Şair Şeyhi'nden Harname |
Kütahyalı Şair Şeyhi'nden Harname, Şeyhi'nin Harname'si, 15. yüzyılda yazılmış bir hiciv mesnevisidir. Eser, bir eşeğin ağzından anlatılır ve insanlığın kusurlarını hicveder. Harname, Türk edebiyatının en önemli hiciv eserlerinden biri olarak kabul edilir.
Kütahyalı halk şairi Şair Şeyhi
Batıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.
Yük çekmekten şikayetçi, zayıf ve hasta bir eşek var, oduna ve suya gitmekten bıkmış, gece gündüz üzüntü ve dert içinde, öyle ağır yükler çekiyor ki, sırtında tüy kalmamış, tüy şöyle dursun et ve deriden de eser yok, dudakları sarkmış, çenesi düşmüş, o kadar zayıf ki, arkasına bir sinek konsa yoruluyor.
Kulağında kargalar, gözünde sinekler dernek kurmuş, arkasından palanı alınsa, kalanı it artığından farksız, bir gün, sahibi ona acır, sırtından palanını alarak otlağa salıverir, eşek orada öküzleri görür.
Öküzlerin kılını çeksen yağı damlayacak kadar semizdirler, bir devlet tacı gibi gördüğü öküzlerin boynuzlarına hayran kalır, üstelik yular ve palan dertleri de yok, şaşar ve kendi hallerini tasavvur ederek düşünür, yaratılışta eşit oldukları halde, kendilerinin boynuzdan mahrum olmalarını manasız ve haksız bulur.
Bu müşkülünü ancak eşeklerin piri tanınan, gün görmüş akıllı ve hakim eşeğin çözeceğini anlayarak ona başvurur.
İhtiyar eşek ise kendisine şu cevabı verir :
Bu işin aslı basittir, Allah öküzü rızık sebebi olarak yarattı, gece gündüz arpa buğday işler, bunların hasıl olmasında uğraşırlar, başlarında devlet tacı olması bundandır, halbuki bizim işimiz, odun taşımaktır, bunu göz önünde tutarsan, bize boynuz şöyle dursun, kuyruk ve kulağın da fazla olduğunu anlarsın.
Zavallı eşek
Oradan dert içinde ayrılır, fakat bu işin aslı kolaymış diye aslında memnun da olur, artık ben de buğday işler, yazımı ve kışımı orada geçiririm.
Ne zamana kadar odun ile dayak yiyeceğim.
Bundan sonra buğday işlemekle izzetler bulayım.
Şeklinde düşüncelerle dolaşırken yeşermiş bir ekin görür, aşk ile yemeye başlar, öyle saldırır ki, az zamanda tarla kara toprak haline gelir, doyduktan sonra yuvarlanır ve sevincinden anırmaya başlar.
Tiz perdeden bağırması, durumdan, ekin sahibinin haberdar olmasına sebep olur, tarla sahibi gelip de tarlasını mahvolmuş görünce, biçare eşeği döver, bununla da hırsını alamaz;
Kuyruğunu ve kulağını keser.
Eşek:
Canı acıyarak kaçarken, yolda akıl danıştığı pir eşeğe rastlar, İhtiyar eşek halini sorar, zavallı inleyerek der ki “
''Bir eşek var idi zaif ü nîzar
Yük elinden katı şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır
Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorulu arkasına konsa sinek
Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı
Bir gün ıssı eder himayet ana
Ya'ni kim gösterir inayet ana
Aldı palanı vü saldı ota
Otlayurak biraz yürüdü öte
Gördü otlukta yürür öküzler
Odlu gözler ü ger(i) lü göğüsler
Boynuzu bazısının ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
Acebe kalur tefekkür ider
Kendi ahvalini tasavvur ider.
Ki biriz bunlar hilkatte
Elde ayakta şekl ü sûrette
Bunların başlarına taç neden
Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden
Var idi bir eşek ferâsetlû
Hem ulu yollu hem kıyâsetlû
Bizim ulu işimiz odûndur
Od uran içimizde o dûndur
Duttu yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
Varayın ben de buğda işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutardı ol ekin ile kin
Aşk ile depti girdi işelemeye
Gâh ayaklayu gâh dişlemeye
Ekin ıssı...
Ağaç elinde azm-i râh etti
Daneden gördü yer pâk olmuş
Gök ekinliği kara hâk olmuş
Yüreği sovumadı sövmek ile
Olmadı eşeği dövmek ile
Bıçak çekti kodu ayruğunu
Kesti kulağını vü kuyruğunu
Kaçar eşşek acıyarak canı
Dökülerek yaşı yerine kanı
Uğrayu geldi pîr eşeği nagâh
Sordı hâlini kıldı dert ile âh''
Eşek:
Canı acıyarak kaçarken, yolda akıl danıştığı pir eşeğe rastlar, İhtiyar eşek halini sorar, zavallı inleyerek der ki “
Boynuz umarak kulaktan oldum - Harname
''Bir eşek var idi zaif ü nîzar
Yük elinden katı şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır
Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorulu arkasına konsa sinek
Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı
Bir gün ıssı eder himayet ana
Ya'ni kim gösterir inayet ana
Aldı palanı vü saldı ota
Otlayurak biraz yürüdü öte
Gördü otlukta yürür öküzler
Odlu gözler ü ger(i) lü göğüsler
Boynuzu bazısının ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
Acebe kalur tefekkür ider
Kendi ahvalini tasavvur ider.
Ki biriz bunlar hilkatte
Elde ayakta şekl ü sûrette
Bunların başlarına taç neden
Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden
Var idi bir eşek ferâsetlû
Hem ulu yollu hem kıyâsetlû
Bizim ulu işimiz odûndur
Od uran içimizde o dûndur
Duttu yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
Varayın ben de buğda işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutardı ol ekin ile kin
Aşk ile depti girdi işelemeye
Gâh ayaklayu gâh dişlemeye
Ekin ıssı...
Ağaç elinde azm-i râh etti
Daneden gördü yer pâk olmuş
Gök ekinliği kara hâk olmuş
Yüreği sovumadı sövmek ile
Olmadı eşeği dövmek ile
Bıçak çekti kodu ayruğunu
Kesti kulağını vü kuyruğunu
Kaçar eşşek acıyarak canı
Dökülerek yaşı yerine kanı
Uğrayu geldi pîr eşeği nagâh
Sordı hâlini kıldı dert ile âh''
Batıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım
Şair Şeyhi
Yorum Gönder