Yaşlılık değişmek mi dönüşmek midir? Yaşlılık, zamanın ilerleyişini ve yaşamın akışını fark etmektir. Eğer ölüm sonrasını düşünmeye başladıysak, bu yaşlanıyor olduğumuzun bir işaretidir.
Yaşlılık, hayatın bizden aldıklarıyla bize kattıklarını hesaplamaya başlamaktır. Geçmişin muhasebesini yaparken eğer ah vah ediyorsak, bu zamanın daraldığını anlamamızdandır. Yaşlılık, dostları aramanın, onların ilgilenmese de bizim ilgilenmemizin artık yorucu olduğunu ve faydasız olduğunu anlayıp vazgeçtiğimiz anı ifade eder. Yaşlandıkça değiştiğimizi düşünürüz ama gerçekten değişir miyiz, dönüşür müyüz?
Yaşlılık, kısa mesafelerin aslında ne kadar uzun olabileceğini anladığınız zamandır. Eğer biraz bilge ve farkındalık sahibiyseniz, yaşlandıkça hayatınızdaki en değerli varlığın kendiniz olduğunu ve çevrenizdeki hiç kimsenin, sizin kendinize verdiğiniz değer kadar size değer veremeyeceğini fark edersiniz; işte yaşlılık budur.
Gençken, birinin telefon numarasını kaydettiyseniz, onu kolayca silmezsiniz; belki bir gün ihtiyacınız olur diye saklarsınız. Ancak adres defterinizdeki bazı kişileri silmeye başladıysanız, bu yaşlandığınızın bir işaretidir. İnsan yaşlandıkça ne mi fark eder? Yakınlaşmayı hep karşı taraftan bekleyen, 'O arasın, ben aramasam da olur' diyen ve sizin için 'olmasa da olur' diye düşünen kişilerin aslında size hiçbir şey katmadığını anlarsınız.
Zamanınızın bir kısmını, onların bu vefa anlayışını irdeleyerek geçirirsiniz. Ne büyük bir vakit kaybı olduğunu hayıflanarak fark edersiniz. Yaşlanmakla birlikte, daha önce hiç yapmadığınız şeyleri yapmaya başlarsınız. Neredeyse her gün, telefon rehberinizden birkaç kişiyi çıkarırsınız. Hayatınızdan gereksiz kişileri çıkarmaya başladığınız gibi. Zaten, bunlar son üç beş yıl içinde sizi ne arayan ne de soran kişilerdir. Onların hayatta olup olmadıklarını, ölüp ölmediklerini bilemezsiniz; en iyisi, silip atmak silin gitsin. Ne demişler mutlu olmak mı istiyorsun!
Yaşam boyu biriktirdiğin maddi ve manevi değerler, her gün hayatından birer birer kayboluyor. Yaşlanmak da bu; işte tam olarak bu.
Yaşlılık, kısa mesafelerin aslında ne kadar uzun olabileceğini anladığınız zamandır. Eğer biraz bilge ve farkındalık sahibiyseniz, yaşlandıkça hayatınızdaki en değerli varlığın kendiniz olduğunu ve çevrenizdeki hiç kimsenin, sizin kendinize verdiğiniz değer kadar size değer veremeyeceğini fark edersiniz; işte yaşlılık budur.
Denir ki yaşlılar daha fazla toleransa sahip olur, Ancak bu yanlış bir düşünce, yanlış bir inançtır.
Kişilere, inançlara, doğaya karşı saygısızlığı tolere etme yeteneğinizin azaldığını fark etmek, yaşlanmanın ta kendisidir. Tolerans nasıl artabilir ki!
- Yaşlanmak, hayattaki en değerli şeyin zaman olduğunu anlamak demektir,
- Aslında paranın çok değerli olduğunu düşünürken, zamanın asla satın alınamayacağını görmektir.
- Yaşamın en güzel yıllarının çocuklukta yaşandığını ve bir daha asla geri gelmeyeceğini anlamaktır.
- Her türlü ilişkide karşılıklı çıkarın esas olduğunu;
- Sağlıklı olmanın önemini,
- Kafanda büyüttüğün pek çok insanın ve makamın, aslında boş ve anlamsız olduğunu fark etmektir.
- Basit şeylerde mutluluk bulmak, mutluluğun aslında basitlikte yattığını anlamak.
- En iyi dostunun aslında kendin olduğunu fark etmektir yaşlanmak.
- İnsan olarak sık sık yetersiz olduğunu, sıradan biri olduğunu kabullenmektir.
- Bir zamanlar kendini çok önemli sanırken, milyarlarca insandan sadece biri olduğunu anlamaktır.
- Benzersiz bir özelliğe veya sevilecek bir yana sahip olmadığını görmek, ve bu gerçekle yüzleşmenin getirdiği hayal kırıklığıdır yaşlılık.
Gençken, birinin telefon numarasını kaydettiyseniz, onu kolayca silmezsiniz; belki bir gün ihtiyacınız olur diye saklarsınız. Ancak adres defterinizdeki bazı kişileri silmeye başladıysanız, bu yaşlandığınızın bir işaretidir. İnsan yaşlandıkça ne mi fark eder? Yakınlaşmayı hep karşı taraftan bekleyen, 'O arasın, ben aramasam da olur' diyen ve sizin için 'olmasa da olur' diye düşünen kişilerin aslında size hiçbir şey katmadığını anlarsınız.
Zamanınızın bir kısmını, onların bu vefa anlayışını irdeleyerek geçirirsiniz. Ne büyük bir vakit kaybı olduğunu hayıflanarak fark edersiniz. Yaşlanmakla birlikte, daha önce hiç yapmadığınız şeyleri yapmaya başlarsınız. Neredeyse her gün, telefon rehberinizden birkaç kişiyi çıkarırsınız. Hayatınızdan gereksiz kişileri çıkarmaya başladığınız gibi. Zaten, bunlar son üç beş yıl içinde sizi ne arayan ne de soran kişilerdir. Onların hayatta olup olmadıklarını, ölüp ölmediklerini bilemezsiniz; en iyisi, silip atmak silin gitsin. Ne demişler mutlu olmak mı istiyorsun!
- Az eşya
- Az insan
Yaşlandıkça, insanlar eski endişelerinin bir kısmını önemsememeye başlar. Her yaşanan olayı daha travmatik bir hale getirirsin.
- Daha endişeli,
- Daha paranoyak.
Her şeye karşı inanılmaz bir şüpheyle yaklaşır ve içgüdülerin giderek daha doğru olduğunu hissedersin. Küçük bir hatada bile insanları hayatından çıkarabiliyorsun. Ancak, küçük bir hata yüzünden birini hayatından çıkardığında, bunu travmatik bir duruma dönüştürüp, günlerce kendini kahredebiliyorsun. Pişmanlık içini yakıyor, çünkü bu durum gerçekten kötü. Her gün birilerini ve bir şeyleri kaybetmek zorunda olmak.
Gerçekten de yaşlandıkça mutlu olunan şeylerin sayısı azalıyor, hatta neredeyse hiç kalmıyor. Gezmek, çarşıya pazara gitmek, arkadaşlarla vakit geçirmek, iltifatlar, sohbetler ve aileyle birlikte olmak gibi şeyler eskiden büyük mutluluk kaynağıydı, ama artık öyle değil. Şu anda beni en çok mutlu edecek iki şey var gibi görünüyor: Para ve sağlık.
Yaşlılık, gençliğin kıymetini,
Büyük lafların sonunda pişmanlık getireceğini,
Ve yanlış seçimlerin ömür boyu süren bir acıya dönüşebileceğini anladığımız bir dönemdir.
Bu dönemde, acı tecrübelerin muhasebesini yapmak zorunda kalırız.
Konuşmak istemeyiz.
İçimizdeki heyecanları, hayalleri, öfkeleri kimseyle paylaşamayız.
'Hımm',
'Aynen',
'Öyle mi?', 'Hadi ya!'
'Doğru söylüyorsun' der, ve geçip gideriz.
Yaşlılık, işte bu anlayışla gelir.
Neden mi?
Yaşlandıkça, insanların sizi dinleme hevesinin olmadığını, sadece saygı göstermek için dinliyor gibi yaptıklarını anlarsınız. Yakın çevrenizdeki kişilerin bile gerçek yüzlerinin ne kadar acımasız olabileceğini, size ihtiyaç duymadıklarında görebilirsiniz. Borç, hastalık ya da işsizlik gibi zor zamanlarda, anne, baba, eş ve kardeşlerinizin gerçek karakterlerini, yaş ilerledikçe ve sizi gereksiz hissettirmeye başladıklarında fark edersiniz.Eh, geçmiş olsun. Diğerlerinin ne yaptığına aldırmadan yaşamak, hayatınızda bir eşik, bir dönüm noktası haline geliyor. Dışarıya değil, iç dünyanıza bakmaya başlıyorsunuz. Birçok şey gözünüzde önemini yitiriyor, değersizleşiyor. Aslında, insanlara veya nesnelere aşırı değer atfetmemek belki de iyidir; bu, içsel olarak bazı şeyleri yeniden tasarlamaya başlamanızı sağlar. Toplumun dayattığı gerçeklik veya doğruluk normlarının sizin normlarınıza uyup uymadığına karar vererek, değer yargılarınızı yeniden şekillendiriyorsunuz.
- Gençliğinde Komünist
- Orta yaşlılıkta Kapitalist
- Yaşlandıkça Elitist oluyorsunuz
Makaleye dönersek, yazılanlar yaşlılık belirtileri mi yoksa psikolojisi bozulmuş bir kişinin saçmalamaları mı olduğu, bakış açınıza ve algınıza bağlıdır. Sonuçta, hayatınızda yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız, başkaları için değil, kendiniz için gerçekleşiyor.
Ahmet Atam.
Değişmiyorsunuz aslında Dönüşüyorsunuz. Son durağa giderken.
Yorum Gönder