Kütahya devlet tarafından cezalı bir şehir midir

Kütahya tarihi


Kütahya siyaseten cezalı mıdır?


Kütahya Türk yurdu olduktan sonrada birkaç kez isyanların ortasında kalmış ve işgallere uğramıştır.

  • Germiyan beyi 2.Yakup'un Timur'a desteği.
  • Şahkulu isyanı
  • Kütahya'nın Mısır kuvvetlerine teslimi.
  • Milli mücadele döneminde pasif kaldığı söylentisi 

Kütahya'nın nispeten geri kalmasında ve cezalı bir şehir olarak gösterilmesine ya da öyle yorumlanmasında etken midir?

Kütahya isyanlar işgaller


Şah Kulu isyanı ise o vakte değin devletin gördüğü en büyük isyandır.
Teke'den (Antalya) katlana katlana çoğalıp Zığra önlerine gelen asilerin sayısının 20 bine yaklaşmış olduğu varsayılmaktadır.
İsyana katılanlar ise sadece Kızılbaş denilip geçiştirilen Türkmen toplulukları değildi, devlete kırgın, elinden tımarı alınıp tekkelere verilen sipahiler de bunların arasındaydı.
Kütahya'ya varmadan evvel Elmalı'dan itibaren Altıntaş'a kadar yağmalaya yağmalaya gelmiş ve önünden Teke sancak beyi Şehzade Korkut'u kaçırmış bir güruhtan bahsediyoruz.


İsyancıları küçümseyen Karagöz Ahmet Paşa, Nokta adında bir adamın komutasında gönderdiği basit bir kuvvet halindeki öncülerinin bozulması üzerine başta kendisinin bulunduğu sancak kuvvetleriyle şehrin önünde asileri karşıladı ve müthiş bir cenk başladı.
Asiler ilk başta bozulmaya yüz tuttular ve kaçışmaya başladılar.
Fakat o evrede insanoğlunun en büyük problemi olan açgözlülük devreye girip bozulan düşman üzerine atılmak yerine yağmaya girişildi.


Gafillik ve hata savaşta affedilmez!
Geri dönüp saldıran asiler ganimet meraklısı askerlerimizi hemen dağıttılar ve Karagöz Paşa'yı da esir aldılar.
Gerisi malum, türlü hakaretler ve rezillikler.


Kütahya, Osmanlı döneminde tamamı Anadolulu, yani kendi bağrından asilerce defalarca kuşatıldı.
Hani şu Celali denilip geçiştirilen Türkmen alevi isyanlar vs. Her defasında şehir tahrip edildiyse de kale asla düşmedi!
Şah Kulu isyanında da böyle oldu.
Kale düşmeyince ve vakit dar olunca öfke Karagöz Paşa'ya yöneldi.
Önce başı kesildi, sonra kaleye karşı kazığa vuruldu.
Şah Kulu kale kuşatmasını bir taraftan devam ettirip bir taraftan Bursa tarafına hareket etti.
Devam eden olaylarda ordu başındaki Sadrazam Ali Paşa dahi canından oldu.
Koca Osmanlı ordusu arkada, asiler önde İran sınırına dek bu mücadele devam etti.

Mısır güçlerinin Kütahya'yı işgali


Osmanlı devleti, Mısır kuvvetlerinin Osmanlı merkez ordusundan daha düzenli ve modern bir ordu olduğundan haberdar mıdır?
İlgili dönemde Osmanlı tahtında daha sonra kendisine "Gavur Padişah" denilecek olan Sultan Mahmut II vardır.
Devlet, Yanya'da isyan eden Kütahya kökenli valisi Tepedelenli Ali Paşa isyanını iki yılın sonunda, dikkat ediniz, iki yılda ancak bastırabilmiş, Kütahya ve Ankara'ya sürülen oğulları ve torunları 1821'de yine buralarda idam edilmişlerdir.


Kütahya'da bulunan Tepedelenli zade Veli Paşa ve oğlu Mehmed Paşa'yı o esnada Kütahya'da vali kaymakamı bulunan Reşit Mehmed Paşa idam etmiştir.
Vali kaymakamı diyorum zira o esnada Mora'da patlayan Yunan ayaklanması sebebiyle asıl Vali Ebubekir Paşa, Mora'dadır.
Devlet Reşit Mehmed Paşa'ya ödül olarak vezir rütbesi verip onu da Mora'ya gönderdi.


Yunan ayaklanmasını kendi kuvvetleri ile bastıramayan Osmanlı merkezi yönetimi Mısır'da sözde federal, özde bağımsız valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'dan yardım istedi.
Paşa'da oğlu İbrahim Paşa'yı Girit karşılığında bölgeye donanmayla gönderdi.
Reşid Mehmed Paşa, İbrahim Paşa ve diğerleri fakat asıl İbrahim Paşa'nın desteğiyle isyanın ilk etabı sert şekilde bastırıldı.


Fakat müttefik kuvvetlerince Osmanlı ve Mısır donanmaları da Navarin'de yakıldı.
Reşit Mehmed Paşa'ya Yunanlılar, bölgeye Kütahya'dan geldiği için Kütahyalı Paşa dediler ve adı öyle kaldı.
Hatta İngilizler bile geleceğin sadrazamına Kütahi demeye başladılar.
Hemen ardından da Rus Harbi başladı.


Varna başarısızlığı sadrazam değişikliğine sebep oldu ve Kütahyalı Paşa olarak tanınan aslen Gürcü Reşid Mehmed Paşa sadrazam oldu.
Yeniçeri ocağının kaldırılması fakat yerine modern anlamdan güçlü bir ordu teşkilatı kurulamaması ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir.
Reşid Paşa başlarda başarı sağladıysa da güçlü Rus ordusu karşısında tutunamadı.
Düşman Edirne'mize kadar gelince 1829 Edirne Anlaşması yapıldı.

Dertler bitti mi?
Elbette hayır.

Sözde federal özde bağımsız Kavalalı Mehmed Ali Paşa, donanmasının yakılması ve savaş masraflarının çokluğu sebebiyle Mısır'a ilaveten Suriye'yi de istedi.
Tabi ret cevabı onu durdurmadı.
Oğlu İbrahim Paşa, Fransız askerlerince eğitilmiş donanımlı ve modern ordusuyla önce Akka'yı düşürdü sonra üzerine serasker tayin edilen Ağa Hüseyin Paşa'yı bozdu.
29 Temmuz 1832'de Osmanlı kuvvetlerinin bu yenilgisi Konya ovasını Mısır kuvvetlerine açık hale getirdi.
Devlet önlem olarak Sadrazam Reşid Mehmed Paşa'yı serdar tayin edip bölgeye yolladı.

21 Aralık 1832'de Konya'da yapılan meydan muharebesinde Osmanlı merkez kuvvetleri yenildi.

Eğer o dönem dış güçler araya girmemiş olsa saltanat el değiştirecekti belki de. Bir anlık duraksama ve dış güçlerin kendi valisi karşısında tutunamayan zayıf Osmanlı'yı ve modern bir orduya sahip güçlü Mehmed Ali profili karşısında tercihleri bir yüzyıla yakın daha devletin yaşamasına sebep oldu.


Kütahya Yunan işgali



Yunan elini kolunu sallaya sallaya Kütahya'ya girdi ve hiç sıkıntı yaşamadı diye yazılır söylenir bazı mecralarda.
Acaba öyle midir?
Ahmet Öztürk Hocamızın Millî Mücadele'de zor yıllar kitabını okuyunuz. Orada kim yattı kim mücadele etti göreceksiniz. Cengiz Çetintaş Hocamızın kendi gayretiyle internette derlediklerini okuyunuz. Harp zamanlarında kimileri can verirken kimileri can derdine düşer. Lakin bu durum sadece Kütahya'ya has bir durum da değildir. Bunun da altını çizmek isterim. Bir kaide gibi şaşmaz. Şu da başka bir gerçektir ki.

Tavşanlı- Emet havalisinde yaşananlar, Ceviz dere ve nihayetinde Dumlupınar'da vurulan darbe tarihimizin şeref sayfalarındandır.

Çerkez Ethem meselesi, Yunan kralının şehrimize gelip savaş konseyini burada toplaması, Simav bölgesindeki bazı faaliyetler vs. İyice araştırılıp, ölçülüp tartılıp ona göre tarafsız laf söylenmelidir. 1912 ila 1922 arasında 10 yıldır harp etmekte olan bir millete ve eriyen ham maddesi kendi insanı olan ilimize, bu günlerden den saydırmak kolaya kaçmaktan öte değil!

Asıl noktaya gelecek olursak, bu yazılanlar ve ortaya atılanlar şehrimizin bir türlü sivrilemeyişine, kabuğunu kıramayışına, halkının kafa yapısını değiştiremeyişine ve kapalı kalışına bir sebepmiş gibi ortaya atılan fakat gerçekte tarih şuurundan uzak iddialardır.
İtibar etmeyiniz.


Kütahya bugün içinde bulunduğu durumdan kendi sorumludur.
Bir ve beraber olmayı başaramamıştır.
Kabuğunu kırmak için nitelikli kaynak sağlayamamıştır.
Bu kabulümüzdür.
Fakat günümüz sorunlarına kılıfı tarihten aramaktan vazgeçelim.
Alakası yok zira.
Boş vermişlik, neyime lazımcılık sadece biz Kütahyalılara mı has bir durum?


Kahvelerde zaman öldürmek, faydalı değil de faydasız işlerle uğraşmak sadece biz Kütahyalıların mı meşgalesi?
Elbet değil! Bunlar maalesef ki maalesef milletimizin kanayan yaraları.
Biz de biraz daha fazla olabilir belki.
Bu kanayan yaralara mantıktız yara bantları sarmaya çalışmayalım.
Bahane aramak yerine vizyona sahip olsak, nitelikli bireyler yetiştirerek ben davasından biz davasına geçiş yapmış olsak bu şehir muhakkak daha farklı bir şeye dönüşecek!


O sebeple aciz insan tipinin sıradan özelliği olan başarısızlığa kılıf aramaktan vazgeçelim. Kütahya cezalı falan değildir, bunlara inanmayalım! Kişi kendi cezasını kendi vicdanında verir. Biz istersek olur sevgili dostlar!

Kaynak:
Kütahya Tarih ve Kültür Paylaşımları

0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun