Suriye İç Savaşı: Nedenleri ve Gelişimi
Suriye'deki iç savaş, 2011 yılında başlayan ve Ortadoğu'nun en kanlı çatışmalarından biri haline gelen oldukça karmaşık bir süreçtir. Bu savaşın kökleri, Arap Baharı olarak bilinen bölgesel ayaklanmalar ve Suriye'nin uzun yıllardır süregelen siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarına dayanmaktadır.
Savaşın Nedenleri
- Arap Baharı'nın Etkisi: 2011 yılında Tunus ve Mısır'da başlayan Arap Baharı hareketleri, Suriye'ye de sıçramıştır. Gençler ve muhalifler, daha fazla özgürlük, demokrasi ve ekonomik iyileşme talepleriyle sokaklara çıkmıştır.
- Esad Rejiminin Sert Müdahalesi: Rejim, barışçıl gösterileri şiddetle bastırmış ve bu durum çatışmaların şiddetlenmesine neden olmuştur.
- Toplumsal Memnuniyetsizlik: Yıllarca süren otoriter yönetim, ekonomik eşitsizlik, yolsuzluk ve mezhepsel gerilimler, toplumda derin yaralar açmıştır.
- Dış Güçlerin Müdahalesi: Bölgesel ve küresel güçler, Türkiye, İran,ABD ve Rusya Suriye'deki iç savaşa farklı amaçlarla müdahale etmişlerdir. Bu durum, çatışmaların daha da karmaşıklaşmasına ve uzamasına neden olmuştur.
Savaşın Gelişimi
- İlk Protestolar ve Şiddetin Artması: 2011 yılında başlayan barışçıl protestolar, rejimin şiddetli müdahalesiyle kısa sürede silahlı çatışmalara dönüşmüştür.
- Muhalif Grupların Çıkışı: Zamanla farklı ideolojilere sahip çok sayıda muhalif grup ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında Özgür Suriye Ordusu, El-Kaide bağlantılı gruplar ve daha sonra IŞİD gibi radikal İslamcı örgütler yer almaktadır.
- Dış Güçlerin Doğrudan Katılımı: Rusya, İran ve Hizbullah gibi aktörler, Esad rejimini desteklerken, Türkiye, ABD ve bazı Körfez ülkeleri muhalif gruplara destek vermiştir.
- İnsanlık Suçları ve Mülteci Krizi: Savaşın sonucunda yüz binlerce insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca kişi yerinden olmuştur. Bu durum, dünyanın en büyük insani krizlerinden birini yaratmıştır.
- Bölgesel Etkiler: Suriye savaşı, Ortadoğu'daki dengeleri derinden etkilemiş ve bölgesel istikrarsızlığı artırmıştır.
Savaşın Sonuçları
- Yıkım ve Perişanlık: Suriye'nin altyapısı büyük ölçüde tahrip olmuş, ekonomisi çökmüş ve ülke bir devlet olarak işlevini yitirmiştir.
- İnsani Kriz: Milyonlarca insan evsiz kalmış, açlık ve hastalıklar yaygınlaşmıştır.
- Bölgesel ve Küresel Etkiler: Savaş, Ortadoğu'da yeni güç dengelerinin oluşmasına ve terör örgütlerinin güçlenmesine neden olmuştur.
- Uzun Süreli Bir Çatışma: Savaşın ne zaman sona ereceği belirsizdir. Taraflar arasındaki derin düşmanlık ve dış güçlerin müdahaleleri, kalıcı bir barışın önündeki en büyük engellerdir.
Sonuç olarak, Suriye iç savaşı, karmaşık nedenleri ve sonuçlarıyla Ortadoğu'nun en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Savaşın uzun süre devam etmesi ve bölgedeki istikrarsızlığı artırması, tüm dünya için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Suriye savaşında İsrail'in yeni stratejisi Halep merkezli mezhep savaşları:
1. Bölgenin Stratejik Önemi ve Mezhep Faktörü
Halep, Suriye iç savaşında oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Şehrin kontrolü, yalnızca yerel güç dengelerini değil, aynı zamanda bölgedeki mezhep eksenli çatışmaları da etkiler.
Halep'in Sünni kökenli ve radikal bir örgütün eline geçmesi, İran destekli Şii milis grubu Hizbullah için doğrudan bir tehdit olarak algılanır. Çünkü Hizbullah, Suriye'deki varlığını hem İran’ın bölgesel etkisini artırmak hem de Suriye'deki rejimi korumak için sürdürüyor. HTŞ gibi radikal Sünni örgütler ise bu durumu doğrudan bir çatışma hattına dönüştürebilir.
2. Hizbullah ve HTŞ'nin Çatışma Dinamikleri
Hizbullah’ın Stratejisi: Hizbullah, Suriye’deki askeri varlığını, Lübnan’daki güvenliğini ve İran’ın bölgesel politikalarını koruma adına kullanıyor. Halep gibi bir şehrin HTŞ veya benzeri örgütlerin eline geçmesi, Hizbullah’ın bu stratejik hedeflerini tehdit eden bir gelişmedir. Özellikle Halep üzerinden Lübnan sınırlarına yakın bölgelerde radikal unsurların güçlenmesi, Hizbullah’ı oldukça sert bir askeri tepkiye zorlayabilir.
HTŞ’nin Hedefleri: HTŞ, Suriye’nin kuzeyindeki kontrolünü genişletmek ve kendi Sünni ideolojisini dayatmak istiyor. Halep gibi bir zafer, HTŞ’nin meşruiyet ve propaganda açısından güç kazanmasını sağlar. Lakin bu durum, Hizbullah ve rejim yanlısı güçler için doğrudan bir tehdit olarak görülür ve çatışmayı kaçınılmaz hale getirir.
3. Bölgesel ve Küresel Güçlerin Rolü
Hizbullah ve HTŞ arasındaki potansiyel çatışma, kesinlikle Suriye ile sınırlı kalmaz.
İran ve Körfez Ülkeleri: İran, Hizbullah’ı destekleyerek kendi güç ve etki alanlarını genişletirken, Körfez ülkeleri (özellikle Suudi Arabistan ve Katar) HTŞ gibi gruplara dolaylı ya da dolaysız yollarla destek sunabilir. Bu durum, bölgesel bir vekalet savaşını da alabildiğine körükler.
Türkiye: Her ne kadar HTŞ'yi terör örgütü olarak görse de Türkiye, HTŞ ile karmaşık bir ilişki sürdürmekte ve muhalif grupların etkin olduğu bölgelerdeki dengeyi gözetmeye çalışmaktadır. Halep'in HTŞ kontrolüne geçmesi durumunda, Türkiye'nin tepkisi de belirleyici olabilir.
4. Çatışma Olasılığı
Hizbullah ve HTŞ arasındaki bir çatışma, Suriye içindeki mezhep gerilimlerini daha da artırabilir ve daha geniş çaplı bir bölgesel savaşa dönüşebilir. Bu olasılık şu faktörlere bağlıdır:
1. HTŞ'nin Halep'i ele geçirmesi durumunda Hizbullah'ın askeri müdahale gücü ve kapasitesi.
2. Rusya'nın, Suriye rejiminin yanında nasıl bir pozisyon alacağı.
3. Türkiye’nin HTŞ ile ilişkilerini nasıl yöneteceği.
Sonuç
Halep'in HTŞ gibi radikal bir grubun eline geçmesi, Hizbullah ve HTŞ arasında büyük çaplı bir çatışmayı başlatabilir. Bu tür bir gelişme, sadece Suriye'yi değil, Lübnan, Türkiye ve İran gibi komşu ülkeleri de içine alan daha geniş bir istikrarsızlık dalgasını tetikleyebilir. Bölge barışı için, böyle bir senaryonun önlenmesi adına diplomatik çabaların artırılması ve yerel ateşkes mekanizmalarının güçlendirilmesi hayati önem taşıyor.
İsrail'in, Hizbullah ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi grupların birbirine karşı çatışmasını teşvik ederek iki grubu da zayıflatma stratejisi izleme olasılığı, bölgedeki güç dengeleri ve İsrail'in güvenlik politikaları bağlamında düşünülebilir. İsrail’in bu tür bir planının mümkün olabileceğini söylemek için birkaç faktörü göz önünde bulundurmak gerekir:
1. İsrail'in Bölgesel Güvenlik Stratejisi
İsrail, hem Hizbullah'ı hem de HTŞ gibi grupları güvenliği açısından tehdit olarak görmektedir:
Hizbullah: Lübnan sınırındaki en büyük tehdit olarak kabul edilen Hizbullah, İran’ın desteğiyle silahlanmış ve bölgedeki İsrail karşıtı faaliyetlerin merkezinde yer almıştır. İsrail, Hizbullah’ın askeri kapasitesini ve halk desteğini azaltmaya yönelik uzun vadeli stratejiler izlemektedir.
HTŞ ve Benzeri Gruplar: HTŞ ve benzeri Sünni radikal gruplar, doğrudan İsrail’i hedef almasa da bölgedeki istikrarsızlığı artırarak İsrail’in uzun vadeli güvenlik politikalarını zorlaştırabilir.
İsrail, iki grubun çatışmasıyla hem Hizbullah'ın gücünü hem de HTŞ’nin etkinliğini aynı anda sınırlayabilir. Bu, İsrail’in bölgedeki temel güvenlik hedeflerinden biri olan "düşmanların birbirini zayıflatması" stratejisiyle uyumludur.
2. Halep ve Hizbullah-HTŞ Çatışma Potansiyeli
Halep’teki durum ise, Hizbullah ve HTŞ’nin karşı karşıya gelmesi için oldukça uygun bir zemin sunuyor:
Hizbullah'ın Varlığı: Hizbullah, Halep’te Suriye rejimiyle birlikte hareket ederek bölgede etkili bir varlık oluşturmuştur. Bu, HTŞ gibi Sünni gruplar için doğrudan bir hedef oluşturabilir.
HTŞ’nin Hedefleri: HTŞ, Halep gibi stratejik şehirleri ele geçirerek kontrol alanını genişletmek ve propaganda açısından güç kazanmak istemektedir.
İsrail’in, bu iki grup arasında bir çatışmayı teşvik ederek her iki tarafın kaynaklarını tüketmesini sağlamak gibi bir hedefi olması yüksek ihtimaldir. Bu, özellikle İsrail'in doğrudan askeri müdahale riskini azaltırken, dolaylı olarak fayda sağlamasını mümkün kılar.
3. İsrail’in Dolaylı Etkisi ve Vekalet Stratejileri
İsrail’in bu tür bir çatışmayı doğrudan provoke etmesi yerine dolaylı yollardan etkilemesi daha olasıdır:
İstihbarat ve Manipülasyon: İsrail, bölgedeki istihbarat gücünü kullanarak yanlış bilgi yayabilir, iki grup arasında güvensizlik ve rekabet yaratabilir.
Yerel Aktörleri Kullanma: İsrail, HTŞ’yi veya diğer muhalif grupları dolaylı olarak destekleyen bölgesel aktörler üzerinden çatışmayı teşvik edebilir. Bu, İsrail'in kendi varlığını doğrudan ifşa etmeden hareket etmesine olanak tanır.
Hizbullah’a Yönelik Baskı: İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı ateşkes ilan etmesi, Hizbullah’ın dikkatini Halep gibi başka bölgelere kaydırarak bir "stratejik tuzak" kurma girişimi olabilir.
4. Risk ve Sonuçlar
İsrail’in bu tür bir stratejiye yönelmesi bazı avantajlar sağlasa da, aynı zamanda ciddi riskler taşır:
HTŞ’nin Güçlenmesi: İsrail’in bu çatışmadan kazanç sağlaması için iki grubun birbirini zayıflatması gerekir. Ancak HTŞ’nin, çatışma sonunda daha güçlü çıkması, uzun vadede İsrail için yeni tehditler oluşturabilir.
Bölgesel İstikrarsızlık: Böyle bir çatışma, sadece Hizbullah ve HTŞ arasında kalmaz; İran, Türkiye, Rusya gibi büyük aktörlerin daha fazla müdahil olmasına neden olabilir.
İsrail’in Rolünün Ortaya Çıkması: Eğer İsrail’in bu tür bir planı açığa çıkarsa, uluslararası alanda meşruiyet kaybı yaşaması olasıdır.
Sonuç
İsrail’in, Hizbullah ve HTŞ’yi birbirine karşı kışkırtarak iki tarafı da zayıflatmayı hedeflemesi olası bir strateji olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir yaklaşım, İsrail’in bölgedeki güvenlik hedefleriyle uyumludur ve iki düşmanını da aynı anda zayıflatma fırsatı sunar. Ancak bu stratejinin uygulanması ve sonuçları, büyük ölçüde yerel dinamiklere, bölgesel güçlerin tutumuna ve İsrail’in dolaylı müdahale yeteneğine bağlıdır.
2. Hizbullah ve HTŞ'nin Çatışma Dinamikleri
Hizbullah’ın Stratejisi: Hizbullah, Suriye’deki askeri varlığını, Lübnan’daki güvenliğini ve İran’ın bölgesel politikalarını koruma adına kullanıyor. Halep gibi bir şehrin HTŞ veya benzeri örgütlerin eline geçmesi, Hizbullah’ın bu stratejik hedeflerini tehdit eden bir gelişmedir. Özellikle Halep üzerinden Lübnan sınırlarına yakın bölgelerde radikal unsurların güçlenmesi, Hizbullah’ı oldukça sert bir askeri tepkiye zorlayabilir.
HTŞ’nin Hedefleri: HTŞ, Suriye’nin kuzeyindeki kontrolünü genişletmek ve kendi Sünni ideolojisini dayatmak istiyor. Halep gibi bir zafer, HTŞ’nin meşruiyet ve propaganda açısından güç kazanmasını sağlar. Lakin bu durum, Hizbullah ve rejim yanlısı güçler için doğrudan bir tehdit olarak görülür ve çatışmayı kaçınılmaz hale getirir.
3. Bölgesel ve Küresel Güçlerin Rolü
Hizbullah ve HTŞ arasındaki potansiyel çatışma, kesinlikle Suriye ile sınırlı kalmaz.
İran ve Körfez Ülkeleri: İran, Hizbullah’ı destekleyerek kendi güç ve etki alanlarını genişletirken, Körfez ülkeleri (özellikle Suudi Arabistan ve Katar) HTŞ gibi gruplara dolaylı ya da dolaysız yollarla destek sunabilir. Bu durum, bölgesel bir vekalet savaşını da alabildiğine körükler.
Türkiye: Her ne kadar HTŞ'yi terör örgütü olarak görse de Türkiye, HTŞ ile karmaşık bir ilişki sürdürmekte ve muhalif grupların etkin olduğu bölgelerdeki dengeyi gözetmeye çalışmaktadır. Halep'in HTŞ kontrolüne geçmesi durumunda, Türkiye'nin tepkisi de belirleyici olabilir.
4. Çatışma Olasılığı
Hizbullah ve HTŞ arasındaki bir çatışma, Suriye içindeki mezhep gerilimlerini daha da artırabilir ve daha geniş çaplı bir bölgesel savaşa dönüşebilir. Bu olasılık şu faktörlere bağlıdır:
1. HTŞ'nin Halep'i ele geçirmesi durumunda Hizbullah'ın askeri müdahale gücü ve kapasitesi.
2. Rusya'nın, Suriye rejiminin yanında nasıl bir pozisyon alacağı.
3. Türkiye’nin HTŞ ile ilişkilerini nasıl yöneteceği.
Sonuç
Halep'in HTŞ gibi radikal bir grubun eline geçmesi, Hizbullah ve HTŞ arasında büyük çaplı bir çatışmayı başlatabilir. Bu tür bir gelişme, sadece Suriye'yi değil, Lübnan, Türkiye ve İran gibi komşu ülkeleri de içine alan daha geniş bir istikrarsızlık dalgasını tetikleyebilir. Bölge barışı için, böyle bir senaryonun önlenmesi adına diplomatik çabaların artırılması ve yerel ateşkes mekanizmalarının güçlendirilmesi hayati önem taşıyor.
İsrail ABD ve Batının şeytani Suriye planı:
İsrail'in, Hizbullah ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi grupların birbirine karşı çatışmasını teşvik ederek iki grubu da zayıflatma stratejisi izleme olasılığı, bölgedeki güç dengeleri ve İsrail'in güvenlik politikaları bağlamında düşünülebilir. İsrail’in bu tür bir planının mümkün olabileceğini söylemek için birkaç faktörü göz önünde bulundurmak gerekir:
1. İsrail'in Bölgesel Güvenlik Stratejisi
İsrail, hem Hizbullah'ı hem de HTŞ gibi grupları güvenliği açısından tehdit olarak görmektedir:
Hizbullah: Lübnan sınırındaki en büyük tehdit olarak kabul edilen Hizbullah, İran’ın desteğiyle silahlanmış ve bölgedeki İsrail karşıtı faaliyetlerin merkezinde yer almıştır. İsrail, Hizbullah’ın askeri kapasitesini ve halk desteğini azaltmaya yönelik uzun vadeli stratejiler izlemektedir.
HTŞ ve Benzeri Gruplar: HTŞ ve benzeri Sünni radikal gruplar, doğrudan İsrail’i hedef almasa da bölgedeki istikrarsızlığı artırarak İsrail’in uzun vadeli güvenlik politikalarını zorlaştırabilir.
İsrail, iki grubun çatışmasıyla hem Hizbullah'ın gücünü hem de HTŞ’nin etkinliğini aynı anda sınırlayabilir. Bu, İsrail’in bölgedeki temel güvenlik hedeflerinden biri olan "düşmanların birbirini zayıflatması" stratejisiyle uyumludur.
2. Halep ve Hizbullah-HTŞ Çatışma Potansiyeli
Halep’teki durum ise, Hizbullah ve HTŞ’nin karşı karşıya gelmesi için oldukça uygun bir zemin sunuyor:
Hizbullah'ın Varlığı: Hizbullah, Halep’te Suriye rejimiyle birlikte hareket ederek bölgede etkili bir varlık oluşturmuştur. Bu, HTŞ gibi Sünni gruplar için doğrudan bir hedef oluşturabilir.
HTŞ’nin Hedefleri: HTŞ, Halep gibi stratejik şehirleri ele geçirerek kontrol alanını genişletmek ve propaganda açısından güç kazanmak istemektedir.
İsrail’in, bu iki grup arasında bir çatışmayı teşvik ederek her iki tarafın kaynaklarını tüketmesini sağlamak gibi bir hedefi olması yüksek ihtimaldir. Bu, özellikle İsrail'in doğrudan askeri müdahale riskini azaltırken, dolaylı olarak fayda sağlamasını mümkün kılar.
3. İsrail’in Dolaylı Etkisi ve Vekalet Stratejileri
İsrail’in bu tür bir çatışmayı doğrudan provoke etmesi yerine dolaylı yollardan etkilemesi daha olasıdır:
İstihbarat ve Manipülasyon: İsrail, bölgedeki istihbarat gücünü kullanarak yanlış bilgi yayabilir, iki grup arasında güvensizlik ve rekabet yaratabilir.
Yerel Aktörleri Kullanma: İsrail, HTŞ’yi veya diğer muhalif grupları dolaylı olarak destekleyen bölgesel aktörler üzerinden çatışmayı teşvik edebilir. Bu, İsrail'in kendi varlığını doğrudan ifşa etmeden hareket etmesine olanak tanır.
Hizbullah’a Yönelik Baskı: İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı ateşkes ilan etmesi, Hizbullah’ın dikkatini Halep gibi başka bölgelere kaydırarak bir "stratejik tuzak" kurma girişimi olabilir.
4. Risk ve Sonuçlar
İsrail’in bu tür bir stratejiye yönelmesi bazı avantajlar sağlasa da, aynı zamanda ciddi riskler taşır:
HTŞ’nin Güçlenmesi: İsrail’in bu çatışmadan kazanç sağlaması için iki grubun birbirini zayıflatması gerekir. Ancak HTŞ’nin, çatışma sonunda daha güçlü çıkması, uzun vadede İsrail için yeni tehditler oluşturabilir.
Bölgesel İstikrarsızlık: Böyle bir çatışma, sadece Hizbullah ve HTŞ arasında kalmaz; İran, Türkiye, Rusya gibi büyük aktörlerin daha fazla müdahil olmasına neden olabilir.
İsrail’in Rolünün Ortaya Çıkması: Eğer İsrail’in bu tür bir planı açığa çıkarsa, uluslararası alanda meşruiyet kaybı yaşaması olasıdır.
Sonuç
İsrail’in, Hizbullah ve HTŞ’yi birbirine karşı kışkırtarak iki tarafı da zayıflatmayı hedeflemesi olası bir strateji olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir yaklaşım, İsrail’in bölgedeki güvenlik hedefleriyle uyumludur ve iki düşmanını da aynı anda zayıflatma fırsatı sunar. Ancak bu stratejinin uygulanması ve sonuçları, büyük ölçüde yerel dinamiklere, bölgesel güçlerin tutumuna ve İsrail’in dolaylı müdahale yeteneğine bağlıdır.
Suriye savaşında İsrail'in yeni stratejisi, bölgede mezhep savaşları çıkararak, öncelikle sünni tabanlı HTŞ ve Hamas ile, İran destekli Hizbullah savaşı çıkarmak, ardından, mezhep savaşlarını bölge ülkelerine yayarak, bu ülkelerin ekonomik ve askeri olarak zayıflamasına neden olup, PKK ortaklı Nil'den Fırat'a büyük İsrail'i kurmaktır.
Esad'ın, Erdoğan'ın teklifini reddetmesinin olası sonuçları:
Suriye rejiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teklifini reddetmesi ve bunun sonucunda Halep gibi stratejik şehirlerini Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) gibi silahlı gruplara kaptırması, rejim açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu senaryoda rejimin sonunun gelip gelmeyeceği, bir dizi faktöre bağlıdır. İşte bu durumun analizine dair bazı noktalar:
Suriye Rejimi Üzerindeki Riskler
1. Stratejik Kayıplar
Halep gibi şehirlerin kaybedilmesi, rejimin zaten sınırlı olan askeri kapasitesini ve meşruiyetini daha da zayıflatabilir. Halep, hem ekonomik hem de sembolik öneme sahip bir şehir olduğundan, bu tür bir kayıp rejim destekçileri arasında ciddi bir moral bozukluğuna yol açabilir.
Halep'in düşmesi, rejimin kuzey bölgelerindeki kontrolünü tamamen kaybetmesine neden olabilir ve bu durum rejimin kalan topraklarda da zayıflamasına yol açar.
2. Meşruiyet Kaybı ve İç Çatışmalar
Suriye rejiminin en büyük iddiası, ülkenin toprak bütünlüğünü korumak ve terörle mücadele etmek olmuştur. Ancak böylesi bir kayıp, rejimin kendi tabanında bile meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabilir.
Rejimin zayıflaması, kontrol ettiği bölgelerde ekonomik kriz ve sosyal huzursuzlukları derinleştirebilir. Bu, iç çatışmaların yeniden alevlenmesine neden olabilir.
3. Askeri ve Siyasi İzolasyon
Rejimin, İran ve Rusya gibi destekçilerine güvenerek Türkiye'nin teklifini reddetmesi, bu ülkelerin de sabrını zorlayabilir. Rusya, özellikle askeri kayıplar artarsa rejime olan desteğini sınırlayabilir veya farklı aktörlerle anlaşma yoluna gidebilir.
Türkiye’nin teklifini reddetmek, rejimi diplomatik olarak daha da izole edebilir ve Batı ile Arap ülkelerinden gelecek olası ekonomik veya siyasi yardımları engelleyebilir.
Halep'in rejim güçlerince kaybedilmesinin HTŞ ve Diğer Muhalif Gruplar Üzerindeki Etkileri
1. HTŞ'nin Güçlenmesi
HTŞ, Halep gibi şehirleri ele geçirirse, Suriye’nin kuzeybatısında daha geniş bir alan üzerinde kontrol sağlayabilir. Bu, gruba hem ekonomik kaynaklar hem de askeri kapasite açısından büyük bir avantaj sağlar.
Ancak HTŞ’nin başarısı, Türkiye gibi ülkeler için de bir güvenlik sorunu yaratabilir ve bu durum, bölgeye yönelik yeni askeri müdahalelere yol açabilir.
2. Muhalefetin Yeniden Toparlanması
Halep'in kaybı, rejime karşı olan muhalif grupların motivasyonunu artırabilir. Bu, uzun süredir durgun olan muhalefet cephesinin yeniden canlanmasına neden olabilir. Ancak bu gruplar arasında ciddi koordinasyon eksikliği bulunduğundan, HTŞ’nin kontrolü ele geçirmesi durumunda yeni çatışmalar da yaşanabilir.
Esad'ın, Erdoğan'ın teklifini reddetmesi Rejimin Çöküşüne Yol Açar mı?
Rejimin çöküşü ihtimali, şu faktörlere bağlıdır:
1. Rusya ve İran’ın Desteği
Eğer Rusya ve İran, rejime verdikleri desteği artırırsa, rejim kayıplarını telafi edebilir. Ancak bu ülkeler, Halep gibi şehirlerin kaybını rejimin stratejik hatası olarak görüp, yeni alternatifler arayabilir.
Özellikle Rusya, Suriye’de siyasi bir çözüm arayışında Türkiye ile daha yakın çalışmayı tercih edebilir. Bu durum rejimi yalnızlaştırabilir.
2. Ekonomik Durum ve İç Tepkiler
Rejimin ekonomik olarak zayıf olması, kontrol ettiği bölgelerde halkın tepkisini artırabilir. Halep gibi şehirlerin kaybedilmesi, bu baskıyı daha da derinleştirir. Eğer bu durum kontrol edilemezse, rejimin iç dengeleri çökebilir.
3. Uluslararası ve Bölgesel Dinamikler
Türkiye, Halep’in kaybı sonrasında kuzeyde daha geniş bir güvenli bölge kurmaya çalışabilir. (Tel Rıfat gibi) Bu, rejimin kalan topraklarda daha fazla sıkışmasına neden olur.
ABD ve Avrupa’nın, HTŞ’nin ilerlemesi karşısında alacağı tutum da belirleyici olabilir. Eğer bu gruplar terör örgütü olarak tanınmaya devam edilirse, uluslararası toplum yeni bir müdahale planı geliştirebilir ve tüm kartlar yeniden karılır.
Sonuç
Eğer Suriye rejimi Halep gibi şehirlerini HTŞ’ye kaptırırsa, bu durum rejimin sonunu getirebilecek ciddi bir darbe olabilir. Ancak rejimin tamamen çöküşü, destekçilerinin (Rusya ve İran) tepkilerine, muhalefetin koordinasyonuna ve uluslararası aktörlerin tutumlarına bağlıdır. Türkiye'nin teklifinin reddedilmesi, rejimi daha da izole ederken, HTŞ gibi grupların güç kazanması, bölgesel istikrarı daha da bozabilir.
Bu senaryoda Suriye rejiminin varlığını sürdürebilmesi, yalnızca askeri kontrolle değil, aynı zamanda diplomatik manevralarla da doğru hamleler yapmasına bağlıdır. Ancak bu günkü mevcut durumda rejim, kayıplarını telafi etmekte zorlanabilir.
--
Aralık 2024 itibarı ile Hizbullah ve Rusya'dan beklediği desteği göremeyen Esat Rusya'dan sığınma talebinde bulunarak ülkesinden kaçtı ve Baas rejimi çöktü, HTŞ Şam'ı, Türkiye destekli Suriye milli ordusu, PKK/PYD'den Tel Rıfat ve Münbiç'i ele geçirdi.
Golan tepelerini ele geçiren İsrail ise Suriye de çok yoğun bir hava gücü kullanarak kendince kritik gördüğü yerleri bombalıyor.
Suriye'nin bütünlüğünü korumak giderek zorlaşıyor.
Yorum Gönder