Dünyayı kavuran yıkımların salgınların sebebi nedir |
Adem ile Havva cennetten neden kovuldu !
Neden bu Savaşlar, seller, depremler, toplu yıkımlar, cennetten kovuldu kovulalı insanoğlu günahlarının kefaretini mi ödeyemedi, neden ?
Geçmişte Kara ölüm veba ile
Günümüzde ise depremler, seller, salgınlar.
Peki ortak nokta var mıdır,
Varsa nedir.
Allah'a meydan okumak
Elbette hepsinin bir ortak noktası vardır
İnsanın yaradılış gayesi ve fıtratı ile ilgili
Yaratıcının verdiğinden daha fazlasını istemek
Yaratıcının verdiğini değiştirmeye kalkmak
Allah'a meydan okumak değil midir.
İbni batuda salgını anlatıyor
Mısır'ın İskenderiye şehrinde veba bir günde bin seksen kişiyi alıp götürdükten sonra yavaşlamıştı diye anlatıyor İbni Batuda
Daha Sonra Kahire’ye doğru yola koyuldum.
Duyduğuma göre burada veba varken ölenlerin sayısı bir günde yirmi binlere dayanıyormuş.
Daha önce orada tanışmış olduğum tüm üstadlar ve şeyhler şimdi hepsi ölmüştü ”
(İbn Battûta Seyahatnâmesi)
Şehirde O denli çok ölü vardı ki, ölenlere yer bulmak, özellikle şehir mezarlıklarında hiç de kolay değildi.
Bir çok şehirde millet , ölülere yetişecek kadar mezar kazamadıkları için, toplu olarak gömülüyordu
Çünkü, toplu mezarların cesetleri hızlı çürütme etkisi biliniyordu
Paris’te bir ceset yalnızca sekiz on gün gün çürümesi için bekletiliyor ve bakteriler eti yok ettikten ceset çürüdükten sonra kalan kemikler toplanıp, çukurlar yeni cesetler için kullanılıyordu’.
Tarihte en büyük Ölümler, En büyük Salgınlar ne zaman ortaya çıkar
Her ne kadar veba kara Ölüm gibi farklı isimlerle anılsa da; veba, ‘Anlaşılmaz, tedavisi mümkün olmayan bir illet idi.
Öylesine ölümlere sebep oluyordu ki, ülkelerin demografik yapısını’ temellerinden değiştiren bir özelliğe sahipti.
Sağlıklı kişilerde ateş, dil ve boğazında yanma ile ilk belirtilerini gösteren hastalığı takip eden bir haftadan sonra ölümler başlıyordu.
Salgın hastalıkları yazılı kayıtlara ilk kez M.Ö. 738 yılında geçer.
Salgın her daim insanların toplu olarak yaşadıkları büyük şehirlerde artış göstermiştir
Roma ve çevresinde etkili olan salgının ilk önceleri vebadan kaynaklandığı ise bilinemez.
Çünkü bu hastalık, üzün bir dönem tanımlanamamıştır.
Hastalıklar için yapılan tespitler ise;
İklim koşullarındaki bilinmeyen değişikliktir. aşırı sıcaklar, kuraklık ve sel baskınları sonucunda tarımsal üretiminde yaşanan düşme ve ardından gelen uzun süreli açlık dönemlerinde ortaya çıkar.
Hippokratesçiler,
Havadaki bozulmaların hastalıklara sebep olduğunu ileri sürerek bir çözüm bulmaya çalışır.
Hastalıklar ilerledikçe sokaklardaki cesetlerden, bataklıklardan yayılan organik çürüme kokusu da havayı zehirlemektedir.
Bu dayanılmaz kötü kokunun havayı zehirlediği inanışı, takip eden yüzyıllarda vebanın yayılması için bir sebep olarak kullanılmıştır.
Böylesi salgınlarda ;
Ahlaki ve toplumsal değerler, yasalar, yaptırım güçleri kanunlar etkisini tamamen kaybeder.
Bir tarafta sokaklarda can çekişen bedenler ile
Diğer tarafta duyarsız , neşeli ruh haline sahip yaşayanları tarihçiler şaşkınlık içinde kayıtlara geçirir.
İstanbul veba salgını
Justinianus Veba’ salgını, Mısır temelli hastalık, Mısır dan , İstanbula uzanan bir salgın, Konstantinapolis’de nüfusun %40’ını yok ettikten sonra , Akdeniz üzerinden, Roma topraklarını kısa sürede bütün Avrupa yı etkisi altına alır.
Fransa, İngiltere, İspanya ve Afrika’da etkisini 8. yüzyıla kadar hiç kaybetmeyecektir .
Bu korkunç salgın, 541/760 yılları arasında sekiz kez tekrar eder.
Tarihçilere göre bu salgının sorumlusu bulunmuştur.
İmparator Justinian'dır
İmparatoru karanlıkta kalmış gizli güçlerini kullanmak ile suçlarlar
Ve bu güçler de hastalıklara sebep olmaktadır.
İmparator, Kaybedilen iş gücünü telafi edebilmek için 544 yılında aktif hizmette olan askerleri terhis ederek ekonomik hayata canlılık getirmek istemesi bile O’nun ‘İnsan kılığına girmiş şeytan’ olduğu inancını değiştiremez.
Ülkelerin başına bela olan korkunç felaketler sonrası, ölen insanların sayısını Tanrı’nın bile tahmin edemediği iddia edilir, o yıllarda.
Roma kayıplarını vermeye başladığı zaman .
Papa Büyük Gregorius tarafından üç gün sürecek büyük bir ayin düzenlenir.
Allah'tan gelen bu hastalık ve günahların affedilmesi için insanlar geniş kitleler halinde dualara katılır.
Ancak Allah kullarını bir türlü işitmez
Veba salgınını takip eden günler içinde
- Depremler
- Sel felaketleri
- Güneş tutulmaları
- Denizlerin kabarmaları
- Yanardağ patlamalarının ardı arkası kesilmez.
8 ila , 14. yüzyıllar arasındaki veba salgınları şaşırtıcı bir biçimde son bulur.
Ta ki 14. yüzyılda hastalık yine hortlayana kadar
1315 yılında Avrupa’nın genelinde başlayan kıtlık, daha önceki yaşanan felaketlerin hiç birine benzemez.
Kıtlıktan önce ise artan nüfus için ormanlar yok edilmiştir, az verimli olarak görülen topraklar terk edilmiş, sulak alanlar ise zararlı diye kurutulmuştur.
Bu Kıtlıktan 30 yıl sonra ise;
Çok daha şiddetli bir darbe ile ‘Kara Veba’ Avrupa'da canlar almaya başlar.
1347 yılındaki ölümler tarihte sözü edilen bütün salgınlardan daha korkunçtur.
Bu en korkunç salgın, Avrupa nüfusunun yarısını ortadan kaldırır.
Yaşanan açlık ise inanılmaz boyutlardadır.
Köylerde ve kırsalda ki şanslı azınlık, kimi zaman güvercin pisliği, ısırgan otu, kedi ve köpek ile beslenir ve hayatta kalır.
Lakin veba şehir nüfuslarını adeta siler süpürür
Veba son olarak dünya ticaretinin kalbinin attığı Konstantinapolis’e tekrar ulaştığı zaman, milyonlarca ölü bırakarak başladığı noktaya geri dönmüştür .
Her felaket döneminde olduğu gibi insanlar sığınacağı son liman olarak ‘Din’ i gördüler.
Hristiyan dünyası, insanlara bir yandan ümit vermeye çalışırken, bir yandan da işledikleri günahların kefaretini ödediklerini anlatıyordu
Başta Hz Meryem başta olmak üzere, azizler ve kilisenin ileri gelenlerini ön plana çıkararak çok geniş katılımlı ayinler düzenlemeye başladılar.
Bu Törenlerde cemaate veba salgınını insanların ödemesi gereken kefaret olarak lanse ettiler.
Veba karşısında çaresiz kalan kilise,
Kefaret anlayışı ile kendini kamufle ederek suçu başkalarına yıkar.
Kilise der ki
İnsanları sınayan Tanrı, tepkisini hastalıklar ile gösteriyor
Eğer insan bu sınava sabırla direnirse, affedilir hatta veba karşısında şehitlik mertebesine ulaşır.
Aynı Aziz Sebastian gibi.
Aziz bir ağaca bağlanmış bedeninde vebayı temsilen vücuduna saplanan pek çok ok ile tasvir edilir.Aziz, Tanrı’nın veba olarak yere inen öfkesini, oklar aracılığıyla bedeninde toplayıp, insanlığı kurtaracaktır.
Kilise bir sebep ve bir suçlu aramaktadır.
Kilise lüks yaşam ve abartılı kıyafetlerin toplumda değerleri etkilediğini ve bu yüzden de ‘Kara Ölüm’ün geldiğini anlatır halka
Avrupa da salgını takip eden yıllarda kanuni düzenlemeler ile kıyafetlerde sadelik, vaftiz, düğün ve cenaze merasimlerinde israftan kaçınılması kararları alınır.
Özellikle ‘Kadınlar’ sadece kıyafetlerinde değil, hal ve hareketlerinde ‘İffetli’ olmaya davet edilir, bir anlamda fatura kadınlara kesilir.
Ölüm ile bu denli karşı karşıya yaşamak, insanlarda kader ve öteki dünya inancını pekiştirir.
Ölümün soğuk yüzü ile bu denli yakın yaşamak zorunda kalan insanlar.
İzlenen politikalarla bilimden uzak.
Tutucu ve muhafazakar bir kitleye dönüşür.
Yaşanılan süreç içinde ruhban sınıfın, gerek İslam ve gerekse Hristiyan, kitlelerini cemaatlerini doğaya, çevreye ve insanlara saygılı davranılması gerektiği:
Aksi takdirde doğanın intikam alacağı ile ilgili hiçbir söylemi yoktur
Ölümcül bir hastalığın bile sebebi kimi zaman işlenen
İlk Günah,
- Kimi zaman Kadın
- Kimi zaman da tanrının sınavıdır.
Diye yönlendirmişlerdir.
Doğaya saygısızlığın sonuçlarıdır salgınlar ve felaketler
Aslında cevap gözümüzün önünde duruyor, görmüyoruz
Gökyüzü yorgan
Yeryüzü bir döşek
Paylaşmasını bilsek, her yer nimet dolu.
İnsan oğlunun diğer canlılardan tek farkı düşünebilmesi ve konuşabilmesi,.
O kadar.
Lakin sadece karnını doyurmak
Bir meskende barınmak hiç bir zaman yeterli olmadı insana, her daim hep daha fazlasını istedi ve hala istiyor.
Cennet de iken bile hep daha fazlasını isteyen İnsanoğluna Tanrının verdiği cevaptır diye düşünüyorum sellerin salgınların getirdiği yıkımları
Cennet gibi bir yeryüzünü, Cehenneme çevirmeyin diyen yaratıcının bir uyarısı olarak görüyorum bu uyarıları
Sorumluluk ise bireysel değil, toplumsal.
Yüzyıllar sonra dünya denilen 'Sihirli Küre' sebebi bilinemeyen salgınlar ile mücadele ediyorsa;
Sizce 'Kefaret'imizi hâlâ ödeyemediğimizden mi ?
Yoksa
Allah'ın yarattığı bazı doğa kanunlarını görmezden gelmeye, hatta değiştirmeye çalışmamızdan mı ? Allah'ın işine karışmaktan mı, kısaca şirke düşmekten mi, karar sizin
Son söz
İnsanoğlu nasıl ki cennetten kovuldu ise, bu gidişle cehenneme çevirmek üzere olduğu Dünyadan da kovulması yakındır
A.Atam
Yorum Gönder