ATAM