Türkiye Mülteci sorunu, Biz Türkler olarak yabancılara karşı düşmanlık beslemedik, ırkçı değiliz. Sığınmacı meselesine duygusal ve romantik değil, gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz.
Sığınmacı meselesi, Türkiye'nin en önemli ulusal güvenlik meselesidir. Artık herkesin fark ettiği gibi, sığınmacı meselesi çözülmeden Türkiye'nin diğer hiçbir sorunu çözülemez.
Suriyeli mülteciler neden geldiler?
Suriyeliler, bombalanmadıkları için gelmediler; aslında gelmeleri için bombalandılar. Sığınmacı meselesinin arkasında gizlenen büyük proje, Irak'tan Akdeniz'e uzanan bir Kürt devleti kurmak ve Türkiye'nin bölünme projesidir.
Rojawa'nın yayılmacı Kürtçü emperyalizmin bir parçası olduğunu iddia ediyorum.
Tarihsel olarak Rojawa adında bir yerin varlığı söz konusu değildir.
Bu bölgede Kürt devleti olmamasının yanı sıra, tarihsel olarak Kürt topluluğu da bulunmamaktadır.
Bu bölgede Kürt devleti olmamasının yanı sıra, tarihsel olarak Kürt topluluğu da bulunmamaktadır.
Bölgedeki Kürt nüfusu genel nüfusun %5'ini bile oluşturmamakta olup, bu Kürtlerin de 19. yüzyılda gelmiş oldukları bilinmektedir.
PKK terör örgütü, Suriye'deki iç savaştan faydalanarak 2013'ten itibaren Suriye'nin Kuzeyinde 'de facto' bir terör devleti kurmuştur.
PKK terör örgütü, Suriye'deki iç savaştan faydalanarak 2013'ten itibaren Suriye'nin Kuzeyinde 'de facto' bir terör devleti kurmuştur.
Bu bölgedeki Kürt nüfusu sadece %5 değil. PKK, Kürt devletini kurabilmek için nüfusun %95'ini oluşturan Arap ve Türkmenleri etnik temizliğe tabi tutmuş ve sağ kurtulanlar Türkiye'ye kaçmak zorunda kalmıştır.
ABD'nin desteğiyle PKK, Suriye'nin kuzeyinde beklenmedik kazanımlar elde etmiştir. Şu anda ülkenin üçte birini kontrol ediyor ve hedefi Afrin ve İdlib'i ele geçirerek Akdeniz'e açılmak.
ABD, PKK'nın Akdeniz'e uzanan devlet projesini destekliyor ve Biden yönetimi, YPG'nin perde arkası mimarı Mc Gurk'u genel koordinatör olarak atayarak projeyi yeniden canlandırmıştır.
Bu tehlikeli proje şu anda aktif durumdadır.
Bu emperyalist ve işgalci proje için en büyük engel, bölgenin demografik yapısıdır.
ABD ve PKK'nın Kürt devleti kurmak istedikleri bölgede, Kürt nüfusu en fazla %5'tir.
Bu sorunu aşmak için, bölgedeki hakim nüfus olan Arap ve Türkmenleri zorla göç ettirerek ve bazı Arap aşiretleriyle işbirliği yaparak çaba gösteriyorlar.
Bu konuda kısmen başarılı oldular.
Sizler, Muhacir-Ensar olarak bilinen veya Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasını savunan duygusal insanlar, ABD'nin PKK devleti projesinden ve bu tehlikeli projenin sadece Türkiye ve Suriye'nin demografik yapısını değiştirerek gerçekleşebileceğini biliyor musunuz?
Amerika ve PKK terör örgütü, Rojawa projesini gerçekleştirdikten sonra Kuzey Kürdistan dedikleri Türkiye’yi parçalama projesini devreye sokacaklar.
Kuzey Kürdistan projesi için Türkiye’nin sığınmacı dalgasıyla demografik yapısının değiştirilmesi ve istikrarsız bir ortama girmesini bekliyorlar.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalıcı olarak yerleşmesi durumunda, Suriye'nin demografik yapısı değişecek ve ülke parçalanacaktır.
Bu durumu kesinlikle istemiyoruz.
Türkiye'nin ve Suriye'nin demografik yapısının bölünmesini istemiyoruz.
Suriye'nin Arap olarak kalması ve Türkiye'nin Türk olarak kalması gerektiğine inanıyoruz.
Suriyeli sığınmacıların Suriye'ye dönmesini ve sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Suriye'nin de etnik yapısının korunmasını savunuyoruz.
Bu, Suriyelilere karşı ırkçılık yapmak anlamına gelmez, aksine onların vatanlarını korumak anlamına gelir.
Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalıcı bir şekilde yerleşirse, Türkiye'nin demografik yapısı nasıl etkilenir ve ülke nasıl güvenlik operasyonlarına daha açık hale gelir, şimdi bu konuyu maddeler halinde açıklayacağım. Bu konuyu duygusal veya romantik bir bakış açısıyla değil, tamamen gerçekçi bir perspektifle ele alacağız.
1. Eğer Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalıcı hale gelirse, yaklaşık 10 yıl sonra Türkiye'nin en büyük siyasi sorunu Kürt sorunu değil, Suriye sorunu olacaktır. Bu, sadece 5-10 bin kişiden bahsetmiyoruz; devletin verdiği rakamlara göre milyonlarca Suriyeli söz konusu. Eğer bu kişilerin yarısı Türkiye'de kalıcı hale gelirse ve mevcut doğum oranları göz önüne alınırsa, 20 yıl sonra Türkiye'de 10-20 milyon Suriyeli vatandaş olabilir. Bu bir yorum değil, bir olgudur.
2. Belki birinci kuşak Suriyeliler değil, ancak ikinci kuşak Suriyeliler kesinlikle kültürel ve kimlik hakları konusunda tartışma başlatacaktır. Zamanla, kültürel haklar siyasi haklara dönüşebilir. Bu durumda ülke olarak 10 yıl sonra Suriye sorunuyla karşı karşıya kalabiliriz. İkinci kuşak Suriyeliler, Suriyeliler Demokratik Partisi (farklı bir isimle de olabilir) gibi bir parti kurabilir, kültürel ve siyasi haklarını talep edebilir, Arapça'nın resmi dil olmasını isteyebilir, nüfus olarak hakim oldukları bölgelerde özerklik ve öz yönetim talep edebilir, bazı yerlerde belediyeleri kazanabilir ve sivil toplum kuruluşlarında etkin olabilirler. Bu sadece bir temenni değil, kalıcı bir durumda Suriyelilerin oluşturacağı siyasi sürecin somut bir tanımıdır. Bu teknik bir konudur.
3. Romantizmin lüks bir seçenek olmadığı Ortadoğu'da yaşıyoruz. Hepimiz kardeşiz ve bu nedenle Suriyeli mültecilerin vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerektiğini savunanlar, ileride karşılaşabileceğimiz sorunları ve ödeyeceğimiz bedelleri düşünmelidirler.
Torunlarımıza yeni bir sorun miras bırakmamalıyız.
Türk Devleti, Suriyeli mültecileri kendi ülkelerinde huzur ve güven içinde yerleştiremezse ve Türkiye'de kalıcı hale gelmelerini engelleyemezse, Suriye sorunu ileride devletin en büyük güvenlik sorunu haline gelebilir.
ABD başta olmak üzere Batı, milyonlarca Suriyelinin ne kendi ülkelerine dönmesini ne de batıya gitmesini istiyor.
Batı, Suriyeli mültecilerin Türkiye'de kalıcı olarak kalmasını istiyor.
Bu durum hem Türkiye'yi zor duruma düşürecek hem de Suriye'nin demografik yapısını değiştirecektir.
4. Suriyeli sığınmacıları kendi ülkelerine barış ve güven içinde yerleştirmek, Suriye'nin demografik yapısını korumak ve Türkiye'nin güvenliğini sağlamak için önemlidir.
Bu aynı zamanda Suriyelilere en etkili ve doğru yardım şeklidir.
Suriyelilerin Türkiye'de sığınmacı olarak değil, kendi vatanlarında birinci sınıf vatandaş olarak yaşamalarını istiyoruz.
Onların ucuz iş gücü olarak kullanılmalarını veya kalabalık evlerde yaşamalarını istemiyoruz. Suriyeli çocukların yabancı ve tehdit olarak görülüp dışlanacakları bir ortamda büyümelerini değil, kendi vatanlarında asli unsurlar olarak yetişmelerini istiyoruz.
Bu durumda, gerçek hümanist kimdir?
Suriyeli çocukların kendi vatanlarında ev sahibi olarak büyümelerini isteyen milliyetçiler mi, yoksa onları yabancı ülkelerde öteki olarak görmek isteyen sözde aydınlar mı?
Biz, Batı'dan alkış almak için değil, ülkemizi ve Suriyelileri zor durumlara sokmadan hareket etmeyi tercih ediyoruz.
5. Gerçekçi olmalıyız çünkü romantizm hoş gelebilir ancak gerçek hayatta felakete yol açabilir. Örneğin, 4 kişilik bir botun kapasitesi 20 kişi ise, fazla insan alındığında kurtarılamayanlar olabilir ve botun içindekiler de tehlikeye düşebilir.
Bu durumda binlerce hatta milyonlarca insanın söz konusu olduğunu unutmamak gerekir.
Kontrolsüz göç, ülkelerin dengesini bozarak istikrarsızlığa yol açmıştır.
Örneğin, Siyonist göç Filistin'i, Filistin göçü Ürdün'ü ve Ürdün'den gelen göç Lübnan'ı iç çatışmalara sürüklemiştir.
Afganistan'ın Rus işgali sırasında Pakistan'a giden Afgan göçü de Pakistan'ı içinden çıkamadığı sorunlara sürüklemiştir.
Bu durum, aynı ırka, dile ve dine sahip olmalarına rağmen büyük sorunlara neden olmuştur. Bu nedenle göç konusunda gerçekçi olmalı ve dengeli bir politika izlemeliyiz.
Sığınmacılar meselesinde sıkça atıf yapılan Muhacir-Ensar söylemi hakkında bir Müslüman olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Muhacirler Mekkelidir ve Ensar Medinelidir.
Mekke ile Medine Arap yarımadasında birbirine 600 km mesafede bulunan iki Arap kentidir.
Aynı coğrafyada bulunmaktadırlar.
Muhacir ve Ensar Araptır, aynı dili konuşuyorlar, aynı kültüre ve aynı dine mensupturlar.
Aynı coğrafyada yaşayan, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip, aynı dine mensup olan Ensar ve Muhacir bile kaynaşamamış, yıllarca birlikte yaşamalarına rağmen aralarında sorunlar yaşanmıştır. Peygamber efendimizin vefat ettiğinde, Ensar'ın kendilerinden Halife seçmeye kalkışması üzerine Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer bu durumu engellemiştir.
Ensar ve Muhacir sahabe olmalarına rağmen ve başlarında Allah’ın vahiy indirdiği Hz. Muhammed (sav) olmasına rağmen anlaşamamışlar, birçok sorun yaşamışlardır.
Aynı ırk ve kültürden olmayan, aynı dili konuşmayan, sahabe olmayan, başlarında yaşayan Peygamber bulunmayan Türkler ve Suriyelilerin çok daha büyük ve derin sorunlar yaşaması kaçınılmazdır.
Kuran bize gerçekçi olmayı emreder.
Bu nedenle büyük sorunlara kapı aralayacak romantizm ve duygusallıktan uzak durmalıyız.
Türkler kendi vatanları Türkiye’de, Suriyeliler kendi vatanları Suriye’de yaşasınlar.
Daha sonra birbirlerini ziyaret etsinler, iyi komşu olsunlar.
Türkler ve Suriyeliler için İslami ve doğru olan budur.
Aynı anadan ve babadan olan kardeşlerin mülk araya girdikten sonra ne hale geldiği göz önünde bulundurulduğunda, romantizm ve duygusallığın ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğu anlaşılır.
Suriyeli sığınmacılar meselesini duygusal değil, gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmek önemlidir.
Sonuç:
Sığınmacılar Türkiye için ulusal güvenlik meselesi midir, eve aynı zamanda ülkenin beka meselesidir, lakin, Düzensiz göç politikasına karşı olmak ve gelen göçmenlerin uyum sorunlarını dile getirmek, hükümetin entegrasyon politikası geliştirmediği konusunda eleştirmek elbette her vatandaş için bir haktır.
ABD'nin desteğiyle PKK, Suriye'nin kuzeyinde beklenmedik kazanımlar elde etmiştir. Şu anda ülkenin üçte birini kontrol ediyor ve hedefi Afrin ve İdlib'i ele geçirerek Akdeniz'e açılmak.
ABD, PKK'nın Akdeniz'e uzanan devlet projesini destekliyor ve Biden yönetimi, YPG'nin perde arkası mimarı Mc Gurk'u genel koordinatör olarak atayarak projeyi yeniden canlandırmıştır.
Bu tehlikeli proje şu anda aktif durumdadır.
Bu emperyalist ve işgalci proje için en büyük engel, bölgenin demografik yapısıdır.
ABD ve PKK'nın Kürt devleti kurmak istedikleri bölgede, Kürt nüfusu en fazla %5'tir.
Bu sorunu aşmak için, bölgedeki hakim nüfus olan Arap ve Türkmenleri zorla göç ettirerek ve bazı Arap aşiretleriyle işbirliği yaparak çaba gösteriyorlar.
Bu konuda kısmen başarılı oldular.
Demografik yapı değişimi ulusal güvenlik meselesidir:
Sizler, Muhacir-Ensar olarak bilinen veya Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasını savunan duygusal insanlar, ABD'nin PKK devleti projesinden ve bu tehlikeli projenin sadece Türkiye ve Suriye'nin demografik yapısını değiştirerek gerçekleşebileceğini biliyor musunuz?
Amerika ve PKK terör örgütü, Rojawa projesini gerçekleştirdikten sonra Kuzey Kürdistan dedikleri Türkiye’yi parçalama projesini devreye sokacaklar.
Kuzey Kürdistan projesi için Türkiye’nin sığınmacı dalgasıyla demografik yapısının değiştirilmesi ve istikrarsız bir ortama girmesini bekliyorlar.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalıcı olarak yerleşmesi durumunda, Suriye'nin demografik yapısı değişecek ve ülke parçalanacaktır.
Bu durumu kesinlikle istemiyoruz.
Türkiye'nin ve Suriye'nin demografik yapısının bölünmesini istemiyoruz.
Suriye'nin Arap olarak kalması ve Türkiye'nin Türk olarak kalması gerektiğine inanıyoruz.
Suriyeli sığınmacıların Suriye'ye dönmesini ve sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Suriye'nin de etnik yapısının korunmasını savunuyoruz.
Bu, Suriyelilere karşı ırkçılık yapmak anlamına gelmez, aksine onların vatanlarını korumak anlamına gelir.
Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalıcı bir şekilde yerleşirse sonuçları ne olur?
Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalıcı bir şekilde yerleşirse, Türkiye'nin demografik yapısı nasıl etkilenir ve ülke nasıl güvenlik operasyonlarına daha açık hale gelir, şimdi bu konuyu maddeler halinde açıklayacağım. Bu konuyu duygusal veya romantik bir bakış açısıyla değil, tamamen gerçekçi bir perspektifle ele alacağız.
1. Eğer Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalıcı hale gelirse, yaklaşık 10 yıl sonra Türkiye'nin en büyük siyasi sorunu Kürt sorunu değil, Suriye sorunu olacaktır. Bu, sadece 5-10 bin kişiden bahsetmiyoruz; devletin verdiği rakamlara göre milyonlarca Suriyeli söz konusu. Eğer bu kişilerin yarısı Türkiye'de kalıcı hale gelirse ve mevcut doğum oranları göz önüne alınırsa, 20 yıl sonra Türkiye'de 10-20 milyon Suriyeli vatandaş olabilir. Bu bir yorum değil, bir olgudur.
2. Belki birinci kuşak Suriyeliler değil, ancak ikinci kuşak Suriyeliler kesinlikle kültürel ve kimlik hakları konusunda tartışma başlatacaktır. Zamanla, kültürel haklar siyasi haklara dönüşebilir. Bu durumda ülke olarak 10 yıl sonra Suriye sorunuyla karşı karşıya kalabiliriz. İkinci kuşak Suriyeliler, Suriyeliler Demokratik Partisi (farklı bir isimle de olabilir) gibi bir parti kurabilir, kültürel ve siyasi haklarını talep edebilir, Arapça'nın resmi dil olmasını isteyebilir, nüfus olarak hakim oldukları bölgelerde özerklik ve öz yönetim talep edebilir, bazı yerlerde belediyeleri kazanabilir ve sivil toplum kuruluşlarında etkin olabilirler. Bu sadece bir temenni değil, kalıcı bir durumda Suriyelilerin oluşturacağı siyasi sürecin somut bir tanımıdır. Bu teknik bir konudur.
3. Romantizmin lüks bir seçenek olmadığı Ortadoğu'da yaşıyoruz. Hepimiz kardeşiz ve bu nedenle Suriyeli mültecilerin vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerektiğini savunanlar, ileride karşılaşabileceğimiz sorunları ve ödeyeceğimiz bedelleri düşünmelidirler.
Torunlarımıza yeni bir sorun miras bırakmamalıyız.
Türk Devleti, Suriyeli mültecileri kendi ülkelerinde huzur ve güven içinde yerleştiremezse ve Türkiye'de kalıcı hale gelmelerini engelleyemezse, Suriye sorunu ileride devletin en büyük güvenlik sorunu haline gelebilir.
ABD başta olmak üzere Batı, milyonlarca Suriyelinin ne kendi ülkelerine dönmesini ne de batıya gitmesini istiyor.
Batı, Suriyeli mültecilerin Türkiye'de kalıcı olarak kalmasını istiyor.
Bu durum hem Türkiye'yi zor duruma düşürecek hem de Suriye'nin demografik yapısını değiştirecektir.
4. Suriyeli sığınmacıları kendi ülkelerine barış ve güven içinde yerleştirmek, Suriye'nin demografik yapısını korumak ve Türkiye'nin güvenliğini sağlamak için önemlidir.
Bu aynı zamanda Suriyelilere en etkili ve doğru yardım şeklidir.
Suriyelilerin Türkiye'de sığınmacı olarak değil, kendi vatanlarında birinci sınıf vatandaş olarak yaşamalarını istiyoruz.
Onların ucuz iş gücü olarak kullanılmalarını veya kalabalık evlerde yaşamalarını istemiyoruz. Suriyeli çocukların yabancı ve tehdit olarak görülüp dışlanacakları bir ortamda büyümelerini değil, kendi vatanlarında asli unsurlar olarak yetişmelerini istiyoruz.
Bu durumda, gerçek hümanist kimdir?
Suriyeli çocukların kendi vatanlarında ev sahibi olarak büyümelerini isteyen milliyetçiler mi, yoksa onları yabancı ülkelerde öteki olarak görmek isteyen sözde aydınlar mı?
Biz, Batı'dan alkış almak için değil, ülkemizi ve Suriyelileri zor durumlara sokmadan hareket etmeyi tercih ediyoruz.
5. Gerçekçi olmalıyız çünkü romantizm hoş gelebilir ancak gerçek hayatta felakete yol açabilir. Örneğin, 4 kişilik bir botun kapasitesi 20 kişi ise, fazla insan alındığında kurtarılamayanlar olabilir ve botun içindekiler de tehlikeye düşebilir.
Bu durumda binlerce hatta milyonlarca insanın söz konusu olduğunu unutmamak gerekir.
Kontrolsüz göç, ülkelerin dengesini bozarak istikrarsızlığa yol açmıştır.
Örneğin, Siyonist göç Filistin'i, Filistin göçü Ürdün'ü ve Ürdün'den gelen göç Lübnan'ı iç çatışmalara sürüklemiştir.
Afganistan'ın Rus işgali sırasında Pakistan'a giden Afgan göçü de Pakistan'ı içinden çıkamadığı sorunlara sürüklemiştir.
Bu durum, aynı ırka, dile ve dine sahip olmalarına rağmen büyük sorunlara neden olmuştur. Bu nedenle göç konusunda gerçekçi olmalı ve dengeli bir politika izlemeliyiz.
Sığınmacı mülteci kapsamında Ensar muhacir olayı
Sığınmacılar meselesinde sıkça atıf yapılan Muhacir-Ensar söylemi hakkında bir Müslüman olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Muhacirler Mekkelidir ve Ensar Medinelidir.
Mekke ile Medine Arap yarımadasında birbirine 600 km mesafede bulunan iki Arap kentidir.
Aynı coğrafyada bulunmaktadırlar.
Muhacir ve Ensar Araptır, aynı dili konuşuyorlar, aynı kültüre ve aynı dine mensupturlar.
Aynı coğrafyada yaşayan, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip, aynı dine mensup olan Ensar ve Muhacir bile kaynaşamamış, yıllarca birlikte yaşamalarına rağmen aralarında sorunlar yaşanmıştır. Peygamber efendimizin vefat ettiğinde, Ensar'ın kendilerinden Halife seçmeye kalkışması üzerine Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer bu durumu engellemiştir.
Ensar ve Muhacir sahabe olmalarına rağmen ve başlarında Allah’ın vahiy indirdiği Hz. Muhammed (sav) olmasına rağmen anlaşamamışlar, birçok sorun yaşamışlardır.
Aynı ırk ve kültürden olmayan, aynı dili konuşmayan, sahabe olmayan, başlarında yaşayan Peygamber bulunmayan Türkler ve Suriyelilerin çok daha büyük ve derin sorunlar yaşaması kaçınılmazdır.
Kuran bize gerçekçi olmayı emreder.
Bu nedenle büyük sorunlara kapı aralayacak romantizm ve duygusallıktan uzak durmalıyız.
Türkler kendi vatanları Türkiye’de, Suriyeliler kendi vatanları Suriye’de yaşasınlar.
Daha sonra birbirlerini ziyaret etsinler, iyi komşu olsunlar.
Türkler ve Suriyeliler için İslami ve doğru olan budur.
Aynı anadan ve babadan olan kardeşlerin mülk araya girdikten sonra ne hale geldiği göz önünde bulundurulduğunda, romantizm ve duygusallığın ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğu anlaşılır.
Suriyeli sığınmacılar meselesini duygusal değil, gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmek önemlidir.
Sonuç:
Sığınmacılar Türkiye için ulusal güvenlik meselesi midir, eve aynı zamanda ülkenin beka meselesidir, lakin, Düzensiz göç politikasına karşı olmak ve gelen göçmenlerin uyum sorunlarını dile getirmek, hükümetin entegrasyon politikası geliştirmediği konusunda eleştirmek elbette her vatandaş için bir haktır.
Ancak bu durumdan hareketle gelen göçmenlere saldırmak, evlerini yakmak veya katliam çağrısında bulunmak kesinlikle kabul edilemez, çözümü siyasetçiler masa başında arayıp bulmalıdır.
Yorum Gönder