Malazgirt Kürtler Kılıç Hakkı

Malazgirt Kürtler Kılıç Hakkı

🗡️ Kılıç Hakkı mı, Tarihsel Tapu Senedi mi?

Malazgirt'te Milli Mücadelede Kürtler Var mı, Kürtlerin Rolü ve  Hak İddiası Üzerine Bir İzahname

Malazgirt ve Kurtuluş Savaşı'nda Kürtlerin Rolü 📍 
Biz Malazgirt’te vardık, Kurtuluş Savaşı’nda da!” 
Bu ifade, artık sınırsız bir limit ve aidatız bir tarihsel kredi kartına dönüştü: 
Her defasında “bizim de hakkımız var” diyerek fiş kesiliyor. 
Peki, bu kartın şifresi nedir? 
Kılıç mı, katkı mı yoksa yalnızca iyi bir hikâye mi?

🏰 Anadolu: Tarihsel Bir Ortak Mülkiyet Kavgası


1071’de Türkler Anadolu’ya girdiğinde Bizans kapıyı açık bırakmamıştı; kapı zorla kırıldı ve içeri girildi. 
Kılıç hakkı dedikleri, biraz da “ev sahibini dövüp tapuyu üzerine geçirmek” gibiydi. 
Kürtler ise zaten evin bodrumundaydı; görünmüyorlardı ama rutubet onlardan soruluyordu. Bugün ise herkes “biz bu evi birlikte yaptık” diyor. 
Ama kimse elektrik faturasını ödemek istemiyor. ⚡

🧠 Hafıza: Tarihsel Photoshop


“Biz Malazgirt’te vardık” demek, biraz geçmişe Photoshop yapmak gibi. 📸 
Arka plandaki Bizans silinmiş, ön planda herkes kahraman. Kurtuluş Savaşı’nda da “biz de vardık” diyenler, hangi cephedeydi belli değil, ama herkes Nutuk’un dipnotuna girmeye çalışıyor. 
Tarih artık bir CV’ye dönmüş: 

  • 📝 Kürtler “Malazgirt'e Katkı sağlandı” 
  • 📝 Kürtler Kurtuluş savaşında Aktif rol alındı 

Ama referanslar eksik, imzalar silik.

🧩 Hak İddiası: Tarihsel Lego, Ama Kutusuz


Bugün “biz de vardık” diyerek hak talep etmek, geçmişten Lego parçalarını toplayıp yeni bir kale inşa etmeye benziyor. 
Ama kutusu yok, talimatı eksik, bazı parçalar başka setlerden alınmış. 
Ortaya çıkan yapı hem tanıdık hem de Frankenstein gibi. 🏗️ “Bu bizim kalemiz!” diyorlar, ama: 

  • Duvarlarında Bizans freskleri, 
  • Çatısında Selçuklu kubbeleri, 
  • Avlusunda ise Cumhuriyet heykelleri var. 

Tarihsel hak iddiası bazen bir kültürel savaşa dönüşüyor: herkes rolünü seçmiş, ama senaryo belirsiz. 🎭

----

1071 bir kapıydı, kilidi kılıç,
Menteşesi kan. Kapı açılmadı, 
Söküldü.
İçeri girenler tapu değil, töre taşıdı sırtında.
Ama töre, zamanla bir pazarlık masasına dönüştü,
Üzerinde çay değil, kanlı mühürler vardı.

Kürtler mi?
Onlar halının deseniydi,
Gözün alıştığı ama dokununca fark edilen.
Bir motif gibi, sessizce işlenmiş
Ama katalogda adı geçmeyen.

Malazgirt’te vardılar,
Ama kimse adlarını yazmadı
Savaş sonrası tutanaklara.
Kurtuluş’ta da vardılar,
Ama zaferin afişinde yüzleri flu kaldı,
Çerçeve dışı kahramanlar gibi.

Bugün herkes,
Tarihten bir parça koparıp duvara asıyor.
Biz de buradaydık,” diyorlar.
Ama tarih, bir müze değil,
Bir mezarlık:
Sessiz, soğuk, seçici.
Ve mezar taşları konuşmaz,
Sadece suskunlukla öğretir.

Ama kimse sormuyor:
O kılıç neyi biçti, hangi sesi susturdu?
Hangi ağızdan dökülen biz de vardık İronisi,
Hangi kulakta yankı buldu?

Tarih bir aynadır, ama kırık. Her parça başka bir yüz gösterir. Ve bazıları, bu aynaya bakıp kendisini haklı sanır. Oysa hak, bir ses değil, bir sessizliktir bazen. Ve sessiz kalanlar, tarihin en gür yankısını taşır.
Next Post Previous Post