12 Eylül Darbesi


12 Eylül Darbesi: Bir Uçurumun Eşiğinden Dönüş

12 Eylül Darbesi Ve O Günlerin İçinden Bir Anı:

Yirmili yaşlardaydım, askerden yeni dönmüştüm ve bir giyim mağazasında tezgahtarlık yapıyordum.
Cumhuriyet Caddesindeki Mağazanın önünde durmuş, gelip geçenleri izliyorum.
Karşıda Ziraat Bankası vardı, önünde on beş yirmi kişilik bir grup toplanmıştı.
Derken, içlerinden biri bana doğru yaklaştı.
Karşımda durup ağır küfürler ederek "Ne bakıyorsun ulan!" diye bağırdı ve beni iteklemeye başladı.

O an anladım ki, o günün kurbanı ben olacaktım.
Askerden yeni dönmüş, 1.80 boyunda, yapılı biriydim.
Karşımda ise Kütahya otobüs garajında ayakçılık yapan ufak tefek bir it duruyordu.
Bir yumruk atsam üç metre öteye uçacak.
Ancak yolun karşısında bekleyen kalabalığın bana müdahale etmek için hazır olduğunu da görüyor, biliyordum.

O kadar çok alttan aldım ki…
O eziklik, aradan elli yıl geçse de hâlâ içimde bir sızı olarak duruyor.
Çünkü o dönem, kimsenin güvenle dolaşamadığı, herkesin pusuda bekleyen bir kurşunun gölgesinde yaşadığı günlerdi.
Akşamları sokakta yürümek cesaret isterdi.
Ya sağcılar çevirirdi ya solcular.
Önünü kesip fikrini sorarlardı.
Bıyık şekline bakıp hangi tarafta olduğunu tahmin eder, ona göre cevap verirdin.
Yanlış bir tahmin, hayatına mal olabilirdi.

İşte 12 Eylül öncesi…
Başka yerleri bilmem ama Kütahya böyleydi.

Kaosun İçinde Sürüklenen Türkiye.

1970’lerin sonlarında Türkiye tam anlamıyla bir kaosun içindeydi. Üniversiteler, fikirlerin değil silahların çarpıştığı alanlara dönüşmüştü. Sağ-sol çatışmaları her gün onlarca gencin hayatına mal oluyor, mahalleler sınırlarla ayrılmış, kardeşler birbirine selam vermez olmuştu.

Ekonomik kriz halkı yokluğa mahkûm etmiş, kuyruklarda beklemek günlük yaşamın bir parçası haline gelmişti. Ekmek, yağ ve tüp gaz bulmak neredeyse imkânsızdı. Devletin çarkları durmuş, sistem arızalanmış bir araba gibi yolda kalmıştı.

Siyasi partiler ise kumdan kaleler gibi kurulup kısa sürede dağılıyordu. Ülke, fırtınada yönünü kaybetmiş bir gemiyi andırıyordu.



12 Eylül: Kaçınılmaz Müdahale

Böylesine karanlık bir dönemde, 12 Eylül 1980 sabahı geldi.
O gün Radyo “Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu” dediğinde, içimde karmaşık bir his vardı:
Korkudan çok derin bir rahatlama…
Çünkü artık sokaklarda kan dökülmeyecekti.
Şahsi fikrim şudur ki,
Türkiye o gün bir uçurumun kenarındaydı ve askeri müdahaleden başka çare yoktu.
Kenan Evren ve ekibinin kişisel çıkar peşinde olmadığını düşünüyorum.
Onlar ellerini değil, başlarını taşın altına koyarak tarihin en ağır sorumluluğunu üstlendiler ve ülkeyi yeniden yaşanabilir bir hale getirdiler.

Darbenin Sonuçları: Fırtınadan Sonraki Sükûnet

12 Eylül’ün ardından ülkede önemli değişimler oldu:

  • Siyasi Düzen: Partiler kapatıldı, siyaset yeniden şekillendi. Bu, kısa vadede sert bir adım olsa da ülkeye istikrar getirdi.
  • Toplumsal Huzur: Çatışmalar durdu, sokaklarda yeniden güven sağlandı. İnsanlar rahatça gezmeye başladı.
  • Ekonomik Dönüşüm: Enflasyon düştü, piyasalar nefes aldı. Şansızlığı yerini çok erken Turgut Özal’a bırakmasıydı. Özal'ın memuru işini bildi, siyasal İslam kök salmaya başladı, haraç mezat Cumhuriyetin yoktan var ettiği kurumları sattı, PKK sorunu küçümseyerek Türk halkının kucağında bir bomba bıraktı Kısacası, 12 Eylül’den sonra ülke, Kenan Evren yönetiminde fırtınadan çıkan bir gemi gibi sükûnete kavuştu.

Uçurumun Kenarından Geriye

Benim gözümde 12 Eylül, darbeler tarihimizde farklı bir yerde duruyor.
Çünkü diğer darbeler gibi salt iktidar hırsı için değil, ülkenin çöküşünü engellemek için yapıldı. Evet, darbeler asla ideal değildir, asla övülmez.
Fakat Türkiye, 12 Eylül günü bir uçurumdan döndü. 

Bugün hâlâ tartışıyoruz, ama ben yaşayan biri olarak şunu söyleyebilirim:
12 Eylül olmasaydı, belki bugün bambaşka bir felaketi konuşuyor olacaktık.

12 Eylül Öncesi Sokaklar Şiiri 


Sokaklar…
Bir tiyatro sahnesi gibiydi,
Her köşede bıyıkla oynayan figüranlar,
Her yanlış bakış,
Provalı bir linçin başlangıcı.

Kütahya’nın kaldırımları mezura gibiydi,
Bıyıkların uzunluğuyla ölçülürdü kimliğin,
Yanlış tahmin ettiysen,
Tebrikler: rolün o günkü kurban sendin.

Bir banka önünde dizilmiş onlarca gölge,
Piyango gibi seçiliyordu kurbanları.
O gün bana çıktı,
Ama yumruklar değil, sessizliğim sınandı.
İte yumruk atsam üç metre uçardı,
Ama yanında,
Garanti paketli linç hazır bekliyordu.

Sonra…
Tanklar sahneye çıktı,
Dekor değişti, ışıklar söndü.
Perdeyi açan general,
Elini değil başını koydu taşın altına,
Biz de seyirciler olarak alkışladık;
Meğer o taş,
Halkın yıllardır beklentisiymiş..

Şimdi o günlere bakıyorum;
Korkudan titreyen sokaklar hâlâ zihnimde,
Ama asıl mizah şu ki:
Uçurumdan kurtardılar bizi,
Ve o günden beri,
Uçurumun dibinde “sakin sakin” yaşıyoruz.

A.Atam
Dip Not; O dönemin sağcıları da solcuları da yandaş ya da yalaka değildi, ülke için canını seve seve feda edebilecek idealist gençlerdi. Sokaklarda kaos çıkaranlar ise birtakım mihrakların oyununa gelen bir avuç başıbozuktu.


Next Post Previous Post