ÇİNİ MÜZESİ (II. YAKUP İMARETİ)
Germiyanoğlu II. Yakup Bey (1387-1429) imaretinin önemli bir öğesi olan bu yapı üç bölümlü olup, iki payeli revak biçiminde, içeri alınmış bir giriş yerine sahiptir.Kubbeli ve şadırvanlı orta mekâna, üç yönde kubbeli eyvanlar açılmaktadır.
Giriş yönündeki eyvanın kolları arasında kalan bölümlerde, kubbeli ve ocaklı birer büyük oda bulunur.
Güneydeki yan eyvan türbeye açılmakta olup sonradan kapatılmıştır.
Sivri kemerli, üç bölümlü giriş, yanlarda pandandifli, ortada ise mukarnas dolgulu üç basık kubbe ile örtülüdür.
Kemerler, ayna ve kare kesitli iki paye, kesme taştan yapılmıştır.
Yapı 20. yüzyıl başlarında esaslı bir onarım geçirmiş olduğundan, duvarlarda ve özellikle pencerelerde bazı değişiklikler görülmektedir.
Bütün Germiyanoğlu mimarisi içinde, en ilgi çekici eserlerden birisi olan bu yapının, yan odalarında birer ocak bulunmaktadır.
Güney eyvanının türbe kademesiyle birleştiği yerdeki mermer mihrap 20. yüzyıl başlarında yapılan onarımda yerleştirilmiştir.
Fenerli kubbeli orta mekândaki ünlü “Gök Şadırvan” süsleme açısından esasen pek zengin olmayan yapının, birinci derecedeki süsleme unsurudur.
Şadırvan tek parça mermerden oyularak yapılmış olup, ayaklı kâse formundadır.
Diğer süsleme elemanları ise türbe zeminini ve sandukayı kaplayan çinilerdir. II. Yakup Çelebi Külliyesi’nin mermer üzerine kabartma harflerle yazılmış olan vakfiye kitabesi 1935 yılında, daha önce bahçe kesiminde bulunan ve yıktırılan medrese binasındaki eyvanın içinden alınarak, bu binanın giriş revakının güney duvarındaki, şu anda bulunduğu yere naklolunmuştur.
39 satırlık kitabe dönemin Osmanlı Türkçesiyle yazılmıştır.
Vakıf kayıtlarından, imaret, medrese ve mescidi içeren bu külliyenin 1411-1412 yıllarında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Binanın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olup, Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsislidir. Uzun yıllar Vahit Paşa Kütüphanesi olarak hizmet veren ve daha sonra terk edilen yapının restorasyonu tamamlanarak 1999 yılında ziyarete açılmıştır.
Müze içinde yer alan vitrinlerde 14. yüzyıldan başlayarak, günümüzde de imal edilen nadir çini örnekleri sergilenmektedir.
Çini sözcüğü, halk arasında, hem sırlı duvar kaplamaları hem de kap-kacak türünden ev eşyalarını tanımlamıştır.
Diğer taraftan, bilimsel yayınlarda, zamanla bu tanımlama değişmiş; kâse, tabak, vazo gibi kap kacak türünden eşyalara seramik, duvar kaplamalarına ise çini adı verilmeye başlanmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde kap kacak formları için “evani”, duvar kaplamaları için “kâşi” terimi kullanılmaktaydı.
Farsça’da Çin’e ait demek olan, daha sonraları yerleşen çini sözcüğü ise, Osmanlı Sarayının 15. yüzyıl Çin porselenlerine olan hayranlığından kaynaklanır.
Germiyanoğlu Beyliği Dönemi’ne ait Saray Camii’nde ve Umur-bin Savcı Medresesi’nde, Abdülvacid Efendi’nin sandukasında kırmızı hamurlu sıraltı boyama tekniğinin uygulandığı, altı köşeli yıldız desenli çini örnekleri ile, 1411/12 tarihli İmaretin türbe bölümünde yer alan II. Yakup’un sandukasının zemin döşemesinde yer alan kırmızı hamur, döneminin karakteristik özelliğini yansıtmaktadır.
Osmanlı Dönemi’nde İznik’ten daha önce beyaz hamurlu, sıraltı bezeme tekniğine sahip çini üretimine başlayan Kütahya, saraydan gerekli desteği göremediğinden, kendi özgün form ve desen zenginliğini yaratmıştır. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin yaşadığı siyasi ve ekonomik kriz, İznik çini fırınlarının kapanmasına sebep olmuş, ancak halka yönelik çini üretimi yapan Kütahya çiniciliği bundan fazla etkilenmemiştir.
Özellikle 17. yüzyılın ikinci yarısından sonra İstanbul ve taşradaki binalar için, ihtiyaç duyulan plaka çiniler Kütahyalı üreticiler tarafından karşılanmıştır.
1671 yılında Kütahya’da bulunan, Kütahyalı Evliya Çelebi, şehirde 34 atölyenin üretim yaptığından bahsetmektedir.
18. yüzyılda Çiniciler arasındaki rekabet, 1766 tarihinde “Fincancılar Anlaşması”nın imzalanmasıyla sonuçlanmış ve bu anlaşma “ilk toplu iş sözleşmesi” olarak tarihteki yerini almıştır.
1708 yılında yapılan Valide Camii, 1763 tarihli Konya Çelik Mehmet Paşa Camii ve 1778 tarihli Beylerbeyi Camii, Kütahya çinileri ile bezenmiş yapılar arasında ilk akla gelenlerdir. yüzyıl ortalarında, başkent İstanbul’a ilaveten, imparatorluğun uzak uçlarına dahi çini sevkiyatı yapan Kütahya, başta Kudüs olmak üzere, birçok Osmanlı kentinin bu konudaki ihtiyacını karşılamıştır.
Bu yüzyıl sonlarında Kütahya’da, plaka çini üretiminde canlanma yaşanmış, çeşitli yapılar Kütahya çinileri ile bezenmiştir.
Çini imalatı 19. yüzyıl sonuna kadar küçük ve orta ölçekli atölyelerde sürdürülmüş, daha sonra talep doğrultusunda fabrika üretimine geçilmiştir.
İlk çini fabrikası Hafız Mehmet Emin Efendi tarafından yüzyılın başlarında kurulmuştur.
Bu ilk fabrikayı takiben, Azim Çini ve Metin Çini fabrikaları açılmış bu arada çiniciler şirketleşme yoluyla sermaye ve üretimlerini artırmışlardır.
Küçük atölyeler genelde günlük kullanıma yönelik ürünlerin yanı sıra, vazo, kâse, sürahi ve hatta sehpa gibi sanatsal ağırlıklı formlar denemişler ve burada da çok başarılı eserler yaratmışlardır.
Dünya Savaşı nedeniyle porselen ithalatı durma noktasına gelmiş ve buna bağlı olarak fincan, yemek tabağı, tuzluk, su bardağı, maşrapa, tepsi gibi ürünler bütün ülke ihtiyacını karşılayacak şekilde, ancak özensiz, basit desenli hatta serigraf baskılı olarak imal edilmiştir.
Günümüzde sanat ağırlıklı çini üretimi el dekoruyla elektrikli fırınlarda üretilmekle birlikte, fabrikasyon olarak plaka çini üretimi sürdürülmektedir.
Kütahya Çini Müzesi, 1999 yılında restore edilen II. Yakup İmareti’nde (1411/12) ziyarete açılan ülkemizin ilk ve tek çini müzesidir.
Halk arasında Gökşadırvan adıyla da bilinen bu imaret, 600 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Nefis tuğla işçiliğiyle, Beylikler Dönemi’nin önemli ve sağlam kalmış yapılarındandır.
Toplam beş salonda 1000 civarında çini ve çinicilikte kullanılan malzemeler sergilenmektedir.
Çininin yapım aşamaları fotoğraf ve çizimlerle sunulmuştur.
Beylikler Dönemi’nden başlayarak günümüze kadar imal edilen Kütahya ve İznik çinilerinin görülmeye değer örnekleri yer almaktadır.
Seramik Mühendisliği tahsilini Paris’te yapmış olan iş adamı rahmetli Rıfat Çini, babası Mehmet Çini’ye ait olan ve Azim Çini Fabrikasında üretilmiş aile koleksiyonunu ve çinicilikle ilgili belgelerini Müzeye bağışlamıştır.
Bununla birlikte, günümüz çini sanatçıları ile atölye ve fabrikaların ürettikleri özgün eserler de müzede sergilenmektedir.
Kemerler, ayna ve kare kesitli iki paye, kesme taştan yapılmıştır.
Yapı 20. yüzyıl başlarında esaslı bir onarım geçirmiş olduğundan, duvarlarda ve özellikle pencerelerde bazı değişiklikler görülmektedir.
Bütün Germiyanoğlu mimarisi içinde, en ilgi çekici eserlerden birisi olan bu yapının, yan odalarında birer ocak bulunmaktadır.
Güney eyvanının türbe kademesiyle birleştiği yerdeki mermer mihrap 20. yüzyıl başlarında yapılan onarımda yerleştirilmiştir.
Fenerli kubbeli orta mekândaki ünlü “Gök Şadırvan” süsleme açısından esasen pek zengin olmayan yapının, birinci derecedeki süsleme unsurudur.
Şadırvan tek parça mermerden oyularak yapılmış olup, ayaklı kâse formundadır.
Diğer süsleme elemanları ise türbe zeminini ve sandukayı kaplayan çinilerdir. II. Yakup Çelebi Külliyesi’nin mermer üzerine kabartma harflerle yazılmış olan vakfiye kitabesi 1935 yılında, daha önce bahçe kesiminde bulunan ve yıktırılan medrese binasındaki eyvanın içinden alınarak, bu binanın giriş revakının güney duvarındaki, şu anda bulunduğu yere naklolunmuştur.
39 satırlık kitabe dönemin Osmanlı Türkçesiyle yazılmıştır.
Vakıf kayıtlarından, imaret, medrese ve mescidi içeren bu külliyenin 1411-1412 yıllarında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Binanın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olup, Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsislidir. Uzun yıllar Vahit Paşa Kütüphanesi olarak hizmet veren ve daha sonra terk edilen yapının restorasyonu tamamlanarak 1999 yılında ziyarete açılmıştır.
Müze içinde yer alan vitrinlerde 14. yüzyıldan başlayarak, günümüzde de imal edilen nadir çini örnekleri sergilenmektedir.
Çini sözcüğü, halk arasında, hem sırlı duvar kaplamaları hem de kap-kacak türünden ev eşyalarını tanımlamıştır.
Diğer taraftan, bilimsel yayınlarda, zamanla bu tanımlama değişmiş; kâse, tabak, vazo gibi kap kacak türünden eşyalara seramik, duvar kaplamalarına ise çini adı verilmeye başlanmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde kap kacak formları için “evani”, duvar kaplamaları için “kâşi” terimi kullanılmaktaydı.
Farsça’da Çin’e ait demek olan, daha sonraları yerleşen çini sözcüğü ise, Osmanlı Sarayının 15. yüzyıl Çin porselenlerine olan hayranlığından kaynaklanır.
Germiyanoğlu Beyliği Dönemi’ne ait Saray Camii’nde ve Umur-bin Savcı Medresesi’nde, Abdülvacid Efendi’nin sandukasında kırmızı hamurlu sıraltı boyama tekniğinin uygulandığı, altı köşeli yıldız desenli çini örnekleri ile, 1411/12 tarihli İmaretin türbe bölümünde yer alan II. Yakup’un sandukasının zemin döşemesinde yer alan kırmızı hamur, döneminin karakteristik özelliğini yansıtmaktadır.
Osmanlı Dönemi’nde İznik’ten daha önce beyaz hamurlu, sıraltı bezeme tekniğine sahip çini üretimine başlayan Kütahya, saraydan gerekli desteği göremediğinden, kendi özgün form ve desen zenginliğini yaratmıştır. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin yaşadığı siyasi ve ekonomik kriz, İznik çini fırınlarının kapanmasına sebep olmuş, ancak halka yönelik çini üretimi yapan Kütahya çiniciliği bundan fazla etkilenmemiştir.
Özellikle 17. yüzyılın ikinci yarısından sonra İstanbul ve taşradaki binalar için, ihtiyaç duyulan plaka çiniler Kütahyalı üreticiler tarafından karşılanmıştır.
1671 yılında Kütahya’da bulunan, Kütahyalı Evliya Çelebi, şehirde 34 atölyenin üretim yaptığından bahsetmektedir.
18. yüzyılda Çiniciler arasındaki rekabet, 1766 tarihinde “Fincancılar Anlaşması”nın imzalanmasıyla sonuçlanmış ve bu anlaşma “ilk toplu iş sözleşmesi” olarak tarihteki yerini almıştır.
1708 yılında yapılan Valide Camii, 1763 tarihli Konya Çelik Mehmet Paşa Camii ve 1778 tarihli Beylerbeyi Camii, Kütahya çinileri ile bezenmiş yapılar arasında ilk akla gelenlerdir. yüzyıl ortalarında, başkent İstanbul’a ilaveten, imparatorluğun uzak uçlarına dahi çini sevkiyatı yapan Kütahya, başta Kudüs olmak üzere, birçok Osmanlı kentinin bu konudaki ihtiyacını karşılamıştır.
Bu yüzyıl sonlarında Kütahya’da, plaka çini üretiminde canlanma yaşanmış, çeşitli yapılar Kütahya çinileri ile bezenmiştir.
- Bunlar arasında; İstanbul’da Hubyar Mescidi,
- İzmir’de Konak Camii,
- Üsküdar Mecid Efendi Kasrı,
- Büyük Postahane Binası,
- İstanbul ve İzmir’deki şehir hatları vapur iskeleleri,
- Kütahya Eski Hükümet Konağı (1907) ve Sultan Reşat Türbesi, bugün dahi çinileri hayranlıkla izlenen yapılar arasındadır.
Çini imalatı 19. yüzyıl sonuna kadar küçük ve orta ölçekli atölyelerde sürdürülmüş, daha sonra talep doğrultusunda fabrika üretimine geçilmiştir.
İlk çini fabrikası Hafız Mehmet Emin Efendi tarafından yüzyılın başlarında kurulmuştur.
Bu ilk fabrikayı takiben, Azim Çini ve Metin Çini fabrikaları açılmış bu arada çiniciler şirketleşme yoluyla sermaye ve üretimlerini artırmışlardır.
Küçük atölyeler genelde günlük kullanıma yönelik ürünlerin yanı sıra, vazo, kâse, sürahi ve hatta sehpa gibi sanatsal ağırlıklı formlar denemişler ve burada da çok başarılı eserler yaratmışlardır.
Dünya Savaşı nedeniyle porselen ithalatı durma noktasına gelmiş ve buna bağlı olarak fincan, yemek tabağı, tuzluk, su bardağı, maşrapa, tepsi gibi ürünler bütün ülke ihtiyacını karşılayacak şekilde, ancak özensiz, basit desenli hatta serigraf baskılı olarak imal edilmiştir.
Günümüzde sanat ağırlıklı çini üretimi el dekoruyla elektrikli fırınlarda üretilmekle birlikte, fabrikasyon olarak plaka çini üretimi sürdürülmektedir.
Kütahya Çini Müzesi, 1999 yılında restore edilen II. Yakup İmareti’nde (1411/12) ziyarete açılan ülkemizin ilk ve tek çini müzesidir.
Halk arasında Gökşadırvan adıyla da bilinen bu imaret, 600 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Nefis tuğla işçiliğiyle, Beylikler Dönemi’nin önemli ve sağlam kalmış yapılarındandır.
Toplam beş salonda 1000 civarında çini ve çinicilikte kullanılan malzemeler sergilenmektedir.
Çininin yapım aşamaları fotoğraf ve çizimlerle sunulmuştur.
Beylikler Dönemi’nden başlayarak günümüze kadar imal edilen Kütahya ve İznik çinilerinin görülmeye değer örnekleri yer almaktadır.
Seramik Mühendisliği tahsilini Paris’te yapmış olan iş adamı rahmetli Rıfat Çini, babası Mehmet Çini’ye ait olan ve Azim Çini Fabrikasında üretilmiş aile koleksiyonunu ve çinicilikle ilgili belgelerini Müzeye bağışlamıştır.
Bununla birlikte, günümüz çini sanatçıları ile atölye ve fabrikaların ürettikleri özgün eserler de müzede sergilenmektedir.
Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’nun önemli müzelerinde, Kütahya eski çini örnekleri yanında, günümüz sanatçılarının da eserleri yer almaktadır. Bu sayede ülkemizin ve Kütahya’nın tanıtımına önemli katkı sağlanmaktadır.
KAYNAK : Kütahya müzeleri
Yorum Gönder