Dogu ve Güneydoğuya 3 milyon Uygur Türk

Dogu ve Güneydoğuya 3 milyon Uygur Türk

3 Milyon Uygur Türkü Türkiye’ye Yerleşirse Ne Olur? Söylentinin Demografik, Ekonomik ve Stratejik Yansımaları

Doğu ve Güneydoğuya 3 milyon Uygur Türkü Bir Söylentinin Anatomisi

Son günlerde sosyal medyada dolaşan gerçi resmi makamlarca yalanlanan bir iddia, kamuoyunun oldukça dikkatini çekti: 
Basında bazı kaynaklara göre Çin ile yapılan gizli bir anlaşma çerçevesinde 3 milyon civarında Uygur Türkü’nün Türkiye’ye getirileceği ve özellikle Doğu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerine yerleştirileceği öne sürülüyor.

Bu iddia, sadece göç politikaları açısından değil, aynı zamanda Kürt meselesi bağlamında yeni bir açılım sürecinin de bir parçası olarak da yorumlanıyor. 
İkinci bir yorum ise AKP'nin sadece Arap sevdası değil aynı zamanda Müslüman Türklere de aynı mesafede durduğunu göstermek adına bir haber üfürmesi olarak da yorumlanıyor.
Peki, bu söylenti neyi ima ediyor? 
Gerçek olmasa bile, neden şimdi ve neden bu şekilde gündeme getiriliyor?

İlber Ortaylı ve Erhan Afyoncu'nun Önerisi.


Prof. Dr. İlber Ortaylı, 24 Ağustos'ta Hürriyet.com. da yayımlanan "Su Savaşları" başlıklı yazısında, 
Türkiye'nin su krizlerinin beklenmedik bölgelerde ortaya çıkmaya başladığını belirterek, "Fırat-Dicle havzasına Uygurları taşıma önerisi" getirmişti. 
Ortaylı'nın yazısındaki ilgili bölüm şu şekildeydi:

Fırat ve Dicle havzası, Türkiye için teknik, demografik ve siyasi açıdan büyük bir öneme sahiptir. 
Boşalan köyler, vakit kaybetmeden Asya’daki kardeş potansiyel nüfusla doldurulmalıdır. 
Çin’in nükleer denemeleriyle zarar gören bereketli Uygur bölgesinden çalışkan çiftçiler hızlıca Türkiye’ye getirilmelidir. 
Ayrıca, hayvancılıkta uzmanlaşmış Kırgızların da bu bölgede faaliyet göstermesi gerekmektedir.

Başta DEM Partili milletvekilleri olmak üzere Ortaylı’nın bu açıklamasına tepki göstermiş ve “ırkçı ve bölücü” şeklinde değerlendirmişlerdi.

Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu ise aylar önce benzer bir açıklama yaparak, Türkiye’de hızla azalan nüfus artış hızını dengelemek için Uygur Türklerinin Türkiye’ye getirilmesini önermişti.

Afyoncu, Uygur Türklerine atıfta bulunarak önerisinde, “Mesela Çin’deki Uygur Türkleri gibi. Türkiye belli ölçüde Türklerden göç almak zorunda.” ifadelerini kullanmıştı.

♟️ Satranç Tahtasında Yeni Taşlar: Uygurlar Bir Pazarlık Unsuru mu?

Türkiye’nin geçmişteki açılım süreçlerinde sıkça karşılaştığımız bir strateji var: demografik dengeleme. Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde farklı etnik grupların yerleştirilmesi, hem sosyolojik hem de siyasi bir mühendislik aracı olarak kullanıldı.

  • Uygur Türkleri, bu bağlamda yeni bir “vezir” gibi sahaya sürülüyor olabilir. Söylentinin kendisi bile, Kürt tarafına “alternatiflerimiz var” mesajı taşıyabilir.

  • Yeni barış süreci, daha kapalı kapılar ardında yürütülüyor. Özlem Kaygusuz’un deyimiyle, “nahoş pazarlıklar” dönemi yaşanıyor.

  • Çin ile ilişkiler, ekonomik ve diplomatik düzlemde derinleşirken, Uygur meselesi Türkiye’nin elindeki hassas bir dış politika kartı. Bu kartın iç siyasette kullanılması, hem dış hem iç kamuoyuna yönelik bir hamle olabilir.

🌾 Tarım ve Hizmet Sektöründe İş Gücü Açığı: Uygurlar Çözüm Olabilir mi?

Türkiye’nin kırsal bölgelerinde, özellikle tarım ve hayvancılıkla geçinen kesimlerde genç nüfusun büyük şehirlere göç etmesiyle ciddi bir iş gücü açığı oluştu. Hizmet sektöründe ise sezonluk işlerde çalışacak nitelikli ve istikrarlı iş gücü bulmak giderek zorlaşıyor.

Uygur nüfusunun yerleştirilmesi, bu açığı kapatabilir mi?

  • Tarım kültürüne yatkınlıkları, özellikle pamuk, tahıl ve meyve üretiminde katkı sağlayabilir.
  • Hizmet sektöründe, gastronomi ve el sanatları gibi alanlarda kültürel çeşitlilik yaratabilir.

🧬 Demografik Dönüşüm: Yeni Bir Mozaik mi, Yoksa Gerilim mi?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, tarihsel olarak etnik ve kültürel çeşitliliğin yoğun olduğu alanlardır. 3 milyonluk bir nüfusun bu bölgelere yerleştirilmesi, demografik yapıyı ciddi şekilde etkileyebilir.

Olası etkiler:
  • Kültürel uyum politikaları geliştirilmezse, sosyal gerilimler yaşanabilir.
  • Ancak doğru entegrasyon stratejileriyle, bölge kültürüne yeni bir katman eklenebilir.
  • Yerel halkla entegrasyon süreci, eğitim ve dil bariyerleri nedeniyle zaman alabilir.

💼 Ekonomik Dinamikler: Yeni İş Gücü, Yeni Tüketici

3 milyon kişinin Türkiye’ye gelmesi, sadece üretim değil, aynı zamanda tüketim açısından da yeni bir ekonomik dinamik yaratır.

Pozitif etkiler:
  • Yeni konut projeleri, altyapı yatırımları ve kamu hizmetleri için talep artar.
  • Yerel esnaf ve küçük işletmeler için yeni müşteri kitlesi oluşur.
  • Devletin sosyal harcamaları artsa da, uzun vadede vergi tabanının genişlemesi ile bu açığı kapatabilir.

🧠 Entegrasyonun Anahtarı: Eğitim, Kültür ve Diyalog

Bu tür büyük ölçekli göç senaryolarında başarının anahtarı, entegrasyon politikalarının kalitesidir. 
Eğitim, dil kursları, kültürel etkileşim programları ve yerel halkla diyalog mekanizmaları kritik rol oynar.

🎭 Sonuç: Gerçek Dışı Bir Söylenti mi, Yoksa Stratejik Bir Mesaj mı?

Her ne kadar şu an için bu senaryo gerçek dışı olsa da, Türkiye’nin göç politikaları ve bölgesel kalkınma stratejileri açısından bu tür düşünsel zihin egzersizler önemlidir.
Uygur Türkleri gibi kültürel olarak yakın toplulukların Türkiye’ye entegrasyonu, doğru yönetildiğinde hem ekonomik hem de birçok sosyal fayda sağlayabilir. bozulan demografik dengeyi dahi yeniden tesis edebilir.

Ancak bu söylentinin zamanlaması, iç siyasetteki açılım süreciyle birlikte düşünüldüğünde, bir stratejik mesaj taşıyor da olabilir.
Satranç tahtasında taşlar yeniden diziliyor.
Ama hangi elin stratejisiyle? Göreceğiz.

Taşlar Diziliyor

Bir söylenti düştü toprağa, 
Rüzgâr değil, niyet taşıyor. 
Üç milyon gölge, 
Göçün sessiz haritasında yürüyüşe geçmiş. 
Kimse duymuyor ayak seslerini, 
Ama satranç tahtasında taşlar yer değiştiriyor.

Doğu’nun kıvrımlı alnına yeni bir yazı mı kazınıyor? 
Bir baba, bir anne, iki çocuk,
Gözlerinde hem sürgün hem umut. 
Pamuk tarlası mı bekliyor onları, 
Yoksa bir pazarlığın arka odası mı?

Kürt dağları sessiz, ama taşlar konuşuyor. 
Bu vezir nereden geldi?” diyor bir piyon, 
Bu kale neden sınırda duruyor?
Her taş bir kimlik, her hamle bir tarih.

Toprak, dili bilmez ama sesi tanır. 
Uygurca bir ninni, 
Zazaca bir ağıtla karışırsa, rüzgâra, ne olur? 
Bir çocuk, iki kültür arasında büyürse, 
Hangi masal onun olur?

Ekonomi bir çark, iş gücü bir yağ damlası. 
Ama insan, ne çarka sığar ne damlaya. 
Bir göçmen, bir çiftçi, bir satranç taşı,
Hepsi aynı tahtada oynanır mı?

Gün batımı, tarla üstünde uzun gölgeler bırakıyor. 
Bir figür, uzaklara bakıyor: 
Ben buraya mı yerleştirildim, 
Yoksa bir planın parçası mıyım?

Taşlar diziliyor, 
Ama oyun henüz başlamadı. 
Ve biz, izleyiciler, 
Hamleleri değil, şimdilik niyetleri okuyoruz.

Ahmet ATAM
Next Post Previous Post