no fucking license
Bookmark

Osmanlı Alevilik ile Yükseldi Sünnilik ile Battı Mı

Osmanlı Alevilik ile Yükseldi Sünnilik ile Battı Mı
Osmanlı Alevilik ile Yükseldi Sünnilik ile Battı Mı

Osmanlı Ve Alevilik

Osmanlı Alevilikle Yükseldi, Sünnilikle Battı Sözü Ne Derece Doğrudur?

Tarihin derinliklerinde gezinen bazı sözler vardır ki bir çırpıda koca bir dönemi özetlemeye çalışır. “Osmanlı Alevilikle yükseldi, Sünnilikle battı” ifadesi de onlardan biri. Kimileri bu sözü siyasi bir eleştiri, kimileri ise tarihsel bir tespit olarak kullanır. Peki bu söylem ne kadar doğru?  

Osmanlı'nın Kuruluşunda Alevi-Bektaşi Ruhu


Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonunda Söğüt’te kurulduğunda sadece bir beylikti. Fakat onu diğer beyliklerden ayıran bir özelliği vardı: Anadolu’daki Türkmen halkı ve onların inanç yapısıyla olan sıcak ilişkisi.

Bu dönemde Anadolu’daki birçok Türkmen topluluğu Alevi-Bektaşi inancına mensuptu. Hacı Bektaş Veli’nin etkisi büyüktü. Osman Bey’in silah arkadaşlarından Geyikli Baba, Şeyh Edebali ve daha sonra da Hacı Bektaş Veli dergahı bu yeni kurulan devlete hem halk desteği sağladı hem de bir tür “manevi meşruiyet” kazandırdı.

Yani Osmanlı’nın ilk yıllarında halkın inancıyla barışık, onları dışlamayan ve inançlarını sistemin bir parçası olarak gören bir yapı vardı. Bu da devlete güç kattı.

Yükselme Döneminde Mezhep Farkı Yok muydu?

Osmanlı’nın 14. ve 15. yüzyıldaki yükseliş döneminde mezhepsel katılaşmalar henüz tam anlamıyla başlamamıştı. Fatih Sultan Mehmet döneminde bile dinî hoşgörü oldukça genişti. Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler bile kendi inançlarında serbestken, Alevi-Türkmen toplulukları da kırsalda görece rahat bir hayat sürüyordu. Ama asıl kırılma noktası 16. yüzyılda geldi.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ve Safevî Kırılması

1514 yılında Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi ile Safevîler'e karşı savaşı, Osmanlı tarihinin en büyük mezhep kırılmalarından birine neden oldu.

Bu dönemden sonra Osmanlı, Safevîler’in Şii propagandasına karşı “Sünnileşme” siyasetini devlet politikası haline getirdi. Ve bu süreçte binlerce Alevi Türkmen isyancı olarak damgalandı, sürüldü, hatta katledildi.

Yani artık devlet ile halk arasında bir mezhep duvarı örülmüştü. Devlet “sünni” olmayı şart koşuyor, Alevi kimlikler ise ya bastırılıyor ya da dışlanıyordu.

Bektaşiliğin Askerî Gücü: Yeniçeriler

Bir yandan da Alevi-Bektaşi geleneği Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Yeniçeriler aracılığıyla devlet içinde varlığını sürdürüyordu. Bektaşi dedeleri kışlalarda dualar okuyor, ocak kültürü yaşıyordu.

Ancak 1826’da II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağını kaldırmasıyla (Vaka-i Hayriye) bu yapı da dağıldı. Bektaşi dergahları kapatıldı, Alevi-Bektaşi geleneği devlet gözünde “zararlı unsur” ilan edildi. Yani devlet, bir zamanlar sırtını dayadığı inanç kesimini artık tamamen dışlamıştı.

Sünniliğin Katılaşması ve Çöküş Dönemi

19. yüzyıla geldiğimizde Osmanlı, artık iyice merkeziyetçi ve katı bir Sünni devlet kimliğiyle hareket ediyordu. İsyan eden Arap vilayetleri, Balkanlar’daki kopuşlar, Anadolu’da dinsel baskılarla bastırılan halk isyanları... Hepsi devletin artık halkıyla barışık olmadığını gösteriyordu.

Sünni medreselerin taassubu, halkın gündelik dertlerinden uzak bürokrat yapısı, sarayın halktan kopukluğu derken devlet halkıyla arasına aşılmaz duvarlar ördü. Bu dönemde halkın büyük kısmı artık devleti kendi devleti gibi görmüyordu.

Cumhuriyet ve Alevilik: Yeni Bir Sayfa mı?

Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte Cumhuriyet’in kurulması, Aleviler için umut verici görünse de zamanla Diyanet gibi kurumlarla tek tip Sünni İslam anlayışı yeniden kurumsallaştı. Yani mezhepsel dışlanma bitmedi, sadece biçim değiştirdi.

Sonuç: Metafor Ne Kadar Doğru?

“Osmanlı Alevilikle yükseldi, Sünnilikle battı” sözü elbette mecazi bir ifadedir. Ama işin tarihsel özüne baktığımızda, bu sözün hakikat payı az değil.

  • Kuruluşta halkla uyumlu, çoğulcu ve esnek bir inanç yapısı vardı: Yükseldi.
  • Sonra mezhepsel dayatmalar, halkla kopuş ve baskıcı merkeziyetçilik geldi: Battı.

Dolayısıyla bu söz, tarihi özetleyen bir metafor olarak değerlidir. Gerçek şu ki; bir devlet halkıyla barışık oldukça büyür, halkını dışladığında ise çürümeye başlar.


Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorum Gönder