Ömer Seyfettin: Pembe İncili Kaftan Cesaretin ve Devlete Bağlılıgın Öyküsü

Türk edebiyatı seçme eserlerden Ömer Seyfettin'in "Pembe İncili Kaftan" adlı hikâyesi, 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Anadolu topraklarında zulüm ve terör estirmeye başlayan Şah İsmail'e bir elçi gönderilmesini konu alır. Şah İsmail, kendisine gönderilen elçilere hakaretler edip hatta öldürmesi sebebiyle, ona gönderilecek cesur bir elçi bulmak oldukça zordur.

Ömer Seyfettin Pembe incili kaftan
Ömer Seyfettin Pembe incili kaftan

Pembe incili kaftan, Ömer Seyfettin

Sadrazam, Muhsin Çelebi'nin bu göreve uygun bir isim olduğunu düşünür. Muhsin Çelebi, zengin sayılan, dünya malına, güce tamah etmeyen, doğru yoldan şaşmayan, kendini ölümden sakınmayan, cesur bir insandır.

Muhsin Çelebi, bu görevi kabul eder ancak bir şartla: Devletten herhangi bir ücret almayacak, her türlü ihtiyacını kendi cebinden karşılayacaktır. Bunun için gerekirse bütün servetini devlet için harcayacaktır.

Muhsin Çelebi, Şah İsmail'e giderken herkesin masallarda dinlediği pembe incili kaftanı alır. Bu kaftan, oldukça ihtişamlı ve pahalıdır. Muhsin Çelebi, bu kaftan sayesinde Şah İsmail'in karşısında dimdik duracağını ve devletini başarıyla temsil edeceğini düşünür.

Muhsin Çelebi, Tebriz'e vardığında Şah İsmail tarafından kabul edilir. Şah İsmail, Muhsin Çelebi'nin heybeti karşısında şaşırır ve cellatlarını hazır eder. Odada elçinin oturacağı bütün seccade ve minderler kaldırılmıştır.

Muhsin Çelebi, Şah İsmail'in huzuruna girer ve hükümdarının mektubunu uzatır. Şah İsmail, ayaklarını öpmeyen Muhsin Çelebi'ye çok sinirlenir. Muhsin Çelebi, oturacak yer bulamayınca pembe incili kaftanını yere serer ve üzerine bağdaş kurup oturur.

Muhsin Çelebi'nin, Şah İsmail'e cevabı:

"Nâmesini verdiğim büyük pâdişâhım, Oğuz Kara Han neslindendir!, dünya yaratıldığından beri onun ecdâdından kimse kul olmamıştır. Hepsi pâdişâh, hepsi hâkandır. Ecdâdı hilkatten itibaren hükümdâr olan bir pâdişâhın elçisi, hiçbir ecnebî pâdişâh karşısında dîvân durmaz. Çünkü kendi pâdişâhı kadar dünyâda asil bir pâdişâh yoktur."

Muhsin Çelebi'nin bu sözleri Şah İsmail'i derinden yaralar. Şah İsmail, Muhsin Çelebi'yi öldürmek için emir verir. Ancak Muhsin Çelebi, Şah İsmail'in adamlarından kurtulur ve Tebriz'den kaçar.

Muhsin Çelebi, mallarını kaybettikten sonra fakir bir hayat sürer. Ölümüne kadar pazarda sebzecilik yaparak hayatını devam ettirir. Pembe incili kaftana ne olduğu ise bir sır olarak kalır.

Muhsin Çelebi'nin özellikleri

  • Cesur
  • Doğru sözlü
  • Vatansever
  • Devletine bağlı
  • Kendini ölümden sakınmayan
  • Dünya malına tamah etmeyen

Muhsin Çelebi'nin Şah İsmail karşısında gösterdiği duruş, Muhsin Çelebi, Şah İsmail'in karşısında dimdik durur ve devletini başarıyla temsil eder. Şah İsmail'in hakaretlerine boyun eğmez ve onun karşısında cesaretle konuşur. Bu duruşuyla, Şah İsmail'i derinden yaralar ve onun saygısını kazanır.

Muhsin Çelebi'nin hikayesinin bize öğrettikleri

  • Cesaret ve doğruluk, her zaman başarıya götürür.
  • Devletimize ve milletimize sahip çıkmalıyız.
  • Dünya malına tamah etmemeliyiz.

Muhsin Çelebi'nin hikayesi, Türk tarihinde önemli bir yer tutar. Bu hikaye, Türk milletinin cesaretini, doğru sözlülüğünü ve devlete bağlılığını temsil eder.

Hikayenin sonu, Muhsin Çelebi'nin bir sır olarak kalan pembe incili kaftanla birlikte açık uçludur. Bu, okuyucunun kendi yorumunu yapmasına olanak tanır. Bazı okuyucular, pembe incili kaftanın Şah İsmail'in elinde kaldığını ve onun gücünün bir sembolü haline geldiğini düşünebilir. Diğer okuyucular ise, pembe incili kaftanın Muhsin Çelebi'nin cesaretini ve devletine bağlılığını temsil eden bir simge olduğunu düşünebilir.

0 Yorumlar

Yorumlarda lütfen saygılı olun