| Atatürk cenaze merasimi |
Sessiz Çığlıklar, Siyah Bayraklar: Ata’nın Cenazesi:
Atatürk’ün Son Yolculuğu: 21 Kasım 1938 Cenaze Merasimi:
21 kasım Atatürk cenaze merasimi Ankara'da cenaze töreni Ankara, 21 Kasım 1938 Atatürk'ün cenazesi onun son zaferi oldu. Cenaze töreninde tüm tezatlar susmuştu.
Türk ve Alman askerleri tabutun arkasında yürüyordu. Stalin ve Hitler'in temsilcileri aynı saftaydı. Valencia ve Franco çelenk göndermişti. Tabutun önünde faşistler, demokratlar ve komünistler saygıyla eğildi.
Türk halkının her kesimi gözyaşlarına boğulmuştu. Fakir ya da zengin, alt ya da üst sınıf arasında hiçbir ayrım yoktu. Ankara, bugün dünyanın o zamana kadar gördüğü en görkemli cenaze törenine ev sahipliği yapıyordu. Tören, bir süvari bölüğünün geçişiyle başladı. Ardından, ellerinde bayraklar ve bando eşliğinde bir topçu bölüğü ile Cumhuriyet muhafızları yer aldı.
Ardından askeri okulların öğrencileri ve alfabetik sırayla Almanlar, Bulgarlar, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, Romenler, Ruslar ve son olarak Yugoslavlar’dan oluşan birlikler yer alıyordu. Her dilden komutlar yankılanıyordu. Almanca komutun ardından Farsça, Yunanca komutun ardından ise Rusça komut geliyordu.
Ruslar, Karadeniz filosundan bir müfreze göndermişlerdi. Çelik miğfer takmış ve SS üniforması giymiş Baron v. Neurath, kolunu kaldırarak Prusya merasim yürüyüşüyle ilerleyen Alman deniz birliğini selamlıyordu.
Türk denizcilerinin ardından yabancı birlikler ilerliyordu. Bando, Chopin'in cenaze marşını çalarken, büyük ölünün naaşını taşıyan top arabası onları takip ediyordu.
Top arabasının iki yanında, kılıçlarını çekmiş on iki general ilerliyordu. Mütevazı kıyafetler giymiş yaşlı bir kadın, Atatürk’ün tek aile üyesi olan kız kardeşi, eşinin koluna girmişti. Onların ardından, kanunun gerektirdiği gibi yalnız başına, cumhuriyetin yeni başkanı İsmet İnönü yürüyordu.
Onun arkasında tek sıra halinde millet meclisi başkanı, başbakan ve Türk ordusunun genel kurmay başkanı geliyordu.
Yabancı özel misyonların renkli üniformaları göz alıcı bir manzara oluşturuyordu. Tüm dünya ülkeleri temsil ediliyordu. İtalyan heyetine eski Milletler Cemiyeti delegesi Baron Aloisi, Fransız heyetine İçişleri Bakanı Sarraut, Yunanistan heyetine ise Başbakan Metaksas liderlik ediyordu.
Onların ardından Türk hükümeti üyeleri, milletvekilleri, devlet memurları ve subaylar ilerliyordu. Görkemli cenaze alayı, bir bölük piyade eşliğinde sona eriyordu. Cenaze alayı, saat on ikide Atatürk’ün şanına uygun bir anıtkabir yapılana kadar geçici istirahatgahı olan Etnografya Müzesi’ne ulaştı.
Yaşamında imkânsızı mümkün kılan Mustafa Kemal Atatürk, ölümünde de aynı şeyi başardı. Onun naaşının arkasında, ilk defa birbirleriyle savaşan İspanyol Cumhuriyet Hükümeti'nin temsilcileri ile Franco’nun resmi olmayan askeri idaresinin temsilcileri birlikte yürüyordu.
Müze önüne gelindiğinde tabut generaller tarafından top arabasından alınıp salona taşındı. Salonda cumhurbaşkanı, Atatürk'ün kız kardeşi ve üst düzey yetkililer toplanmıştı. Üç dakikalık saygı duruşunda salonda tam bir sessizlik hakimdi. Hiçbir konuşma yapılmadı ve herhangi bir dini tören düzenlenmedi. Cumhurbaşkanının müzeden ayrılmasıyla resmi cenaze töreni sona erdi.
Dünyanın dört bir yanından çelenkler gönderilmişti. Türk gazetelerinin tahminlerine göre, bu çelenklerin sayısı yirmi bini buluyordu. Ankara’ya taşınmaları için sekiz vagon gerekli olmuştu. Müze içerisinde naaşın her iki tarafına yalnızca devlet başkanlarının gönderdiği çelenkler yerleştirildi.
Diğer çelenkler, yaşamı boyunca kendisi için yapılan anıtlarda yerlerini buldular. Tören sırasında ise bazı ufak olaylar yaşandı. Yunanistan Başbakanı General Metaksas baygınlık geçirince, subayları tarafından cenaze alayından çıkarılmak zorunda kaldı.
Türkiye'de 10 Aralık'a kadar ulusal yas ilan edildi.
Tüm okullar sekiz gün daha kapalı olacak.
Anıtların önünde meşaleler yanarken, halk önderlerinin heykellerine bakıyor. Yas, yalnızca bir devlet başkanı için değil, aynı zamanda cumhuriyetin kurucusu ve ona şekil veren kişi için tutuluyor. Atatürk’ün naaşını taşıyan top arabası geçerken, askerler gözyaşlarını tutamadı; tıpkı imparatorluk muhafızlarının Napolyon’a veda ederken ağlaması gibi.
Anıtların önünde meşaleler yanarken, halk önderlerinin heykellerine bakıyor. Yas, yalnızca bir devlet başkanı için değil, aynı zamanda cumhuriyetin kurucusu ve ona şekil veren kişi için tutuluyor. Atatürk’ün naaşını taşıyan top arabası geçerken, askerler gözyaşlarını tutamadı; tıpkı imparatorluk muhafızlarının Napolyon’a veda ederken ağlaması gibi.