İnsanlık, binlerce yıldır ölümsüzlüğün peşinde koşuyor:
Antik mitolojilerden günümüzün biyoteknoloji laboratuvarlarına kadar…
Ancak tıp, kanserden COVID’e sayısız düşmanı yenmeyi başarırken, neden "yaşlanma" ve "ölüm" gibi en temel gerçeklerimize çare bulamıyor?
Belki de cevap, sorunun kendisinde saklı.
Belki de cevap, sorunun kendisinde saklı.
Ölümsüzlük Bir Lütuf Mu Lanet Mİ: Bilimin Kat Ettiği Yol
Son 50 yılda ortalama insan ömrü 20 yıl uzadı.Gen düzenleme, kök hücre tedavileri ve "yaşlanma karşıtı ilaçlar" gibi teknolojiler umut vaat ediyor.
Peki neden hâlâ 120 yaşını aşan insanlar istisna?
- Biyolojik Karmaşa: DNA onarımı, mitokondriyal bozulma… Yaşlanma, binlerce mekanizmanın ortak ürünü. Tek bir "anahtar" yok.
- Evrimsel Ironi: Doğal seleksiyon, bizi üredikten sonra korumuyor.
- Yaşlılık saati; Daha doğar doğmaz yaşlılık saati geriye doğru işliyor, tik tak, Yaşlanma, evrimin bir "arka kapısı" her halde.
Ölümün Ekonomisi: Tedavi mi, İyileştirme mi?
- Tıp endüstrisi, kronik hastalıkları "yönetmek" üzerine kurulu. Diyabet, kalp hastalıkları veya Alzheimer için yılda milyarlarca dolar harcanıyor, peki ya bu hastalıkların kök nedeni olan yaşlanma ortadan kalksa? İronik bir şekilde, "ölümü yenmek" ekonomik dengeleri altüst edebilir.
- Etik İkilemler: Sonsuz Yaşam mı, Kaynak Krizi mi?
Ölümsüzlük mümkün olsa bile:
Nüfus Patlaması: Dünya kaynakları sınırlı. 150 yaşında bir insan nüfusu, gezegeni tüketebilir.Sosyal Eşitsizlik: Yaşlanma tedavisi sadece zenginlere mi sunulacak? Tarih, bu senaryoyu defalarca yazdı.
Felsefenin Cevabı: Ölüm, Hayatın Anlamını mı Koruyor? Albert Camus, "Ölüm olmasaydı, hayatın hiçbir anlamı kalmazdı" der. Belki de tıbbın yaşlanmaya çare bulamaması, varoluşsal bir denge:
Doğanın Döngüsü: Yeni nesillere yer açmak, evrimsel bir gereklilik.
Sonuç: Çaresizlik mi, Bilgelik mi?
Tıp, yaşlanmayı durdurmak yerine "sağlıklı yaşam süresini" uzatmaya odaklanıyor.Belki de gerçek çözüm, ölümü yenmek değil, ona rağmen anlam bulmak.
Ne dersiniz:
Ölümsüzlük bir lütuf mu, yoksa lanet mi?
Ama ısrarcıyım, diz çökercesine.
Ve uzaklaşır, gölgelerde kaybolurken,
Şiir: Ahmet ATAM
Ölümsüzlük Bir Lütuf Mu Lanet Mİ Şiiri
Zamanın kumları avuçlarımdan akarken,
Bir zerre idi ömür, aktı gitti.
Ben ise dipsiz bir testi...
Birileri lütuf dedi,
Lakin:
Çılgınlık! diye fısıldadı rüzgâr,
Bir sabah güneşi doğarken,
Gökyüzünde bir kuş,
Uçuşu sonsuz, ama kaybolmuş,
Ölümsüzlüğün peşinde.
Belki de ölüm,
Bir tohumun toprağa düşmesiydi,
Yeniden filizlenmek için.
Ben ise köksüz bir çınar,
Gölgem büyüdükçe,
İçimden kendi karanlığımı çıkar.
Lanet dedim sonunda,
Çünkü yaşamak,
Bazen bırakmak demek...
Ölümsüzlükse,
Hiç düşmeyecek bir yaprak
Ve Arafta takılı kalmak.
Bir zerre idi ömür, aktı gitti.
Ben ise dipsiz bir testi...
Birileri lütuf dedi,
Lakin:
Çılgınlık! diye fısıldadı rüzgâr,
Bir sabah güneşi doğarken,
Gökyüzünde bir kuş,
Uçuşu sonsuz, ama kaybolmuş,
Ölümsüzlüğün peşinde.
Belki de ölüm,
Bir tohumun toprağa düşmesiydi,
Yeniden filizlenmek için.
Ben ise köksüz bir çınar,
Gölgem büyüdükçe,
İçimden kendi karanlığımı çıkar.
Lanet dedim sonunda,
Çünkü yaşamak,
Bazen bırakmak demek...
Ölümsüzlükse,
Hiç düşmeyecek bir yaprak
Ve Arafta takılı kalmak.
Ölümsüzlüğün Pazarlığı
Bir akşamüstü, gri bir sokak lambasının altında,Karanlığın efendisi beliriyor;
Ölüm," diyorum, "neden geldin şimdi?
Güzel saatler seçerim hep," diyor,
Seninkiler dolmuş, ne yapayım."
Ölümsüzlük istiyorum," diyorum,
Ölümsüzlük istiyorum," diyorum,
Herkes gitsin, sadece ben kalayım.
Ölüm gülüyor,
Biraz kederle biraz kibirle,
Sonsuzluk bir zindan,
Diyor.
Biliyor musun?
Ama ısrarcıyım, diz çökercesine.
Adaletsiz bir son bu, henüz bitmedi hikâye!"
O ise sakin, kıyameti fısıldar gibi:
Hikâyelerin sonu olmazsa, anlamı nerede?
Bir kitap düşün, asla sonlanmayan cümlelerle."
Ve uzaklaşır, gölgelerde kaybolurken,
Ben hâlâ ölümsüzlük için savaşıyorum,
Ama belki de içten içe diyorum,
Bir hikâye bitişiyle güzel, biliyorum.
Şiir: Ahmet ATAM
Yorum Gönder