İslam ve Kadın
Kur’an’a Göre Kadınlara Haram Kılınan Davranışlar ve Yasaklar
Her inanç, kendine ait bir ritimle örer zamanı ve mekânı. Kur’an’ın ayetleri, kimi zaman bir anne gibi koruyucu, kimi zaman bir mürşit gibi yön gösterici, kimi zaman da bir sınır taşı gibi uyarıcıdır. Kadın için çizilen bu haritalar, yalnızca yasaklardan ibaret değil; aynı zamanda bir özneliğin, bir sorumluluğun da hatırlatılmasıdır.
Kardeş Köklerin Aynı Dalda Yeşermemesi: İslam da Akraba Evlenme Yasağı
Nisa Suresi’nde anlatılanlar bir soy ağacını andırır.
Bazı dallar birbirine o kadar yakındır ki, aynı çiçeklenme mevsiminde yan yana açmaları doğayı zorlar.
Annen, kızın, sütkardeşin…
Onlarla evlilik, bir çiçeğin kendi gövdesine aşık olması gibidir, biçimsel olarak mümkün olsa da, doğaya aykırıdır.
Zamana Saygının Dili: İddet Bekleyişi
Boşanma ya da ölüm ardından gelen o üç aylık sessizlik, kadının hem bedenine hem kalbine yönelttiği bir iç yolculuktur.
Kur’an, bu zamanı “unutma” veya “bekleme” değil, içsel bir yeniden düzenleme süreci olarak tasvir eder.
Aceleyle kurulan köprülerin altında çoğu kez sular değil, pişmanlıklar akar.
Mescitteki Sükût: İbadet Anında Mahremiyete Dikkat
İtikâfta olunan cami, sadece taş duvarlardan ibaret değildir, içsel bir inzivanın, dünyevî bağlardan çözülmenin mekânıdır.
O anda kurulan herhangi bir tensel köprü, sessizliği bozar, ruhu meşgul eder.
Oruçta bile geceyle gündüz ayrılırken, itikâf tüm bedensel çağrıları beklemeye alır.
Zina: Gölgede Yeşeren Yangın
Kur’an’da zina, sadece bir eylem değil; güvenin, iffetin ve toplumsal dengenin tahribidir.
Bu yasak, kadın ya da erkek fark etmeksizin insanın kendi hududuna ihanet etmesi anlamına gelir.
Ayet, bu yangını cezayla değil, bilgelikle söndürmeyi önerir, çünkü her ihlal, ilk önce ruhu yakar.
İnancın Uyum Senfonisi: Müşrikle Evlilik Yasağı
Bir nota Do majördense, diğeri Si minörse; aynı ezgide buluşmak zor olur.
Kur’an, kadının imanıyla bağdaşmayan bir eşleşmeye girmesini, sadece dinî sebeplerle değil, hayat yolculuğunda aynı pusulaya sahip olunmaması gerekçesiyle de sınırlar.
Bu bir dışlama değil; içsel uyum arayışıdır.
Saklanan Sırların Taşıdığı Ağırlık: Hamileliği Gizleme Yasağı
Rahimdeki sır, sadece kadının değil; doğmamış çocuğun da hakkıdır.
Kur’an, bu sırrı paylaşmayı kadının sorumluluğuna verir.
Çünkü bazen saklanan bir hakikat, koca bir neslin kaderini belirler.
İki Goncanın Aynı Vazoya Konmaması: Kız Kardeşle Aynı Anda Evlilik
Aynı ailedeki iki kardeşi, aynı evde eş olarak düşünmek; sanki bir şiiri iki farklı dile aynı anda çevirmek gibidir, anlam bölünür, bağ kopar.
Kur’an bu durumu, hem duygusal çatışmalar hem de aile içi huzursuzluk açısından incelikle sınırlar.
Adaletin Cinsiyeti Var mı? Kur’an’ın Gölgesinde Kadının Yargıdaki Yeri
Adalet, gökyüzünden sarkan bir terazidir; kefeleri ne erkek ne kadın tanır. Ama yeryüzünde o teraziyi tutan elin kim olacağı, asırlardır tartışılır.
İslam geleneğinde bu mesele, sadece bir görev tanımı değil; aynı zamanda bir temsil meselesidir, rahmetin mi, kudretin mi sesi yankılanacak mahkeme salonlarında?
Hadisin Gölgesinde: “İşlerini Kadına Veren Kavim Felah Bulmaz mı?”
Bazı hadislerde geçen bu ifade, klasik fıkıh yorumlarında kadının devlet başkanlığı ve yargı görevlerinden uzak tutulmasına gerekçe yapılmıştır.
Ancak bu söz, her zaman bağlamıyla birlikte okunmalıdır.
Zira bu ifade, Yemen’de Belkıs’ın yönetimiyle ilgili bir bağlamda geçer ve tüm kadınları kapsayan evrensel bir hüküm olarak değil, bir dönemin siyasi eleştirisi olarak da yorumlanabilir.
Fıkıh Mezheplerinin Terazisi: Hanefîlerin Açtığı Pencere Kadın Hakim.
Hanefî mezhebi, kadının malî davalarda hâkimlik yapabileceğini kabul eder. Çünkü bu tür davalarda kadının şahitliği geçerlidir.
Ancak had ve kısas gibi cezai davalarda görev alması uygun görülmez.
Diğer mezhepler ise genellikle hâkimliğin erkeklere özgü olduğunu savunur.
Bu görüş, kadının duygusal yapısı, toplum içindeki konumu ve fitne endişesi gibi gerekçelere dayanır.
Modern Zamanın Aynasında: Kadın Hahim Zaruret mi, Zenginlik mi?
Günümüzde bazı âlimler, İslamî ölçüler içinde yetişmiş, hukuk bilgisiyle donanmış, toplumun ihtiyaçlarını gözeten kadınların hâkimlik yapabileceğini savunur.
Çünkü artık mahkeme salonları, sadece erkeklerin oturduğu meclisler değil; şeffaf, denetimli ve karma yapılar hâline gelmiştir.
Kadının adalet dağıtması, bir “zaruret” değil, bazen bir “rahmet” olarak da görülebilir.
Adaletin Sesi: Kadın Olunca Ne Eksilir?
Adalet, bir kılıç değil; bir terazidir. Kadının sesi, o terazinin kefesine merhamet, sezgi ve sabır koyabilir.
Erkeklerin çoğunlukta olduğu mahkeme salonlarında, bir kadının varlığı bazen sadece bir karar değil, bir denge de getirir.
Kur’an, adaleti emreder; onu kimin dağıttığını değil, nasıl dağıttığını önemser.
Terazinin Üzerindeki Tül: Başörtüsü, Temsil ve Tarafsızlık Arasında Kadın Yargıç
Adaletin gözü bağlıdır derler; çünkü hak, kimden geldiğine değil, ne olduğuna bakar.
Ama ya o gözü bağlayan kumaş, bir inancın sembolü hâline geldiyse?
Türkiye’de kadın hâkim ve savcıların başörtüsü takmasına getirilen serbestlik, sadece bir özgürlük meselesi değil; aynı zamanda bir temsilin, bir niyetin ve bir algının da aynasında tartılır.
Başörtüsü: İnancın Sessiz Tanığı mı, Siyasetin Yüksek Sesi mi?
Başörtüsü, bir kadın için bazen secdeye eğilen alnın örtüsü, bazen de toplumun ona biçtiği rolün simgesidir.
Ancak Türkiye gibi dinin zaman zaman siyasetin dili hâline geldiği bir ülkede, bu örtü sadece bir inanç beyanı değil; aynı zamanda bir kimlik bildirimi, hatta bir taraf işareti olarak da algılanabilir.
Bu noktada mesele, “takmak” değil; “neye işaret ettiği”dir.
Mahkeme Salonunda Görünenin Ötesi: Tarafsızlık Algısı
Bir hâkimin başörtülü olması, onun adaleti eksik dağıtacağı anlamına gelmez.
Ancak adaletin sadece dağıtılması değil, öyle görünmesi de gerekir.
Tarafsızlık, sadece vicdanda değil; gözle görülen her detayda aranır.
Başörtüsü, eğer toplumun bir kesimi için siyasal bir simgeye dönüşmüşse, o zaman hâkimin tarafsızlığına dair algı da bu simgeyle gölgelenebilir.
Kamuda Baş Örtüsü Özgürlük mü, Gölge mi?
Kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması, bireysel özgürlükler açısından önemli bir adımdı. Ancak yargı, yürütmeden farklıdır; onun dili sessiz, duruşu nötr olmalıdır.
Eğer bir hâkim, başörtüsünü sadece inancının gereği olarak değil, aynı zamanda bir ideolojik duruşun parçası olarak taşıyorsa, bu durum mahkeme salonuna gölge düşürebilir.
Çünkü adalet, gölgede değil; ışıkta tecelli eder.
Kur’an’ın Terazisi Ne Der?
Kur’an, adaleti emreder; onu kimin dağıttığını değil, nasıl dağıttığını önemser. “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” (Maide 8) buyruğu, hâkimin iç dünyasına seslenir.
Başörtüsü, bu iç dünyayı yansıtan bir perde olabilir; ama perde, sahneyi değil, niyeti örter. Niyet temizse, perde de saygı görür.
Taş duvarlar değil,
Suskun bakışlar örer mahkeme salonunu.
Orada giyilen cübbe,
Yalnızca kumaştan değil
Bir bakıştan, bir susuştan, bir vicdanın yankısından dokunur.
Bir kadının alnında,
Gümüş bir hilal gibi iç içe geçmiş inanç ve sorumluluk.
Adaletin nefesiyle yoğrulmuş bir öz,
Bir kefeye sezgiyi, diğerine eşitliği koyar.
Türban, bazen bir sır gibi düşer omzuna hakikatin.
Ama sırlar da, suskunluk gibi, taraf olabilir mi gölgede kalanlara?
Adalet bazen bakmaz göze,
Ama görünene bakılır onda.
Bir sembol,
Eeğer bağırıyorsa susması gereken yerde,
Gürültü olur terazinin kefesinde..
Ne perde suçludur, ne perde masum.
Sahne kimin adına kurulmuşsa,
Işık da ona göre düşer zemine.
Ve kadın,
Kendi göğsünden çıkan sesi saklamadan yürüyebilirse o salonda,
İşte o zaman vicdan gerçekten hürdür.
Terazinin Dilsiz Işığı Şiiri:
Taş duvarlar değil,
Suskun bakışlar örer mahkeme salonunu.
Orada giyilen cübbe,
Yalnızca kumaştan değil
Bir bakıştan, bir susuştan, bir vicdanın yankısından dokunur.
Bir kadının alnında,
Gümüş bir hilal gibi iç içe geçmiş inanç ve sorumluluk.
Adaletin nefesiyle yoğrulmuş bir öz,
Bir kefeye sezgiyi, diğerine eşitliği koyar.
Türban, bazen bir sır gibi düşer omzuna hakikatin.
Ama sırlar da, suskunluk gibi, taraf olabilir mi gölgede kalanlara?
Adalet bazen bakmaz göze,
Ama görünene bakılır onda.
Bir sembol,
Eeğer bağırıyorsa susması gereken yerde,
Gürültü olur terazinin kefesinde..
Ne perde suçludur, ne perde masum.
Sahne kimin adına kurulmuşsa,
Işık da ona göre düşer zemine.
Ve kadın,
Kendi göğsünden çıkan sesi saklamadan yürüyebilirse o salonda,
İşte o zaman vicdan gerçekten hürdür.