Bulgaristan'da kayı boyu izleri |
Bulgaristan'da Kayı boyu izleri ve Türk tamgaları
Belki bizim kuşak görmeyecek ama Türk tarihinin yeniden yazılacağını bilin. Bulgaristan uzun yıllar Kayı Boyu'nun izlerini saklamıştır. Bulgar arkeologlar 1961 yılında Pliska'da yaptıkları kazılarda, bu yerleşimin kalıntılarına, yapıların duvarlarına ve 1500 yıl öncesine ait kullanılan eşyalara ulaşmışlardır.
Bulgaristan'da kayı boyu izleri Pliska kazısı:
Pliska kazılarının Türk tarihi açısından önemi, duvarlarda ve bazı eşyalarda Orhun yazıtlarını andıran yazılar ile Oğuzların Kayı boyuna ait damgaların keşfedilmesidir. Pliska'da bulunan ve kalıntılar arasında en dikkat çekici ve merak uyandırıcı olan küçük yedi kollu bronz yıldızın merkezinde de Kayı boyunun damgası yer almakta, her bir kol üzerinde ise diğer Oğuz boylarının damgalarını andıran işaretler bulunmaktadır. Bulgaristan, 1961 yılında Pliska'daki kazılarda ortaya çıkarılan Kayı boyu damgalarını 16 yıl boyunca gizli tutmuş ve bu bulgular ilk defa 1977 yılında Bulgar Arkeolog S. Vaklinov tarafından yayımlanmıştır.
Bulgar bilim insanları, yayımlanan damgalar hakkında farklı görüşlere sahip olacak, E.Sachev bunların Çuvaş Türkçesi olduğunu savunurken, Bulgar dilbilimci V. Beshevliev, IYI şeklindeki Kayı boyu damgasını "Tangra" olarak yorumlayıp, bu damganın Hristiyanlık öncesi Bulgarların "göktengri" dilinde bir simge olduğunu ileri sürecektir.
V. Beshevliev, Kayı boyunun damgasını "Tangra" olarak yorumlar ve bu damganın, Hristiyanlığı kabul etmeden önceki Bulgarlar'ın dilinde "Gök/Tanrı" anlamına geldiğini savunur. Ayrıca, yedi kollu diğer damgaların güneş, ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn'ü temsil ettiğini öne sürer.
Bu görüş, 1992'de P. Petrova tarafından tekrarlanacak, ancak P. Dobrev, S. Mihajlov, D. Ovcharov gibi bilim insanları damgaları Orhun Yazıtı'na benzer bir yazı olarak tanımlayacaklardı. Bulgar Bilimler Akademisi Matematik ve Bilişim Enstitüsü'nden Milosh Sidorov, 1998'de Emil Kelevedzihev ile birlikte bronz rozetin bir horoskop olduğunu iddia edecek, 1999'da ise bu damgaların eski Türk yazıtlarına benzediği, yıldızları temsil ettiği ve büyücülükte kullanıldığına dair makaleler yayımlanacaktı.
Ancak, bu damgalar Bütün Dünya Dergisi'nin Şubat 2010 sayısında tıpkı basımını yayınladığım Yazıcıoğlu Ali'nin 1430'larda yazdığı Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserde yer alan Oğuzların Kayı, Avşar, Yazır, Eymür, Salur, Büğdüz boylarına aitti. Bulgar bilginleri, Pliska kazılarında bulunan damgaları Türk boy damgalarıyla karşılaştırmaktan kaçınmışlardı; zira Hıristiyanlığı benimseyip zamanla dillerini değiştiren Bulgarlar, etnik kimliklerini Türk karşıtlığı üzerine inşa etmişlerdi.
Eğer bu damgaların Türk / Oğuz boy damgaları olduğu anlaşılırsa ve Türk kökenleri ortaya çıkarsa, Bulgar kimliğinin oluşturulmasında kullanılan Türk karşıtlığı temelleri sarsılacaktır. Özellikle, Bulgaristan'ın ilk başkenti olan antik Pliska'nın taşlarına ve toprağına kazınmış "IYI" şeklindeki damgaların, Osmanlı hanedanı ile ilişkilendirilen Kayı boyunun damgaları olduğu bilgisi yayılırsa, Bulgar tarih yazımında Türk düşmanlığı yapmak zorlaşacaktır. Bulgar tarihçiler, Pliska kazılarında bulunan yüzlerce "IYI" damgasını Türk / Oğuz Kayı boyu damgası olarak kabul etmemek için, bunları Bulgarların Hristiyan olmadan önce inandıkları tanrı "Tangra" olarak yorumladılar.
Kayı boyu damgası, Bulgar takı sanatçıları tarafından kolyelere, küpelere ve bileziklere "Bulgar Antik Tanrısı Tangra'nın Simgesi" olarak işlenmiştir. Diğer boy damgaları da Bulgar takılarında çeşitli yıldızların simgeleri olarak kullanılmaktadır. Bulgar kazılarında bulunan Oğuz/Türk damgaları ve Kayı boy damgası, Atatürk'ün İkinci Balkan Konferansı'nın son oturumundaki konuşmasında belirttiği tarihi bulguları doğrulamaktadır.
V. Beshevliev, Kayı boyunun damgasını "Tangra" olarak yorumlar ve bu damganın, Hristiyanlığı kabul etmeden önceki Bulgarlar'ın dilinde "Gök/Tanrı" anlamına geldiğini savunur. Ayrıca, yedi kollu diğer damgaların güneş, ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn'ü temsil ettiğini öne sürer.
Bu görüş, 1992'de P. Petrova tarafından tekrarlanacak, ancak P. Dobrev, S. Mihajlov, D. Ovcharov gibi bilim insanları damgaları Orhun Yazıtı'na benzer bir yazı olarak tanımlayacaklardı. Bulgar Bilimler Akademisi Matematik ve Bilişim Enstitüsü'nden Milosh Sidorov, 1998'de Emil Kelevedzihev ile birlikte bronz rozetin bir horoskop olduğunu iddia edecek, 1999'da ise bu damgaların eski Türk yazıtlarına benzediği, yıldızları temsil ettiği ve büyücülükte kullanıldığına dair makaleler yayımlanacaktı.
Ancak, bu damgalar Bütün Dünya Dergisi'nin Şubat 2010 sayısında tıpkı basımını yayınladığım Yazıcıoğlu Ali'nin 1430'larda yazdığı Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserde yer alan Oğuzların Kayı, Avşar, Yazır, Eymür, Salur, Büğdüz boylarına aitti. Bulgar bilginleri, Pliska kazılarında bulunan damgaları Türk boy damgalarıyla karşılaştırmaktan kaçınmışlardı; zira Hıristiyanlığı benimseyip zamanla dillerini değiştiren Bulgarlar, etnik kimliklerini Türk karşıtlığı üzerine inşa etmişlerdi.
Eğer bu damgaların Türk / Oğuz boy damgaları olduğu anlaşılırsa ve Türk kökenleri ortaya çıkarsa, Bulgar kimliğinin oluşturulmasında kullanılan Türk karşıtlığı temelleri sarsılacaktır. Özellikle, Bulgaristan'ın ilk başkenti olan antik Pliska'nın taşlarına ve toprağına kazınmış "IYI" şeklindeki damgaların, Osmanlı hanedanı ile ilişkilendirilen Kayı boyunun damgaları olduğu bilgisi yayılırsa, Bulgar tarih yazımında Türk düşmanlığı yapmak zorlaşacaktır. Bulgar tarihçiler, Pliska kazılarında bulunan yüzlerce "IYI" damgasını Türk / Oğuz Kayı boyu damgası olarak kabul etmemek için, bunları Bulgarların Hristiyan olmadan önce inandıkları tanrı "Tangra" olarak yorumladılar.
Kayı boyu damgası, Bulgar takı sanatçıları tarafından kolyelere, küpelere ve bileziklere "Bulgar Antik Tanrısı Tangra'nın Simgesi" olarak işlenmiştir. Diğer boy damgaları da Bulgar takılarında çeşitli yıldızların simgeleri olarak kullanılmaktadır. Bulgar kazılarında bulunan Oğuz/Türk damgaları ve Kayı boy damgası, Atatürk'ün İkinci Balkan Konferansı'nın son oturumundaki konuşmasında belirttiği tarihi bulguları doğrulamaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün balkan Türklerine bakışı:
Atatürk şöyle demiştir: "İşte siz, değerli Balkan milletlerinin temsilcileri, geçmişin karmaşık duygu ve hesaplarından sıyrılarak derin bir kardeşlik temeli atacak ve geniş birlik vizyonları açacaksınız. Göz ardı edilmiş ve unutulmuş büyük gerçekleri yeniden gün yüzüne çıkaracaksınız." Ayrıca, "Değerli milletlerin temsilcileri, Balkan milletleri hangi sosyal ve siyasal tavırları sergilerlerse sergilesinler, onların Orta Asya'dan gelmiş aynı kanı taşıyan, yakın soylardan gelen ortak ataları olduğunu unutmamalıyız," demiştir.
Karadeniz'in kuzey ve güney yolları boyunca, binlerce yıl süresince deniz dalgaları gibi ardı ardına gelerek Balkanlar'da yerleşen insan toplulukları, farklı adlar taşısalar da aslında aynı kökten gelen ve damarlarında aynı kanı taşıyan kardeş topluluklardı. İnsanlık kavramı artık, vicdanlarımızı arındırmaya ve duygularımızı yükseltmeye yetecek kadar ilerlemiştir.
Durumları ve gerekliliklerini uygar bir düşünceyle ve yüksek vicdan aydınlığıyla değerlendirirsek, insanları mutlu etmek adına onları birbirine düşürmek, insanlık dışı ve son derece üzücü bir sistemdir." demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk. (Hakimiyet-i Milliye, 26.08.1931) Ne dersiniz? Öyle değil mi?
Alıntı ve Kaynak: Cengiz Özakıncı'ya teşekkürler.
Alıntı ve Kaynak: Cengiz Özakıncı'ya teşekkürler.
Yorum Gönder