Türkiye Gibi Bir Ulus Devlet Bir Gecede Yıkılır mı:
Bir ulus devlet nasıl çöker? Ansızın mı, yoksa temelindeki kolonların sessizce aşınmasıyla mı?Son günlerde özellikle muhalif kanallar başta olmak üzere, sosyal medyada, televizyon tartışmalarında ve kahvehane sohbetlerinde “Türkiye bölünüyor, Türkiye yıkılıyor” gibi söylemler yaygınlaşıyor.
Herkes bir şeylerin değiştiğini ya da değişmek üzere olduğunu hissediyor, ancak işin özüne inen pek yok. Durup kendimize sormamız gerek: Gerçekten bir ulus devlet bir gecede çöker mi?
Tarihe bir bakalım, hiçbir sağlam bina bir anda yıkılmaz; önce temelinde çatlaklar oluşur, ardından kolonlar çatırdamaya başlar. En sonunda o görkemli yapı, belki bir depremle belki de ihmaller yüzünden ama asla durduk yere çökmez.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşlarının inşa ettiği bu ulus devlet, sağlam kolonlar üzerine kuruldu. Peki, nedir bu kolonlar?
1. kolon Laik demokratik sosyal hukuk devleti: Bu sadece bir anayasa maddesi değil, her vatandaşın inancına, etnik kökenine ve siyasi görüşüne bakılmaksızın eşit olduğunun garantisidir. Bu temel zedelendiğinde toplumun yapısı ve güveni sarsılır.
2. Kolon üniter yapı ve milli birlik: Türkiye’de Türk, Kürt, Çerkez, Laz gibi farklı milletler vardır, hepimiz biliyoruz. Farklılıklarımız zenginliğimizdir, ancak biz olma bilinci hayati önem taşır. “Önce ben, sonra ben” anlayışı ise bu temeli zayıflatır.
3. kolon ekonomik bağımsızlık ve öz kaynaklara dayanma: Dışa bağımlı ve kırılgan bir ekonomi, siyasi bağımsızlığı da tehlikeye atar; cebindeki paranın değeri azalırken moralin de bozulur.
4. kolon eğitim Birliği: Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” dediği anlayış, çocuklarımızı aynı değerlerle, bilimle, akılla ve eleştirel düşünceyle yetiştirmezsek geleceğimizin temelinin de çürüyeceğini anlatır.
Şimdi etrafa bir bakın, bu kolonlar gerçekten sağlam mı yoksa sürekli ufak tadilatlar ve restorasyonlar adı altında balyoz mu yiyor?
İşte asıl mesele bu; Türkiye bir gecede yıkılmaz ama kolonlar tek tek zayıflatılırsa en ufak bir dış veya iç dalgada sarsılır. Bu yüzden panik yapmak ya da her şey bitti demek yerine akıl süzgecimizi çalıştırmalıyız.
Hadi çıkın da anlatın bir zahmet! Bu arada, ABD emperyalizmine güvenip böyle yüksekten konuşan hadsiz biraz da tarih okumalı… Gelin, ben de anlatayım bu barış süreci masalıyla neler dönüyor, neler olacak.
14, 42 ve 66. maddeler değiştirildiğinde, aslında ilk 3 maddeye doğrudan dokunmadan etkilenmiş oluyorsun.
Ulus-devlet bir anda yıkılmaz; önce kavramlar değişir, ardından hukuk, en sonunda da harita. Eğer bu süreçte “bağımsızlık istemek” normalleşirse, bu demokrasi değil, devletin kendi varlığını inkârıdır. O noktada devleti ayakta tutan son sağlam kolon da kırılmak üzeredir.
Bir gece ansızın çökmüyor devlet,
Önce sızıyor sessizce çürüten rutubet.
Taş taş üstünde durmazmış meğer,
İçten içe kemirirse terör adlı gudubet.
Şimdi dinle: Her kavga, her ayrılık tohumu,
Bir keski vuruşudur o sağlam taşa.
Her “ama”, “lakin”, “şu grup”, “bu cephe”,
Bir harç harcayışıdır bölünmeye.
Yıkılmaz bir gecede koca çınar,
Ama unutma: Kurt, en dipten deler meşeyi.
Uyanık olmak, her yaprak hışırtısını duymak,
Yoksa delik deşik olur koca bir şafak
Çünkü bu yapı, biziz.
Taşı da, tuğlası da, harcı da biz.
Çatırdıyorsa bir yerden ses,
Koymalıyız elimizi, o yarığa hepimiz.
Tarihe bir bakalım, hiçbir sağlam bina bir anda yıkılmaz; önce temelinde çatlaklar oluşur, ardından kolonlar çatırdamaya başlar. En sonunda o görkemli yapı, belki bir depremle belki de ihmaller yüzünden ama asla durduk yere çökmez.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşlarının inşa ettiği bu ulus devlet, sağlam kolonlar üzerine kuruldu. Peki, nedir bu kolonlar?
1. kolon Laik demokratik sosyal hukuk devleti: Bu sadece bir anayasa maddesi değil, her vatandaşın inancına, etnik kökenine ve siyasi görüşüne bakılmaksızın eşit olduğunun garantisidir. Bu temel zedelendiğinde toplumun yapısı ve güveni sarsılır.
2. Kolon üniter yapı ve milli birlik: Türkiye’de Türk, Kürt, Çerkez, Laz gibi farklı milletler vardır, hepimiz biliyoruz. Farklılıklarımız zenginliğimizdir, ancak biz olma bilinci hayati önem taşır. “Önce ben, sonra ben” anlayışı ise bu temeli zayıflatır.
3. kolon ekonomik bağımsızlık ve öz kaynaklara dayanma: Dışa bağımlı ve kırılgan bir ekonomi, siyasi bağımsızlığı da tehlikeye atar; cebindeki paranın değeri azalırken moralin de bozulur.
4. kolon eğitim Birliği: Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” dediği anlayış, çocuklarımızı aynı değerlerle, bilimle, akılla ve eleştirel düşünceyle yetiştirmezsek geleceğimizin temelinin de çürüyeceğini anlatır.
Şimdi etrafa bir bakın, bu kolonlar gerçekten sağlam mı yoksa sürekli ufak tadilatlar ve restorasyonlar adı altında balyoz mu yiyor?
- Toplum olarak kutuplaştırılıyor, ötekileştiriliyor muyuz?
- Ekonomik sıkıntılar aileleri, dolayısıyla toplumun çekirdeğini zorluyor mu?
- Eğitim sistemi her yıl değişen bir deney alanına mı dönüşüyor?
İşte asıl mesele bu; Türkiye bir gecede yıkılmaz ama kolonlar tek tek zayıflatılırsa en ufak bir dış veya iç dalgada sarsılır. Bu yüzden panik yapmak ya da her şey bitti demek yerine akıl süzgecimizi çalıştırmalıyız.
Peki bu kolonlara balyozla girişip çatlaklar açmaya çalışanlar kimler, burada yazmayacağım çünkü herkesi malumu.
Son olarak, bir binanın yıkılması için önce onu ayakta tutan unsurların yok edilmesi gerekir. Türkiye’nin kolonları sağlamsa endişelenmeye gerek yok, ancak her gün onlardan bir parça koparılıyorsa “bir gecede yıkılmaz” sözü bizi rehavete sürüklememeli.
Neler oluyor kim neden bu kolonları zayıflatmaya çalışıyor bize gündem diye sunulan şeyler asıl gündemi perdeliyor mu?
Son olarak, bir binanın yıkılması için önce onu ayakta tutan unsurların yok edilmesi gerekir. Türkiye’nin kolonları sağlamsa endişelenmeye gerek yok, ancak her gün onlardan bir parça koparılıyorsa “bir gecede yıkılmaz” sözü bizi rehavete sürüklememeli.
Uyanık olmalı, sahip çıkmalıyız; çünkü bu vatan, kolonları biz olan bir yapı ve biz güçlü oldukça Türkiye Cumhuriyeti de ilerlemeye devam eder.
Bu yazı, umutsuzluk değil farkındalık yaratmak için yazıldı. Güçlü toplumlar, eleştirebilen, sorgulayabilen ama aynı zamanda sahip çıkabilen toplumlardır.
Anlaşılan hepimiz olayı yanlış anlamışız.
Bu yazı, umutsuzluk değil farkındalık yaratmak için yazıldı. Güçlü toplumlar, eleştirebilen, sorgulayabilen ama aynı zamanda sahip çıkabilen toplumlardır.
Barış Süreci adı altında Türkiye'nin Kolonları mı kırılıyor?
Anlaşılan hepimiz olayı yanlış anlamışız.
Bize “PKK koşulsuz silah bırakacak, tüm uzantılarıyla kendini feshedecek, ülkemize ve bölgemize barış ile demokrasi gelecek, asla pazarlık olmayacak” şeklinde sunulan “Terörsüz Türkiye” süreci, birilerinin “kurucu önder” ilan ettiği kanlı terörist başına göre aslında PKK’nın değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin silah bırakıp kendini feshetmesi amacıyla başlatılmış.
Öyle ki, hazret şartlarını sıralıyor ve bu şartlara bakınca PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yendiğini kabul etmek gerekiyor. Öyle mi sayın muhteremler?
Öyle ki, hazret şartlarını sıralıyor ve bu şartlara bakınca PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yendiğini kabul etmek gerekiyor. Öyle mi sayın muhteremler?
Hadi çıkın da anlatın bir zahmet! Bu arada, ABD emperyalizmine güvenip böyle yüksekten konuşan hadsiz biraz da tarih okumalı… Gelin, ben de anlatayım bu barış süreci masalıyla neler dönüyor, neler olacak.
14, 42 ve 66. maddeler değiştirildiğinde, aslında ilk 3 maddeye doğrudan dokunmadan etkilenmiş oluyorsun.
Hukukta buna “arka kapıdan ilga” denir.
Amaç, Anayasa’nın bu maddelerini değiştirerek ilk 3 maddeyi işlevsiz bırakmak.
Böylece Türk vatandaşlığı tanımı fiilen değişecek, “Türkiyeli” kavramı yerleşecek ve ulus devlet kısmen ortadan kalkacak.
Artık bağımsızlık istemek de Anayasal suç sayılmayacak. Yani birinci kolon kırılmış olacak.
Madde 66 – Vatandaşlık: “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.” Bu ifade, etnik bir tanım değil, siyasal bir üst kimliktir. Yerine belirsiz bir “Türkiyelilik” kavramı getirildiğinde kurucu kimlik silinir, devlet–millet bağı zayıflar ve ulus kavramı hukuken erozyona uğrar.
Ardından biri çıkıp rahatça “Ben Türkiyeliyim ama bu devlete bağlı olmak zorunda değilim” diyebilir ve hukuki cevabın etkisi zayıflar. Böylece ikinci kolon da daha fazla zarar görür.
Madde 42 – Eğitim
Madde 66 – Vatandaşlık: “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.” Bu ifade, etnik bir tanım değil, siyasal bir üst kimliktir. Yerine belirsiz bir “Türkiyelilik” kavramı getirildiğinde kurucu kimlik silinir, devlet–millet bağı zayıflar ve ulus kavramı hukuken erozyona uğrar.
Ardından biri çıkıp rahatça “Ben Türkiyeliyim ama bu devlete bağlı olmak zorunda değilim” diyebilir ve hukuki cevabın etkisi zayıflar. Böylece ikinci kolon da daha fazla zarar görür.
Madde 42 – Eğitim
“Anadilinde eğitim” ilk bakışta masum görünse de, resmi eğitim dilinin tartışmaya açılması ortak kamusal alanı böler.
Bu durum, ortak vatandaşlık dilini zayıflatır ve paralel toplumsal yapılar ortaya çıkarır.
Eğitimi birleştirici olmaktan çıkarıp ayrıştırıcı bir hale getirir.
Avrupa’da bile bu konu kırmızı çizgiyken, bize “ileri demokrasi” olarak sunulması ise dikkat çekicidir.
Mad 14 – Devletin Bölünmez Bütünlüğü
Asıl kritik nokta burası; madde 14 zayıflatıldığında:
Anayasal suç kapsamından çıkar. Yani yarın biri “Bu bölge ayrılsın” dediğinde, devletin tepkisi hukuki yaptırım yerine siyasi tartışma düzeyine iner. Bu noktadan sonra mesele fikir özgürlüğü değil, devletin kendini koruma hakkı olur.
Kimse “ilk 3 maddeyi kaldırıyoruz” demiyor, zaten akıllı olan da demez.
Mad 14 – Devletin Bölünmez Bütünlüğü
Asıl kritik nokta burası; madde 14 zayıflatıldığında:
- Bağımsızlık talebi.
- Ayrılma propagandası ve
- Özerklik çağrıları,
Anayasal suç kapsamından çıkar. Yani yarın biri “Bu bölge ayrılsın” dediğinde, devletin tepkisi hukuki yaptırım yerine siyasi tartışma düzeyine iner. Bu noktadan sonra mesele fikir özgürlüğü değil, devletin kendini koruma hakkı olur.
Kimse “ilk 3 maddeyi kaldırıyoruz” demiyor, zaten akıllı olan da demez.
Onun yerine vatandaşlık tanımını boşalt, eğitimi ayrıştır, bölünmezliği tartışmalı hale getir. Sonra da “Ama ilk 3 madde yerinde duruyor” dersin. Duruyor… ama içi tamamen boşalmış şekilde.
Bu yüzden bu süreç bir “reform” değil, anayasal çözülme süreci.
Ulus-devlet bir anda yıkılmaz; önce kavramlar değişir, ardından hukuk, en sonunda da harita. Eğer bu süreçte “bağımsızlık istemek” normalleşirse, bu demokrasi değil, devletin kendi varlığını inkârıdır. O noktada devleti ayakta tutan son sağlam kolon da kırılmak üzeredir.
KOLONLARIN NEFESİ
Bir gece ansızın çökmüyor devlet,
Önce sızıyor sessizce çürüten rutubet.
Taş taş üstünde durmazmış meğer,
İçten içe kemirirse terör adlı gudubet.
Şimdi dinle: Her kavga, her ayrılık tohumu,
Bir keski vuruşudur o sağlam taşa.
Her “ama”, “lakin”, “şu grup”, “bu cephe”,
Bir harç harcayışıdır bölünmeye.
Yıkılmaz bir gecede koca çınar,
Ama unutma: Kurt, en dipten deler meşeyi.
Uyanık olmak, her yaprak hışırtısını duymak,
Yoksa delik deşik olur koca bir şafak
Çünkü bu yapı, biziz.
Taşı da, tuğlası da, harcı da biz.
Çatırdıyorsa bir yerden ses,
Koymalıyız elimizi, o yarığa hepimiz.
Evin tapusu elinde diye sevinirsin, ama kolonlar kesildiyse deprem tapuya aldırmaz.Ahmet ATAM.



Yorum Gönder