ŞAMANİZM DEN KALMA TÜRK İNANÇ VE ADETLERİ

Türkiye de bu gün dahi uygulanan Şamanist adetler


Şamanizm den günümüze kalan Türkiye de bu gün dahi uygulanan Şamanist adetler.


Şamanizm diye bildiğimiz bizim kadim Türk inancımız, Binlerce yıllık bir geçmişi var ve ister kabul et, ister etme, günümüzdeki Türk-İslam yaşamına hâlâ damgasını vuruyor. Yani, "Aaa ben Müslümanım, Şamanizm bana ne?" deme, çünkü farkında bile olmadan birçok ritüeli, inanışı ve hatta dilsel ifadeyi günümüzde bile yaşatmaya devam ediyoruz.

Nazar boncuğu:

Mesela, "uğur", "nazar", "bereket" gibi kelimeler bizim dilimizde ne kadar sık kullanılır, farkında mısın? 
Bunlar hep Şamanik kökenli. 
Nazar boncuğu takıyoruz değil mi? 
O mavi boncuk, kem gözlerden korusun diye... İşte o, Şamanizm'deki kötü ruhları uzaklaştırma inancının bir yansıması. 
Gözün değmesinden korkmak, bir şeye "Maşallah" demek de aslında o inançtan geliyor.

Türbeler.

Sonra türbeler var. Evliya yatırları, adak yerleri... Gidip oralarda mum yakmak, çaput bağlamak, dilek dilemek... 
Dini olarak belki farklı yorumlanabilir ama temelde bir "kutsal mekan" ve o mekandaki "güçlü ruha sığınma, ondan yardım dileme var. 
Bu da Şamanizm'deki atalar kültü ve ruhlarla iletişim kurma pratiğine çok benziyor. 
Hatta ağaçlara bez bağlamak, taşa toprak atmak bile Şamanik bir ritüelin devamı gibi düşünülebilir.

Hıdrellez:

Bir de hıdrellez gibi bayramlarımız var. Ateşten atlama, dilek tutma... Ateş, Şamanizm'de çok kutsaldır, arındırıcı ve koruyucu bir gücü olduğuna inanılır. 
Yeni yıl kutlamalarımızdaki "şans getirme" beklentisi, uğurlu sayılar, renkler... Bunlar da hep eskiden kalma inançlar.

Dilek ağacı ve Kırmızı kurdele:

Şamanizm inancında dilek dileme şekli. Küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir.
Günümüz Türkiye’sinde bu eski gelenek halen devam etmektedir.

Temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatmaktadır. Gelinliğin üzerine bağlanan kırmızı kurdeleler, nişan törenlerinde yüzüklere bağlanan kırmızı kurdeleler, okumaya yeni geçmiş çocukların yakasına takılan kırmızı kurdeleler; hep uğuru ve kısmeti temsil eder. Ayrıca kötü ruhların şerrinden korunma sağladığına inanılır.

Kurşun dökmek:

Kurşun dökme âdeti Şamanizm geleneklerindendir. Şamanizm’de buna "kut dökme" denir. Kötü ruhlardan birinin çaldığı kutuyu "talih, saadet unsurunu" geri döndürmek için yapılan bir sihri ayindir.
Dile tutmak da Şamanizm kökenli bir davranış şeklidir. Tabiat ruhlarının dileklerin gerçekleşmesine aracılık ettiğine inanılır.

Mezar taşları:

Günümüzde toplumda ulu kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsanışı şaman geleneğin devamıdır.
Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi islam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir..

Mezarların ayakucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır.
Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır.

Şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir.
Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olmaktadır.


Eski Türklerde bir şamanın giysisine yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabani hayvan şekilleri çizmesinin, bu hayvanları topluluğun yaşam alanlarından uzak tutmaya yardımcı olduğuna inanılır.
Günümüzde Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim, örtü ve perdelere işlenen desenler, giysiler üzerinde kullanılan motifler bu inanıştan kaynaklanır.


Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır, Müziksiz hayatın ve ayinlerin değişilmez bir parçasıdır.
Oysa İslam dininde Kuran’ın müzikle okunması kesinlikle günahtır.
Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır
Mevlit ve ilahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.
İslam dininde ölünün ardından mevlit merasimi diye bir uygulama yoktur.
Osmanlı tarihinde ilk mevlit, 1409–10 yıllarında Bursalı bir fırıncı ustası olan Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır.


Bu da bir şaman geleneği kalıntısıdır.
Şöyle ki, su içerken insan akli başından kaçabilir diye kafa elle tutulurmuş.
Kapıdan çıkarken sağ ayağın önde olması da şaman kültüründen kalma bir ritüeldir.
Sol ayakla geçmenin kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır.
Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir.
Su berekettir, kutsaldır. “su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından.


Eski Türkler göçebe oldukları için, daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup bağırarak gürültü çıkarırlarmış.
Bu davranış aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, onlardan korunma dilemek amaçlıdır.
Tahtaya vurma adeti, sadece Türk kültüründe değil bir çok Avrupa kültüründe de vardır.

Ölü ardı ritüelleri:

Birisi öldükten sonra evinde toplanıp dua okumak, bu toplanma işini 7, 21, 40 günde bir tekrarlamak gibi eylemler de şaman kültüründen kalmadır.
Eski Türk inanışına göre ruh fiziki bedenini 40 gün sonra terk etmektedir.
Vefat edenin “40’ın çıkması” deyimi vardır. Şamanizm’de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın, öteki ruhlar doluşmasın diye insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar, yas tutarlar.

Dilimize gelince, "kut" kelimesi var mesela. Devletin yöneticiye verdiği bir güç, ilahi bir lütuf anlamına gelir. Bu da eski Türklerdeki "kutlu olma" inancının bir devamı. "Töre" kelimesi de öyle, yazılı olmayan kurallar, ahlak... Hepsi o eski köklerden besleniyor.

Özetle, biz Türkler, İslam'ı kabul ettikten sonra kendi öz kültürümüzü tamamen silip atmadık. Aksine, İslam'ı kendi kültürel potamızda erittik ve ortaya kendine özgü bir Türk-İslam sentezi çıktı. 

Anadolu'da Şamanizm'in ruhu, o sentezin içinde hâlâ yaşıyor, nefes alıyor. Belki adını koymuyoruz ama atalarımızdan bize miras kalan o derin inanç katmanı, günlük hayatımızda, dilimizde, geleneklerimizde hala var olmaya devam ediyor. Bu da bence bizim zenginliğimiz, özgünlüğümüz.  
 

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun
Yorum Gönder
Cookie Consent
We serve cookies on this site to analyze traffic, remember your preferences, and optimize your experience.
Oops!
It seems there is something wrong with your internet connection. Please connect to the internet and start browsing again.
AdBlock Detected!
We have detected that you are using adblocking plugin in your browser.
The revenue we earn by the advertisements is used to manage this website, we request you to whitelist our website in your adblocking plugin.
Site is Blocked
Sorry! This site is not available in your country.