Biz ergenlik dönemini yaşamadık; ergenliğimiz annemizin bir terliğine bağlıydı. O terlik sayesinde anında 'fabrika ayarlarımıza' dönerdik. Annemizden az dayak yemedik, ama aramızda annesinden dayak yiyip de bugün psikopat olan da hiç yoktur?
Hijyen kelimesiyle 30 yaşında tanıştık. Her içtiğimiz su bardağını pat diye mutfak tezgahına korkusuzca bırakırdık, Divanın altındaki sepet, giysilerimiz için yeterliydi. Dolaplarda fazla kıyafetimiz de yoktu, pantolonlarımız ise yatak altı ütü yapılırdı.
Dondurucu soğuklarda biz sıcak tutacak kaban kimsede yoktu, kazak kazak üstüne giyer, yazlık naylon ayakkabılar ile ellerimiz ayaklarımız soğuktan mosmor olasıya kadar buz üstünde kızak kayardık.
Boş arsalarda ateş yakar, içine patates atardık. İstediğimiz arkadaşın evine gider, otururduk. İzin almak gereksizdi; ailelerimiz korkusuzdu. Kimse bize zarar vermez ya da organlarımızı almaya kalkmazdı.
Bazılarımız sınıfta kalırdı, öyle kolay sınıf geçmek yoktu, ama hiçbirimizin ailesi hemen doktora koşup psikoloji raporu almazdı. Şans talih der niyet satardık, mahalledeki herkes alırdı. Her yerimiz toz toprak yara bere içinde olurdu, çoğumuzun dişlerimiz dökük, ellerimiz kirliydi. Kirli ellerimizle yağlı ya da salçalı ekmek yer, mutlu olurduk.
Bir dilim ekmeğin üzerine sürülen yoğurt ya da ağda gibi şeylerin kırıntılarını yerlere dökerek yer, titiz annelerimiz buna bile izin verirdi.
Pazar sabahları televizyonda kovboy filmleri izlerdik. ailelerimiz ne kadar kızsa da Teksas ve Tom Mix gibi kahramanlarımız giysi sepetimizin arasında dururdu. Dünya o kadar büyüktü ki, dolaş dolaş bitiremezdik. Cep telefonu, marka ayakkabı, rengarenk oyuncaklar ve bilgisayarlarımız yoktu. Bizim mahallede iki bakkal vardı, birinin lakabı Hoca, diğerinin sağır bakkaldı, ve bizler mahallenin bakkallarını dünyanın en zengin insanı sanırdık. Özgürce büyürdük, kimse bizi kısıtlamazdı. En büyük baskı annelerimizin kaşının gözünün oynamasıydı.
Savaş nedir, insanlar nasıl ayrılır bilmezdik. sokaklarımız bizim seslerimiz ile çınlardı, hiçbir komşu kızmazdı, Mahallenin hayvanları hep dostumuzdu, fazla bir şeyimiz yoktu, oyuncaklarımızı bile kendimiz yapardık, misket oynar, ip atlar, çember çevirirdik, âmâ biz çok mutlu çocuklardık.
Çocukluluğumuzun balonlarını zaman elimizden aldı.
Yorum Gönder