-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

ANA DİLDE İBADET CAİZ'MİDİR ?

Ana dilde ibadet edebilme konusu, ne yazık ki diğer birçok konular da olduğu gibi tartışmalı ve karşılıklı atışmalarla geçmektedir, İmamı Azam Ebu Hanife'nin kendi dilinde ibadet fetvası nasıldır?

Ana dilde ibadet caiz midir
Ana dilde ibadet caiz midir

ANA DİLDE İBADET


Bir kısım düşünce ana dilde ibadetin olamayacağını söylerken, bir kısmı ise Allah'ın anlayarak ve bilerek ibadet etmemizi zaten Kur'an istiyor, düşüncesiyle olabileceğini savunmaktadır.
Biz iki düşüncenin de fikirlerine, delillerine bakalım ki daha sonrada Kur'an ın süzgecinden geçirip, kendimizce düşünüp doğrunun kararını verebilelim.
Önce ana dilde ibadet edebileceğimizi savunan düşüncenin delil ve fikirlerine bakalım.

Namazda kuran tercümesinin okunup okunmayacağı tartışması.
Okunur diyenlerin dayandıkları Sünnet kaynaklı belge, Büyük sahabe Salman Farisi'nin yaptığı Fatiha tercümesidir.
Daha sonraki fıkhı tespitlere dayanak noktası yapılan bu belgenin, İmam -i Azam Ebu Hanife tarafından fetva mesnedi olarak kullanıldığı Hanefi fıkhının temel kaynaklarından biri olan SERAHSI'nin el-Mebsut adli eserinden öğreniyoruz.

Ana dilde ibadet için kanıtİlk Müslümanlardan ve Hz. Peygamber in seçkin arkadaşlarından biri olan İran asıllı Selman Farisi Namaz sırasında Fatiha suresinin özgün metnini güzel okuyamadıklarını söyleyen ve bunun yerine Fatiha'nın Farsça tercümesini okuyup okuyamayacaklarını soran ırkdaşlarına;
Bunun olabileceğini bildirmekle kalmamış, Fatiha'yı Farsça ya çevirerek kendisine bas vuran kişilere göndermiştir. (1)

Üzerinde olduğumuz konunun Sünnet açısından durumunu daha da önemli kılan başka bir belge vardır:
Salman Farisi arkadaşlarının Kendisine başvurması üzerine, Fatiha'yı Farsça ya çevirip onlara vermeyi düşündüğünü Peygambere arz etmiş ve ondan onay aldıktan sonra işe girişmiştir. (2)

Ehlisünnet İnancının temel kabullerine göre, sahabelerin tümü MUKTEDA BIH (Kendisine uymak dinen caiz olan müçtehit) Durumunda olduklarından, her birinin fetvasıyla ibadet geçerlidir.
Buna göre Selman in uygulaması başka hiçbir kanıt aramaksızın, Fatiha'nın çevirisi ile ibadet edilmesini sağlamaya yetecektir.
Nitekim Hanefi fıkıhçılar Fatiha'nın çevirisi ile Namazın geçerliliğine hükmederken sürekli bicimde Selman in uygulamasına atıf yapmışlardır.
SAFII FAKIHI MUHAMMED B. Abdurrahman ed-DIMASKI'nin eserinden Konuyu ustalıkla özetleyen birkaç satiri vermek istiyorum:

Ana dilde ibadet hakkında IMAM-I AZAM EBU HANIFE, 
Namaz kılan kişi isterse Arapça özgün metni okur, isterse Farsça çevirisini. 
Ebu Hanife'nin Baş öğrencilerinden olan İmam Ebu Yusuf ve İmam MUHAMMED söyle demişlerdir:

-- Eğer Fatiha'yı Arapça metninden güzel okuyabiliyorsa başka bir şeyi veya Fatiha'nın çevirisini okuması yeterli olmaz.
Ama eğer Arapça metni güzel okuyamıyorsa, Fatiha'nın kendi dilinden çevirisini okur.
Bu da onun için yeterli olur. (3)

Hanefi Fıkhının babası ve birinci derecede söz sahibi olan İmam-i Azamın Kuran tercümesi ile ibadet meselesindeki Görüşleri açık ve de kesindir:
Arap dilini bilen ve Kuran ı güzel bir telaffuz ile okuyabilenler de dâhil, namazda Fatiha'yı tercümesinden okuyan herkesin namazı geçerlidir.
Büyük imamın bu fetvası herhangi bir mazeret veya zaruret kaydına bağlanmamıştır.
Mutlak ve genel bir fıkhi görüştür.

Kuran çevirisi ile namaz kılınır mı?


İmamı azamın ana dilde ibadet hakkındaki fetvası İmamı Azamın bu fetvasına göre, bir Müslüman örneğin Arap asıllı olsa veya Arapçayı öğrenip güzelce okuyabilse dahi,
Kuranın çevirisi ile namaz kılabilir.
Bunu yapabilmesi için kendisinden bir Mazeret istenmez.
İmamı Azam Görüsünün Hanefi FUKAHASINCA ayrıntılanan gerekçesi söyle özetlenir.

Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir.
Esas kuran o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi (ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz) olarak kalıptan kalıba dökülür.
O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır.
Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir manadır.
Hiç kuskusuz O, öncekilerin Zübürlerinde de vardı (Şuara suresi, 42) Buyrulması da bu gerçeği gösterir. O halde esasi itibari ile mana olan KURAN ı Arapça lafız yerine, başka lafızlardaki çevirisinden Okumak mümkündür.

Kaldı ki çeviri ile namaz kılmaya cevaz veren mutlak müçtehit sadece İmam-ı Azam değildir.
Tabun nesli bilginlerinin tartışmasız hocası ve önderi olan ve tüm alanlarda müçtehit ve otorite kabul edilen Hasan el-Basri (ölüm. 110 / 728) ile Sufi-bilgin Habib el-Acemi de (öl. 120 / 737) bu konuda imamı Azam gibi düşünmektedir.

Ensari (Abdülali Muhammed b. Nizamuddîn), Fevâtihu’r- Rahamût adlı eserinde bize şunları söylüyor:
Mazeret halinde Kur'an tercümesi ile namaz kılmak konusunda imameyn (İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed) de İmam-ı Azamla aynı görüştedir.
Velilerin ve ariflerin tacı, tarikat silsilelerinin halkalarından biri ve muhaddislerle (hadis ilmi ile uğraşanlarla), müçtehitlerin baş tacı Hasan el-Basri'nin yakın dostu Habib el-Acemi, Arapçaya dili çok yatkın olmadığı için namazlarında Kur'an'ın Farsça tercümesini okurdu.

Şimdide ana dilde ibadete karşı çıkan düşüncenin bu fikre karşı ne söylediklerine bakalım. 

İmam-ı Azam Enu Hanife Türkçe ibadet fetvası


İmam-ı Azam’ a, İran’ da yaşayan ve kitle halinde Müslümanlığı seçen bir topluluktan şöyle bir talep gelir.
-- Biz Müslüman olduk ancak Arapça bilmiyoruz, kendi dilimizde ibadet edebilir miyiz?
Büyük İmam şu fetvayı verir:
-- Orijinal metinlerini ezberleyene kadar kendi dilinizde ibadet edebilirsiniz.
Cevap gayet açık ve nettir.

İmam-ı Azam, anadilde ibadet konusuna ancak böyle bir durumda; o da orijinal metnin ezberlenmesine kadar ruhsat vermiştir.
Bunun dışında, anadilde ibadet konusunda bir ruhsat yoktur.

Bir başka düşüncede fikrini söyle anlatıyor.
Öncelikle ibadetten kastın ne olduğunu ifade etmek lâzım.
Eğer kişi dua edecekse bunu ana dilinde yapmasında hiçbir beis yoktur.
Yalnız Arapça dua makbul olsaydı, pek çok insanın Allah’a sığınma ihtiyacı karşılanamaz, Arapça öğrenemeyenler dua gibi büyük bir hazineden mahrum kalırlardı.
Bu durum elbette hikmet ve hakikate muhalif olacağından, her dilde dua edilmesi caizdir.
İmanı elde eden insan mânisiz, müdahalesiz, engelsiz; her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde rahmet hazinelerinin maliki ve mutluluk definelerinin sahibi olan ezel ebet padişahının huzuruna girip ihtiyaçlarını arz edebilir; dua vesilesiyle Allah’ın nihayetsiz rahmetini bulup, sonsuz kudretine dayanarak mükemmel bir ferah ve süruru kazanabilir.
İşte bu kapı
Almanca ile de açılır,
Fransızca ile de açılır,
Felemenkçe ile de
Türkçe ile de açılır. 

Madem öyledir; o hâlde namazı da anadilimizle kılalım, namaz surelerini Türkçe okuyalım denilirse bu son derece tehlikelidir.
İslâm’ın ruhuyla ters düşmektir.
Daha açık ifadeyle bidattir, sapıklıktır.

Yukarıda sizlere naklettiğim ana dilde ibadeti kabul eden ve kesinlikle karşı çıkan iki düşünceyi okuduk.
Doğrusu bizler ne yazık ki aklı bir kenara koyup, beşerin rivayetleri ne göre iman etmeyi daha uygun görmüş ve Kur'an ne söylüyor rahman ne anlatıyor diye çok fazla merak etmemişiz.
Ana dilde ibadete karşı çıkan düşüncenin verdiği örnek düşündürücüdür.
İmamı Azamın geçici olarak ana dilde ibadetini normal gören, fakat daha sonra Arapçayı öğrenme mecburiyeti getirmesini normal karşılayan düşünceyi, bana göre iyi analiz etmeliyiz.

Acaba bir beşer, bu her kim olursa olsun.
Rabbin vermediği bir ruhsatı, izni geçici olarak kullanabilir ve bunu geçici meşru kılabilir mi?
Gelin bu konuyu yukarıdaki bilgiler ışığında değil, Rabbin rehberinden yola çıkarak anlamaya ve düşünmeye çalışalım.

Çünkü yukarıdaki rivayet ve hadis bilgileri dâhil, yani ana dilde ibadete onay veren bilgilerde, karşı çıkan düşüncede beşerin nakil yoluyla ilettikleridir.
Her iki düşüncede yanlış olabilir, ya da doğru olabilir, çünkü en emin yol Kur'an'dır.
Bizler kesin kanıtları, delilleri ne olursa olsun Allah ın rehberinden aklımızla, mantığımızla bulmalıyız.
En doğru yolda budur.

Kur'an'ı anladığı dilde okuyan bir insan, Rabbin ayetleri sonunda onlarca ayetinde, bizleri söylediği ayeti düşünmemizi, akıl yoluyla mantığımızı kullanmamızı emreder.
Yani ben ayetleri indirdim, koşulsuz inanacaksın demek yerine, sözlerimi okuyun, düşünün aklınızı kullanın der.
Bunu söyleyen Rahman tüm yarattığı kullarının kendi ana dilinde, indirdiği Kur'an'ı okumasına karşı çıkar mı?
Bundan dolayıdır ki bizler, İslam dini için, akıl dini deriz.

Gelin bizde böyle yapalım ve bu konuyu bizzat kendimiz rabbin rehberinden yola çıkarak, acaba Allah ana dilde ibadet etmemize izin veriyor mu, bunu anlamaya çalışalım.
Bildiğiniz gibi Allah'ın ilk emri okumaktır.
Peki nasıl okumak diye bir soru gelir hemen akla.
Bakın Allah nasıl okumaktan bahsediyor.

Bakara 121: 

Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır.
Kim onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

Allah acaba bizlere gönderdiği kitabı gereği gibi okumakla, neyi kastediyor olabilir.
Çünkü ona iman edenlerin onu gereği gibi okuyacaklarını söylüyor.
Bizler çocuklarımıza ders çalışmaları konusunda uyarırken, ne söyleriz?
Oğlum ya da kızım, elindeki kitabı gereği gibi oku, yani anlayarak oku aklın başka yerde olmasın.
Öğretmenin soru sorduğunda doğru cevap veresin diye uyarırız çocuklarımızı.
Hemen düşünelim, bizler Kuranı gereği gibi yani anlayarak, tüm ayetler arsında bağlantıyı kurup, Rabbin ne söylediğini, bizlerin nasıl bir insan olmamız gerektiğinin tebliğini anlayabilmemiz için hangi dilden okumalıyız?

Arapça dersek;
Biz Arapça bilmiyoruz.
Bu durumda gereği gibi okumamız mümkün değil.
Günümüzde hatırlayınız kurslarda Kur'an'ı okumasını öğretiyorlar, acaba gereği gibi mi okuyoruz dersiniz?
Demek ki gereği gibi okumak ve anlayabilmek için anladığımız dilden okumamız şart.

Nisa suresi 82. Ayet 


Nisa 82: Kur`an`ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah`tan başka birinin katından gelseydi, elbette ki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı.
Allah çok açık ve net bizlerin Kur'an'ı anladığımız dilden okumamız istiyor. Yoksa Kur'an'ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı der mi?
Anlamını bilmeden okuyan ayetler hakkında nasıl düşünsün ve anlasın.
Bir örnek daha vermek istiyorum sanırım bu ayet hepsine bedel.

Zühruf 44: 

Doğrusu Kur`an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Yüceler yücesi Allah size rehber olsun diye indirdim dediği kitap tan, huzuruma geldiğinizde hesap soracağım diyor bizlere.

Allah Kur'an'ı nasıl okumamızı istiyor olabilir? 


Tabi dikkatle okuyup, anlayarak okumamızı istiyor.
Buda anladığımız dilden okumakla olur.
Bunun tersini nasıl düşünür de savunuruz?
Şimdide şunu düşünelim, acaba Kur'an'ın vermek istediği bilgiler, sözcüklerinde mi, yoksa manasında mıdır?
Allah yemin ederek kolaylaştırdım diyorsa, açık ve anlaşılır gönderdim açıklamasını da yapıyorsa, elbette gizli manaları olacak şekilde, herkesin anlayamayacağı bir tarzda göndermesi de mümkün olmayacaktır.

Kur'an'ın başka dile çevrilmeyeceğini söyleyip, Kur'an da ki bir kelimenin anlamı, başka hiçbir dilde karşılığının olmadığını söylemek, Rabbin tüm âleme, kâinata, cihana anlayacağı bir kitap göndermemiş demekle aynıdır.

Eğer bunu savunursak tüm insanları Kur'an'ın güneşinden, rehberliğinden mahrum bırakmış oluruz ve Kur'an'ın anlatmak istediği manasından, anlamından uzaklaştırıp, Arapçanın dilini kutsamış oluruz, bunu da unutmayalım.
Bunun tersini düşünmek, Rabbin adaletini sorgulamak olur.
Zor anlaşılır bir kitap gönderip, daha sonra hesap sormak rabbin adaletine asla sığmaz.

Bir beşer yazdığı kitabı, tüm Dünya dillerine çevrilebiliyor ve tüm insanlık faydalanıyorsa, Allah katından gelen kitaba her dile çevrilmez, çevrilirse anlamı bozulur demek, KUR’ANIN evrenselliğine balta vurmak olur.
Rabbim bundan korusun bizleri.

Aslında çok fazla örnek verilebilir, fakat ana dilimizde namaz kılarken ibadet yapabileceğimize dair, apaçık kanıt aşağıdaki ayette sizce çok açık anlaşılmıyor mu?
Yazımızın başında ana dilde ibadeti namaz dışında dua ederken savunan kardeşimiz, acaba aşağıdaki ayetlere Rabbimden namazlarında nasıl yardım isteyecek?
Bilmediği bir dilde yardım istemesi mümkün olmadığını savunursak, Arapça bilmeyen Allah tan namazla yardım isteyemeyecek mi?
Lütfen ayetler üzerinde düşününüz.

Bakara 153: 

Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah`tan yardım isteyin. 
Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

Bakara 45: 

Sabır ve namazla yardım dileyin. 
Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.
Sizlere sormak isterim, eğer namazlarımızda Kur'an dilinden başka bir dil kullanılmaz diyor ve bunda iddia ediyorsak, acaba Arap olmayanlar namazlarında nasıl Yüce Rabbimden yardım dilesin?

Şimdi birisi çıkıp şöyle diyebilir.
Nasıl dua edileceğine dair ayetler var, onları okusun.
Doğrudur duaların en güzeline birçok örnekler vardır Kur'an da.
Bende hemen sormak isterim, acaba Allah böyle bir sınırlama yapmış mıdır?
Yani size dua edecek örnekleri verdim, onlarla dua edin mi demiştir?
Elbette hayır,
Yüce Rabbim her konuda namazla kendisinden yardım istenebileceği kapısını ardına kadar açık bırakmıştır, aklınıza ne gelirse her yardımı Yüce Rabbim den namazla dileyebiliriz, hem de anlayarak, bilerek, huşu ile.

Ana dilde ibadet hakkında Yüce Rabbin koymadığı bir yasağı kimse koyabilir mi?
Bizler Yüce Rabbin ruhundan bir parçasıyız, onun lisanı yoktur.
Bizlerin içinden geçirdiğimizi, isteklerimizi dili bir kenara bırakın manen zaten bilir.
Biz insanlar sözcüklere muhtacız, ama rahman muhtaç değildir.
Lütfen artık İslam ı şahlandıralım.
Kur'an'ı duvara asılacak bir kitap olmaktan çıkarıp, anlayarak okuyalım ve anlayarak namazlarımızı kılıp, Yüce Rabbimden niyazda bulunalım, ondan yardım isteyelim.
Allah o günkü topluma bakın eğer ben size Arapça bir Kur'an indirmeseydim, bana şunları söyleyecektiniz diyor.

Fussilet 44; 

Eğer biz onu başka dilde bir Kuran yapsaydık onlar mutlaka, “Onun ayetleri genişçe açıklanmalı değil miydi?
Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi….
Allah ayetlerini o kadar güzel açıklıyor ki, tabi anlayana anlamak isteyene.
Allah size Arapça Kur'an indirmeseydim, bana itiraz edip sitem edecektiniz diyor.
Ayetleri açıkça anlaşılır göndermeniz gerekmez miydi, biz Arap toplumuyuz ve peygamberimiz Arap, ama siz başka dilde bir kitap mı gönderdiniz diyecektiniz diyor.
İşte Allah'ın Arapça bir Kur'an göndermesinin nedeni bu dostlar, daha açık nasıl söylesin Yüce Rabbim?
Ana dilde ibadet yapmanın günah olduğunu söyleyenlere, namazda Allah tan kendi dili ile yardım isteyemeyeceğini söyleyenlere, aynı mantıkla şunu sormak isterim;

Arapça bilmeyen bir Türk toplumu ve Arapçadan başka dile çevrilmeyen bir kitap ve Rabbim anlamadığımız bir dilden bir rehber gönderip, daha sonrada bizi bu kitaptan mı hesaba çekecek?
Sorduğum soruyu herkes kendi nefisine sormalıdır.


Kaynaklar
(1)- ( Bk. Serahsi; Mebsut, 1/36–37 ).
(2)- ( Bk. Tacu`s-seria; Nihayetu Hasiyeti`l-Hidaye, Kiraat bölümü; Abhülhayy el-leknevi, Hidaye serhi, Dehli, 1915 baskisi, sy, 86. not: 1; MUHAMMED Hamidullah; Kuran-i kerim tarihi, sy; 108 )
(3)- (Dimaski, MUHAMMED b. Abdurrahman; Rahmetu`l-Umme fi Ihtilafi`l-Eimme, Kiraatu`s-Salat Bahsi


ALINTI VE KAYNAK ;Haluk GÜMÜŞTABAK
1 yorum

1 yorum

Yorumlarda lütfen saygılı olun
  • Ahmet Atam
    Ahmet Atam
    21/11/18
    Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur

    Köylü anlar namazdaki duanın

    Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur'an okunur

    Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu hudanın

    Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın."
    Reply