![]() |
| Bilal Erdoğan |
Bilal Erdoğan Başkan Olursa Türkiye Nasıl Bir Yer Olur?
Farz edelim ki bir sabah uyandık, rüyamızda gördüğümüz şey gerçek olmuş, Bilal Erdoğan AK parti genel başkanı, ardından da cumhurbaşkanı adayı olmuş, sandıklar açılmış, sonuçlar gelmiş, hayırlı olsun mesajları havada uçuşuyor ve Bilal Erdoğan artık Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, şimdi bende böyle bir tabloyu anlatırken içimden geçenleri süzgeçten geçirdim ve yazdım.
1. Aile Albümünden Yönetim Kuruluna.
Türkiye Cumhuriyeti bir anda devlet atlası değil, aile albümü gibi görünmeye başlar, burası da Bilal Bey'in çocukluk fotoğrafı, yan tarafta ise stratejik kalkınma planı, hani eskiden bu ülke şirket gibi yönetilmeli diyenler vardı ya, ben de oturup izlerim artık, şirket tamam da, keşke aile şirketi gibi olmasaydı.
2. Bakanlar Kurulu Değil, Akrabalar Kurulu.
Yeni Türkiye'nin manzarası ise şöyle olur.
- Ekonomiyi aileden bir yönetir.
- Sporu ailenin spordan anlayanı üstlenir.
- Kültürü ailenin kitap okuyanı devralır.
- Eğitim o da ailenin en okunuşuna denk gelir.
Ortaya da çaydanlık kapağı gibi buhar çıkaran ne yana eğdiysen o yana dönen kararlar dizisi serilir.
3. Ülke Yönetimi: Tencere Kapak Uyumu.
Türkçede meşhur bir söz vardır, tencere yuvarlanır kapağını bulur, bu senaryoda tencere yıllardır yuvarlanıyor, kapak ise nihayetini bulmuş gibi ilan edilir, çok şükür devletin yeni kapağı Bilal bey, ben de şöyle arkama yaslanıp derim, tencere tencere olalı böyle kapağa Hasret kalmamıştı.
4. Ekonomi: “Aile Dostlarımız Merak Etmeyin, Çözüm Bizde
Döviz kuru yine çok sert dalgalanır ama bu kez açıklamalar daha sıcaktır, daha tanıdık sınırlarla gelir, merak etmeyin babam da ben de bugünler için hazırlıklıyız.
Ve ekonomideki her çalkantı içinde sihirli cümle hazırdır.
- Dış güçler.
- İç fesatçılar.
- Böcekler haşereler.
Yani ekonomiyi değil bahçeye musallat olan karınca kolonisi sanki.
Uluslararası arena'da Türkiye'nin imajı şöyle olur.
Bir ülke var başında da selef devamlılığı aile içi devir teslimle sürdüren bir sistem var.
Hani dünyada Cumhuriyet rejimleri içerisinde baba oğul diye biri nadir görülür ya, biz de bu alanda olimpiyatlara katılır, belki madalya bile alırız.
Sokaktaki vatandaşta şöyle der, bu dizi uzadıkça uzuyor, karakterler değişmiyor, sadece jenerik güncelleniyor, kaçıncı sezon oldu ben bile takip edemez hale geldim, netflix değil net fikirsiz bir ülke manzarası.
Adalet sisteminden beklentide otomatik olarak şu seviyeye düşer, bir çay söyleyin de sohbetimizde eşlik etsin, çünkü böyle bir tabloda bağımsız yargı demek balığın bisiklete binmesi kadar mümkün görünür
Benim gözümden ortaya şöyle bir Türkiye tablosu çıkar.
Şimdi ben de oturur kendi kendime sorarım, biz ne ara Cumhuriyeti aile soyadının bir uzantısına çevirdik.
5. Dış Politika: “Aile Dışa Açılıyor.
Uluslararası arena'da Türkiye'nin imajı şöyle olur.
Bir ülke var başında da selef devamlılığı aile içi devir teslimle sürdüren bir sistem var.
Hani dünyada Cumhuriyet rejimleri içerisinde baba oğul diye biri nadir görülür ya, biz de bu alanda olimpiyatlara katılır, belki madalya bile alırız.
6. Halk: “Abi, Bu Kaçıncı Sezon?
Sokaktaki vatandaşta şöyle der, bu dizi uzadıkça uzuyor, karakterler değişmiyor, sadece jenerik güncelleniyor, kaçıncı sezon oldu ben bile takip edemez hale geldim, netflix değil net fikirsiz bir ülke manzarası.
7. Yargı ve Adalet: Aile Çay Ocağında Çay Sıcak, Hukuk Ilık.
Adalet sisteminden beklentide otomatik olarak şu seviyeye düşer, bir çay söyleyin de sohbetimizde eşlik etsin, çünkü böyle bir tabloda bağımsız yargı demek balığın bisiklete binmesi kadar mümkün görünür
8 Sonuç: Türkiye’nin Yeni Hali – “Aile Mahkemesi Değil, Devlet Yahu!
Benim gözümden ortaya şöyle bir Türkiye tablosu çıkar.
- Yurt değil yurt odası.
- Devlet değil aile WhatsApp grubu.
- Siyaset değil aile içi nöbet çizelgesi.
- Demokrasi değil soyadı üzerinden yönetim planlaması.
Şimdi ben de oturur kendi kendime sorarım, biz ne ara Cumhuriyeti aile soyadının bir uzantısına çevirdik.
Cevap:
Sandıkta gizliKaderde yazılı
Soyadı Devleti Şiiri
Bir sabah uyandık,
Güneş değil bir soyadı doğuyordu ufuktan;
Gökyüzü, sandıkların ağzına dökülmüş
Eski bir aile fotoğrafı kadar bulanıktı.
Devlet dedikleri,
Paslanmış bir çaydanlığın kulpu gibi,
Aynı, elde dönüp duran bir kader eşyası…
Bizse buharın içinde kaybolan
İsimsiz bardaklardık.
Koltuklar değişmedi,
Sadece minderin deseni yenilendi;
Ordu aynı, marş aynı,
Ama sazı tutan el ,
Aynı gölgenin biraz daha genç hali.
Tencere yuvarlandı yine,
Yuvarlandıkça kapak soyadıyla buluştu;
Metal sesi göğe çarptı,
Demokrasi denen ince cam
Bir kez daha çatladı.
Sokaklarda insanlar fısıldıyordu:
Bu kaçıncı sezon?
Karakterler aynı, sadece jenerik sıfır kilometre.
Biz de seyirci koltuklarında,
Kader fişin çekilmiş lambalar gibi
Kısık bir umutla oturuyorduk.
Adalet?
Rüzgâr estiği yöne eğilen,
Karton bir güneş saati artık;
Gölgesi kim isterse onu gösteriyor.
Ve ben,
Ülkenin tam ortasında duran
o büyük tabelaya bakıp şunu sordum:
Bu topraklar ne ara Cumhuriyet’ten,
aile içi nöbet defterine dönüştü?
Cevap yoktu.
Sadece uçuşan bir soyadı vardı gökte,
bir kartal gibi değil, eski bir çarşaf gibi
Gölgesi kim isterse onu gösteriyor.
Ve ben,
Ülkenin tam ortasında duran
o büyük tabelaya bakıp şunu sordum:
Bu topraklar ne ara Cumhuriyet’ten,
aile içi nöbet defterine dönüştü?
Cevap yoktu.
Sadece uçuşan bir soyadı vardı gökte,
bir kartal gibi değil, eski bir çarşaf gibi
Rüzgâra takılmış.



Yorum Gönder