-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

NUTUK- FERİT PAŞA KABİNESİ

Nutuk damat ferit paşa kabinesi


AMERİKALI GENERAL HARBORD İLE GÖRÜŞME 

Nutuk - Efendiler, hatırlarsanız ülkemizde ve Kafkasya’da incelemeler yapmak için  Amerikan Hükûmeti General Harbord’un başkanlığında bir heyet  göndermişti, bu hey’et Sivas’a geldi, 22 Eylül 1919 günü General Harbord ile çok uzun uzadıya görüştük, General’e, Millî Mücadele’nin maksat ve gayesi, millî teşkilât ve birliğin ortaya çıkış sebebi, müslüman olmayan azınlıklara karşı gösterilen duygular, yabancıların memleketimizdeki yıkıcı propaganda ve eylemleri üzerinde ayrıntılı ve belgelere dayanan açıklamalarda bulundum.


General Harbord

General Harbord

General’in bazı garip soruları ile de karşılaştım. 
Söz gelişi: 
Millet, tasarlanıp yapılabilecek her türlü girişim ve fedakârlığa başvurduktan sonra, da başarı sağlanamazsa ne yapacaksın? gibi. 
Yanlış hatırlamıyorsam, verdiğim cevapta demiştim ki: 
Bir millet varlığını ve istiklalini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs
ve fedakarlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. 
Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. 
Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakarca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.
Generalin bu sorusunun altında yatan asıl maksadın ne olabileceğini araştırmak istemedim. Ancak, verdiğim cevabın kendisince takdirle karşılandığını bugün yeri gelmişken belirtmek isterim.

İSTANBUL HÜKÜMETİ İLE HABERLEŞMENİN KESİLMESİ

Efendiler.
Eylül’ün 25. günü akşamı, Ankara’da bulunan Kolordu Komutan Vekili Mahmut Bey’den aldığım bir şifreli telgrafta şunlar bildiriliyordu.
Bu gece İstanbul telgrafhanesinden Fuat Paşa’yı telgraf başına istediler, dahiliye Nezareti’nin vilâyet şifresi ile bir şifre yazdırdılar, bunun özeti, vatanın kurtulması yalnız Padişah’ın bildirisindeki en doğru yol göstermelere uygun hareket etmekle kolaylaşacaktır. 
Millî Mücadele, medeniyet dünyasına iğrenç gayeler gibi aksettirildi. 
Hükûmet ile millet arasındaki ayrılık yabancıların işe karışmasına yol açacaktır.
Konferans, bizim hakkımızda karar verirken, bu anlaşmazlık iyilik ve kurtuluş belirtisi olmayacaktır. 
Sonuç olarak, hareketin liderleri ile görüşmek üzere, yüksek şahsiyetlerle, bildirilecek yerde buluşma bir oldu bitti şekline sokularak, vaktin darlığı dolayısıyla hemen cevap beklenmektedir. 
Görüş ayrılıklarına saygılı davranılacağını, şahsa ve şerefe dokunulmayacağını abartmalı bir şekilde ekliyor. 
Telgrafı yazan zat, Genelkurmay Tuğgenerallerinden Abdülkerim Paşa’dır,bu telgrafa Ticaret ve Ziraat Nâzırı Hâdi Paşa aracılığıyla ve aynı şifre ile cevap beklemektedir. 
Adı geçenin, böyle bir hileye başvurarak, başvurunun bizden geldiğini, ilân etme ve yayma gayesi güttüğü anlaşılıyor,
Efendiler;
İstanbul Hükûmeti ile haberleşmeyi kesmemizin on beşinci günündeyiz, Millî karara karşı muhalefet durumuna geçen bazı yerler, ister istemez millî akıma uymaya mecbur edildi. İstanbul’a her gün bütün memleketten, hükûmetin düşürülmesi isteği ile ilgili telgraflar yağdırılmaya başladı. 
İtilâf Devletleri’nin, Anadolu’da dolaşan subay ve memurları, her yerde açıktan açığa, Millî Mücadele’ye karşı tarafsız olduklarını ve memleketin iç durumuna karışmadıklarını söylemeye başladılar.
Bu durum karşısında, Padişah ve Ferit Paşa’nın, artık Millî Mücadele liderleri ile uzlaşmaktan başka çıkar yol kalmadığını hesaba katarak, fakat, herhalde konumlarını da korumak şartıyla, bir uzlaşma yolu olabilecek imkânlar araştırmaya başladıkları kanısına
varmak yanlış olmaz inancındayım.

Abdul_Kerim_pasha

Abdül Kerim Paşa 

Efendiler,
Adı geçen rahmetli Abdülkerim Paşa, benim çok eski bir arkadaşımdı. 
Pek namuslu, gayretli, temiz kalpli bir vatanseverdi, Selânik’te, ben yüzbaşı o binbaşı olarak aynı büroda çalışmış, yıllarca özel arkadaşlık etmiştik.
Rahmetlinin tavır ve durumundan bir tarikata bağlı olduğu anlaşılıyordu. 
Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür.
Ancak, herhangi bir şeyhe bağlılığını bilen yoktur, çünkü, kendisini inançları ve vicdanî değerlendirmelerinde taşıdığı manevî derece bakımından 
Hazret-i evvel, büyük hazret
Olarak kabul eder, kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendisince, karşısındakinde gördüğü yeteneğe uygun 
Hazret, kutup” gibi makamlar verirdi. 
Bana, 
Kutbu’l-akdâb” (Kutuplar Kutbu) derdi. 
Şimdi açıklayacağım görüşmemizde de bu noktalara tesadüf edeceğiz. 
Kerim Paşa, çok samimi ve zamanında kendisine büyük şöhret kazandıran yüksek bir söz
söyleme gücü ile konuşur ve öyle yazardı. 
Kendisinde, inandırma güç ve kudreti olduğu da sanılır ve öyle kabul edilirdi. 
Bizim, Selânik’te bulunduğumuz sıralarda, orada Ordu Komutanlığı ve Ordu Müfettişliği ile bulunmuş olan Hâdi Paşa, Kerim Paşa’yı açıkladığım özellikleri ile, dostlar arasında sayılır ve sevilir bir kimse olarak tanımıştı.
Efendiler.
27/28 Eylül 1919 gecesi, gece yarısına bir saat kala telgraf başında, Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik. 
İki taraf biri birini şu sözlerle tanıdı:
Sivas- Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. 
Kerim Paşa’ya söyleyiniz, buyursunlar diyorlar, İstanbul- Yüksek şahsiyetleri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum?
Ben
- Evet, sayın Kerim Paşa Hazretleri,dedikten sonra:
Kerim Paşa
- Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne” adresini yazdırdı ve “Paşa’ya söyleyiniz
anlar, Hazret-i Evvel karşınızdadır” sözlerini bir çeşit parola gibi ilâve etti. 
Kerim Paşa: 
- Zâtıâlîlerinin afiyetleri iyidir inşallah kardeşim” diye başladı.
Kerim Paşa’nın İstanbul Hükûmeti tarafından kalbinin temizliğinden ve ahlâkının güzelliğinden yararlanılarak nasıl aldatıldığını anlamak için, sözlerinin başlangıcını kendisine olduğu gibi tekrarlatacağım. 
Rahmetli Kerim Paşa şöyle devam etti:
Vatanın iyiliği için büyük vatansever kardeşimle ve sayın temsilci kardeşlerimle görüşmek isterim.
Ayağınız toprağına ulaştırılmak üzere Ali Fuat Paşa aracılığıyla bir telgraf göndermiştim. İşte, zâtıâlînizin eline ulaşan o telgraftaki esaslar üzerinde inşallah sevindirici bir çözüm buluruz.
Memleketin geçirmekte olduğu nazik ve pek önemli karışık devreyi Allah’ın lûtfu ile kolayca aydınlığa çıkartırız. 
Bunun için de Allah’ın keremi ve nurdan yaratılmış kurtarıcı emellerinizin gönül mürşîdi ile, bu konuda önemli şeyler konuşarak, vatan için olan dileklerimizi birleştirelim değil mi? Pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim! 
Ne buyurursunuz, ruhum?
Yere batasıca kötülük yapmalarına engel olalım, onları ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız olarak bırakalım. 
Yalnız hükûmet ile milletin sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili hizmetlerini ve işlerini birleştirelim. 
Çünkü ortak ve yüce gaye aslında hep birdir. 
Vatan düşüncesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, medeniyet dünyası karşısında aziz
topraklarımızın korunması ile ilgili en büyük vatanseverlik olduğunu bir kere daha belirtmek üzere içinde bulunduğumuz durumun güçlüklerini yok edelim ve buna bir çare bulmak içinde bu aziz kardeşiniz ile görüşmeye başlayalım, bekliyorum kardeşim. 
Bu teşebbüsüm hakkında, hükûmetin geniş ölçüde iyi niyet gösterdiğini ilâve ederim, ruhum!”

Efendiler, Kerim Paşa ile 27/28 Eylül, gece yarısından önce saat 23.00’te başlayan bu görüşmemiz, sabah saat 07.30’a kadar tam sekiz buçuk saat sürdü. 
Üç ana noktaya ayrılabilen bu görüşmemiz, yazıda esercedit denilen büyük tabaka kâğıtlardan yirmi beş sayfayı doldurdu. 
Bunların hepsini burada okuyarak sabrınızı kötüye kullanmaktan korkarım.
Rahmetli Kerim Paşa’nın, sağlam görüşlere ve kendi inancına ters düşmesine rağmen-maalesef güçlü bir mantığa da dayanmayan bu tatlı sözlerinin ve tantanalı cümlelerinin
okunup dinlenebilmesi için yayınlayacağım belgeler arasında bu konuşmaya da olduğu gibi yer vereceğim.
Yalnız, bu görüşmede, her iki tarafın güttükleri hedef ve dayandıkları temel noktalar hakkında, özellikle sonucu bakımından kısa bir fikir verebilmek için, izin verirseniz, bu
noktaların her birine bir parça dokunacağım.
Kerim Paşa’nın bilginize sunduğum ilk telgrafına karşılık verirken biraz da onun tarz ve üslûbuna uymuş olduğum görülecektir.
Cevabımda, ben de böyle başladım:
- Kerim Paşa Hazretleri’ne “kütbü‘l -akdâb”, deyiniz, anlar” diye başladıktan sonra “şimdi
cevap veriyorum” dedim.

- Pek sayın ve temiz kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne. 
Tanrı‘ya şükürler olsun, sağlığım yerindedir. 
Büyük ve soylu milletimizin yasal haklarının bilincine varmış, onu korumaya ve savunmaya bütün varlığı ile girişilmiş olduğunu görmekle pek mutluyum.
Karşılıklı görüş belirtmek hususunda gösterilen isteğe içten gelerek teşekkür ederiz…
Fuat Paşa aracılığı ile çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz….
Dayanak noktası olarak kabul buyurulan bildiride ileri sürülen hususların, Ferit Paşa ve
arkadaşlarına karşı yöneltilmiş bir haykırış veçıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve inceleme ile anlaşılacak açıklaktadır. 
  • Padişah’ın kalbini derin üzüntülere boğan durum ve davranışlar, milletimiz tarafından değil, Ferit Paşa
  • Dahiliye Nazırı Adil Bey
  • Harbiye Nâzırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları olan
  • Harput Valisi Ali Galip Bey, 
  • Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve ;
  • Konya Valisi Cemâl Bey tarafından işlenen kötülüklerle ortaya konmuştur.
Malatya’daki ihanet teşebbüsü, Çorum’daki haince tertip, Konya’daki kanlı teşebbüs eğer
içyüzleri ile bilginize ulaşmış değilse, zâtıâlilerinizi bir çözüm başlangıcı olarak
 düşündüğünüz noktadaki isabetsizlikten dolayı mazur görürüz.
Yabancıların görüşlerinin lehimize döndüğü tamamıyla doğrudur. 
Ancak, bu dönüş, hiçbir vakit Ferit Paşa Hükûmetinin güttüğü siyasetin sonucu değildir. Bu sonuç, milletimizin varlığını göstermek ve ispat etmek için kendi kendine girişmiş olduğu kararlı teşebbüsünün eseridir.
İşte bu konuda Zâtışâhâne’yi aldatıyorlar.
Kurtuluş çaresi ve yaşama ilkesi ve ancak Kuvayı Millîye’nin önderliğinin benimsenmesinde ve millî iradenin hâkim olmasındadır. 
Bu sağlam ve yasal temelden en küçük bir sapma, Allah korusun, devlet, millet ve vatanımız için pek acı bir yıkım getirir
Milletimizin soylu mücadelesini kötüye yormaktan ve etrafa öyle tanıtmaktan geri
 durmayan kötü niyetli aşağılık kimselerin çok olduğu bir gerçektir. 
Ancak, asıl derin bir esefle karşılanacak olan husus, bu kötülükten başka bir şey düşünmeyenlerin başında, sonsuzluğa kadar yaşayacak olan devletimizin Sadrazamı Ferit
Paşa
ile bakanlık konumlarını tutan Âdil Bey, Süleyman Paşa gibi, devlet adamlarının yer
almış bulunmasıdır.

Damat Ferit Paşa

Damat Ferit Paşa


Memleketimize takım takım bolşeviklerin girdiğini ve Millî Mücadele’nin bir bolşevik
mücadelesi olduğunu resmî olarak ilân eden ve yayan bu talihsizlerdir.
Asil ve temiz Millî Mücadele’mizin, İttihatçıların son çırpınışları ve kanlı hareketleri olduğunu ve onların parasıyla yürütüldüğünü resmen ve açıktan açığa bütün dünyaya ve yabancı gazetecilere söyleyen bu gafillerdir.
Anadolu’da karışıklık olduğunu basın yoluyla resmen ilân eden ve Ateşkes Anlaşması‘nın özel maddesine göre aziz vatanımızı düşman işgaline uğratmak isteyen bu cahillerdir.

Malatya’nın Müslüman halkı ile, Sivas’ın Müslüman halkını biribirleri ile boğazlaşmaya
sürüklemek isteyenler bu zavallılardır. 


Millî Mücadele’nin önüne geçeceğim diye, Sivas’ın ve millî duyarlığın görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. 
Bununla birlikte, bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi, kötü niyetlilerin bu güzel memlekete yönelttikleri iftiraları ve açıktan açığa yürüttükleri lanetli hareketleri kırmak ve onları kendi ümitlerinin pusularında kör kötürüm ve cansız düşürmek, devlet ile milletin faaliyetini sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili noktada birleştirmektir. 
Yüce Tanrı‘ya şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyet belirtilerini kırmış bütün kahramanlığı ile dönüşü olmayan kesin adımlarını atmıştır. 

Yabancılar bile, milletin yaygın gücünü ve kesin kararını, buna karşılık İstanbu Hükûmeti’nin ne kadar soysuz ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir hey’et olduğunu iyice anlamıştır. 
Merzifon’u boşalttılar.
Samsun’u da boşaltmaya başladılar. 
İç işlerimize ve Millî Mücadele’mize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. 
İşte millî faaliyetlerimizin, bağımsızlığımızı güvence altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur.

Millî akım, İstanbul’da, Kanun-ı Esasî hükümlerine uyulmasını sağlamakla sonuca
ulaşacaktır.
Şimdiki hükûmetin, geniş ölçüde, bir iyiniyete sahip olduğunu sanmanın doğru olmadığını arz etmeme izin vermenizi rica ederim.
Ben daha Erzurum’da iken Ferit Paşa’ya gerçeği ve durumu açıklayarak, milletin kuvvet ve
iradesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmış, kendisini, karşı koyma ve engelleme yolunda devam etmemesi gereği ile uyarmıştım.
Bu gafil kişi, buna cevap vermediği gibi, millî akımın birkaç kişinin körüklemesinin eseri
olduğunu ilân etti. 
Çıkar hırsı ile, bilgisizlik gaflet ve körlüğü ile iki tarafı da idare ederek konumlarını koruyabilecekleri şeklinde boş bir zan içinde bulunan birkaç valinin aldatıcı raporlarını, benim tertemiz ve vatanseverce uyarılarımdan daha üstün tuttu. 

Bugün, her türlü kötülük, hainlik, beceriksizlik ve zavallılık durumunda kaldıktan ve millet de bütün olup bitenlerin iç yüzünü tam bir açıklıkla kavradıktan sonra, bize düşen görev, hemen millî dâvâyı benimseyecek yeni bir kabinenin iş başına gelmesini sağlamaktır.

Eğer şimdiki kabinenin şahısları ve hayatları bakımından herhangi bir çekinceleri varsa,
bugün için bu gibi şeylerle uğraşma seviyesizliğinden pek yüksek olan milletimiz adına kendilerine istedikleri söz ve güvenceyi vermeyi de milletimizin çıkarı açısından gerekli
sayarız. 
Ancak, tuttukları yanlış yolda inatla direnmeye devam edecek olurlarsa, bundan doğacak sonuçların sorumluluğu kendilerine ait olacaktır.

İşte yapılan bu iyi niyetli faaliyet dolayısıyla, durumu bir defa daha ve son olarak, asil yüksek şahsiyetleri gibi kalbi, gerçekten de vatan ve millet sevgisi, Padişaha muhabbet ve bağlılıkla dolu olan ve kardeşlik hatıralarını daima saygı ile taşımakta olduğum, siz kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri ile de bildirmiş olmak, bizim için her türlü vicdan huzurunun daha da sağlamlaşmasına vesile olmuştur.”

Efendiler

Buraya kadar söylediklerim bir tek maddenin özetidir.
Bundan sonra gelen maddede, “Millî Mücadele bütün genişliği ile İstanbul’a doğru
ilerlemektedir. 
Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir.
Zâtıâlileri de bu bilgileri isteyip aydınlanınız” dedikten sonra, o günlerde yapılmış olan başarılı hareketlerin raporlarını özetleyerek açıkladım ve: “Artık bütün bu hareketleri
durdurmak yalnız ve ancak bir tek şeye bağlıdır. 
O da kabine başkanlığının millî dâvâyı bütün anlamıyla benimseyecek bir zata verilmesi ve o zatın da bu millî dâvâyı kavrayarak ona göre tedbir almaya girişmesidir” dedim.

Bütün bu söylenenler karşısında siz kardeşimin de bir düşünceleri varsa lûtfen bildirmenizi rica ederim cümlesinden sonra, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Hey’et-i Temsiliyesi adına Mustafa Kemal” diye imzamı koydum.

Bundan sonra Kerim Paşa: “Önce, zâtıâlileriyle birlikte olan sayın zevatın hepsine selâm ve saygılarımızı arz etmek ve duyurmak lütfunda bulunmanızı rica ederim” girişi ile görüşmemizin ikinci noktasına geçtiler. 
Kerim Paşa devam etti:
- Başladığım kısa konuşmanın bütün safhalarını zâtıâliniz anlattınız. 
İşin çözüme götürülmesi bakımından iki yerde isabet gösterilmediğini söyleyerek mazur görüleceğimi belirttiniz. 
Gerçi, bütün durumlar ve çeşitli bölgelerdeki olaylar bilinmedikçe, bir konuda hakemlik etmek güç ise de, memleketle ilgili bir işin çözüme bağlanmasında bize ışık tutan, tertemiz vatan endişesi olduğundan, dayanağımız sağlam ve açıktır. 
Vatanın alın yazısına karar verileceği şu sıralarda, tek vücut olarak birleşmiş bir millet ve
hükûmetin göreceği işi göz önünde bulundurarak, bunun kolaylıkla bir çözüme ulaşması dileğimi bildirmek isterdim.

Padişahın hareket noktası olarak aldığıma işaret buyurduğunuz bildirisini anlamakta bendenizin yanılmış olması mümkündür. 
Yalnız, izin veriniz de, asıl işlerin çözümünde en büyük dayanak sayılan bu yüksek bildirideki toplayıcı yönleri açıklayarak, Padişah’ın sözlerinin neleri içine almış olduğunu belirteyim. 
Ben zannediyorum ki, Padişahımız…”
Ben, derhal Kerim Paşa’nın devam etmesine fırsat vermeden şunu yazdırdım:
- Kerim Paşa Hazretleri, gereğinden fazla açıklama yapmak, her ikimizi de asıl gayeden
uzaklaştırılabilir. 
Bir de Padişah’ın bildirisinin yorumları ile fazla uğraşmanın yararı yoktur.
Rica ederim asıl konu üzerinde görüşelim.”
Kerim Paşa cevap verdi:
- Asıl konu üzerinde görüşeceğiz, İzin verirseniz devam edelim efendim.”
Ben; 
- Rica ederim en son söz ve teklif üzerinde anlaşalım,” dedim. 
Kerim Paşa “Evet, oraya geleceğiz efendim.”

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun