-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

OSMAN GAZİ HANIN KİŞİLİĞİ VE ÖLÜMÜ

Osman gazi hanın hayatı


OSMAN BEY: ADALETİ, ŞAHSİYETİ, ÖLÜMÜ

Osman Gazi , Bey olduktan sonra, ilk işi, Karacahisardaki kiliseyi, camiye çevirdi .
Bir imam
Bir katip
Bir de diğre türlü işlere bakmak ve halk arasında doğan ihtilafları hafta sonu olan Cuma günlerinde çözmek üzere bir molla “kadı” seçti.
Kayınpederi ve dört yakın silah arkadaşı ile görüştükten sonra Edebali’nin öğrencilerinden Dursun Fakih’i de imam yaptı.
Kendi hakimiyeti altındaki pazarlarda da, din ve milliyet farkı gözetmeksizin düzeni koruma görevini de ona verdi.

Bir Cuma günü Germiyan Türk Beyi Alişir’in uyrukluğunda olan bir Müslüman ile Bilecik Rum komutanına bağlı bir Hıristiyan arasında çıkan kavgada Osman, haklı olan
Hıristiyan’dan yana hüküm verdi. 
Bunun üzerine bütün ülkede Ertuğrul’un oğlu Osman’ın hak ve adalet severliği beğenildi ve halk arasında yayıldı. 
Bunun sonucunda halk Karacahisar pazarına daha çok rağbet etti.

Osman, iyi dostu ve silah arkadaşı Köse Mihal’in tavsiyesi ve yardımı ile Bolu yolu üzerinde ilk seferini yaptı. 
Yolda, Ertuğrul’un eski arkadaşı olup onları iyi tanıyan Samsa Çavuş’a rastladılar. 
O da onları 
  • Taraklı, 
  • Göynük ve Mudurnu kasabalarına götürdü. 
Buralardan aldıkları ganimetlerle Karacahisar’a döndüler.
Bu seferden sonra devam eden yedi yıllık barış dönemini, büyüyen ve güçlenen Osmanlıları çekemeyen Rum tekfurlarının sataşmaları bozdu. 
O zamana kadar Ertuğrul’un hazinelerini saklamış olan Bilecik tekfuru bile, Osmanlı
gücünü çekememeye başladı.

Köse Mihal

Köse Mihal, kızını Kalanos’un oğlu ile evlendirdiği zaman,düğününe çağırdığı Rum beylerini bir antlaşma ile Osman’a bağlamak istedi. 
Fakat onlar Köse Mihal’in teklifini dinleyecek yerde, onu, kendileriyle birlikte hareket etmeye ve Osman’ı ellerine teslim için kandırmaya çalıştılar. 
O sıralarda Yarhisar tekfurunun kızı ile evlenecek olan Bilecik hâkiminin düğününü de bu hainlik için fırsat saydılar. 

Mihal’in içten bağlılığı değişmedi. 
Osman’a düşmanlarının tasarılarını,planlarını anlattı.
Osman Bey, kötü niyetli Bilecik hâkiminin davetini görünürde kabul etti. 
Düğün armağanı olarak da bir kuzu sürüsü hediye etti. 
Ancak düğünden sonra savaşçıları ile birlikte yaylaya çıkmak zorunda olduğunu ve mallarını açgözlü düşmanlarına hazır bir durumda bırakmak istemediğini söyleyerek, en değerli eşyalarını her yıl olduğu gibi kadınlar vasıtasıyla kaleye göndermesine müsaade
etmesini istedi.

Bilecik hâkimi, hilesinin bu sonucu ile büyülenmiş olarak, Osman’ın dileğini kabul etti. Hazinelerin taşınması, düğünden bir gün önce yapılacaktı. 
Bilecik hâkimi, belirtilen günde, Çakırpınar’ına gitti. 
Osman en bahadır cenkçilerinden seçtiği otuz dokuz kişi ile yola çıktı. 
Bunlar kadın kılığına girmiş, yüzlerine uzun birer peçe örtmüş oldukları halde, değerli
eşyalar yerine silah yükletilmiş atları ile kaleye girdiler. 

Halk ve muhafızların çoğu düğüne gitmiş bulunduklarından Bilecik’in alınmasında güçlük çekilmedi. 
Osman burayı ele geçirdikten sonra, bir başka kıtanın başında, damadı beklemek üzere Kaldıralık Boğazı’na gitti. 
Hiçbir şeyden haberi olmayan Bilecik tekfuru, rahat rahat kalesine dönerken Osman’ın arkadaşları tarafından öldürüldü. 

Karısı güzel Nilüfer de esir düştü. 
Osman da çocukluk günlerinden beri gösterdiği yiğitliğe mükâfat olarak, oğlu Orhan’a onu uygun bir eş gördü.
Artık Osman, bu seferinin sonucundan da cüret alarak hızla Nilüfer’in babasının elinde bulunan Yarhisar üzerine yürüdü.

Osman Gazi Han İnegöl'ün fethi


Turgutalp, İnegöl’ü fethederken, Osman Bey de Yarhisar’ı aldı.
İşte Osman’ın, hükümetinin genişlemeye başlaması bu fetihlerle olmuştur.
Selçuklu Devleti’nin düşmesini de bu tarihten başlatmak gerektiği için Osmanlı hanedanının bağımsız sultanlığının başı bu yıldır: “1299”.

Orhan’ın Nilüfer ile evlenmesinden Birinci Murad ile Süleyman Paşa doğmuşlardır.
Selçukluların son sultanı Üçüncü Alâeddin, bazı tarihçilere göre Moğollar tarafından idam edildiğinden ya da oğlu Gıyaseddin tarafından zehirlendiğinden Selçuklu Devleti on
parçaya bölünmüş ve her bölük bağımsız bir beyin idaresine geçmişti.

Osmanlıda ilk madeni para


On iki yıldan beri Karahisar’da adına hutbe okunan Osman’ın, Alâeddin’in ölümünden sonra İslâm’da yürürlükte olan ikinci sultanlık hakkını da kullanarak adına para bastırdığı söylense de ilk madeni para Orhan zamanında basılmıştır.
Ancak Alâeddin’in ölümünden önce hutbenin sultanın adına okunmuş olması ve Osman’ın adının onun ölümünden sonra anılmış olması daha akla yakındır.

Osman, Bursa yöresinde bağımsızlığa kavuşunca, idareyi, fetihlerde yararlıkları görülenler arasında bölüştürdü.

Oğlu Orhan’ı Karacahisar’a
Kardeşi Gündüzalp’i Eskişehir’e,
Aykutalp’i İnönü ve Yundhisar’a,
Hasanalp’i, Yarhisar’a,
Turgutalp’i de kendi aldığı İnegöl komutanlıklarına atadı.

Bilecik’in gelirini, derviş ve şeyhlere bağladı.
İdare merkezini, toprağının kuzey bitiminde bulunan Yenişehir’de kurdu.
XIII. yüzyılın sondan bir önceki yılında bu devletin genişliği bu durumdaydı.

Osmanlı devleti; ancak kuruluşundan yüz elli yıl sonra İstanbul’un fethi ile kendini pekiştirdi.
Ve bu tarihten de bir yüzyıldan daha fazla bir zaman (Kıbrıs’ın alınmasına kadar) gücü gittikçe arttı, yüceldi.

Osmanlı Devleti büyüklüğünün en yüksek derecesine erişince, yüz elli yıl konumunu korumaya gücü yetti.
Ve bundan sonra da XVIII. yüzyılın ortalarına, yani Kaynarca Antlaşması’na kadar hızla bir çözülmeye ve gerilemeye doğru yol almaya başlamıştır.
Hz. Muhammed’in üçüncü halifesi Osman’dan beri, İslâm ülkelerin tahtları üstünde bu isimle, hiçbir hükümdar şöhret kazanmamıştır.
Bu halifenin fatih ve kanun koyucu sıfatı ile kazandığı büyük şan, yedi yüz yıl sonra, Osman ismiyle onun ardından gelen kuşaklarında yine parlak olarak gözükecekti.

Yenişehir’in batısında bulunan Köprühisar, önceleri birkaç defa kuşatılmıştı.
Osman Bey, bağımsızlığa erişince burayı aldı.
Buranın fethi, Osman’ın para basma ve adını hutbede okutturma hukukunu elde etme zamanını gösterdiğinden Osmanlı sultanlığı olayları arasında dikkate değerdir.

Köprühisar’ın fethi Osman’ı, İznik yakınlarında bulunan başka hisarların da alınması hazırlıklarına girişmeye şevklendirdi.
Şevkini güçlendiren durum, muhafızların gevşekliği ve Sakarya nehrinin taşması idi.
Önce Bizans İmparatoru’nun hassa komutanı Muzalo adındaki eteryarkı, şimdiki İzmit dolaylarında yendi (27 Temmuz 1301).

Böylece Koyunhisar, Osmanlılara geçti.
Bu savaşta Osman Bey’in kardeşi Gündüzalp’ın oğlu Aydoğdu şehit düşmüştü.
Türkler bu sıralarda İznik kapılarına kadar geldiler.
Bizanslıların Koyunhisar’ında ilk yenilişlerinden altı yıl sonra (1307), Bursa hâkiminden aldıkları emir üzerine birkaç hisar komutanı, kuvvetlerini toplayıp Osman Bey’le savaşa
tutuştular.
Ama yenildiler.
Ertesi yıl Kete topraklarına bağlı Kalolimni Adası Aykutalp’ın oğlu Kara Ali eliyle alındı.

Osman, bu ada ganimetlerinden güzel bir Rum kızını, zaferine mükâfat olarak genç savaşçı ile evlendirdi.
Bundan az önce de Türklerin ilk deniz korsanlığı olmak üzere Sakız adasına otuz gemi ile yanaşmışlar, ellerinde kılıç ve ateş, adayı dolaşmışlardı.
Bu zamandan sonra Akdeniz’in her tarafında Boğaz’dan Cebel-i Tarık’a kadar bütün adalarda istediklerini yapan Türk deniz korsanları dolaşmaya başlamıştır.

Bu sıralarda Bizans İmparatoru, Asya sınırlarını her taraftan tehdit eden Türklerin baskısı altında, Moğol Hanlarının en güçlüsü sayılan Gazan Han’a başvurmuş ve ona gayri meşru
kızkardeşi Mari’yi teklif etmişti.
Ama bunların hiçbir faydası olmamıştır.
Osman Bey, ülkesini genişlettikçe genişletiyordu.
Hatta Karadeniz kıyılarında İstavroz’a ve Anadoluhisarı’na kadar da ilerlemişti.
Bu arada Kocahisar’a da hücum etti ve aldı.

Osman, Rumların, Asya’da son sığınakları olan müstahkem Sakarya kalesini fethettiği sırada, kendi memleketinin Güney tarafı birden korkunç bir düşman tarafından tehdit edildi.
Bunlar Moğollardı.
Osman Bey, oğlu Orhan’a, Karacahisar’ın savunmasını bırakarak candan bağlı arkadaşı Saltukalp ve Köse Mihal’in de onun yanında bulunmalarını istedi.
Orhan, bu iki tecrübeli savaşçının yardımı ile Karacahisar’a girdi ve bu şehrin pazarını yağma etmiş olan Moğolları, Oynaşhisar yakınlarında yendi.

Osman, oğlunun bu ilk başarısından pek memnun olmuştu. O zamandan başlayarak onun hakkında büyük ümitler beslemiştir.
İkinci bir deneme olmak üzere de Sakarya ile deniz arasındaki yerlerin fetih görevini ona verdi.
Bununla beraber yirmi yıllık en yiğit silah arkadaşlarından dördünü

Köse Mihal,
Abdurrahman
Konuralp ve
Akçakoca onunla beraber gönderdi.

Cenkçiler buralarda da başarılar kazandılar, Ertuğruloğlu’nun cesareti artıyordu.
Yeni savaşlar, yeni zaferler getiriyordu.
İznik’e yakın Karatekin müstahkem mevkii, kapılarını açtı.
Ele geçen ganimetler bölüşüldü ve kalenin komutanlığı Samsa Çavuş’a verildi.
Komutanlar ayrı ayrı kaleleri alıyor, birbiri ile yarışa giriyorlardı.
Böylece Bizans İmparatorluğu sınırlarının en önemli yeri olan İznik, parça parça Osmanlılar tarafından kuşatılıyor.

Bursa'nın fethi


Bursa’yı kuşatma hazırlıklarına girişiliyordu.
Osman Bey, yeğeni Aktimur ve Balaban’a, şehrin yakınlarında iki istihkâm yapılmasını emretti.
Bu iki istihkâmın muhafızları Bursa’yı on sene sıkıştırdılar.
Osman Bey, nikris hastalığı dolayısıyla ordusunun başında bulunamadığı zaman, bütün kuvvetini oğlu Orhan’ın komutasına vererek Bursa’yı fethetmek kararını aldı (1317).

Köse Mihal
Turgutalp
Şeyh Mahmud ve
Edebali’nin yeğeni Ahi Hasan’dan kurulu kurmay heyeti, ilk önce Bursa’nın anahtarı sayılan Evrenos’u almayı gerekli gördü.


Her suretle başarı sağlandı ve şehir alındı.
Sonra Orhan, zafer sancaklarını Uludağ eteğinde Pınarbaşı’na ve Doğu tarafında Bursa kapıları önüne dikti.
Şehir teslim oldu.
Kumandanı 30.000 altın karşılığında, halkın malları ile çıkmalarını sağlayabildi.
Bu 30.000 altın, Hıristiyan hükümdarların üç yüz yıl, her barış isteyişlerinde Türklere vermek zorunda kaldıkları kurtuluş bedelinin değişmez miktarı olmuştur.

Osman gazinin ölümü


Ancak XVII. yüzyılın başlarında Zitvatoruk barışında, Osmanlı Beylikçi kaleminin vergi kayıtlarından bu şart silinmiştir.
Ertuğrul’un oğlu, yirmi yedi yıllık sultanlıktan sonra, yetmiş yaşında; Bursa’yı fethederek şânına layık ebedî istirahatgâh, gelecek nesli ve ülkesi için de başkent olacak bir yer
kazanmış olma bahtiyarlığı içinde öldü (1326).
Osman’ın kayınbabası Şeyh Edebali ve karısı, bu tarihten önce ölmüşlerdi.
Osman, onların Bilecik’te cenazelerinde hazır bulunmuştu.
Orhan babasının ölüm döşeğinde olduğu haberini alınca devlet büyükleri ile Söğüt’e koştu. Osman, oğluna şöyle seslendi:

Ben ölüyorum; fakat esef etmiyorum.
Çünkü senin gibi bir halef bırakıyorum.
Adaletli ol, iyi adam ol, merhametli ol.
Bütün tebaamı eşitlik üzere koru.
İslâm dinini yeryüzünde yay.
Padişahların görevi budur.
Allah’ın lûtfuna işte bu suretle kavuşurlar.

Sonra da Bursa’nın başkent yapılmasını ve kemiklerinin oraya taşınmasını istedi.
Osman ve Orhan Beylerin iki imamı Dursun Fakih ile Yahşi Osman, Ahi Şemseddin, Çankırılı Kara Halil Padişah’ın arzularını yerine getirdiler, cenazesi Bursa’ya götürüldü.
Osman Bey sade yaşardı;
Miras olarak altın, gümüş bırakmadı.
Ölümünden sonra evinde ;

Bir kaşık
Bir tuzluk
Bir işlemeli kaftan
Bir sarık,
Birkaç ipekli kırmızı sancak
Çok iyi atlar
Ekim için birkaç çift hayvan
Birkaç çift koyunu vardı.

Osman Bey, kırmızı yuvarlak külahının üzerine bir beyaz sarık sarardı.
Yaka ve astarı kendi renginde geniş bir kaftan giyerdi.
Osman’ın beden yapısı ata binmeye pek elverişli idi.
Saçları, sakalı, kaşları gençliğinden beri ona kara lakabını verdirmişti.

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun