-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

En Önemli Şey Nedir

En Önemli Şey
 En Önemli Şey Nedir
Bir zamanlar, bir kral şöyle bir düşünceye kapıldı: "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinlemem gerektiğini ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işte başarılı olurdum.

Bu düşünceyle, krallığının dört bir yanına, kendisine her iş için en uygun zamanı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretebilecek kişiye büyük bir ödül vereceğini duyurdu.

En önemli şey zaman:


Bilgeler kralın huzuruna çıktı, ancak verdikleri cevaplar birbirinden farklıydı.
İlk soruya verilen cevaplardan bazıları, her eylemin doğru zamanını bilmek için önceden hazırlanmış bir takvimle yaşamanın gerekliliğini savundu. "Böylece, her şey tam zamanında gerçekleştirilebilir.
Diğerleri ise, doğru zamanın önceden belirlenemeyeceğini, kişinin boş eğlencelere kapılmadan, geçmiş olayları gözlemleyerek en doğru hareketi seçebileceğini savundu. 
Bir grup bilge ise, kralın ne kadar dikkatli olursa olsun, her eylem için en uygun zamanı tek başına belirlemenin imkansız olduğunu; bunun için, en uygun zamanı belirlemesine yardımcı olacak bir bilge konseyi kurması gerektiğini öne sürdü.

En önemli şey kişiler:


Ancak diğer bilgeler şöyle dedi: "Bazı durumlar için bir konseyin kararını beklemek mümkün değildir; bu kararları ancak tek bir kişi hemen verebilir. Karar vermek için geleceği önceden görmek gerekir ve geleceği önceden görebilenler sadece sihirbazlardır. Bu yüzden, her hareketin doğru zamanını bilmek isteyen kişi bir sihirbaza başvurmalıdır."

İkinci soruya verilen cevaplar da çeşitlilik gösterdi. Bazılarına göre kralın en çok ihtiyaç duyduğu ve en gerekli kişiler danışmanlardı; bazılarına göre papazlar, bazılarına göre hekimler, ve diğerlerine göre ise savaşçılardı.

En Önemli iş:


Üçüncü soru, yani en önemli işin ne olduğu konusuna gelince; kimileri dünyadaki en önemli şeyin bilim olduğunu söylerken, bazıları savaş sanatında ustalaşmayı, diğerleri ise dini ibadeti öne sürdüler.
Cevaplar çeşitlilik gösterince, kral hiçbirini kabul etmeyerek ödül vermeyi reddetti. Ancak doğru yanıtları bulma arayışını sürdürdüğü için, bilgeliğiyle tanınan bir münzeviye danışmaya karar verdi.

Münzevi, daima kaldığı ağaç kovuğunda yaşar ve yalnızca sıradan halkı kabul ederdi. Bu nedenle kral, sade kıyafetler giyerek kendini halktan biri gibi gösterdi ve münzevinin yaşadığı yere doğru yola çıktı. Münzevinin kovuğuna yaklaşınca atından inip muhafızını geride bırakarak yalnızca yaya olarak devam etti.
Kral yaklaştığında, münzevi kovuğunun önünde çiçekler için toprağı kazıyordu. Kralı fark edip selamladı ve kazmaya devam etti. Münzevi güçsüz ve zayıf biriydi,  her kürek darbesinde az miktarda toprak çıkarıyor ve hızla nefes nefese kalıyordu.
Kral yanına varıp şöyle dedi: Ey bilge münzevi, üç sorunun cevabını öğrenmek için size geldim: 
  • Doğru işi doğru zamanda nasıl yapabilirim? 
  • En çok ihtiyaç duyduğum ve dolayısıyla diğerlerine göre daha fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimlerdir? 
  • En önemli ve öncelikle kendimi adayacağım işler nelerdir?
Münzevi, kralın sözlerini dinledi fakat cevap vermedi. Elini avucuna sürdükten sonra kazmaya devam etti. "Yoruldunuz," dedi kral, "küreği bana verin, siz biraz dinlenin." Münzevi, "Teşekkür ederim," diyerek küreği krala uzattı ve yere oturdu.
Kral, iki sıra kazdıktan sonra durdu ve sorularını yineledi. Münzevi yine sessiz kaldı; bu kez kalktı, küreğe doğru uzandı ve "Biraz dinlenin, şimdi ben çalışayım," dedi.

Ancak kral, küreği geri vermeyi reddederek kazmayı sürdürdü. Bir saat, ardından bir saat daha geçti. Güneş, ağaçların arkasından batarken, kral sonunda küreği yere sapladı ve "Ey bilge kişi, sorularıma cevap bulmak için yanına geldim. Cevap veremeyeceksen, söyle de evime döneyim," dedi. Münzevi, 
- Birisi buraya doğru koşuyor," dedi, "bakalım kimmiş.
Kral dönüp baktığında, bir adamın koşarak onlara doğru geldiğini fark etti. Adamın elleri karnına basılıydı ve ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına varınca, acı içinde inledi ve bayılarak yere kapaklandı. 
Kral ve münzevi hemen adamın giysilerini çıkarıp, karnındaki derin yarayı gördüler. Kral, yarayı temizlemek için elinden geleni yaptı; mendili ve münzevinin havlusunu kullanarak yarayı sardı. Ancak kan durmuyordu. 

Kral, kanla dolan bandajı defalarca çıkarıp temizledi ve yarayı yeniden sardı. Sonunda kanama durdu ve adam kendine gelip bir şeyler içmek istediğinde, kral dereye gidip taze su getirdi. O sırada akşam olmuş ve hava soğumuştu. Kral ve münzevi, yaralı adamı kovuğa taşıyıp yatağa yatırdılar. Yatağa uzanmış adam gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı. Kral, o kadar yorulmuştu ki eşiğe çöküp uyuyakaldı ve kısa yaz gecesi boyunca kesintisiz uyudu. 
Sabah uyandığında, nerede olduğunu ve yatakta uzanıp kendisine dikkatle bakan canlı gözlü yabancının kim olduğunu bir süre hatırlayamadı.
Kralın uyanıp kendisine baktığını fark eden adam, zayıf bir sesle 
- Beni affedin" dedi.
Kral yanıtladı: 
- Sizi tanımıyorum ve affedilmesi gereken bir şey yapmadınız."
Adam şöyle dedi: 
- Siz beni tanımıyorsunuz, fakat ben sizi tanıyorum. Kardeşimin idamına ve mal varlığının elinden alınmasına neden olduğunuz için sizden intikam almayı yemin etmiş bir düşmanınızım. Yalnız başınıza münzeviyi ziyaret ettiğinizi öğrendim ve dönüş yolunda sizi öldürmeye niyetlendim. Ancak akşam olmasına rağmen dönmediğiniz için endişelendim, sizi aramaya çıktım ve pusuda beklerken muhafızlarınıza rastladım; beni tanıyıp yaraladılar. Onlardan kaçarken çok kan kaybettim. Eğer yaramı sarmasaydınız, kan kaybından ölebilirdim. Ben sizi öldürmeyi düşünürken, siz benim hayatımı kurtardınız. Eğer yaşarsam, bundan sonra size en sadık hizmetkarınız olarak hizmet edeceğime ve oğullarıma da aynısını yapmalarını emredeceğime söz veriyorum. Lütfen beni affedin!"

Kral, düşmanıyla bu kadar kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu; onu affetti ve sadece uşaklarını ve kendi doktorunu göndererek onun iyileşmesini sağlamakla kalmayıp, ayrıca mallarını geri vereceğine dair söz de verdi.
Yaralı adamla vedalaştıktan sonra kral, kapıya yürüyüp münzeviyi çağırdı. Ayrılmadan önce, sorduğu sorulara yanıt almayı bir kez daha talep etmek istedi. Münzevi, dışarıda, bir gün önce kazdıkları tarhda çiçek tohumları ekiyordu.

Kral yanına geldi ve şunu söyledi: 
- Sorularıma cevap vermenizi son bir kez rica ediyorum!
Yorgun dizlerinin üzerinde eğilmiş olan münzevi, başını kaldırarak krala baktı ve şöyle dedi:
- Cevabınızı zaten aldınız.
- Nasıl aldım? 
-Ne anlatmak istiyorsunuz?” diye kral sordu. 
- Anlamıyorsunuz, diye münzevi yanıtladı. 
- Eğer dün benim zayıflığıma acımayıp bu tarhları kazmasaydınız, yola çıkacaktınız ve o adamın saldırısına maruz kalacaktınız, sonra da yanımda kalmadığınıza pişman olacaktınız. Yani, en önemli zaman tarlayı kazdığınız zamandı; en önemli kişi bendim ve en önemli iş bana iyilik yapmaktı.

- Bu adam yanınıza koşarak geldiğinde, onunla ilgilendiğiniz an en önemli zamandı; çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, barışmadan ölebilirdi. Bu yüzden o anki en önemli kişi oydu ve onun için yaptıklarınız en önemli işti.  Bundan sonra şunu unutmayın;

- En önemli zaman, içinde bulunduğunuz andır. O an en önemli zamandır, çünkü ancak o zaman bir şeyler yapabiliriz. 
- En önemli kişi, kiminle beraberseniz odur, çünkü kimse bir başkasıyla tekrar karşılaşıp karşılaşmayacağını bilemez.
- En önemli iş, iyilik yapmaktır, çünkü insanın bu dünyaya gönderilme sebebi budur.

Yorum Gönder

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun