-->
zWZ3ZJ90R4zzhbql6NUZDSuEAK5vmsQ96TEJw5QR
Bookmark

HALİL CİBRAN BİR ŞAİRİN SESİ

Halil Cibran'ın "Bir Şairin Sesi" adlı öyküsü, bir şairin kendi iç dünyasında yaşadığı mücadeleyi anlatıyor. Şair, içinden gelen sesi dinlemek istiyor, ancak bu ses onu korkutuyor. Ses, onu kendinden ve toplumundan farklı olmaya çağırıyor. Şair, bu çağrıya kulak vermekle, toplum içinde kabul görmemek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor.


Halil Cibran

Halil Cibran 

Öykü, şairin iç dünyasının bir yansıması olarak okunabilir. Şair, kendi içinde bir çatışma yaşıyor. Bir yandan kendi iç sesini dinlemek istiyor, ancak bu ses onu korkutuyor. Diğer yandan toplum içinde kabul görmek istiyor, ancak bu kabulü kazanmak için kendinden vazgeçmesi gerekiyor.

Öykü, insanın varoluşsal mücadelesini de anlatıyor. İnsan, kim olduğunu ve ne istediğini bulmak için bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta, kendi iç sesini dinlemek zorunda kalıyor. Ancak bu ses, onu korkutuyor ve onu yolundan saptırabilir.

"Bir Şairin Sesi" adlı öykü, insanın iç dünyasını ve varoluşsal mücadelesini anlatan önemli bir eserdir. Öykü, okuyucuyu kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve ona kendi sesini dinlemek için cesaret veriyor.

Öykünün ana temaları:
  • İç sesle çatışma
  • Kimlik arayışı
  • Varoluşsal mücadele

Öykünün ana karakterleri:

  • Şair: Kendi iç sesini dinlemek isteyen, ancak bu sesin onu korkutmasından dolayı tereddüt yaşayan bir karakter.
  • İç ses: Şairi kendinden ve toplumundan farklı olmaya çağıran bir ses.

Öykünün ana olay örgüsü:

Şair, içinden gelen sesi dinlemek istiyor, ancak bu ses onu korkutuyor. Ses, onu kendinden ve toplumundan farklı olmaya çağırıyor. Şair, bu çağrıya kulak vermekle, toplum içinde kabul görmemek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor.

Öykünün sonunda:

Şair, iç sesini dinlemeye karar verir. Bu karar, onu toplum içinde kabul görmemekten uzaklaştırır, ancak ona kendi kimliğini bulma yolunda bir adım attırarak onu mutlu eder.

Öykünün eleştirel değerlendirmesi:

"Bir Şairin Sesi" adlı öykü, Halil Cibran'ın en önemli eserlerinden biridir. Öykü, insanın iç dünyasını ve varoluşsal mücadelesini anlatan güçlü bir anlatıdır. Öykü, okuyucuyu kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve ona kendi sesini dinlemek için cesaret veriyor.

Öykü, iç sesle çatışmanın, kimlik arayışını ve varoluşsal mücadeleyi ele alan bir tematik derinliğe sahiptir. Öykü, bu temaları güçlü bir anlatımla ve etkileyici bir üslupla ele alıyor.

Öykü, Halil Cibran'ın şiirsel dilini ve imgelem gücünü de yansıtıyor. Öykü, okuyucuyu büyüleyen ve düşündüren bir dil ve imgelerle doludur.

Sonuç olarak, "Bir Şairin Sesi" adlı öykü, Halil Cibran'ın en önemli eserlerinden biridir. Öykü, insanın iç dünyasını ve varoluşsal mücadelesini anlatan güçlü bir anlatıdır. Öykü, okuyucuyu kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve ona kendi sesini dinlemek için cesaret veriyor.

........

Sadakanın gücü kalbimin derinliklerine ekiliyor ve ben biçip toparladığım buğday demetlerini aç olanlara dağıtıyorum.
Ruhum üzüm şarabına hayat veriyor ve ben demetleri sıkıp suyunu susuz olanlara veriyorum.
Cennet fenerimi yağla dolduruyor ve ben karanlıkta yabancı yolcuya yol göstersin diye cama koyuyorum onu.
Bütün bunları yapıyorum,
Çünkü içlerinde yaşıyorum ve eğer kader ellerimi bağlayıp yaptıklarıma engel olursa, o zaman ölüm benim tek arzum olacaktır.

Ben bir şairim, eğer bir şey veremesem almayı da reddederim.
İnsanlık fırtına gibidir, ama ben Tanrıya bir nefes giderken fırtına­nın geçmesi gerektiğini bildiğim için sessizce içerlenirim.
İnsanoğlu dünyevi şeylere sarılırken, ben ateşiyle kalbimde­ ki zalimlikten beni arındıran aşk meşalesini kucaklama arayışındayım hep.

Maddesel şeyler insana acı vermeden öldü­rür; aşk onu canlandıran acılarla uyandırır.
İnsanlar farklı klan ve kabilelere bölünmüş ve ayrı ülke ve şehirlere aitler.
Ben ise tüm toplumlara yabancı ve hiçbir yerleşime ait deği­lim.

Evren benim ülkem ve insanlık da benim kabilem, insanlar zayıftır ve kendi aralarında bölünmeleri üzücü. Dünya dardır ve onu krallık, imparatorluk ve illere ayırmak zekice bir şey değildir.

Ruhun tapmağını yıkmak için bir oluyor ve dünyevi bedenin organlarını yaratmak için el ele veriyor.
Ben ise kendi öz derinliğimin umut sesini tek ba­şıma dinleyerek.
Aşk insan kalbini acıyla canlandırdığı gibi, cehalette ona bilginin yolunu öğretir’ diyorum.
Acı ve ce­halet büyük sevinç ve bilgiye yol açıyor, çünkü Yüce Varlık güneşin altında boş bir şey yaratmıyor.
Güzel ülkem için özlem çekiyorum ve insanlarını seviyo­rum sefilliklerinden ötürü.

Eğer halkım yağma ile uyarılıp ‘vatanseverlik’ dedikleri şeyle motive olarak başkaldırır ve komşularımın ülkelerini işgal edip cinayet işlemeye kalkarsa, o zaman işlenen herhangi vahşetten dolayı, ben halkım ve ülkemden nefret ederim.

Doğduğum yere övgü şarkıları söylüyor ve çocuklarımın evini özlüyorum; eğer insanlar bu evde muhtaç yolcuyu barındırıp beslemeyi reddediyorsa, o zaman övgü şarkımı öfkeye ve özlemimi de unutkanlığa dönüştürürüm.

İç sesim şöyle söylemeyi seçerdi:

Evin teselliye ihtiyacı yıkımdan başka’.
Doğduğum köyümü ülkemi sevdiğim sevginin bir kısmıyla seviyorum ve ülkemi ise yerküreyi sevdiğim sevginin bir kısmıyla seviyorum, her taraf benim ülkem, çünkü insanlı­ğın cenneti ve Tanrı ruhunun tezahürü dünya, bütün varlı­ğımla onu seviyorum.

İnsanlık yeryüzündeki yüce varlığın ruhu olduğu için ve bu insanlık yıkık harabelerin arasında çıplaklığını yırtık pırtık bezlerle gizliyor, içi boş yanaklarından akan gözyaşlarıyla, zavallı bir sesle çocuklarını çağırıyor.

Fakat çocuklar klanla­rının marşını söylemek ve kılıçlarını bilemekle meşguller;
Annelerin feryatlarını duyamıyorlar.
İnsanlık halkına hitap ediyor, ama onlara kulak vermiyor.
Biri dinlemek istese ve bir annenin gözyaşını silerek teselli etse, diğeri ‘o zayıftır duygularının esiri olmuş’ der.

İnsanlık yeryüzünde Yüce varlığın ruhudur ve bu yüce var­lık sevgi ve iyi niyeti emrediyor.
Fakat insanlar bu öğretiler­ le alay ediyor.
Nasıralı İsa dinledi ve çarmığa gerildi.
Sokrates bu sesi duydu ve takip etti, o da bedenin kurbanı oldu.
Nasıralı ve Sokrates takipçileri İlahinin takipçileridir ve insanlar onları öldüremediği için alaya alarak ‘Alay konu­su olmak öldürülmekten daha acıdır’ dediler

Kudüs Nasıralıyı öldüremediği gibi Atina da Sokrates'i öldüremedi.
Onlar hâlâ yaşıyor ve sonsuza dek yaşmava de­vam edecekler.
Alay İlahi takipçiler karşısında zafer kaza­namaz.
Onlar yaşıyor ve sonsuza kadar da büyüyecekler.

Siz kardeşlerimsiniz ve hepimiz kutsal ruhun oğullarıyız; eşit ve aynı topraktan yaratılmışız.
Buradasın arkadaşım, hayat yolunda beraberiz ve gizli ger­çeğin anlamını anlamak benim yardımcımdır.

Sen bir insansın, bu da Yeterlidir, seni bir kardeş gibi sevi­yorum.
Hakkımda dilediğin gibi konuşabilirsin, çünkü yarınlar seni uzağa götürecek, konuşmalarını yargıda delil olarak kullana­cak ve sen de adalet bulacaksın.


Sahip olduğum her şeyden mahrum edebilirsin beni, çünkü açgözlülüğüm zenginliğe erişmeme teşvik etti ve eğer seni tatmin edecekse, biriktirdiklerimi almaya da hakkın var.

Bana istediğin her şeyi yapabilirsin, ama gerçeğime asla dokunman mümkün olmayacaktır.
Kanımı dökebilir, bedenimi yakabilirsin, ama ruhuma zarar vermek ya da onu öldürmeyi başarmayacaksın.

Ellerimi zincirlerle, ayaklarımı prangalarla bağlayabilir, beni karanlık zindanlara atabilirsin, ama düşüncelerimi esir ala­mazsın, çünkü onlar geniş gökyüzündeki esinti gibi özgür­dürler.

Sen benim kardeşimsin ve seni seviyorum.
Senin kilisede ibadet edişini, tapınakta diz çöküşünü ve camide dua edişini seviyorum.
Sen ve ben, her ikimiz de aynı dinin çocukları­yız.

Dinin farklı yolları, herkese uzanan yüce varlığın sevgi dolu ellerinin parmaklarıdır, ruh bütünlüğünü sağlayan ve heyecanla hepimizi kucaklayan. Senin gerçeğini bilginliğinden doğduğu için seviyorum; o gerçek ki cehaletim den ötürü göremiyorum.

İlahi bir şey gibi saygı duyuyorum, çünkü ruhun tapusudur o.
Gelecek dünyada senin gerçeğin benim gerçekle buluşacak, çiçek kokusu gibi birbirine karışacak ve bir bütün olarak ebedi gerçekle sonsuz sevgi ve güzellik içinde yaşayacak.
Seni ezici güç karşısında zayıf kaldığın için ve açgözlü zen­ginler karşısında fakir kaldığın için seviyorum.

Bu yüzden gözyaşı dökerek seni teselli ediyor ve gözyaşlarımın ardında zalimleri bağışlayan adaletin kollarının seni kucakladığını görüyorum.

Sen benim kardeşimsin ve seni seviyorum.
Sen benim kardeşimsin,
Neden benimle kavga ediyorsun?

Neden ülkemi işgal ediyor, zafer ve otorite arzulayanların uğruna bana baş eğdirmeye çalışıyorsun?
Neden eş ve çocuklarını bırakıp, zaferi kan ve yüce onuru annenin gözyaşlarıyla satın alanlar uğruna ölümü takip edip uzak ülkelere gidiyorsun?

Kardeşini öldürmek bir adam için onur mudur?
Eğer onur bu ise, bu bir ibadet hareketi olsun ve kardeşi Habil’i öldüren Kabil için bir tapınak dik buraya.

Kendini korumak Doğa'nın birinci yasası mı?
Öyleyse, neden açgözlülüğü diretiyor diye onu amacına ulaştırma uğruna kendini kurban ederek kardeşine zarar veriyorsun?

Var olma aşkı başkalarını haklarından mahrum etmeye mecbur ediyor bizi,’ diyen liderlere dikkat et kardeşim.
Ben sana ‘başkalarının hakkını koruyup kollamak insanın en asil ve güzel eylemidir,’ demekten başka bir şey yapmıyorum.
Eğer var olmam başkalarını öldürmemi gerektiriyorsa, o zaman ölüm bana daha onurlu ve onurumu korumak için beni öldürecek birini bulamazsam, ebediyet daha gelmeden onun uğruna kendi canımı kendi ellerimle almakta tereddüt etmeyeceğim.

Bencillik, kör üstünlüğün nedenidir kardeşim ve üstünlük klan sistemi, klan sistemi anlaşmazlık ve boyun eğdirmeye yol açmaktadır.
Ruh cehaletin karanlığı içinde bilgi ve adaletin gücüne ina­nır;

O Babil'i imha eden, Kudüs’ü temelinden sarsan, Roma’yı yıkıntılar içinde bırakan güçlere, cehalet ve zulümü savunmak için kılıç tedarik edenlerin yetkisini reddediyor, işte bu, insanların suçluları yüceltmesini, yazarların onların ismine saygı duymasını, tarihçilerin onlardan övgüyle bah­setmesini sağlamıştır.

İtaat ettiğim tek güç koruma bilgisi ve adaletin doğal ka­nunları içinde sessizce kalmaktır.
Otorite katili öldürdüğü, soyguncuyu hapsettiği, komşu bir ülkeye gidip insanları katlettiği zaman neyi gösterir?

Katillerin cinayet işleyen birini cezalandırdığı, hırsızların hırsızlık yapan birini tutukladığı zaman adalet kendi adı altındaki otorite hakkında ne düşünüyor?

Sen benim kardeşimsin ve seni seviyorum.
Çünkü bütün yoğunluk ve onuruyla Aşk adalettir.

Eğer adalet kabile ve toplum gözetmeksizin kayıtsız şartsız seni sevmemi destek­lemezse, bir aldatıcı olarak ben bencilliğin çirkinliğini saf sevginin dış giysileri ardına gizlerim.

Son
Ruhum yaşamın sıkıntı ve sefaletinde, beni teselli eden dos­tumdur.
O her kim ki ruhu dost olarak kabul etmezse, o insanlığın düşmanıdır.
Kendi içinde insani rehberi bulama­dıkça da umutsuzca yok olacaktır.
Yaşam dış çevreden değil, insanın içinden yükselir.
İçimden bir söz söylemek geldi ve şimdi söyledim, eğer değerse.


Halil Cibran...
1 yorum

1 yorum

Yorumlarda lütfen saygılı olun
  • Ebru
    Ebru
    20/8/20
    Merhabalar,

    Yaklaşık bir hafta önce okumaya başladığım Kırık Kanatlar isimli romanı bitirdim. Hayatımda ilk kez bir Halil Cibran eseri okudum. Çok duygu yüklü bir romandı. Bazı satırları, gözlerim dolu dolu okuduğumu çekinmeden söyleyebilirim.

    Halil Cibran, bu eserinde; din adamlarının yozlaşması ve kadın hakları gibi toplumsal meselelerden bahseder. Doğulu kadının yüzyıllar boyu gelenek karşısındaki âcizliğine, eşya gibi oradan oraya sürüklenmesine yönelik eleştirel bir tavır ortaya koyar.

    Romanda en sevdiğim alıntı şu olmuştu:

    ‘’Onun ruhunu dolduran hüzün benim ruhuma da doluyordu; her birimiz kalbinde hissettiğini öbürünün yüzünde görebiliyor, göğsünde sakladığı şeyin yankısını öbürünün sesinde duyabiliyordu.’’

    Altını çizdiğim diğer alıntıları da buradan okuyabilirsiniz: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/halil-cibran-kirik-kanatlar-kitap-yorumu/

    Güzel okumalar dilerim,
    edebiyatla ve sağlıcakla kalın.
    Reply