MUHARREM AYI VE AŞURE GELENEĞİ

Aşure Günü ve Kerbela’nın Gölgesinde Muharrem
Aşure Günü ve Kerbela’nın Gölgesinde Muharrem

Muharrem Ayının İslam Dünyası İçin Manevi Anlamı

Kerbela ve Muharrem Ayı ?

İslam takviminin ilk ayı olan Muharrem, sadece bir takvim başlangıcı değil; aynı zamanda derin bir manevi uyanış dönemidir. 
Hicri yılın habercisi olan bu ay, özellikle hem Şii hem Sünni inanç dünyasında büyük bir saygıyla anılır.

Aşure Günü ve Kerbela’nın Gölgesinde Muharrem

Muharrem denildiğinde akla gelen ilk olaylardan biri Aşure Günü ve onunla özdeşleşen Kerbela vakasıdır. 
Hz. Hüseyin’in adalet ve özgürlük uğruna verdiği mücadele, bu ayın manevi yükünü artırır. Kerbela, sadece tarihi bir trajedi değil, aynı zamanda zulme karşı direnişin evrensel sembolüdür. 
Bu yüzden Muharrem ayı, matemle karışık bir içsel tefekkür zamanıdır.

Muharrem Ayında Maneviyatın Derinleşmesi

Müslümanlar için Muharrem ayı, nefs terbiyesi, oruç ibadeti ve dualarla arınma fırsatıdır. Özellikle 9. ve 10. günlerde tutulan oruçlar, Peygamber Efendimizin (s.a.v) sünnetine dayanan önemli bir ibadet olarak kabul edilir. 
Bu oruçlar, hem fiziksel hem de ruhsal olarak bir tür arınma niyeti taşır.

Kerbela Kültürel Yansımalar ve Aşure Geleneği

Birçok İslam toplumunda aşure tatlısı, bu ayın bir simgesi haline gelmiştir. 
İçine onlarca farklı malzemenin konulması, birliğin ve çeşitlilikte huzurun metaforu olarak görülür. 
Özellikle Anadolu kültüründe bu gelenek, komşuluk ilişkilerini ve toplumsal dayanışmayı canlandırır.

Muharrem Ayının Günümüzdeki Önemi

Modern dünyada hızla akıp giden hayat içinde Muharrem, bize yavaşlamayı, hatırlamayı ve manayı sorgulamayı hatırlatır. 
Toplumsal adalet, merhamet ve özveri gibi kavramları yeniden düşünmek için bir fırsattır.

Zamanın Kapanında: Kerbelâ Şiiri

Asırlar devrilmiş, ama suskun
Bir çığlık hâlâ yankı bulur göğsümüzde.
Toprak,
Hâlâ o günün kanını saklar bir mühür gibi kızıl.

Güneşin alnında bir isyan çizgisi belirir,
Ölüm değil o,
Suskunluğun en çetin çehresi.
Ve su, ellerin içinden kaçan bir dua gibi titrek.

Hüseyin yürür, ardında tarih değil,
Düşlerin bile boyun eğdiği bir uğultu taşır.
Atının toynağında kıyamet yankılanır;
Çölde değil, vicdanların suskun düzlüklerinde.

Ve anneler,
Evlatlarını değil, adaletin toprağa düştüğü günü gömerler.
Yüzüne siyah tül çekmiş hilâl, ay değil artık,
Bir yas öbeğidir semada.
Her gece,
Kerbelâ yeniden yaşanır bir çocuğun uykusunda

Ahmet ATAM
Next Post Previous Post