-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

NUTUK DAMAT FERİT FAŞANIN MİLLETİ ZEHİRLEMESİ

Mustafa Kemal Atatürk nutuk



Damat Şerif Paşa, Milleti Zehirliyor 


Efendiler ;
Yeni kurulan kabinenşn  içinde yer alan ve Hey’et-i Temsiliye’mizin kabinedeki elçisi durumunda olan Cemâl Paşa ile yapılan ve dahi yapılmakta olan haberleşmelerimiz, burada bulunan yüce topluluğunuza Dahiliye Nezareti makamını elinde  tutan Damat Mehmet Şerif Paşa’dan söz etmemi biraz  geciktirdi.

Bizler , yeni kurulan kabine ile uzlaşma yolu ararken, Şerif Paşa, çoktan milleti zehirlemeye başlamış bulunuyordu, nezarete geçtiğini bildiren 2 Ekim tarihli genelgesinin metni hatırlanırsa orada şu cümlelere rastlanır:

Vatandaşların tam bir uyum ve birlik içinde bulunmaları, devletin gerçek çıkarlarının bir gereği olduğu halde, bir süredir memlekette bozgunculuk ve bölücülük belirtilerinin
görülmesi, güçlüklerin bir kat daha artmasına yol açacağından, pek çok üzüntü vericidir.
Başarı, Hükûmet’in gösterdiği yolda gitmekle ve memleket çıkarlarını ilgilendiren konularda zararlı davranışlardan kaçınmakla elde edileceğinden, hemen merkezlere ve merkeze bağlı olan yerlere bu yolda tavsiyelerde bulununuz.


Efendiler;

Damat Ferit Paşa’dan daha akıllı olduğu söylenen Damat Şerit Paşa, pek acemice işe başlamış oluyor. O tarihlerde İstanbul’da, bizi “âsî, anarşist”, “simple soldat -basit asker-” sayan bazı romancılar gibi, Damat Paşa da bizi, ancak ahmakları aldatabilecek kendi kısa aklınca, gafil ve anlayışsız sanıyordu galiba!..

Oysa, biz Nâzır Paşa’nın alçakça niyetini hemen anlamış ve daha uyanık bir durum almış bulunuyorduk. 
Şerif Paşa, bizim tutum ve gidişimizi, Ferit Paşa Kabinesi’ni düşürmek için milletçe yapılan teşebbüsleri, memlekette bozgunculuk ve bölücülük belirtileri olarak gösteriyor ve pek çok esef ediyor.

Bir de, Efendiler ;

Hükûmet’in Dahiliye Nâzırı Mehmet Şerif imzasıyla yayınlanan duyurusunun birkaç noktasına hep birlikte göz gezdirelim.

Bugünkü kabine tam bir uyum içindedir.” Çok doğrudur, bu durum bütün çıplaklığı ile kendini gösterecektir.
Temel konularda görüş birliği içindir, hiçbir partiye bağlı değildir. 
Çeşitli siyasî grupların hiçbirine de eğilimi yoktur hepsinden manevî destek bekliyor.


Bu cümlelerden çıkan anlam açıktır. 
Hükûmet, millî teşkilât ve onu idare eden Hey’et-i Temsiliye ile beraber değildir.
Hattâ, ona karşı bir eğilimi bile yoktur. 

  • İtilâf ve Hürriyet Partisi’nden
  • Muhipler Cemiyeti’nden
  • 1, Kızıl Hançerliler’den
  • Nigehbancılar’dan 

Ve mevcut öteki derneklerden ne kadar destek bekliyorsa, bizden de ancak o kadar… 
Cemâl Paşa vasıtasıyla bizi oyalama ve aldatma gayesiyle çekilen telgraflarda yazılanlar hep yalandır.
Sonra Efendiler, şu cümleyi okuyalım: 

Memleket kaderinin milletin vekilleri aracılığı ile belirlenmesi başlıca emelimizdir.


Bundan çıkan anlam da şudur: 
Sivas’ta birkaç kişi toplanmış, millet adına söz söylüyor. 
Milletin kaderi ile ilgileniyor. 
Hey’et-i Temsiliye diye bir de ünvan takınarak, üstlerine vazife olmadığı halde, millet ve memleketin işlerine karışıyorlar. 
Bunların sözüne dinlemeyiniz. 
Çünkü bunlar milletin vekilleri değildir!

Hükûmet, bu bildiride barış konusundaki görüşünü de şöyle açıklıyor: 

Wilson Prensiplerinden hakkıyla yararlanılarak, Osmanlı Devleti’nin bir bütün halinde ve Padişah’ın etrafında toplanmış, bağımsız bir devlet olarak yaşamasını sağlayıcı hiçbir teşebbüsten geri durulmayacaktır.


Yeni kabine, bu görüşlerinde başarıya ulaşacaklarını belirtmek üzere şu delili ileri sürüyor: Zaten büyük devletlerin adalet duyguları ile, gerçekten gittikçe açıklık kazanmakta olan Avrupa ve Amerikan kamuoyunun ölçülü davranma isteği bu konuda konuda güven verici olmaktadır.

Efendiler ;

Bütün bu düşünceler, Ferit Paşa Kabinesi’nin Padişah ağzından yayınladığı bildiri de yazılanların harfi harfine aynı değil midir?
Bu türlü bildiriler yayınlamaktan maksat, milleti aldatmak ve miskinliğe sürüklemek değil midir?
Hangi adaletten söz ediliyor? 
Hangi ölçülü davranma isteğinden dem vuruluyor? 
Bunların asılları var mıydı?
Memleketin hükûmet merkezinden başlayarak yabancılar tarafından her yerde yapılagelenler gerçekten bunun aksini ispat edecek fiilî ve apaçık deliller değil miydi?

Gerçekte, Wilson Prensipleriyle birlikte sahneden çekilmiş ve Osmanlı ülkesine ait toprakların 

  • Suriye’de
  • Filistin’de,
  • Irak’ta
  • İzmir’de
  • Adana’da ve her yerde işgaline seyirci bulunmuyor muydu?

Bu kadar kesin yıkılış belirtileri karşısında aklı, kavrayışı, vicdanı olan adamların kendi kendilerini aldatmalarına ihtimal verilir mi? 
Bu gibi adamlar, aslında kendilerini aldatacak kadar budala olurlarsa, onların memleket kaderini elde tutmalarına, aklı eren ve korkunç gerçeği görenler katlanabilirler mi? 
Eğer bu adamlar, gerçeği biliyorlar ve kendilerini aldatmıyorlarsa, milleti kandırarak bir koyun sürüsü halinde düşmanın pençesine teslim etmek için canla başla çalışmalarına ne anlam verilebilir?

Bütün bu noktalar gözönünde bulundurularak verilcek hükmü kamuoyuna bırakırım .
Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun