Türklerde ekonomi |
Onlar her daim ortakdı, biz Türkler ise pazar olmaktan bir türlü kutulamadık
Sultan Orhan dönemidir, 100 dirhem gümüşten, 269 akçe çıkarılıyorken, 3.Murat dönemine 525 aşçe çıkarılıyor ve Osmanlı'nın parası gittikçe inceliyor, 1864 yılında 100 dirhem gümüçten 1000 akçe çıkarılmaya başlanıyor, daha sonra içine bakır katılıyor, Türk parasının daha o tarihlerde yüzü kızarmaya başlıyor
Türk ekonomisi tarihi
17. Yüzyılda Avusturya ve İran savaşları esnasında celali isyanları artış gösteriyor, köylerdek halki can korkusu ile şehirlere göç ediyor, büyük şehirler aylak insanların yaşadığı kahvehane ve bekar odaları ile dolup taşıyor, içki, fuhuş ve çinayetler artıyor, köylerin boşalması tarımsal üretime de sekte vuruyor
Bir kile buğday öyle zaman oluyor ki, 90 Akçeye kadar çıkıyor
1607 yılında buğday ancak vesika ile alınabiliyor, bu durum, Osmanlı'da tam on beş yıl sürüyor.
En büyük kıtlık ise
1873 ile 1875 yılları arasında yaşanıyor
- Ankara
- Kırşehir
- Yozgat
- Çankırı ve
- Sivas'ta on binlerce insan açlıktan ölüyor
16. Yüzyıl'dan itibaren akçenin değer kaybı önlenemiyor.
Yabancı paralar akçe karşısında her daim değer kazanıyor.
Osmanlı da işin kolayına kaçıyor, bütçe açıklarının kapatılmasını paranın değerini düşürerek yapmaya çalışıyor .
Paranın değeri düştükçe, gelirleri azalan yeniçeriler kazan kaldırıyor
1775 yılından Osmanlı Rus savaşı sonucu Küçük Kaynarca antlaşması takiben devlet iç borçlanmaya gitmeye başlıyor , o zamanki ibu borçlanmanın adı da İmdadiye, devlet reaya'ya toprak satışına sa başlıyor.
Yetmiyor
1770'li yıllarda ölen kişilerin miraslarını %60'ine cebren el koymaya başlıyor Osmanlı
Lakin ekonomi yine düzelmiyor, devletin masrafı çok, karşılayacak üretim ise hiç yok
18 yüzyılda para pasacak madende kalmıyor devletin elinde, halktan elindeki altın, gümüş , demir her türlü madeni devlete teslim etmesi isteniyor .
1789 yılında şeyhülislam, altın ve gümüş eşya kullanmak haramdır diye bir fetva da yayınlıyor .
Osmanlı'da her daim enflasyona yenik düşmüştür, bu günkü Türkiye Cumhuriyet gibi
1814 yılında bir sterlin 23 Osmanlı kuruşu iken
1839 yılına gelindiğinde 104 kuruştur.
1839 yılında kayme adı altında hazine bonosu çıkarılır, lakin çok basit olduğundan çok kolayda sahteleri yapılır, enflasyon iyice çıldırır, akabinde üç yıl dolmadan piyasan çekilir kaymeler .
1844 yılına gelindiğinde Osmanlı çift metali para sistemine geçer, altın ve gümüş olarak .
1881 yılda çift para sisteminde de vazgeçilir, para sadece altın üzerinden tanımlanır.
Ardından Kırım savaşı patlar
Kırım'ı kaybeden Osmanlı, askeri masrafları karşılamak adına, İngiltere ve Fransa'dan çok yüksek faizlerle borçlanır, bu borçlar yatırıma ve üretime değil, boğazlarda saraylar yapımında kullanılır .
Balta limanı anlaşmasından sonra da Osmanlı ülkesi İngiliz malları ile dolar taşar .
Yabancılardan yüksek faizler ile aldığımız borç paralar ile, yine yabancıların ürettiği malları alır hale geliriz .
1.Dünya savaşına girerken Osmanlı'nın 153 Milyon Osmanlı lirası borcu vardır, savaş bittiğinde ise ağırlıklı olarak Almanlardan aldığı borçlar ile 303 milyon liraya ulaşmıştır
Enflasyon ise adeta çıldırır, 1914 ile 1922 arasındaki enflasyon %1700 'lere ulaşır
1914 yılında ekmeğin okkası 1.25 kuruş iken
1920 yılında 16 kuruşa kadar çıkar
Savaş öncesi Rusya'dan buğday temin eden Osmanlı, savaş esnasında buğdaysız kalır, karaborsacılık başlar
Osmanlı halka ekmek bulabilmek amacı ile tefecilerden 3 Milyon lira borç alır .
1919 yılına gelindiğinde ise artık devlet memurları hatta askerlerin maaşları ödenemez .
Osmanlı 1876 yılında borçlarını çeviremediği için iflas etmişti zaten
20 Aralık 1881 günü çıkarılan "Muharrem" kararnamesi ile duyunu umumiye kurulmuş Osmanlı'nın tüm gelirlerine el konmuştu .
Gerek coğrafi keşifler
Gerek Rönesans, ve
Gerekse sanayi devrimini ıska geçen;
İç üretimi olmayan, pazarlarını yabancı ülkelere açmış, borcu borç ile çeviren bir Osmanlı'nın ayakta kalması mümkün değildi .
Türk milletinin önünde böylesi bir yakın tarih dururken hiç olmazsa Osmanlı'dan ders alması gerekirken hala geçmiş yanlışlarda ısrar etmesi
Üretimden uzak liyakatsız ellerde bir ekonomi, hem iç bütçesi hemde dış ticaret her zaman açık veren bir ülke
1960 lı ve takip eden yılları yakın tarih onları yazmayacağım
- 1876 yılında Moratoryum ilan Osmanlıdan sonra
- 5 Ağustos 1958 Mendere döneminde ikinci moratoryum ilan edilmiştir
SONUÇ
Denk bütçe ve cari fazla veren bir ülke konumuna bir türlü gelemedik
Dış borçları, iç tüketimde kullandık
Fabrikalar yapmak yerine, parayı taşa toprağa gömdük, hala park açmakla millet bahçelerinde yatıp yuvarlanmak ile övünğyoruz, şaka gibi
Kurulu fabrikaları ise haraç mezat sattık, neymiş özelleştirme imiş
Günü kurtarmak adına en kolay yöntem olan enflasyona yol verdik
Allah hepimize tarihten ders alacak akıl fikir ihsan eylesin
Ahmet Atam
Kaynaklar;
Wikipedia
Yorum Gönder