
Ziya Paşanın Kaşaneleri
Ziya Paşa’nın “Diyar-ı Küfrü Gezdim” Beyti ve İmam Gazali’nin Düşünce Etkisi
Ziya Paşa’nın meşhur “Diyar-ı Küfrü gezdim...” beyti, İmam Gazali’nin akıl ve iman dengesine dair fikirleriyle nasıl bir bağ kurar?
Osmanlı aydınlarının önde gelen isimlerinden olan Ziya Paşa, yalnızca dönemin toplumsal gerçekliklerini değil, aynı zamanda İslam dünyasının entelektüel mirasını da yansıtan eserleriyle dikkat çekmiştir. Bu bağlamda onun ünlü beyti:
Sadece bir hiciv değil, aynı zamanda İmam Gazali’nin düşünce mirasının bir yankısı olarak da yorumlanabilir.
- Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kâşaneler gördüm,
- Dolaştım mülk-i İslam’ı, bütün viraneler gördüm.”
Sadece bir hiciv değil, aynı zamanda İmam Gazali’nin düşünce mirasının bir yankısı olarak da yorumlanabilir.
Ziya Paşa’nın Eleştirisi: Viraneler Arasında Kalan Bir Medeniyet
Ziya Paşa’nın dizeleri, Batı dünyasında yükselen şehirlerin, bilim ve sanatın simgesi olan **“kâşane”**lerle;İslam coğrafyasının ise ihmal edilmiş, çürümeye terk edilmiş yapıları simgeleyen **“virane”**lerle karşılaştırılmasıdır.
Sonuç
Ziya Paşa’nın bu ünlü beyti, yalnızca Osmanlı’nın Batı karşısındaki geri kalmışlığını vurgulamakla kalmaz; aynı zamanda İmam Gazali’nin düşünce dünyasının bir yansıması gibidir. Farklı yüzyıllarda yaşamış olmalarına rağmen, verdikleri mesaj aynıdır:
Ey Gazali, ey Ziya Paşa,
Asırlar öteden seslenmişsiniz;
Biriniz aklın terk edilişine,
Diğeriniz virane kalmış medeniyetimize.
Bizde hâlâ aynı hikâye,
Camilerin gölgesinde yükselen gökdelenler,
Fakirin cebinde delik,
Zenginin sofrasında gümüş kaşık.
Ey Paşa, sen virane gördün;
Biz şimdi viranenin üzerine süs boya çeken
Ö yandaş müteahhitlerin ülkesiyiz.
Ey Gazali, sen aklı terk etmeyin dedin;
Biz aklı,
Yandaşların televizyon ekranlarında linç ettik,
Bilimi ise hamaset nutuklarına kurban ettik.
Ey Gazali, sen aklın kandilini yaktın,
Ama biz kandilin yağına vergi koyduk.
Ziya Paşa, sen kâşaneler gördün batıda,
Biz ise gökdelen diktik,
Ama içinde boş mideler çınlıyor hâlâ.
Virane mi dedin?
Biz O viraneleri markalaştırdık,
Kültürel miras diye bilet kestik,
Üzerine kafe açıp kahve sattık.
Kâşane mi dedin?
Biz de yaptık, hem de çok;
Ama pencereleri saraydan dışarı değil,
Sarayın içinden yine saraya bakıyor.
Gazali, sen “akıl” dedin,
Biz onu diplomaya hapsettik;
Kâğıtla ölçülen zekâlar icat ettik,
Ama çocuklar.
İmamın mülakatı için ders çalışıyor.
Ziya Paşa, sen “virane” dedin,
Biz viraneyi betona gömdük,
Üstüne AVM diktik,
Ama içinde gezinen kalabalık,
Yine de cehaletin gölgesinden çıkamadı.
Ey ataların sesi,
Siz sorardınız:
Niçin geri kaldık?
Biz cevap veriyoruz:
Çünkü sorgulamaktan korktuk,
Çünkü kalbi şekle,
Aklı da suskunluğa zincirledik.
Ve bugün,
Bir elimizde akıllı telefon,
Öbür elimizde boş cüzdanla
Hâlâ aynı sorunun içinde yürüyoruz:
Kâşane mi, virane mi?
Ahmet ATAM
Burada “kâşane” ilerlemenin, çalışmanın ve aklın; “virane” ise durgunluğun, taklitçiliğin ve yozlaşmanın metaforudur.
İmam Gazali’nin Düşüncesi: Aklın ve Kalbin Dengesi.
İmam Gazali (1058-1111), İslam dünyasında felsefe ve dini ilimlere getirdiği yenilikçi yaklaşımıyla tanınır. Düşüncesinin temelinde şu ilke yatar:
Gazali, yaşadığı dönemde Müslüman toplumların sadece dış şekillere bağlı kalmasını eleştirmiş ve ilimde derinleşmeyen, üretmeyen bir zihniyetin zamanla çürüyeceğini ifade etmiştir.
Aklı kullanmadan iman köksüz kalır,
İmanı beslemeden akıl yönsüz kalır.
Gazali, yaşadığı dönemde Müslüman toplumların sadece dış şekillere bağlı kalmasını eleştirmiş ve ilimde derinleşmeyen, üretmeyen bir zihniyetin zamanla çürüyeceğini ifade etmiştir.
Ziya Paşa’nın bahsettiği “viraneler” de aslında Gazali’nin yüzyıllar öncesinde dikkat çektiği bu fikrî çöküşün bir yansımasıdır.
Ziya Paşa ve Gazali Arasındaki Düşünsel Bağ Ziya Paşa’nın beytini, Gazali’nin eştirileninin 19. yüzyıldaki bir tezahürü olarak değerlendirmek mümkündür.
Gazali, “taklitle yetinen bir toplumun ilimde ilerleyemeyeceğini” söyler.
Ziya Paşa, “Batı çalışıyor, üretiyor; biz ise geçmişin ihtişamında uyuyoruz” diyerek aynı noktaya işaret eder.
Her ikisinin de dili farklıdır:
Gazali, “taklitle yetinen bir toplumun ilimde ilerleyemeyeceğini” söyler.
Ziya Paşa, “Batı çalışıyor, üretiyor; biz ise geçmişin ihtişamında uyuyoruz” diyerek aynı noktaya işaret eder.
Her ikisinin de dili farklıdır:
Gazali felsefi bir üslupla konuşur,
Ziya Paşa ise hicivle.
Günümüze Yansıması: Viraneler Hâlâ Aramızda mı?
Bugün hâlâ şu soruyu sormak mümkündür:
Günümüze Yansıması: Viraneler Hâlâ Aramızda mı?
Bugün hâlâ şu soruyu sormak mümkündür:
Kâşane” mi inşa ediyoruz, yoksa “viraneleri” mi çoğaltıyoruz?
Modern şehirlerimiz gökdelenlerle yükselirken, eğitimde, bilimde ve düşüncede hâlâ Ziya Paşa’nın eleştirdiği boşlukların izlerini taşımıyor muyuz?Gazali’nin uyarısındaki gibi, sadece şekilcilikle yetinip özden uzaklaştığımızda, medeniyetin süsü altında çürüyen viraneler tekrar yüzümüze çarpıyor.
Sonuç
Ziya Paşa’nın bu ünlü beyti, yalnızca Osmanlı’nın Batı karşısındaki geri kalmışlığını vurgulamakla kalmaz; aynı zamanda İmam Gazali’nin düşünce dünyasının bir yansıması gibidir. Farklı yüzyıllarda yaşamış olmalarına rağmen, verdikleri mesaj aynıdır:
👉 İnançla aklı, kalple ilmi birleştiremeyen toplumlar, kendi coğrafyalarında viraneler görmeye mahkûmdur.
Ziya Paşa’nın hicvi ile Gazali’nin uyarısı birleştiğinde, bize güçlü bir ders sunar: Gerçek medeniyet, taş duvarlardan değil, akıl ve hikmetle inşa edilen sağlam bir zihniyetten doğar..
Viraneler Arasında Sesleniş.
Asırlar öteden seslenmişsiniz;
Biriniz aklın terk edilişine,
Diğeriniz virane kalmış medeniyetimize.
Bizde hâlâ aynı hikâye,
Camilerin gölgesinde yükselen gökdelenler,
Fakirin cebinde delik,
Zenginin sofrasında gümüş kaşık.
Ey Paşa, sen virane gördün;
Biz şimdi viranenin üzerine süs boya çeken
Ö yandaş müteahhitlerin ülkesiyiz.
Ey Gazali, sen aklı terk etmeyin dedin;
Biz aklı,
Yandaşların televizyon ekranlarında linç ettik,
Bilimi ise hamaset nutuklarına kurban ettik.
Ey Gazali, sen aklın kandilini yaktın,
Ama biz kandilin yağına vergi koyduk.
Ziya Paşa, sen kâşaneler gördün batıda,
Biz ise gökdelen diktik,
Ama içinde boş mideler çınlıyor hâlâ.
Virane mi dedin?
Biz O viraneleri markalaştırdık,
Kültürel miras diye bilet kestik,
Üzerine kafe açıp kahve sattık.
Kâşane mi dedin?
Biz de yaptık, hem de çok;
Ama pencereleri saraydan dışarı değil,
Sarayın içinden yine saraya bakıyor.
Gazali, sen “akıl” dedin,
Biz onu diplomaya hapsettik;
Kâğıtla ölçülen zekâlar icat ettik,
Ama çocuklar.
İmamın mülakatı için ders çalışıyor.
Ziya Paşa, sen “virane” dedin,
Biz viraneyi betona gömdük,
Üstüne AVM diktik,
Ama içinde gezinen kalabalık,
Yine de cehaletin gölgesinden çıkamadı.
Ey ataların sesi,
Siz sorardınız:
Niçin geri kaldık?
Biz cevap veriyoruz:
Çünkü sorgulamaktan korktuk,
Çünkü kalbi şekle,
Aklı da suskunluğa zincirledik.
Ve bugün,
Bir elimizde akıllı telefon,
Öbür elimizde boş cüzdanla
Hâlâ aynı sorunun içinde yürüyoruz:
Kâşane mi, virane mi?
Ahmet ATAM
Yorum Gönder