Yaşlandıkça bayramlar daha bir nostaljiye bürünüyor, eskiye olan özlem ile, aslında özlenen eski mi, yoksa çocukluk ve gençlik yılları mı, sorumluluk sahibi olmadığın çocukluk ve gençlik yılları mı Türkiye bugün seksen milyonun üzerinde bir nüfusa sahip, neredeyse büyük kısmı köy kökenli, ben şehirde doğup büyüdüm diyenlerin dahi birkaç kuşak geriye gidin köy kökenli olduğu ortaya çıkar,
Bende bir köyde doğdum, lakin akabinde Şehre taşındığımız için kendimi şehirli görüyorum, uzun yıllar köy ile de bağlantımız hiç kesilmedi.
Okullar kapanınca
Bayramlarda
Düğünlerde bir şekilde köye giderdik, köylerde yaşam bir başkadır, son zamanlara kadar köylerimiz zamanın durduğu mekanlardı.
Okullar kapanınca
Bayramlarda
Düğünlerde bir şekilde köye giderdik, köylerde yaşam bir başkadır, son zamanlara kadar köylerimiz zamanın durduğu mekanlardı.
Seksenli yıllarda başladı köylerde değişim
Öküz arabalarını, sabanların yerini traktörler aldı, şehir yaşamları da, bir nebze şehirlerde yaşayanlar tarafından köylere taşındı
Lakin köylerimizin kahır ağırlığı şehir yaşamına hala tam olarak adapte olmuş değildir
Tek bir camisi vardı bizim köyümüzün, vakit namazları ve bayram namazlarının kılındığı
Öyle kadrolu imamı müezzini de yoktu.
Namaz kıldırmayı bilen ön safa geçer imam olur, arka saflardan biride müezzinlik yapardı
Ramazan ayı elbette farklı olurdu, bir aylık imam bulunur, ücret ise harmanda arpa buğday parası ile ödenirdi.
Para mı?
Ne parası
Parayı kim kaybetmiş ki bulsun!
Bayram namazları köyün en önemli namazı olur, hilafsız yediden yetmişe köyün tüm erkek nüfusu bayram namazında hazır bulunurdu.
Bayram namazı bittiğinde köyün yaşlıları caminin hemen dışında saf tutar
Kendilerinden nispeten genç olanlar ve çocuklar, sıradan yaşlıların elini öper, bayramlaşırdı.
Yaşlılar ceplerinde sabahın erken saatlerinde, önce haşlayıp sonra kavurdukları nohut bulundururlar
El öpenlere ceplerinden çıkardıkları birer avuç kızarmış Nohut'u verirlerdi, evet yankıl okumadınız, bir avuç nohut
Şeker nerede
Para desen
Kim kaybetmiş ki bulsun
Fakirliğin ve yoksulluğun kol gezdiği köy yerinde
BU makaleyi okuyan gençlere şaka gibi gelebilir belki!
Lakin çocukların el öpme karşılığı aldıkları bayram hediyesi bir avuç saç üzerinde kızartılmış nohut idi.
Lakin biraz nostaljik olacak belki, o nohutlar öyle değerli ve öyle lezzetli idi ki.
Bugünün çocuklarına bakarsanız değil nohut'a şekere öyle ufak bir paraya bile burun kıvırıyor
Öyle bayramlık özel kıyafet falan yok, zaten giydikleri şimdiki gençlerin bilmediği aba, yaz kış koyun yününden annelerinin ördüğü yün kazaklar
Koyu hâkî renkte aba kumaş
Üzerine yün bir kazak
Yine çorap olarak evde koyun yününden örülmüş yün çorap
Ayakta ise cızlavıt dedikleri, yazın yalan, kışın donduran lastik ayakkabı. Şimdiki nesil için görmeyenin yaşamayanın anlamakta zorluk çekeceği altmışlı yıllar.
Yaşadığım şehrin de köyden pek farkı yoktu, sadece biraz daha iri bir köy, öyle televizyonlarda İstanbul gibi şehirlerde anlatılan bir Ramazan ayı ya da bayram benim çocukluğumda Yaşadığım şehirde hiç yaşanmadı ki!
Ramazan eğlencesi diye bir şey hiç duymadım
Sadece mevsim yaz aylarına isabet etti ise esnaf gece de dükkanını açar, dükkân önüne bir hasır sererek gelen dostları ile sohbet ederdi
Hanımlar Ramazan ayını beslenme ve ibadet ayı olarak görür, evde imkânı ölçüsünde hamur işi yapardı
Hamurcu bir vilayet idi güzel şehrim
Paran varsa birde güveç
Bayram yerinde ise basit salıncaklar elle çevrilen basit dönme dolaplar olur, seyyar satıcılar ise mangal, sonraları küçük aygaz türü üzerinde sucuk ekmek yaparlardı, tüm bayram eğlencesi o kadar
Öyle İzmir Antalya bayram tatiline gideyim
Değil gitmek düşünmek bile çok ayıptı
Anlatmak istediğim mutaassıp bir kentin eğlencesi de sade dini idi
Nereden nereye!
"Geçmiş zaman o dur ki, hayali cihana değer"
Altmışlı yılların başını anlatmaya çalıştım, o günlerin yokluğunu.
Lakin sevginin, saygının, merhametin, dayanışmanın uç noktalarının yaşandığı yıllardı, millet olarak bireysel değil toplumsal düşünüp, toplumsal dayanışma içinde bulunulan yıllardı
Geldi geçti bir rüya gibi
Benim bayramların vardı geri gelmemek üzere akıp giden zaman, benim bayramlarımı da aldı götürdü, bir daha asla geri gelmemek üzere adına da yaşlılık dedik
Makalemi sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.
Ahmet Atam
Yorum Gönder