Toplumsal Çürümenin Siyasete Etkisi

Toplumsal Çürümenin Siyasete Etkisi

😶‍🌫️ "Ne Varsa Bizde Var": Sosyal Çürüme bile Alaturka

Türkiye'de Sosyal Çürümenin Siyasete Etkisi:

Türkiye'de sosyal çürüme öyle bir hâl aldı ki; artık herkesin bir "torpilli dayısı", "gizli belgeleri olan WhatsApp grubu", ya da "her kapıyı açan kartviziti" var. Etik? O da ne? 👀Gün geçtikçe değerler yerine değersizlikler yüceltiliyor. Toplumun büyük bir kesimi, yolsuzluk haberlerine göz kırparak bakıyor:

  • Çalıyorsa, çalışıyordur.
  • Bize ne, bize dokunmuyor ki.

Evet, halkın büyük kısmı artık yolsuzluklara şaşırmıyor. Şaşırmaktan öte, meşrulaştırıyor.

🏛️ Yolsuzlukta Ustalık Dönemi: “Ben Olsam Ben de Çalarım”

Bir zamanlar yolsuzluk denilince "rezalet" akla gelirken, şimdi “fırsatçılık” olarak görülüyor. Herkesin dilinde aynı cümle:

👉 “O kadar yetkili olsam ben de yerim…”

Bu söylem toplumun kolektif ahlaki pusulasını kaybettiğini gösteriyor. Siyasetçiler, bu algıyı çok iyi okuyor. Sonuç? Hesap vermeyen bir yönetim anlayışı.

🤷‍♀️ Siyasette Yozlaşmanın Anatomisi

Yolsuzlukla suçlanan siyasiler artık istifa etmiyor, yüzleri bile kızarmıyor. Çünkü halkın tepkisi sınırlı. Sandıkla hesap sorulması gerekirken, “o bizim hırsızımız” anlayışı hâkim.

💬 Halk Ne Diyor? "Bizimkiler Yerse Helaldir"

Bu ironi, gerçeğin ta kendisi. Sosyal medyada yapılan yorumlar, halkın tepkisini değil, tepkisizliğini ortaya koyuyor. Çünkü artık "ahlak" bir seçenek değil, “lüks”.🧩 Bu yozlaşmanın önüne geçmenin tek yolu, kültürel farkındalık ve toplumsal baskının yeniden inşa edilmesi. Âmâ nerede, böyle gelmiş böyle gider düşüncesi hakim her keste.

🧭 Sonuç: Balık Başından Kokar” ama Kuyruğa Daha Çok Kokuyor

Toplumun en tepesindeki çürüme, tabana yayıldıkça norm hâline geliyor. Oysa değişim tabandan başlar. Kötülüğe alışmak, onu kabullenmek demektir. Türkiye'nin buna alışmaması gerek.

🥀 “Çürüyen Bir Şey Var Bu Toprakta”

Bir sabah uyandım,
Etik bir tabuta çivi çakılıyordu yandaş haberlerde.
Dilsiz bir vicdan asılmıştı balkonlara,
Rüzgâr estikçe susuyordu herkes.
Güya demokrasi…
Ama sandık, 
Bir illüzyon kutusu gibi dönerdi her seçim gecesi.

Yolsuzluk mu dedin?
Bir zamanlar utançtı,
Şimdi başarı hikâyesi olarak anlatılıyor
Çay sohbetlerinde.
Ye ama çaktırma deniyor.
Bir hırsızlık yapılıyor,
Yapanlar kendilerindense,
Helâl sayılıyor?

Sokakta yürürken ayakkabıma yapışan değerler,
Asfaltta eriyor yaz güneşi gibi.
Bir dosya açılıyor mecliste:
İçi boş, sesi bol, yüzler gülüyor.
Çünkü artık,
Utanmak erdem sayılmıyor.

Köşe başındaki esnaf,
Bir bakan kadar dürüst ama
O bakan kadar zengin değil.
Torununa kalan sadece
Bozuk para ve bir çift nasihat:
Sakın dürüst olma, ezilirsin!

Bir gölge gibi çöküyor çürüme;
Önce eğitim, sonra adalet, 
Sonra sokak lambaları sönüyor.
Karanlıkta alışıyor gözler,
Ve her karanlık biraz daha rahatlatıyor kalpleri.
Çünkü ışık;
Hesap sormak demek,
Rahatsızlık demek,
Doğruluk demek…
Ve doğruluk, en pahalı kelime bu ülkede.

Ah memleketim...
Bir çınar gibi büyürken,
Köklerin değil,
Dalların satılmış semt pazarlarında.
Halk, gölgede serinliğe aldanır,
Ama ağaç içeriden çürürken dalları budanır.

Şimdi sormak lazım:
Biz ne zaman razı olduk böyle bir sessizliğe?
Ne zaman alıştık çürümüşü güzel göstermeye?

Ahmet ATAM

Next Post Previous Post
"