Memleketimden insan manzaraları

Memleketimden insan manzaraları
Memleketimden insan manzaraları

Geçenlerde bir yakınımın cenazesine gittim, cami avlusunda beklerken bir kadın yanaştı, hava soğuk , benim üzerimde kaban, kabanın kapüşonunu çekmişim, ellerim cebimde. Sadaka istiyor, öylesine yılışık, en fazla otuz yaşlarında, yok dedikçe ısrar ediyor. Belli ki bir şey koparmadan gitmeyecek.


Yok açım, yok çocuğuma mama alamadım, hacı ağa gibi gördü ya beni, illaki bir şeyler koparacak, arkamı dönüyorum önüme geçiyor, kendini acındırmaya devam ediyor, yer Ali paşa cami önü, bende inatla yok diyorum.
Tam o sırada telefonu çaldı.
Bir çıkardı ki o üç kameralı telefonlardan, yani minimum 40.000 TL'lik bir telefon, konuşa konuşa uzaklaştı gitti.


Geçen gün Cumartesi pazarı var, evin birkaç ihtiyacı var dolaşıyorum pazar yerinde, patatesçinin önünde patates alacağım.
Arkamdan bir ses
Amca bir bakar mısın.
Döndüm yine ortalama otuz yaşlarında bir bayan, önünde bir çocuk arabası, çocuk en fazla iki yaşlarında falan.
Yine bir dilenci diye düşünerek sırtımı döndüm, arkamdan seslendi.


--Amca bir kilo soğan' da bana alıverir misin?


Birden boğazım düğümlendi yutkundum kaldım.
Başka ne ihtiyacın var diyerek, kendime ne adım ise bir daha görsem tanıyamayacağım bir kadının mutfak ihtiyacını gördüm.


Acaba yeni bir dilencilik modeli mi idi bilmiyorum, lakin içimi muhtaç duruma düşmüş birisine yardımcı olmanın getirdiği mutluluk da kaplamıştı.
Tanrım hiç bir kadını böyle bir duruma düşürmesin, karısını böyle bir duruma düşüren tüm erkekleri de lanetlesin diye düşünerek evin yolunu tuttum.


Çarşıda küçük bir iş yerim var, ara bir yaşlı kadın gelir, minimum yetmiş yaşında belki daha fazla.
Bazen gözleme satar, bazen un kurabiyesi


Yaptıkları bir kaç kilo kurabiye ve birkaç gözlemeyi satarak maişetini çıkarmaya çalışan kadın.
İnanın zor yürüyor.
Mümkün olduğu kadar almaya çalışıyorum.
Çünkü onlar, kendi alın teri ile yaşam mücadelesi verenler.


Bir tarafta arsızlığı eline almış yüzsüz dilenciler.
Bir tarafta yoksulluk girdabının içine düşmüş fakir fukara
Diğer yanda yüzü kızarmayan yılışık dilenciler.

Diğer yanda bir ayakkabıya on bin.
Bir kabana 300 Bin lira veren.
Bir restoranda akşam yemeğine binlerce lira para ödeyenler
2 Milyonluk araba için sıraya girenler.

On Milyonluk evini yüksek duvarlar ve dikenli teller ile çeviren, lakin bir asgari ücretli kadar vergi vermeyen yüzsüzler.
Cami önünde cebinde çay parası olmayan emekliler.
Yoksullar için yardım toplayan dernekler, vakıflar, cemaatler, lakin bir türlü bitmeyen yoksulluk.

Bir bilgeye sormuşlar.
Yoksulluk ne kadar sürer diye
40 Gün demiş.
Nasıl olur diye cevap vermiş adam
Bilge demiş ki.
40 Gün sonra alışırsın.
Bizim toplum alışmadı, belli güç odakları vasıtası ile alıştırıldı ve kanıksandı maalesef.

İşte, son günlerde Memleketimden insan manzaraları.

Atalarımız ne demiş.
Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.
Bu gün afyon verilerek uyutulanlar, yarın uyanırsa kıyamet kopacaktır bilesiniz.


Ahmet ATAM



0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun