TURAN'IN PEŞİNDE ENVER PAŞA

enver paşa


4 Ağustos 1922 Enver Paşa Türkistan'da şehit düştü 


Mekanın Cennet olsun Paşam ..
Türk Dünyası’nda önemli sîmȃlardan biri olan Enver Paşa (1881-1922)’nın son dönem faaliyetleri, tarihçileri iki farklı kutba ayırmış; kimi tarihçiler tarafından Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na sokarak parçalanmasına yol açan “vatan haini”, kimi tarihçiler tarafından da “kahraman bir asker” olarak görülmüştür.
Tüm bunların yanında, I. Dünya Savaşı’ndan sonra yurdunu terk etmek zorunda kalan Paşa’nın, mücadelesini yurt dışında devam ettirdiğini söylemek mümkündür.

Türkistanlılarda, Enver Paşa’nın 1921 sonbaharında aniden Buhara’da ortaya çıkması, Bolşevikler’e karşı mücadelede başarılı olunacağı ümidini arttırmıştı.
Türkistanlı millî mücadelecileri kendi liderliği altında birleştirmek için son derece önemli olan askerî deneyim ve şahsi cazibe gibi sıfatlar Enver Paşa’da fazlasıyla mevcuttu.
Türkistanlı siyasi aktörlerden biri olan Mustafa Çokay (1890-1941)
Enver Paşa’nın Türkistan’a, ülkenin büyük kısmının henüz Sovyet işgali altına girmediği ve Sovyet idaresinin hüküm sürdüğü kısımlarında halkın isyanda olduğu 1918/1919’lu yıllarda gelmiş olsaydı, 
Türkistan’ın akıbetinin farklı olması mümkündü.

Ancak o yıllarda Türkistanlıları mağlup eden şey Rus Bolşevikleri’nin silahlı gücünden ziyade Türkistanlıların müteşekkil bir tavırda bulunamamaları ve Türkistan millî mücadelesinin yekvücut bir biçimde devam ettirilememiş olmasından kaynaklanmıştır.

Türkistan’daki yarım asırlık Rus hâkimiyeti, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen unsurların her birini kabile hayatı yaşamaya mecbur bırakmıştı.

enver paşa

Enver Paşa'nın Turan ülküsü ve şehadeti


Bu unsurları birbirine karşı kışkırtarak siyaset yapmaya çalışan Rus çar hükümeti tam anlamıyla “böl, parçala ve yönet siyaseti” yürütmüştü.
Bunun sonucunda 1917 Bolşevik Devrimi gerçekleşmiş ve Türkistanlıları birleştiren bir merkez ve lider eksikliği gün yüzüne çıkmıştı.

Her bir unsurun kendi arasında nüfuzlu lideri olmuş olsa da genel Türkistan ölçüsünde
siyaset dünyasında belli bir lider mevcut değildi.
Henüz 1916 ayaklanmasının yaşandığı günlerde Türkistan’da birçok kişi Enver
Paşa
’dan yardım bekler durumda idi. 

Türkistan’da, Osmanlı’daki Sultan’ın adını tam olarak bilen kişi az olsa da, Enver Paşa’nın ismini nerdeyse tüm Türkistanlılar biliyorlardı, hatta Balkan Savaşı’ndan sonra Türkistan köylerinde birçok kişi çocuklarının ismini “Enver” vermeye başlamıştı.

Rus hükümeti bu “Enver inancı”ndan haberdar olduğunda hemen ona karşı mücadeleye başlamıştır.
Türkistan’daki bütün aydınları “Enver ajanı” olarak nitelendiren Rus Hükümeti, nasıl ki Bolşevikler, Türkistanlı milliyetçileri “Kemalci” olarak suçluyorsa, 
Rus Çar Hükümeti de o dönemki Ceditçileri “Enver ajanı” olarak suçlamışlardır

Sovyet liderler, Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı esasında Harbiye Nazırlığı görevinde iken hem Panislamizm hem Pantürkizm politikaları yürüttüğünü, hem de Paşa’nın İslam dünyası üzerindeki saygınlığını da çok iyi biliyorlardı.

Bu durumda, İngilizlere karşı müşterek bir İslam birliği kurulabileceğini düşünmüşlerdi. 
Enver Paşa ve arkadaşları, Moskova hükümeti ile anlaşma yapmak isterlerken, onların Karadeniz, Boğazlar, Anadolu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’deki gizli emellerini ilk anlarda anlayamamışlardı.
Bolşevik liderlerin Doğu’daki amaçlarını gerçekleştirmek için Enver Paşa önemli bir araç görülmüştür.
Bolşevikler, Doğu politikalarında başarılı olabilmeleri için İslam dünyasında saygınlığı olan Enver Paşa’dan istifade etmişlerdi.

1 Eylül 1920 tarihinde Bolşevikler’in girişimiyle Bakü’de Doğu Halkları Kurultayı toplanmıştır.
Kurultay’a Türkiye’den ve dünyanın değişik ülkelerinden delegeler katılmış, 
Bakü’de halk tarafından büyük bir coşku ile karşılanan Enver Paşa’ya Azerbaycan Sovyet hükümeti mesafeli durmayı tercih etmiştir.

Kurultay’a katılan Enver Paşa
, Türkistan’daki Bolşevik siyasetinin gerçeklerini bilmediğini Kurultay’daki Türkistan vekili Taşpolat Bek Narobet Bek’in konuşmalarından oldukça etkilendiğinde anlamış ve 1921 sonbaharında Buhara’ya geçmiştir.

Buhara Halk Cumhuriyeti Hükümeti’nin o dönem başında bulunan Osman Hocaoğlu
(1878-1968
), Paşa’nın nüfuzundan, onun Moskova ile olan ilişkisinden, Buhara’daki
Bolşevik hükümranlığını sonlandırmak ve Moskova tarafından Buhara Cumhuriye-
ti’nin bağımsızlığı
hakkındaki anlaşmaya uyması konusunda istifade etmeye karar
vermiştir.

Buhara ile Moskova arasında aracı olmaya razı olan Paşa’nın Moskova hükümetine başvurusu şu sözlerle gerçekleşmiştir:
Müstakil Buhara aracısı biz, dost Sovyet Rusya’sının inkılabı rehberliği altında
İslam Asya’sını Britanya emperyalizminden kurtarma vazifemizi bitirmeliyiz.
Moskova Halk Komiserler Şurası’ndan, Buhara hududundan buraya aynıyla istila edilen bir ülkedeki düşman ordusu gibi hareket etmekte olan kızıl askerleri geri çağırıp almalarını rica ediyorum.
Kızıl askerin Buhara’da bulunması, açlığa maruz bırakılan Müslüman ahalinin son lokma ekmeğini de çekip alınışına ve ahalide Sovyet Rusya’sına karşı günden güne hoşnutsuzluk doğmasına sebep olmaktadır.
Ülkenin erzak ihtiyacını ve kıymet baha mallarını hacz edip dışarıya taşınması tezlikle durdurmak lazım.
Doğu Buhara’da isyan hareketi yükselmektedir.
Bu isyanın Cumhuriyetin başka kısımlarına da yayılması mümkün.
Hükümet başındaki Buharalı komiserler, çekistler ve Rus askerleri tarafından terör edilmekte ve serbest, müstakil hareket etme imkânından mahrumdurlar.

Moskova’ya karşı isyan hareketi İnkılapçı Genç Buharalılar arasında geçmektedir.
Sovyet Hükümetini o nedenle en önemli olan Doğu Cephesi’nde tehlike var olduğu ile ihtar rica ederim.

Buhara halkına kendi hayatını kendi kurmak için birçok imkân verilmesi lazım.
Buhara halkının teklifi üzerine ben, Sovyet hükümeti ile Buhara Cumhuriyeti arasında vuku olacak müzakerede Buhara halkını temsil etmeyi kendi tarafıma alıyorum.
Bu müracaatımıza tezlikle cevap verilmesini, müzakere için vekiller temin edilmesini ve mülakat için yer ve zaman bildirmenizi rica ederim.
Ben kendi tarafımdan Aralık ayı sonu (1921)
ve Buhara şehrini teklif ediyorum.

Sovyet Hükümeti’nin bu başvuruya cevabı: “Britanya emperyalizmi ajanı” şeklinde olmuştur.
Bolşevikler, Enver Paşa’ya karşı on binlerce asker toplayarak gizli teşkilat oluşturdular. 
Hatta Sovyet Hükümeti önceki Buhara Emiri (Seyd Mir Âlim Han) ile Paşa aleyhinde müzakerelere başladı.

Emir, sözde Enver’e dost ve onunla müttefik görünerek onun aleyhinde çalışacaktı.
Çünkü Buhara Emiri Seyd Mir Âlim Han için Paşa, “tehlikeli devrimci Genç Türk”tü.

Türkistanlı milliyetçiler Buhara Emiri’ne karşı mücadelelerinde başarılı olmuşlardır zira yeni kurulan Buhara Cumhuriyeti, millî hâkimiyet ve bağımsızlığı kendi eline almak için ülkeyi istila etmekte olan Rus Bolşeviklere karşı mücadele içinde idiler.

Bu sıralarda Enver Paşa Bakü’de toplanan Doğu Milletleri Kurultayı’ndan sonra
Buhara’ya geçmiştir.

Türkistan’ın her tarafında canlanan millî hareketin neticesinde Ruslar’a karşı silahlı isyandan ilham alarak 10 Aralık 1921’de Duşanbe’de milliyetçilerin girişimi ile Buhara Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu tarafından silahlı bir isyan başlatılmıştır ki Doğu Buhara’daki Enver Paşa ve arkadaşları bu millî hareketin içinde olmuşlardır.
Bu bağımsızlık mücadelesi günden güne büyümüş, 
Fergana ve Semerkant mücahitleri yeniden canlandırılmış, 
Eski Harezm Cumhuriyeti’nde ve Türkmenistan’da silahlı millî mücadele başlamıştır.

Dünya kamuoyunda önemli yankı uyandıran bu bağımsızlık mücadelesine komşu devletler de yabancı kalmamıştır.
Örneğin Hindistan Müslümanları tıbbî yardım yapmak amacıyla bir heyet göndermişler ve bu heyet Kâbil’de Türkistan Heyeti’nin yetkilileriyle görüşmüştür.
Türkistan’ın hazinesi olarak kabul edilen Buhara Cumhuriyeti’nin her tarafından Ruslara karşı silahlı mücadeleler artarken Türkistan’ın her bölgesinden gelen vekiller Paşa’nın etrafında toplanmıştır.

Müteşekkil ve şuurlu bir biçimde başlayan bu millî mücadele, 
Türkistan’ın kurtuluş mücadelesi yolunda atılan en kuvvetli adımlardan biri olmuştur.

Meselenin ciddiyetini gören Moskova, askerlerini Türkistanlı mücahitlerin üzerine gönderdi.
Enver Paşa, 10 Haziran 1920’de Doğu Buhara’nın önemli merkezlerinden biri olan Baysun şehrinde taarruza başlayarak Rus garnizonunu kuşattı.
Bunun üzerine Moskova sert önlemler aldı. 
Birkaç tabur askerini mücahitlere karşı sevk etti ve sonunda Pul Hakyan’dan Purçu’ya çekilmek mecburiyetinde kaldı.

Mustafa Çokay, burada şunu hatırlatmaktadır: 
Eski Buhara Emiri taraftarlarından İbrahim Lakaylı ve yanındakiler bu zor şartlarda Paşa’ya yardım edecekleri yerde, Rusların müttefiki imiş gibi mücahitlerin at ve nakliyatını yağma ettirmek suretiyle Ruslar’a yardım ettiler.

Rusların taarruza başlaması ile birlikte İbrahim Lakay ve yanındakiler de perişan bir biçimde bozguna uğratıldılar.
Enver ise kendi askerleri ile birlikte hasarsız Hisar’a çekildi.”

Duşanbe’yi işgal eden Rus ordusu, Emircilerle işi olmadığını, “militarist” gençler ile Enver Paşa’yı takip ettiklerini belirterek, İbrahim Lakay’ı kandırmış ve onlardan at, deve ve erzak almıştır.

Geri dönmekten başka çaresi kalmayan Enver Paşa, 1922 yılının Temmuz sonlarında Belcivan’a dönmüştür.
Enver Paşa, maiyetiyle birlikte Belcivan’a çekildiği sırada Afganistan Dışişleri Bakanı Mahmut Veli Han, Temmuz sonlarında Paşa’yı Afganistan’a davet etmişse de Paşa teklifi reddetmiştir.
Paşa, Türkistan’dan çıkmamaya karar vermiş ve bu sırada yanında Devletment Bek, Aşur Bek, İşan Sultan, Karşı ve Şehrisebz askerlerinin lideri Danyal Bek yer almıştır.

Enver Paşa, 1922 yılı Ağustos başında Kurban Bayramı’nı geçirmek üzere Bel-
civan’ın 7-8 km. doğusundaki Havalin’e giderken yol üzerindeki Devletment Bek’in
karargâhı olan Çegen köyüne uğramıştır.

4 Ağustos 1922 Cuma günü sabah bayram namazından sonra Devletment Bek ve askerler ile bayramlaşmıştır.
Ardından, muhafız birliği ile birlikte harekete hazırlandılar.
Paşa, 60 Türkmen süvarisinden oluşan muhafız birliği ile karargâhtan çıktı.
Sabah saatlerinde Bolşevik ileri karakolundan silah sesleri duyulmaya başlamıştı.
Gelmekte olan bir Bolşevik taburu ile karşı karşıya kalan Enver Paşa, Bolşevik kuvvetlerin içine dalmıştır.
Karşılıklı çatışmanın sonunda kalbinden vurularak şehit edilmiştir. 

Paşa’nın imdadına gelen Devletment’in de saldırısı neticesiz kalmış ve o da aynı yerde can vermiştir.

Bir gün sonra mevcut askerler ve etraftaki köylerden gelen halkın oluşturduğu 6-7 bin kişilik bir cemaatle, namazları kılındıktan sonra defnedilmişlerdir.

Enver Paşa, Türkistan mücadelesine yeni bir anlam kazandırmıştır.
Hatta Zeki Velidî Togan, eğer Buhara Emiri ve gericiler engel olmasaydı, 
Enver Paşa’nın Duşanbe’deki kuvvetlerle Semerkant’a gelebileceğini öne sürmüş ve bunu, Enver Paşa’ya karşı olan Rus kuvvetlerinin önemli kumandanlarının söylediğini belirtmiştir.

Türkistan yazarlarından Tahir Çağatay, Enver Paşa’nın öldüğü günü şu şekilde aktarmaktadır:

Paşa nedense bugün fazla düşünceli ve kaygılı bir vaziyette idi!...
Saat 8’e yakın Rus elinde 300 kadar atlı askerin Çegen’in batısındaki Obtar Köyü yakınındaki tepeye doğru yaklaşmakta olduğu haberi verildiği zaman Paşa, askerin toplanıp
hazırlanmasını beklemeden, yanındaki daimi 25-30 askeriyle düşman üzerine yürüdü.

Bu sırada, Ruslar da üç kola ayrılarak ilerlemekte idiler.
Paşa ani bir taarruz ile karşısına çıkan Rus atlılarının bir kısmını bozguna uğrattı ve silah-
larını aldı.
Cesareti ile Rusları şaşırtan Paşa’nın yanında ancak 5 kişi kalmıştı, diğerleri şehit düşmüştü.
Bu kanlı sahne spontan olmuştu ki Ruslar şaşırmışlar ve kim ile savaşmakta olduklarını sezmemişlerdi.
Paşa’nın yanındaki 5 kişiden birisi Rus zabiti Reyof idi.
Paşa hiç imdat falan beklemeden öne giderken arkadan askerler hemen yetişmişti.

Fakat Rusların yan tarafında ok [silah] atanlardan birisinin hain bir kurşunu kurban bayramında büyük kurbanı yüreğinden vurmuştu!

Yardıma gelen Devletmend Bik’in taarruzu neticesiz kaldı, çünkü o da pek sevdiği Paşa’dan ayrı fazla yaşayamamıştı!

Kumandasız kalan askerleri biraz takip ederek geri dönen Ruslar, karşılarında mücadele edenler içinde Paşa’nın olduğunu bilmiyorlardı!

Enver Paşa’nın ölüm haberi Türkistan’a yayıldığında, bu habere inanmayanlar çoktu, çünkü bu Paşa’nın 14. şehit haberiydi.
Enver Paşa ve Devletment’in naaşlarının Ruslar tarafından kaçırıldığı zannedildiği halde, Enver’in muhafız birliğinden olan Faruk Bek, Danyal Bek, Osman Efendi, Mirza Pirnefes ve Destankul, Çegen Köyü’ne giderek naaşları aramaya başladılar.
Enver Paşa ve Devletment Bek’in naaşları vuruldukları yerde duruyordu.

Enver Paşa’nın yerini Danyal Bek, 
Devletment Bek’in yerini de Abdulkadir Bekoğlu alarak millî mücadelelerine devam etmiştir.

Türkistan’da büyük bir coşku ile karşılanan Enver Paşa, Türkistan’ın şartlarını iyi bilmediğinden telafisi olmayan bir hata yapmıştı.
Rus askerlerinin yardımı ile devam ettirdiği saltanatının müstebit karakteri yüzünden ülkesinde son derece rahatsızlığa sebep olan Buhara’nın sabık emiri Mir Âlim Han’ın baş veziri olmuştu.

Semerkant ve Buhara Basmacıları
nefret ettikleri Buhara Emiri Baş Veziri’nin önderliğini tanımayı kabul etmemişlerdi.

Diğer yandan ise Emir, Jön Türkler’in eski liderine karşı her zaman şüphe ile yaklaşmıştı.
Dolayısıyla Enver Paşa’nın faaliyetlerinin kaderi çok önceden belli olmuştu.


G. S. Agabekov tarafından yazılan Enver Paşa Nasıl Öldürüldü? adlı kitapta, Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesi esnasında şehit düşen Enver Paşa’nın ölümü konusunda yazdıklarının “temelsiz ve saçma” olduğunu öne süren Çağatay, 
Enver Paşa ile beraber olan Türkistanlıların söylediklerini efkȃr-ı umumiyeye aktarmanın millî bir görev olduğunu belirtmektedir.

Agabekov, Paşa’nın son savaşında şehit olduğunu yazmaktadır ve yanında taşıdığı Kur’ân’dan bahsetmektedir.
Çağatay bu durumu: “Eğer Ruslar ilk karşılaştıkları kuvvetin içinde Paşa’nın olduğunu ve şehit düştüğünü bilmiş olsalar idi, o büyük şehidin na’şını orada bırakırlar mıydı?
Sadece Kur’ȃnını almakla yetinirler miydi?
Bu Kur’ân bahsi de büsbütün uydurma bir şeydir.
Bugün Paşa’nın bazı şeyleri Türkistan mücahitlerinin elinde bir kısmı da (yani şehit edildiği zaman üstündeki ceketi)
Türkiye’ye gelen mücahitler tarafından ailesine verilmiştir” şeklinde izah ederek, Enver Paşa’nın hiçbir şeyinin Rusların eline geçmediğinin altını çizmektedir.

Agabekov’a göre, Enver Paşa takip ediliyordu. 
Yine O, bir satıcı kılığında Doğu Buhara’ya, Türkistanlı mücahitler arasına varmak için Buhara’dan bazı mallar alarak satıcı kılığında Karşışehir’e doğru yola çıktığını, giderken demiryolu bozulduğundan iki eşek ile boş ve tenha sahrada ilerlediğinden ve bazı yerlerde çayhanelere rastladığından bahsetmektedir.

Çağatay ise söz konusu yerlerde çayhanelerin varlığından bahsetmenin “gülünç bir iddia” olduğunu belirterek, bu yerlerde, önce eski Emir hareketi, ondan sonra da Ruslar ile olan millî mücadelede, Agabekov’un da belirttiği gibi bir “harabezedeye dönüştürülen Doğu Buhara”da her tarafın tenhalaştığını, hayatın tamamen durduğunu, o mıntıkada gezmenin ȃdeta insana dehşet verecek derecede olduğunu, hatta eski köylerden eser kalmadığını sadece bazı merkezlerde derme çatma bir şekilde kurulan hükümet dairelerine rastlanabileceğini öne sürmektedir.

Tahir Çağatay satırlarının devamında, Agabekov’un satıcı kılığında “Resulov” ismi ile gezerken, yanında Kızıl Ordu ile irtibat kuracak olan Osipov’un kendi adıyla
gezmesinin de “çok garip” olduğunu söylemektedir.

O bölgede yabancı birilerinin dolaşmasının imkânsız olduğunu belirterek, Agabekov’un her ne kadar Özbekçe’yi bilse de o yerlerin şivesine hâkim olmadığını ve eskiden beri bu yerlerde ticaret yapanların da bu işten vazgeçtiklerini öne sürmektedir.

Agabekov kitabında, Doğu Buhara’daki halkın ya Basmacılar’a katıldıklarını ya da Afganistan’a göç ettiklerini yazmasına karşılık Çağatay, halkın bir kısmının Afganistan’a kaçtığını, diğer bir kısmının millî mücadele hareketine katıldığını, kalanların ise o bölgenin yerlisi ve İbrahim Lakay veya Emir Ȃlim Han taraftarları olduklarını belirterek, bu kişilerin, kendilerine yabancı bir kişi gördüklerinde onları mahv edebileceklerini öne sürmektedir.

Yine Resulov ve Osipov’un satıcı kılığında sahrada çayhanelerde rahat rahat dolaşarak ticaret yapmalarının da imkânsız olduğunu vurgulamaktadır.
Agabekov ise Abdurrahman isminde bir yerliyi kendilerine yardımcı olmak üzere yanlarına aldıklarını, Dihnev’e giderken Abdurrahman’ı tamamen kendi taraflarına çekmeyi başardıklarını yazmaktadır.

Abdurrahman’ın Dihnev’e kadar Resulov ve Osipov’u tüccar olarak tanıttığı gibi kendilerine önemli bilgiler topladığını da belirtmektedir.

Agabekov, Enver Paşa’nın ayrı bir evde yaşadığını ve ara sıra yaveri ile ava çıktığını öğrendikten sonra görevlerini Rus askeri gücüne terk ettiğini ve bir gecede Dihnev’e doğru yola çıktığını yazmaktadır.

Ardından Basmacıların durduğu yerden 20 km. uzaklaştıktan sonra Enver Paşa’nın üzerine gelmekte olan atlı kızıl askerlerle karşılaştıklarını ve gerekli bilgileri onlara verdiklerini belirtmektedir.

Tahir Çağatay ise Dihnev ile Belcivan arasının tahminen 150 km.’den fazla olduğunu ve Belcivan’ın Dihnev’in doğusunda bulunduğunu hatırlatarak, Paşa’nın o sırada Belcivan’da olduğunu ifade etmektedir.

Hâlbuki Agabekov’un yazdığına göre Enver Paşa’nın Dihnev’e 40-50 km.’lik bir mesafede bulunması gerektiğini, dolayısıyla bunun doğru olamayacağını iddia etmektedir.
Agabekov, “Paşa’yı pis bir Rus süngüsüyle parçaladılar”şeklinde iddiada bulunmaktadır.

Aynı tarihlerde merkezî Rus basını da (İzvestiya ve Pravda gibi gaze-teler) Enver Paşa’nın ölümüne inanmamış, 
Paşa’nın kafasını görünceye kadar bu habere inanmanın doğru olmadığını yazmışlardır.
Gerçekten de inanmamakta haklı idiler, çünkü o zamana kadar birçok kez Paşa’yı öldürmüş ve diriltmişlerdi. 

Zaten G.P.U. (Sovyet İstihbarat Teşkilatı)’nun elinde Enver’in şehit edildiğine dair bir iz olsaydı, merkezin resmî gazeteleri bu iddiada bulunamazlardı.
Türkistan’daki Basmacılık Hareketi ve Enver Paşa’nın ölümü Alman basınının da çok ilgisini çekmiştir.
Almanya’nın merkez gazetelerinde Enver Paşa’nın akıbetini tasvir eden yazarlar, Agabekov hatıralarını neşretmişlerdir.
Türkistan yazarlarından Tahir Çağatay’ın, Yeni Türkistan ve Yaş Türkistan dergilerinin 1931 yılı Şubat sayılarında neşr edilen makalelere dayanarak “Enver Paşa Nasıl Şehit Düştü?” (“Wie Enver Pascha fiel …”) sorulu makalesiyle Alman efkâr-ı umumisini bu tarihi vak’a ile tanıştırmıştır.

Çağatay’ın bu makalesi Almanya’nın en bilinen ve Alman Dışişleri Nezareti’ne yakınlığı ile tanınan gazetelerden biri olan Deutsche Algemeine Zeitung’un 1 ve 30 Ağustos (1931) günkü sayılarında basılmıştır.

SONUÇ

Enver Paşa hayatının son yılını Türkistan’da, Türkistan’ın bağımsızlığına kavuşması amacı ve inancı ile geçirmiştir. 

Türkistan’a geldiği zaman onu idare eden ruh ve ideal, Türkiye’de özellikle BalkanSavaşı’ndan sonra nükseden “Türkçülük” ruhu idi.


Doğrudan doğruya bir siyasi Panislamizm veya Pantürkizm hayalleri değildi. 
Türkistan’da almış olduğu birçok mağlubiyetten hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır.
Ancak baş koyduğu mücadele, altından kalkamayacağı kadar büyük bir mücadele idi. 
Sovyet Rusya hükümeti Türkistan’ın tüm yollarını ve nakliyat vasıtalarını elinde bulunduruyordu.
Tüm erzak onun elinde idi.
Enver ise kocaman Türkistan’ın bazı kısımlarından silahsız, erzaksız atlı haberciler aracılığı ile iletişim kurabiliyordu.

Etrafı farklı görüşlere sahip gruplarla doluydu ve her grup kendi başına Ruslara karşı mücadele içerisindeydi.
Türkistan dışından gelen bir Türk olması da onu, Türkistan’a ve Türkistan’ın ihtiyaçlarına yabancı kılıyordu.
Enver Paşa gerçek bir inkılapçı olsa da, Türkistan’da çalışan bir siyasî olarak objektif şartlarla birlikte bu ülkenin kuzey kısımlarının iki asır, güney kısımlarının yarım asırdan fazla Rus idaresi ve medeniyeti etkisinde kaldığı gibi hususları göz ardı etmişti.

Bolşevikler, Enver Paşa’yı İngilizlere karşı bir koz olarak kullandılar.
Rusya’da yaşayan Türk ve Müslüman unsurların, Paşa’nın tarafına geçmesinden her zaman ürktüler.
Enver Paşa hayatı pahasına verdiği büyük idealini bütün çabalarına rağmen gerçekleştirememiştir.
Sovyet hükümeti, Enver Paşa’nın Türkistan’da yürüttüğü başarılı savunmanın Türkistan halkını bir bayrak altında toplamasından ve onlarda millî şuuru bilinçlendirmesinden korkmuştur.
Paşa’nın giderek güçlenmesinden korkan Bolşevikler, onu ölüme mahkûm etmiştir.

Enver Paşa’nın ölüm anı
dünya kamuoyunda Türk askerinin onuru ve haysiyetini küçük düşürücü şekilde tasvir edildi.
Bu alanda, Enver Paşa’nın nasıl şehit edildiğine dair Sovyet Gizli Teşkilatı eski üyelerinden G. S. Agabekov’un hatıratı çeşitli dillere çevrildi ve bu surette efkâr-ı umumiye üzerinde yanlış bir kanaat bıraktı.

Türk Dünyası’nın önemli bir ülkesinde şehit düşen bu büyük şehidin, bahsi geçen hatıratta yanlış bir tarzda yazılan şehadet vak’ası Türk askerini küçük gösterme ve millî haysiyeti rencide etmesi dolayısıyla çeşitli dergi ve gazetelerde bu konuda bazı yazılar
yazılmasını gerekli kıldı.

Bu konuda Mustafa Çokayoğlu öncülüğünde çıkarılan Yaş Türkistan dergisinde, bu hadisenin bizzat şahidi olan ve bu mücadelede merhum Paşa ile bulunan Türkistanlıların ifadeleri olduğu gibi efkâr-ı umumiye arz edildi.

Bu durum, Türk askerinin şehit düştüğü zamanda da şerefli bir surette şehit olduğunu göstermesi bakımından mühim ve millî bir vazife olarak görüldü.
Merhum Paşa’nın ölüm anı ile ilgili yazılan makalelerde, Agabekov’un yazdıklarının temelsiz ve uydurma olduğu anlaşıldı.

Enver Paşa, kardeş ülkede, Türk ve Türklük için can vermiştir.

Paşa’nın ölüm haberi Türkistan’da derin etki uyandırmış, habere sokaklarda matem tutulmuştur.
Bugün Türkistan’da Paşa’nın kahramanlığı ve Türkistan’daki yurtçu hareketi halk arasında millî bir destan halinde yaşamaktadır.

Kaynak ; MUSTAFA ÇOKAYOĞLU’NUN KALEMİNDEN ENVER PAŞA VE 
PAŞA’NIN ŞEHADETİ*
Tülay KÖSEOĞLU**


0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun